Müptela | Tamamlandı

由 yericeryazar

5.5M 289K 42.9K

Gökyüzünde özgürce uçan bir kuş ve o gökyüzüne ateş eden bir savaşçının hikayesi. Leyla özgür bir kuş, Ercüm... 更多

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
61.Bölüm
62.Bölüm
63.Bölüm
1 MİLYON!
64.Bölüm
65.Bölüm
66.Bölüm
67.Bölüm
68.Bölüm
69.Bölüm
70.Bölüm
Telegram Grubu.
71.Bölüm
72.Bölüm
73.Bölüm
74.Bölüm
75.Bölüm
76.Bölüm
77.Bölüm
78.Bölüm
79.Bölüm
80.Bölüm
81.Bölüm
82.Bölüm
83.Bölüm
84.Bölüm
85.Bölüm
86.Bölüm
87.Bölüm
88.Bölüm
89.Bölüm
90.Bölüm
91.Bölüm
92.Bölüm
93.Bölüm
94.Bölüm
95.Bölüm|Final
Özel Bölüm.

50.Bölüm

49.4K 2.9K 255
由 yericeryazar

İyi Okumalar Dilerim♡

Mehmetin hastaneye gelmesinin üzerinden bir hafta geçmişti. Mehmet dün gece kendine gelmişti. Bu bir hafta hem benim için hem Ercüment için yoğun geçmişti. Geçmeye de devam ediyordu. Terör olayları birden fazlalaşmıştı. Ya da hep böyleydi de bizim görebileceğimiz kadar gün yüzünde değildi. 

Bir hafta boyunca ya çatışma, ya patlama, ya da saldırı haberine uyanmıştık. Ercüment göreve gittiği için yoğundu, biz de her gün onlarca yaralandığı için. 

İnsan böyle şeylere alışmamalıydı. Çünkü bu yaşananlar gerçekten çok kötü, çok ağır şeylerdi. Ama işte insan zamanla alışıyordu. Ne kadar bunun kötü bir şey olduğunu bilsem de alışıyordum. Tabii ki yıllardır burada yaşayan insanlar gibi ya da bu olayların içine doğmuş insanlar gibi değildim. Ama ilk geldiğim zamanlarda ki gibi de değildim. 

Belki bir çok şeye tam olarak alışmamıştım ama artık buraya yabancı değildim...

Arzu "Leyla telefonun çalıyor." Deyince düşüncelerimi bir kenara bıraktım ve kendime geldim. Masanın üzerinden telefonumu aldım. Ercüment arıyordu.

"Alo Leyla." Dedi telefonu açar açmaz. 

"Efendim?"

"Hastane nasıl?"

"Nasıl derken?"

"Çok yoğun mu? Yani bir karışıklık var mı?"

"Hayır. Yani sabaha göre şuan sakin. Neden sordun ki?"

"Biz geliyoruz şimdi oraya." 

"Birine bir şey mi oldu?"

"Hayır." Dedi. "Yani oldu da bizden birine değil."

"Kime o zaman?"

"Gelince konuşuruz kapatmam gerekiyor şimdi."

"Tamam, konuşuruz." Dedim ve telefonu kapattı. 

"Bir şey mi oldu?" Diye soran Arzuya döndüm. "Bende anlamadım." Diyerek ayağa kalktım. "Ama anladığım kadarıyla hasta geliyor."

"Gidelim o zaman." 

"Gidelim." 

Birlikte odadan çıkıp acile geldik. Arzu bir hastanın durumuna bakarken ben dışarıya çıktım. Ne olduğunu, Ercümentin kimi getireceğini merak etmiştim. 

Ortalama 5 dakika bekledikten sonra gelmişlerdi. Araçtan indirdikleri adamı sedyeye yatırdık ve içeriye girdik. 

"Burada olmaz." Diyerek engel oldu Ercüment. 

"Ne?"

"Farklı bir yerde tedavi etmeniz gerekiyor, burada herkesin içinde olmaz."

"O neden?" Diye sordu az önce yanımıza gelen Harun. 

"Sivillerin içine sokabileceğimiz bir adam değil bu." Dedi Ercümentin yanında gelen asker. 

"Adam yaralı, ne sivili ne suçlusu?" Diyerek itiraz etti Harun. 

"Bir kişiyi yaşatmak için burada olan onlarca insanın hayatını tehlikeye atamayız!"

Harun cevap verecekken Arzu araya girdi. "Tamam, siz hastayı üst kata çıkartın." Dedi sedyenin başında bekleyen hemşirelere. Sonra da diğerlerine döndü. "Şuan tartışmanın hiç sırası değil bence." 

Hasta üst kata çıkarılınca bizde arkalarından gittik. Ercümentlerde bizimle birlikte gelmişti. 

Yaklaşık yarım saat sonra işimiz bitmişti. Zaten kurşun sadece sıyırmıştı. Öyle büyük bir şey değildi. Odada işim bitince dışarıya çıktım. 

"Nasıl durumu?" Diye sordu Ercüment. 

"İyi. Kurşun sıyırmış, içeride bile kalmamış."

"Yaşıyor yani?"

"Evet ama dediğim gibi kurşun çok az zarar vermiş. Yani kendinde olmamasının başka bir sebebi olabilir."

"Nasıl yani?"

"Kan tahlilinin sonuçları çıksın anlayacağız henüz biz de bilmiyoruz." 

"Uyuşturucu olabilir mi?" 

"Olabilir mi?" Diye sordum. "Kim ki bu adam?"

"Uyuşturucu kaçakçısı. Kendi yetiştirip terör örgütlerine satıyor. Bu akşam satışını yapacağı malları yakaladık. Adamın akşama kadar uyanması gerekiyor-"

"Çünkü uyuşturucuları nereye ve kime götürdüğünü öğrenmeniz gerekiyor?" 

"Aynen."

"Merak etme bir iki saate kendine gelir."

"Tamam buradayız zaten."

"Bekleyecek misiniz?" 

"Evet. Zaten ben beklemesem bile kapısında nöbet tutulması gerekiyor."

"Anladım." Dedim iç çekerek. "Sen nasılsın?"

"Yorgun." Dedi. Söylemesine gerek yoktu zaten. Yüzünden, bakışlarından belliydi yorgun olduğu. "Dün de gidebildin mi eve?"

"Hayır."

"Bu gece peki?"

"Hiç sanmıyorum." Dedi odanın kapısına bakarak. "Sen ne zaman gideceksin eve?"

"Nöbetteyim bu gece."

"En azından beraber geçirebileceğimiz bir kaç saatimiz var?"

Cevap verecekken bize doğru gelen hemşireyi gördüm. "Pek sanmıyorum."

"Dinliyorum." Dedim hemşire yanımda durunca. "Dün gelen hastalardan biri fenalaşmış, Arzu hanım acildeymiş sizin ilgilenmeniz gerekiyormuş." 

"Tamam geliyorum." Dedim ve Ercümente döndüm. "Yanına uğramaya çalışırım yine." 

Bir şey söylemedi, sadece başını salladı. Hemşireyle birlikte bahsettiği hastanın odasına geldik. Fenalaştı derken bahsettikleri şeyin hastaneden çıkmak isteyen hastanın dikişlerini patlatması olduğunu düşünmemiştim. 

Yarayı temizleyip tekrardan dikiş attıktan sonra odadan çıkmadan konuştum. "Yerinde olsam bu gün bir kere daha ayağa kalkmazdım." 

Hasta bir şey söylemeden kafasını başka tarafa çevirdi. Havasından mıdır suyundan mıdır burada ki herkes bir gergindi. Ya da genelleme yapmayayım. Belki de bana öyleleri denk gelmiştir. 

Şimdilik bir işim olmadığı için kafeteryaya gittim ve dört tane çay alıp Ercümentlerin yanına geldim. İki tanesini kapıda bekleyen askerlere verdikten sonra Ercümentin yanına oturdum. 

"Sağol." Dedi ve çayı aldı. Karton bardağı tutarken yüzüğü dikkatimi çekmişti. Ben kendiminkiler alışmıştım ama Ercümentin yüzük takması ve cidden hiç çıkarmamasına alışamamıştım. Ne bileyim tuhaf geliyordu. Ama aynı zaman da bu kadar değer verip göreve giderken bile çıkarmaması ya da başka bir sebeple takmamazlık yapmaması çok hoşuma gidiyordu. 

Gerçekten doğru adamı bulmuştum. Bunu her seferinde fark ediyordum. En iyisi değildi belki , dünyada ondan çok daha iyi insanlar vardır eminim. Ama bana en iyi geleni ve benim dünyamın en iyisi oydu...

"Ne düşünüyorsun?" Diye sordu. "Seni." 

Bakışlarını ayaklarından çekip bana baktı. "Yanındayım."

"Yanımdayken de seni düşünemez miyim?"

"Düşünebilirsin ama yanımdayken benimle konuşman benim için çok daha iyi." 

Güldüm. 

"Ne konuşmamı istersin?"

"Güzel şeyler anlatmanı." Dedi durgun bir ses  tonuyla. Benim bir şey dememi beklemeden devam etti. "O kadar kötü şeyler gördüm ki Leyla. Hayatıma sen girmeden önce güzel şeylerin olabileceğine olan inancımı kaybetmiştim." 

Sessizce devam etmesini bekledim. 

"O kadar kötü insanlar var ki. Tamam diyorum en kötüsü bu. Bir insanoğlu bundan daha kötü olamaz diyorum, bundan daha kötü düşünemez diyorum. Her seferinde daha kötüsü çıkıyor. Çocukları öldürüyorlar hiç düşünmeden, onlarca masum insanın canını yok sayıyorlar. İçeride yatan şerefsiz mesela, kim bilir kaç çocuğu kaç genci zehirledi." 

Mesleği kolay değildi. Gördükleri yaşadıkları kolay değildi. Hepsi çok severek yapıyordu işini. Hepsi Vatanlarına hizmet ettikleri için gurur duyuyorlardı. Ama bu gördüklerinden etkilenmeyecekleri anlamına gelmiyordu. 

Bende doktordum mesela. Bu işin okulunu okumuştum ama karşıma kanlar içinde bir çocuk gelse ne kadar soğuk kanlı olsam da etkilenirdim. Buraya gelirken ne kadar tedirgindim mesela. Aslında işimi yapmaya geliyordum ama onlarca askerin arasında yapacaktım. Belki zor bir şey değildi ama insan etkileniyordu. Yok yere gencecik biri kanlar içinde karşına gelince içi yanıyordu insanın. Onlarca insan rahat uyusun diye kendi canını feda edenleri görünce etkileniyordu işte. Bunu nasıl doğru bir şekilde anlatabilirim bilmiyorum.

"Ve en kötüsü de ne biliyor musun Leyla? Bir sürü masumun, onlarca çocuğun hayatını kurtaramamışken içeride ki adamı yaşatmamızı gerektiren bu düzen. Acı çeke çeke ölmesi gereken şerefsizleri değil de hiç bir suçu olmayan masum insanları öldüren bu düzen."

"Maalesef." Diye mırıldandım. 

Söyledikleri acıydı ama gerçekti. O yüzden söylemeye bir şey bulamamıştım. 

Elinde ki çayı duvarın dibine yere koydu. "Ama sana teşekkür ederim." Diyerek bana dönüp ellerimi tuttu. "Böyle iğrenç şeyler görüp, hayatın sadece bu kötülüklerden oluştuğunu düşündüğüm bir zamanda hayatıma girip kaybolmak üzere olduğum karanlık yolda bana ışık olduğun için." 

Gözlerim doldu. Ercüment o kadar güzel şeyler söylüyordu ki ona verebilecek kadar güzel cevaplar bulamıyordum. 

"Ben de teşekkür ederim Ercüment." Dedim sıkıca ellerini tutarken. "Ben hayatı toz pembe bulutlardan ibaret sanıyormuşum, sanıyordum yani. İşin sonundan masallarda ki gibi hep iyilerin kazandığını falan düşünüyordum. Ama öyle değilmiş işte. Hani sen ilk başlarda buraya uygun değilsin diyordun ya gerçekten buraya uygun değildim. Çünkü burası neresiydi ben bilmiyordum. Burayı, insanlara yaşamak zorunda bıraktıkları acıları hiç düşünmemiştim. Aslında en çok benim düşünmem gerekiyordu çünkü babam polisti.." 

Derin bir nefes alıp devam ettim. "Sanırım ailemin bana yaptığı tek kötülük beni toz pembe bir dünyadaymışım gibi büyütmek. Onlar bana sevginin bütün kapıları açabileceğini söyledi. Evet gerçekten sevginin açamayacağı kapı yoktu. Ama bu sadece sevmeyi ve sevilmeyi bilenler için geçerliydi. Sende benim hayatın gerçeklerini görmeme sebep oldun. "

"Ben böyle bir şeye sebep olmadım." Diyerek itiraz etti. "Sen gördün Leyla, görmek istedin ve gördün. Görmek istemeyene hiç bir şeyi gösteremezsin." 

"Öyle ya da böyle ben bunları fark ederken yanımda sen vardın. " 

"Bundan sonra da hep varım." 

Ellerimi elinden çekip sarıldım. 

Telefonum çalmaya başlayınca Ercüment'den ayrıldım. 

Telefonu cebimden çıkartıp kimi aradığına baktım. Annem arıyordu.,

"Annem." Diyerek ayağa kalktım. 

Telefonu açıp kulağıma götürdüm ve koridorda yürümeye başladım. 

"Leyla."

"Efendim anne?"

"Nasılsın kızım?" Diye sordu. 

"İyiyim anne. Siz nasılsın?"

"İyisin değil mi?" Diye sordu tekrardan. 

"İyiyim anne, hastanedeyim çalışıyorum." Dedim. 

"Ercüment nasıl?"

"Oda iyi, burada." Dedim. Koridorun sonuna gelmiştim sağa dönüp merdivenlere doğru yürümeye devam ettim.

"O neden hastanede? Bir şey mi oldu?" 

"Hayır anne, bir şey olmadı." Dedim. "Siz nasılsınız diye sormuştum."

"Biz nasıl olalım kızım iyiyiz. Aklımız siz de hep." 

"Anneciğim niye böyle diyorsun? Bak gerçekten iyiyiz." Dedim. 

"Ay kızım dünden beri içimde bir sıkıntı var sanki bir şey olmuş gibi, bir de dün gece rüya gördm saçma sapan." 

Şimdi belli olmuştu neden böyle konuştuğu. 

"Anne izlediğin dizilerden falan etkilenmişsindir, takma kafaya böyle şeyleri. Saçma sapan dizilerde izlemeyin babamla."

"Kız ne diyorum ben ne dizisi?" Dedi hızla. 

"Anne başka ne olacak?" Diye sordum. 

"Aman bir şey olmasın zaten."

"Olmaz." Dedim rahat bir şekilde. 

"Anneler hisseder kızım o yüzden merak ediyorum."

"Ama sen böyle kendini kötüye hazırlasan kötüyü çekersin zaten. Merak etme bir şey olmaz."

"Anlamıyorsun sen beni ama anne olunca anlarsın ne demek istediğimi." Deyince güldüm. "Anlarım anne anlarım." 

"Sen geç dalganı geç." Deyince hızla itiraz ettim. "Anne ne dalgası ya anlarım dedim işte."

"Bak Çağan burada ona veriyorum telefonu." Diyerek konuyu değiştirdi ve telefonu Çağana verdi. 

"Naber yavrum?"

"İyidir senden naber?"

"İyi bende. Ercü eniştem nasıl?" Diye sorunca göz devirdim. "Şu adamın ismini düzgün söylesene."

"O rahatsız olmuyor sanane?"

"Onun yüzüne söylemediğin için olabilir mi?"

"Hayır olamaz. Var mı aklına takılan başka bir şey?" 

"Ne zaman geliyorsun buraya?" Diye sordum.

"Oraya mı geliyormuşum?"

"Dedin ya nişandan sonra geleceğim yanına diye."

"Ee tamam nişandan sonra demişim. Bir hafta sonra da olabilir bir ay sonra da olabilir."

"Ay tamam Çağan." Dedim hızla. "Ver telefonu anneme." 

Bu kadar Çağan yeterdi. Günlük Çağan dozumu almıştım. 

"Kızım?" Dedi telefonu tekrardan eline alan annem. 

"Kapatıyorum anne, görüşürüz dikkat edin kendinize."

"Görüşürüz anneciğim, asıl siz dikkat edin. Allah'a emanet olun."

Telefonu kapattıktan sonra ekranı kilitleyip önlüğümün cebine koydum. 

"Leyla." Dedi merdivenlerden inen Arzu. "Askerlerin getirdiği hastanın sonuçları çıkmış."

"Bu kadar çabuk mu?"

"Ben acil diye belirtmiştim."

"Tamam ben bakarım şimdi."

"Tamam." Dedi ve merdivenlerden inip gitti. 

Arkamı dönüp Ercümentin yanına geri gideceğim sırada silah sesi duyuldu. Korkuyla yerimde sıçradım.

Telaşla "Ercüment!" Diyerek acil çıkış kapısından koridora girdim. 

Ercümentin "Leyla!" Diye bağırmasına bir el ateş sesi karıştı. Sağ omzumda bir sızı hissettim. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki ne olduğunu anlayamamıştım. 

Omzumda ki sızı bütün koluma yayılırken dönüp bakmadım. Çünkü ne olduğunu anlamıştım.

Sakin ol Leyla. 

"Dur, dur kıpırdama!" Diye bağırdı bana doğru gelen adam. Zaten kıpırdamıyordum. Hatta korkudan tek adım atacak halim bile yoktu.

"Asıl sen kıpırdama!" Diye bağırdı Ercüment de. Elinde ki silahı bana doğru gelen adama doğrultmuştu. Kapıda bekleyen askerlerden biri yerdeydi diğeri de aynı Ercüment gibi silahını doğrultmuş bekliyordu. Bu adam ne ara ayağa kalkmış ne ara silah bulmuş ne ara odadan çıkıp koridorun başına gelmişti. 

Sakin ol Leyla diye tekrar ettim içimden. Hem ciddi bir şey değildi. Ciddi bir şey olsa hala ayakta duruyor olamazdım. Sadece omzumu sıyırmıştı kurşun. Sakin ol. Sakin değildim ama hiç bir şey de yapamıyordum. Her şey o kadar çabuk olmuştu ki şoktan bir tepki bile verememiştim.

Bahsettiğim etkilenme meselesi tam olarak buydu işte. Buraya ilk geldiğim de ne kadar ilk defa görmüşüm gibi hissetsem de bunun eğitimin almıştım ben. Onlarca derste, yüzlerce kez anlatılmıştı. Böyle bir durumda neler yapacağımı, nasıl davranacağımı en iyi şekilde biliyordum. Ama işte bazen en iyisini bilmek bile yetmiyordu. 

Doktor olmam şuan korkudan, endişeden bütün vücudumun tir tir titremesine engel olmuyordu. Ben zaten biliyorum, bir şey olmayacak diyerek teselli etmek şu durumda iyi gelmiyordu. Sakin olmam gerekiyordu. Şu an ne ben hareket edip bir yere gidebilirdim ne de biri yanıma gelip yardım edebilirdi. 

Daha yeni kendine gelmiş, ayakta zar zor duran adam bana doğru bir adım attı.

Ercümentin "Dur dedim sana!" Diye bağırması bütün koridorda yankılandı.

"Asıl sen dur, bir adım daha atarsan sıkarım." Dedi adam silahın ucuyla beni göstererek. 

"E-ercüment." Diyebildim en son korkuyla. Şu an ağlamak istiyordum. Canımın acısından değil korkudan. Çünkü elinde silahla bana doğru gelen adam acımı unutmama sebep oluyordu. Şu an sadece korkuyordum. Sakin kalıp mantıklı düşünmeye çalışsam da başarılı olamıyordum. 

"Sakin ol, sakin ol Leyla yok bir şey." 

"Var bir şey var!" Dedi adam ve silahı bana doğru uzattı. 

Ercüment adamın bana bakmasını fırsat bilip ayağına ateş etti. Adam yere düşerken silahı elinden bırakmadı ve yere yığılmadan önce tetiğe bastı. 

Duyduğum silah sesi kulaklarımın çınlamasına sebep oldu. Karnımın içinde öyle bir acı hissettim ki nefes alamadım. Ercüment yüksek sesle "Leyla!" Diye bağırınca gözümden bir damla yaş süzüldü. 

Bu az önce ki gibi değildi, canım yanıyordu. Elim usulca karnıma gitti, başımı eğdim ve elime baktım kanlıydı. Ayakta durmaya çalıştım ama başaramadım. 

Bacaklarımın gücünün bittiğini hissedip yere düşerken anladım, anneler gerçekten hissedermiş...

Bölüm sonu toplanma noktası📍
-Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi buraya yazarsanız çok mutlu olurum♡

Instagram : @yericeryazar
@turann.leylaa @yiildirim.ercument





继续阅读

You'll Also Like

143K 10.2K 47
Geçirdikleri kaza ile hayatı değişen Lena'nın hayattan ümidini kestiği anda hayatta olduğunu öğrendiği kardeşi ile başlar herşey. Aşk, zorluk ve müc...
GİRİFT 由 rose

一般小说

46K 2.8K 51
"İntihar etmek için çok genç duruyorsun." Yüzümü buruşturarak arkama döndüm kimdi bu? Genç bir adam benim yaşlarımda duruyordu. Karanlık nedeniyle y...
22.6K 2K 14
Biri kadın dört silahşör. Nehir ise sıradışı bakış açısıyla alışılmadık bir dedektif. -?- Ve beşinciye, Dartanyan'a aşık.
614 98 24
Kendimi özgür hissettim, Kendimi özgür hissettiğim anlarda pek çok yalan söyledim, Ve bu yalanların bir gün bana ulaşamayacağını düşünmek bir hataydı...