KARANLIK ŞEHİR

By gaslann

903K 35K 4.9K

Bir mafya hikayesi... YAYINLANMA TARİHİ: Şubat 2021 © HER HAKKI SAKLIDIR © More

❤❤
TANITIM
1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM 'CEM'
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM 'HAKAN'
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM 'ALİ'
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
77. BÖLÜM
78. BÖLÜM ♦ I. KİTAP SONU
'KAYIP II'
79. BÖLÜM
80.BÖLÜM
81. Bölüm
82. BÖLÜM
83. BÖLÜM
84. BÖLÜM
85. BÖLÜM
86. BÖLÜM
87. BÖLÜM
88.BÖLÜM
89. BÖLÜM

'KAYIP I'

2.1K 153 188
By gaslann

Müzik: Mark Eliyahu & Cem Adrian - DERİNLERDE

SENİ BAŞKA KİMSE BULAMAZ KAYIBIM...

• Selamlar sevgiler• 

Uzun bir bölüm yazdım. Umarım beğenirsiniz. 

Oy verip yorum yaparsanız çook sevinirim. 

Keyifli okumalar

^^

HAKAN'DAN...

"Yusuf gidip bakmış mı?" diye sordum Adem'e dönüp. Kaçıncı soruşumdu bilmiyorum. Ezgi'nin o kadınla tek başına kalması hiç istemediğim bir şeydi. Bir türlü güvenememiştim Özlem denen kadına. Çocukluğuna kadar araştırmış olsam dahi, ona karşı duyduğum şüphe hiç azalmadı. Aksi gibi Ezgi çok iyi anlaşmış, başka doktor fikrine hiç sıcak bakmamıştı. Her şey onun iyiliği içindi sonuçta. O istemediği için şüphelerimi kendi içimde tutmaya çalıştım hep.

"Gidiyor abi, dediğin işle ilgileniyordu. Kendinden önce başka adamları göndermiş. Evin etrafı tamamen sarılı. Ters bir durum olduğunda hemen içeri girecekler" dedi tok sesiyle. Sesi güven verir gibiydi ama yıllardır tanıdığım Adem gibi değildi. Onun da içinde şüphe kıvılcımları çoktan alevlenmeye başlamıştı. Ters bir şeyler oluyordu ama görünürde her şey dümdüzdü.

"Tamam, ama Ezgi'ye kendilerini belli etmesinler. Hoşlanmıyor korumaları görmekten" dediğimde sıkıntılı bir nefes verdim. Ona sarılmadan, kokusunu duymadan, dokunamadan sakinleşmem mümkün değildi. Onu tek başına bırakmamalıydım. Onu da yanımda getirmeliydim. Pişmanlığım kalbimi sıkıştırıyordu. İlacım ise onun kokusunu duymaktı. Hemen şimdi.

"Hakan, bir sakin ol. İlaçlar için gelmiş kadın. Bir şey yoktur. Hemen kötü düşünme" diyen Kerem'e döndüm hırsla. Bu olayı Adem bile normal görmezken, Kerem'in endişesiz halleri sinirimi bozuyordu.

"Gelmeyecekti. Almayacaklardı içeri. Ezgi'yi görmeden sakin olamam ben Kerem. Destek olmayacaksan, köstek de olma. Fikirlerini kendine sakla" dedim. Yanında Aylin vardı. Daha farklı bir cevabı hak etmesine rağmen, bu kadarıyla yetindim. Ama ses tonumdan ne ima ettiğimi anlayacak kadar da iyi tanıyordu beni Kerem. Susup, gözlerini hemen benden kaçırdı.

" Ne zaman ineceğiz. Bir an önce Ezgi'yi görmek istiyorum" diye araya giren Aylin'e baktım bir süre. Benim endişem onları da etkiliyordu. Belki tehlikeli hiç bir şey yoktu ortada. Korunuyordu. Ezgi'ye zarar verecek hiçbir şey, o arazinin içine giremezdi. Özlem'in içeri girerken, arabası dahil, bütün üstü aranmış. Kendime Ezgi'nin o kadınla tek kaldığını duyduğumdan beri böyle böyle telkinler veriyordum. Ama işe yaramıyordu. Kahretsin. O kadını gördüğümden beri içimi kemiren şüpheler, iyice çoğalmıştı şimdi. Bundan sonra Ezgi istemese bile, gönderecektim onu. Geç kalmıştım bunu yapmakta. 

"Abi Yusuf yengenin yanına varmış. Ters bir durum yok dedi" diyen Adem'e döndüm hemen. Üzerimdeki yükün yarısı kalkmıştı. Diğer yarısı Ezgi'ye sarıldığımda buhar olup uçacaktı.

"İyi miymiş" diye sordum. Sorarken boğuk çıkan sesimden dolayı boğazımı temizlemek zorunda kaldım.

"İyiymiş abi de..." deyip duraksadığında yüzümün iyice gerildiğini hissettim.

" -de ne Adem? Doğru düzgün konuşsana" diye bağırdım. Sabrım kalmamıştı artık.

" Yenge eve almamış Yusuf'u. O yüzden içeriyi kontrol edememiş." dediğinde sesi titremişti. Ezgi'nin korumalarla aynı ortamda kalmak istemediğini biliyordum. Bu hareketini ona yormam gayet mantıklıydı. Yoksa beni içten bitirmeye ant içmiş, içimi kemiren endişeyle baş edemezdim. Kendimi kaybetmemem gerekiyordu.

Ezgi'yi aramayı denedim bu kez. Onu korkutmamak için sakince iyi olup olmadığını öğrenebilirdim. Endişemin sesime yansımaması yeterliydi. Ben yanında değilken, endişelenip hastalığının tetiklenmemesi için arayamıyordum. Ama bunu göze alıp onu aramalıydım.

Ama telefon sonuna kadar çalmasına rağmen açılmadı. Ezgi'nin sesini duyamamak iyice gerdi bedenimi. Titreyen parmaklarımı önemsemeden Yusuf'u aradım. Ezgi'ye en yakın kişi şuan oydu. İlk çalışta açtı telefonu.

" Ezgi nasıl?" diye sordum. Sesimde titremişti. Ezgi telefonunu açsa onunla konuşurken de sesim titreyecekti. Endişemi ondan gizleyemeyecektim.

"Abi, Özlem Hanım'la içerideler. Bir durum yok şimdilik" dediğinde boğazıma bir şeyler dizildi. Yutkunsam da gideremedim.

"Şimdilik derken?" diye sordum. Dişlerimi sıktığımdan dolayı çenem ağrımaya başlamıştı çoktan.

" Abi seni telaşlandırmak istemiyorum ama yengenin yüzü bembeyazdı. Ne kadar içeri girmek için ısrar etsem de izin vermedi. Senin haberin olmadan da, zorlamak istemedim. Emrettiğin gibi uzakta bekliyoruz biz." dediğinde nefes alamadığımı fark ettim o an. Üzerimdeki beyaz gömleğin yakalarını gevşetirken, kulağımı sağır eden bir ses duydum.

"Yusuf ne oldu?" diye bağırsam da Yusuf ses vermedi. "YUSUF" diye bağırdım tekrar çaresizce. Adem'e döndüm. O da elinde telefonla birilerine ulaşmaya çalışıyordu. Bir şeyler olacağını biliyorduk ama oturup izlemekle yetinmiştik hepimiz. Bu nasıl bir akıl tutulmasıydı.

"Abi, sistemi kapatmaya çalışıyorlar" derken nefes nefese kalmıştı. Sonra "Yenge" diye seslendi. Avuç içimi saçlarıma geçirip çekiştirdiğimde nefesimi kesen o sesi duydum.

"Yusuf buradayım." Ezgi'min sesiydi bu. Uzaktan geliyordu. Buna rağmen ne kadar korktuğunu anlamıştım. Onu tek başına bırakmıştım. Sesini duymak bile nefesimi kesmişken, ona bir şey olursa, benden hiç bir şey kalmazdı bu dünyada.

"Yusuf ne oluyor?" diye sordum. Yaşadığım acı ve endişeye rağmen sesim çok sakin çıkmıştı. Ve bu beni de şaşırtmıştı. Sonrasında silah sesleri duydum. Ellerimin titremesine engel olamıyordum.

"Ne oluyor Hakan" diyen Kerem'e döndüm. Telefon kapanmıştı. Adem birileriyle iletişim halindeydi, ama kulaklarım duymuyordu sanki. Duyuyordu da, Ezgi'nin sesinden sonrasını algılamıyordu.

Aylin'de ayaklanmış endişeli gözlerle bir bana bir Kerem'e bakıyordu. Ne olduğunu ben de bilmiyordum. Ama çok kötü şeyler oluyordu.

"Uçak inişe geçiyor, lütfen oturur musunuz?" diyen hostesin sesiyle herkes yerine oturdu. Bir an önce bu elimi kolumu bağlayan uçaktan inmek istiyordum.

"Araba hazır mı?" diye sordum Adem'e. "Hazır abi" dediğinde ona ne olduğunu soramamıştım. Duymak istemiyordum. Duyarsam, Ezgi'ye gidecek gücü kendimde bulamamaktan korktum.

Uçak sonunda iniş yaptığında, hızlı adımlarla hazırlanan arabalara doğru ilerledik. Her adımımda içimden "Geliyorum" diye sesleniyordum. "Sabret geliyorum"

Arkada Kerem ve Adem'in olanları konuşuyorlardı. Fadime teyze hakkında bilgi almaya çalışıyordu Kerem. Aylin'de Kerem'in koluna girmiş, ondan destek alarak zorla yürüyordu. Bir mesaj sesi geldi. Telefonu cebimden çıkarıp mesajı açtığımda hala yürümeye devam ediyordum. Ta ki Ezgi'nin adını görene kadar. Adımlarım birden olduğu yere çakıldı.

"Bana yaptıklarının, benimle oynamanın bir cezası olacaktı elbette. Önce kendime aşık ettim, sonra da senin ellerinle kurduğun bu düzeni, tek bir hareketle yok ettim. Her şeyini elinden aldım. En son kalbini aldım ve şimdi onu yerinden söküp götürüyorum. Ben artık yokum"

Kalbim gerçekten de yerinden sökülmüşçesine acıdı o an. Nefesimi kesecek kadar güçlü bir ağrı sol yanımı esir aldı. Bir süre bakışlarımı Ezgi'nin ellerinden dökülmüş kelimelerde gezdirdikten sonra aklım anca yerine gelebildi. Bunu Ezgi'nin yazması imkansızdı. O bunu yapmazdı. Benim adımlarım durduğunda, diğerleri de benimle birlikte durmuşlardı.

"Ne oldu?" diye sordu Kerem. Yanıma gelmiş, elini omzuma atmıştı. Benim gözlerim hala telefonda, yazılı olan satırlardaydı. Ezgi değildi bu. Ezgi'nin sözleri değildi.

Kerem benden bir tepki alamayınca telefonu elimden aldı. Bir süre mesajı okuduktan sonra yüzünün aldığı sinir hali, hiç hoşuma gitmemişti. Ezgi'nin bu mesajı atabildiğine inanmış mıydı? Ona sinirli bir şekilde bakarken, yine gözlerini benden kaçırdı ve bir şey demeden Aylin'in yanına döndü.

İçimdeki tüm endişelerden, korkulardan daha ağır basan bir duygu ortaya çıktı o an. Öfke.  Önüme kim çıkarsa ezip geçebilirdim. Sevdiğim kadını bana ihanet etmesi için kullanmışlardı. Nasıl zorlamışlardı kim bilir. Adımlarımı hızlandırıp, arkamdakilerden önce arabaya binip gazı kökledim. Yaklaşık on dakikalık bir sürüşten sonra araziye giriş yaptım. Silah sesleri yoktu. Hatta ses bile yoktu. Arabayı arazi içinde sürerken, araba farının aydınlattığı bahçede bizden olmayan bir sürü ölü beden gördüm. Burada yaşananlar korkunçtu ve Ezgi bu korkunçluğun içine hapsolmuştu. Korkmuştu küçüğüm. 

Arabayı evin önüne çektiğimde hızla inip bahçeye doğru koştum. Yolda gördüğüm ölü bedenlerden, burada hiç yoktu. Evin içine girdiğimde koyu bir karanlık karşıladı beni. Ezgi'nin son kez sesini duyduğumda hissettiğim gibi. Koyu, iğrenç bir karanlık. İsmini seslenmek benim için hiç bu kadar zor olmamıştı. Ölene kadar dilimden düşürmeden onun ismini söylerdim ama bu farklıydı. Seslendiğimde ondan bir cevap gelmeme ihtimali beni deli gibi korkutuyordu. Yine de yapmalıydım. Bu gece tüm korkularımın üzerine gitmek zorundaydım.

"EZGİ!" diye bağırdım tüm gücümle. Ama ne onun ne de bir başkasının sesini duyamadım. Düşündüğüm gibi. Burada her ne olduysa çok geç kalmıştım. Ve ben bu geç kalmayı çok büyük kayıplarla ödeyecektim. Hissediyordu insan.

 Merdivenleri dikkatli bir şekilde çıkarken, belimdeki silahı elime aldım. Diğer elimdeki telefonla da Yusuf'u aradım. Ama cevap vermedi. Çevirme sesi devam ederken, yatak odamıza yaklaştıkça yükselen telefon melodisini duydum.

Temkinli bir şekilde içeri girdiğimde Yusuf, yerde yaralı bir şekilde yatıyordu. Hızla yanına gidip başını kaldırdığımda, kapalı olan gözlerini birden açıp bana baktı. Göğsünden yaralanmıştı karanlıkta seçebildiğim kadarıyla.

"Abi" dedi boğuk bir sesle. Zorlukla yutkundu. " Yengeyi götürdüler abi. Özlem denen kadın götürdü" dediğinde gözlerimi sıkıca kapatıp, derin bir nefes aldım. Sesindeki pişmanlığı ben iliklerime kadar esir almıştı.

"Nereye?" diye sorabildim sadece. Fazlasına gücüm yetmedi. "Bizim adamları peşinden gönderdim. Beni bırakmak istemediler ama , ben yengenin peşinden gönderdim hepsini. Sonrasını bilmiyorum abi, affet beni" dediğinde elimi omzuna yerleştirip hafifçe sıktım. Sesindeki pişmanlık elle tutulur, gözle görülür cinstendi. 

"Yusuf" diye bağıran Adem'in sesi bize ulaştığında Yusuf'un başını yavaşça yere koydum. Adem odaya girdiğinde elinde bir fener tutuyordu. Gözlerindeki şaşkınlık ve korkuyu görebilmiştim. Arkadaşı için endişeleniyordu.  Bir tek Ezgi değil, bu adamları da korumam gerekiyordu. Şimdi deli gibi Ezgi'nin yanına gitmek, onun kaybolduğu yollarda kaybolmak istesem de, ardımda bırakamayacağım kadar çok insan vardı. Benim insanlarım. 

"Yusuf'u hemen hastaneye götür. Adamlar Ezgi'nin peşindelermiş. Nerede olduklarını öğrenip hemen bana haber ver" dedikten sonra odadan çıkıp, bilgisayarın olduğu çalışma odasına girdim. Bilgisayar hala açıktı. Şifresini tek bilen Ezgi'ydi. Attığı mesajla da benden intikam aldığını söylemişti. Güzel bir oyundu. İyi kurgulanmıştı. Ezgi bunu yapsa bile zorla yaptığından emindim.

Sistemi tekrar çalışır hale getirdiğimde, arazinin tüm ışıkları yanmıştı. Burada elimden gelen tek şey buydu. Biraz olsun geri de kalanların işlerini kolaylaştırmış oldum. Şimdi kaybımı bulmaya gidebilirdim. Evden dışarı çıktım. Arabaya binip araziden aşağı doğru hızlı bir şekilde ilerlerken  Aylin'in yolun kenarında beklediğini gördüm. Ellerini göğsünde birleştirmiş, titreyen vücudunu yine de gizleyememişti. Ezgi'min arkadaşı, dostu sırdaşı. O da bana emanetti. Kerem ve Fadime teyzenin evinin önünde duruyordu. Arabayı sert bir frenle park ettiğimde korkudan irkilip bana doğru döndü.

"Hakan" diye mırıldandı beni gördüğünde. Her sesten her hareketten korkuyordu artık.  Alışık olmadığı bir hayatın en pislik tarafına denk gelmişti. Ve o pislik hayatın içinde yaşayan bir adama aşık olmuştu. Tıpkı Ezgi gibi. Neler olduğunu anlaması imkansızdı. Ama bu şehrin karanlık tarafıydı işte. Arabadan inip yanına doğru ilerlerken Kerem'in "Anne" diye bağırdığını duydum. Tahmin ettiğim şeyin olmamasını dilerken, Aylin'i orada bırakıp, ağır adımlarla eve doğru ilerledim. Elim ise belimdeki tabancadaydı. İçeri de beni neyin karşılayacağını kestiremiyordum. 

İçeri girdiğimde gördüğüm manzaradan dolayı soğuk duvara omzumu yaslarken, bir yerlerden destek almam gerekiyordu. İlk kayıp mıydı bu?  Kerem, Fadime teyzeye kalp masajı yaparken, parkenin üzerindeki kan birikintisinde kaldı bakışlarım. Annemden farksız, hatta bana annemden daha çok emek vermiş olan Fadime teyzem, yerde hareketsiz bir şekilde yatıyor, kardeşten öte gördüğüm adam ona kalp masajı yapıyordu.

Ama çabası boşunaydı. Fadime teyze Kerem'in kurtarma girişimlerine tepki vermiyor, yerde kanlar içinde yatıyordu. Kerem kendini paralasa dahi gitmişti bir kere. Bunu ben görmüştüm ama Kerem göremiyordu. Görmek istemiyordu. En azından ben güçlü olmalıydım. Biraz olsun gücümü toplayıp yanına gittiğimde omzuna elimi yerleştirdim. Hem ona hem de kendime destek veriyordum. Dokunuşumla irkilip bana baktığında, kalp masajı yapmayı bırakmıştı. O da farkındaydı. Çırpınışları boşunaydı. 

Alnından yüzüne doğru süzülen terler, gözyaşlarına karışmaya başladı. Ayağa kalkıp bir süre bana baktıktan sonra, yaşlarını bu sefer hıçkırıkları arasında akıtmaya başladı. Kerem'i böyle ağlarken ilk görüşümdü. Önceden de ağlamıştı ama bu farklıydı. Yüreğinin yangını tüm bedenine sirayet etmiş, beni de yakıyordu.

Ensesinden tutup alnını alnıma yasladığımda, ondan geri kalır yanım yoktu. Sadece onun gibi ağlayamıyordum. Fadime teyze benim de annemdi. Ama en büyük kayıbım değildi. Belki de o yüzden Kerem gibi acımı gösteremiyordum. Asıl kıyamet o zaman kopacaktı ben de. Kaybımı bulduğumda. İkinci ve en büyük kaybımı. Umutlarım her geçen saniye daha da azalıyorken, Fadime teyzeyi böyle görmek, beni en diplere çekti.  Ezgi'yi sağ bulacağımdan eminken, artık sadece bulmayı ümit ediyordum. Ölü ya da diri. Mahvolmuştum ben.

"Ezgi" dedi Kerem. Birden benden uzaklaşmış, az önce acıdan ağlayan gözleri kor olmuşçasına bakıyordu şimdi. Kaşlarımı çattım. Ne diyeceğini büyük bir merakla ve korkuyla beklemeye başladım.

"Annemin katili Ezgi nerede Hakan" diye bağırdığında gözlerimi sımsıkı kapattım. Hem yüksek çıkan sesi, hem de söyledikleri inanılmaz derecede rahatsız etmişti beni.

"Sakin ol Kerem" dedim dişlerimin arasından. Acısı vardı. Acısı benim de acımdı. Kaybı benimde kaybımdı. Üstelik zihnimde kaybettiğime inandığım daha büyük bir kaybın acısını da yaşıyordum ben.

" Ne sakin ol lan. Hepimizi kandırmış. Hayatımızı mahvetmiş. Ne sakin olması. Annemi öldürdü lan. Fadime teyzeni öldürdü oğlum. Nereye kaçmışsa bulup, ben de onu öl.." söylediklerine daha fazla tahammül edemezdim. Attığım tokat o iğrenç kelimelerin söküldüğü sesinin kesilmesine yetti.

Bir süre şaşkınlıkla yüzüme baktıktan sonra, tekrar öfkeli ifadesine büründü. Beni itmeye çalışıp, yere dizlerinin üzerine çökerek Fadime teyzenin başında ağlamaya başladı.

" Sana bunu yapandan hesabını soracağım anne. Beni affet. Yanında olup seni koruyamadım" dediğinde zorlukla yutkundum. Ezgi'den şüpheleniyordu Kerem. Buna nasıl inanabildi? Bizim tanıdığımız, yüreği merhamet dolu, hayatı acılar içinde geçmiş, benim sevdiğim kadını nasıl suçlayabilirdi?  

Telefonumdan mesaj sesi yükseldiğinde beklediğim haberin geldiğini anladım. Mesajı açtığımda, Ezgi'nin peşinde olan korumaların ve bulundukları adresin bilgilerini içeren bir mesajdı. Ezgi'ye bir adım daha yaklaşmıştım. Her ne şekilde olursa olsun, onu bulacaktım. 

Hızla arkamı dönüp gitmeye hazırlanırken,  yaşlı gözlerle Kerem'i izleyen Aylin'i gördüm. Ne zamandır buradaydı bilmiyorum. Kerem'in Ezgi için dediklerini duymuştu büyük ihtimalle. Ama bir tepki vermemişti. Yoksa o da Kerem gibi mi düşünüyordu?

Bütün bu sorunları daha sonra çözmek için bir kenara atıp, Ezgi'yi bulmaya gitmeliydim. Başımla ona selam verip yanından geçecekken kolumdan tutup beni durdurdu. Önce tuttuğu koluma sonra da, yüzüne baktığımda, ağlamaktan kızarmış gözlerle bana bakıyordu. Yalvarır gibi. 

" Ezgi'nin bir şey yapmadığını biliyorsun değil mi? Kerem gibi düşünme ne olursun? O seni çok seviyor Hakan. "dediğinde rahat bir nefes verdim. Aylin'de Ezgi hakkında kötü düşünse dayanamazdım.

"Biliyorum. Ezgi'nin bir suçu yok. Onu bulup getireceğim. Sen Kerem'le ilgilen. Aklı başında değil. Söylediklerini de ciddiye alma" deyip evden çıktım. Acelem vardı. Beni bekleyen biri vardı. Beni seven, ama en çok benim sevdiğim biri. 

Arabaya binip yola çıktım. Adem'in gönderdiği adrese doğru ilerlerken, tüm sinirimi direksiyondan çıkarmak istercesine sıkıyordum. Neyle karşılaşacağımı bilmemek ve aklıma sürekli kötü şeylerin gelmesi sinirimi bozuyordu. Korumaların hala peşinde olması kaybolan umudumu biraz olsun yeniden canlandırmıştı.

Çalan telefona cevap verirken hızımı biraz olsun yavaşlattım. Şehrin en ıssız ve en karanlık kısımlarına doğru ilerlerken, aklımda sadece Ezgi ve onun yaşadığı korkular vardı. Hissedebiliyordum. Beni çağırıyordu. Onu kurtarmamı bekliyordu. Ve ben onu kurtarmaya gidiyordum şimdi. 

"Abi ben Tuncay, geliyor musun?" diye sordu telefonun diğer ucundaki ses. Sesi nedense yankı yapıyordu. 

"Söyle" dedim telefondaki korku dolu sese karşı. Ağzında lafı geveleyip duruyordu. En ufak sabrım kalmamıştı.

" Abi biz yengeyi takip edip geldik ama.." dediğinde duraksadı. Yüzümün tüm kaslarının sinirden gerildiğini fark ettim.

" Ama ne lan. Konuşsana" diye bağırmama karşılık acıyan boğazımı yutkunarak iyileştirmeye çalıştım.

"Abi, arabanın yanına geldik. Kaza olmuş" dediğinde öfkeyle inip kalkan göğsüm, birden hareket etmeyi kesti. " Kamyonla çarpışmışlar abi. Ambulans, polis gelmiş. Yaklaşamadık biz" diye devam etti.

"Ezgi?" diye mırıldandım. Soru sormaktan çok, ona son kez sesleniyormuşum gibi hissetmiştim.  Arabanın hızını iyice artırdım. Bir an önce oraya gitmem gerekiyordu.

"Bizden birini gönderip baktık ama yenge yoktu. " dediğinde kaşlarım istemsizce çatıldı.

"Nasıl yok? Yanlış arabayı mı takip ettiniz?" diye sorarken, adrese de oldukça yaklaşmıştım. Böyle bir hata yapmışlarsa, Ezgi'yi bulmam zorlaşacaktı. 

"Yok abi yanlış değil. Doktor Özlem'i arabadan çıkarılırken gördük. Yanında da iki erkek vardı. Ama yenge yoktu. Sonra ambulansların önünü kesip, üçünü de aldık. Bizim depodayız" dedi.

"Tuncay, yaralılarsa, doktor ayarla. Ben gelene kadar ölmesinler." dedikten sonra direksiyonu sert bir şekilde çevirerek arabanın yönünü tersine çevirdim. Ölmemeleri, bana bu gece neler yaşandığını bir bir anlatmaları gerekiyordu.

Deponun önüne geldiğimde hızlıca arabayı park ettim. Issız, karanlık yerde, sadece bizim adamlar vardı. Beni gördüklerinde hepsi başını yere eğdi. Bu gece yaşananlardan herkes kendini suçluyordu. Ama tüm suç benimdi. Burayı, Ezgi'yi bırakıp gitmeseydim, bu olanların hiç biri gerçekleşmeyecekti. Kimse zarar görmeyecekti. Kaybetmeyecektim.

"Hoş geldin abi ben Tuncay" dedi, bana doğru koşan adam. Korumaların sayısı fazla olduğundan hepsini tanımıyordum. Korumalarla ilgilenme işi,  Adem ve Yusuf'taydı.

" Durumları nasıl?" diye sorarken, onlarla bir an önce konuşmak, daha doğrusu konuşturmak istiyordum. Ölmek üzere olmaları işime gelmezdi.

"İyiler abi. Ufak tefek kırıkları var hepsinin. Nasıl olmuş anlamadım ama, kamyon sanki bilerek yavaş çarpmış. Pek normal gelmedi bize" dediğinde cebinden çıkardığı telefondan bana olay yerinin fotoğraflarını gösteriyordu. Dediği gibi öyle büyük bir kaza değildi. Arabadaki az hasar da bunu doğruluyordu.

Sertçe burnumu çekip, omuzlarımı dikleştirdim. Ezgi'nin nerede olduğunun cevabını bulmam gerekiyordu. Bunun cevabı da içeride beni bekleyen üçlüdeydi.

Sert adımlarla içeri girdiğimde Tuncay ve diğer korumalar peşimden geldiler. "Buradan abi" dediğinde Tuncay'ın gösterdiği yöne doğru ilerledim. Ve karşımda gördüğüm suretle yerimde kalakaldım. Kaşlarımı olabildiğince çatıp, gözlerimi kısarak karşımdaki adama bakmaya başladım. Gerçek miydi bu? Ezgi'nin hayatına karabasan gibi çöken adam mıydı karşımdaki? Son zamanlarda her yerde gördüğünü iddia ettiği şerefsiz miydi bu?

Kısılan gözlerim irice açıldığında, zemine çivilenmiş bacaklarım, işlevini geri kazanıp, iki büyük adımda o adamın yanına ulaştı. Yakasından tuttuğum gibi karşıdaki duvara fırlattığımda acıdan inledi. Yüzünün her yerinde, eski yara izleri doluyken, yenilerini açmak için sabırsızlanıyordum.

"Nasıl lan nasıl?" diye bağırdığımda, sesim boş depoda yankılandı. Yere düştüğünde yakasından tutup tekrar ayağa kaldırdığımda "Yaşıyor muydun lan sen? Kim yaşattı seni? Kim karşıma tekrar çıkardı?. Kim buna cesaret etti?" dediğimde yumruğumu yüzüne indirdim. İçimde bir yerde seviniyordu aslında. Onun ölümü benim ellerimden olmadığından içim bir parça buruktu hep. Şimdi o burukluğu gidermeme engel hiç bir şey yoktu. Ama öncesinde bütün öfkemi ve sinirimi atmam gerekiyordu.

" Konuşsana lan. Kim, ne yaptı da böyle canlı kanlı karşımdasın? Ezgi'nin yanına yaklaşmaya bile cesaret edebildin? Anlat lan hepsini" derken yerdeki bedeninin üzerine çıkmış, peş peşe yumruklarımı suratına indiriyordum. Çiçekçi de Cem'i gördüğünü söylediğinden beri, olayı araştırıyordum. Şimdi karşıma çıkmasa bile o aramalardan kaçması imkansızdı. Bu karşılaşma şimdi değilse bile mutlaka bir gün gerçekleşecekti. 

"Abi ölecek, bırak" diye araya giren Tuncay'a baktım. Yumruklarım bir süre durmuşken, yüzü gözü dağılan Cem acıdan inliyordu. Tuncay haklıydı. Sorularımın cevabını almadan ölmemeliydi. Ayağa kalkıp gömleğimin eteklerini düzelttikten sonra kanımın iyice ısındığını fark ettim. Ben bu gece, bu karanlık şehri, darmaduman edecektim. Ezgi'yi bulana kadar da durmayacaktım.

"Düzeltin şunu, konuşacak kıvama getirin" dediğimde iki adam Cem'i kollarından tutup kaldırarak karşımdaki sandalyeye oturttular. Özlem ve diğer adam korku dolu gözlerle beni izlerken, sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlardı. Ama benim ilk önce karşıma çıkan bu sürprizi halletmem gerekiyordu.

Bayılmak üzere olan Cem'in başından aşağı soğuk su döküldüğünde öksürükler arasında kendine geldi. Kısık gözlerle bana bakmaya başladı. Onunla ikinci kez göz göze gelişimizdi bu. İlkinde beni bıçaklamıştı. İkincisi onun için pek hayırlı olmayacaktı. Bunu kendi de biliyordu.

"Ezgi nerede?" diye sordum. Diğer soruların cevaplarını almam için çok zamanım olacaktı. Öncesinde Ezgi'yi bulmam gerekiyordu. Önceliğim, her şeyim oydu.

"Bilmiyorum" dedi cılız sesiyle. Oturduğum sandalyeden kalkıp Özlem'in saçlarından sürükleyerek önüne kadar getirdim. Bacağı kırıktı ve acı dolu bağırışları umurumda değildi.

"Cem'in adamı mısın?" diye sordum Özlem'e bakarken. Başını belli belirsiz salladığında bağırarak sorumu tekrar ettim. Yüksek çıkan sesimle irkilip ellerini havaya kaldırarak konuşmaya başladı.

"Evet, Cem ne dediyse onu yaptım ben. Ezgi'yi kullanarak sistemi kapatmamı, sonra da onu kaçırıp kendisine getirmemi istedi. Beni de tehdit etti. Ben bir şey yapmadım" dedi.

"Başka neler yaptın Ezgi'ye" diye sordum. Alacağım cevabı duymaya yüreğim dayanır mıydı bilmiyorum, ama bu gece bu şehri dağıtacaksam, güçlü olmak zorundaydım. Eski Hakan'ı bir kenara bırakmalı, babam gibi olmalıydım. Acımasız, kan kokan bir adam.

"Hiçbir şey. O ilaçlar zaten içmesi gereken ilaçlardı. Siz de kontrol ettirdiniz. Ben gerçekten doktorum. Beni kandırdılar. Tehdit ettiler. Mecburdum" diye ağlamaklı ses tonuyla bana yalvarırken, Cem'in belli belirsiz gülümsemesine takıldı bakışlarım. Yerde yalvarıp, dövünen Özlem'e bakarken gülüyordu. Keyifli bir şekilde gülüyordu.

"Ne gülüyorsun lan sen?" diye bağırdığımda, sesimle aynı anda bir yumruk indi yüzüne. Gülüşleri, inlemeye dönüştüğünde, bu adamı öldürmemek için kendimi zor tutuyordum.

"Bu kadına inanma. Doktor falan değil. Nil'in emirlerini yerine getiriyordu. Ama ben engelledim. Ben korudum Ezgi'yi. Sen onu yalnız bırakıp giderken, ben Ezgi'nin canı için anlaşma yaptım. Ezgi senden önce benimdi. Ben sadece benim olanı almak istedim. Ezgi benim." derken son gücünü de böyle saçma sözlere harcamıştı. Onun kalan gücünü kesmekte benim için büyük bir zevkti. 

" Sen" dediğimde yüzüne bir yumruk indirdim. "benim karımın" göğsünü tekmeledim. "adını bile ağzına alamazsın" derken vücudunda darbe almayan yeri kalmamasına özen gösterdim. Vurdukça vurasım geliyordu. Beni durdurmaya çalışan Tuncay'ı dinlemiyordum. Peş peşe yumruklarımı indirirken bağırmaya devam ediyordum.

"Ezgi senin hiç bir şeyin değil.  Ezgi'nin hayatını mahveden bir orospu çocuğusun sen. O kadarsın. Öleceksin. Ama ona çektirdiğin bütün sıkıntıları ödeyip öyle öleceksin. Seni ben öldüreceğim" bağırmaktan sesim kısılmıştı. Tuncay son çare kolumdan tuttuğunda onu iteklemeye çalışsam da, gücüm tükenmişti. Yerde yatan Cem'in öldüğünü bile düşündüm o an. Döve döve almıştım galiba o pis canını. 

"Ölmüş mü bak şuna" dediğimde ayağa kalkıp derin bir nefes aldım. Tuncay ve adamlar Cem'le ilgilenirken ben Özlem'in yanına doğru gittim. Saçlarına parmaklarımı doladığımda sert bir şekilde çekip başını geriye yatırdım. 

"Şimdi bana ne olduğunu anlatacaksın. Yalansız. Yoksa aynısını sana da yaparım. Ezgi nerede?" dediğimde yüzümden akan terler yüzüne damlıyor, gözyaşlarına karışıyordu. Cevap vermediğinde saçlarındaki baskıyı biraz daha artırıp, bakışlarımdaki tehditi daha da keskinleştirdim. 

"Tamam anlatacağım her şeyi" derken acıdan da inliyordu. Saçlarını sert bir şekilde bıraktığımda öne doğru düşen başı, yere çarpmıştı. Bir süre kendine gelmesini bekledikten sonra konuşmaya başladı. 

"Beni o eve Nil soktu. Amacı Ezgi'yi öldürmekti. Ama sen o kadar dikkatliydin ki, vermemi istedikleri ilaçları veremedim. Ben doktorum, yani meslekten atılmış bir doktorum. Hakkımdaki kayıtların hepsini Nil önceden değiştirdi. Kusursuz bir şekilde sizin yanınıza gönderdi. Siz de inandınız. Ezgi'yle her konuşmamızdan sonra Nil'e anlatıyordum her şeyi. Son zamanlarda iyiye gittiğini öğrendiğinde deliye döndü ve bu işi sonlandırmak istediğini söyledi. 

Ben aslında bu gece Ezgi'yi öldürecektim ama Cem aradı beni. Nil'in babasının adamıymış. Anahtar falan bir şeyler söyledi. Sizin evdeymiş. Onu almaları için alarmların kapatılması gerek dedi. Bana para teklif etti. Açıkçası teklif ettiği para Nil'in bana verdiğinden çok daha fazlaydı. Kabul ettim. Nil Ezgi'yi öldür demesine rağmen, Cem,  Ezgi'nin yaşaması için elimden ne geliyorsa onu yapmamı istedi. Alarmları kapattıktan sonra, Ezgi'yi Cem'e götürecektim ve oradan hep birlikte yurtdışına kaçacaktık. Plan buydu. Dediği gibi de yaptım. Ezgi'yi Cem'in yanına götürdüm. Aynı arabadaydık. Ama birden bir kamyon çıktı karşımıza. Deli gibi hızlı bir şekilde üstümüze doğru sürüyordu aracı. Sonra hem biz hem de kamyon fren yaptığında ufak bir çarpma oldu sadece. Ölecekken bir kaç kırıkla kurtulduk sadece" 

Bir solukta anlattıklarını, soluksuz bir şekilde dinledim. Ne kadar aciz olduğumu, ne kadar beceriksiz olduğumu karşımdaki kadından dinledim. Koruduğumu sandığım, canımdan çok sevdiğim kadınımı nasıl koruyamadığımı dinledim. 

"Ezgi nerede peki?" diye sordum araya girerek. " Aynı arabada kaza yaptınız ama, Ezgi yok. Hiç bir yerde yok. İstanbul'un her yerinde aranıyor. Ama yok. Neden?" diye sordum. Cümlemin sonuna doğru sesim de yükselmişti. 

Özlem derin bir nefes alıp yarım kalan anlatmasına devam etti. " Kaza olduktan sonra acı içinde arabada beklerken, ne olduğunu anlayamadan kar maskeli adamlar etrafımızı sardı. Arka kapıyı açtıklarında, başımı zorla da olsa arkama çevirdim. Cem boynunu tutarken, Ezgi omzunu tutuyordu. Ama korkusundan sesi bile çıkmıyordu. Sonra kar maskelilerden biri elini Ezgi'ye doğru uzattı ve sanki az önce korkan o değilmiş gibi, Ezgi hiç düşünmeden onun elinden tuttu ve aşağı indi. Cem engel olmak istedi ama diğer kar maskeli biri buna izin vermedi. Cem'i tek yumrukla bayılttı. " dediğinde kaşlarım iyice çatıldı. Ezgi'yi alıp götüren bu adamlar kimdi? Daha öncesinde de konseyden kurtardıklarını biliyordum. Ezgi'nin hiç bir şey demeden onlarla gitmesi... Ne düşüneceğimi şaşırmıştım. Ellerimi ensemde birleştirip sakin olmaya çalışsam da bunu beceremiyordum. 

"AAAHHHH" diye bağırdığımda içimde tuttuğum, tüm kötü düşünceleri dışarı atmak istedim. Avazım çıktığı kadar bağırdım. Yumruklarımı bu sefer de kendi göğsüme indiriyordum. Ezgi yoksa ben de yoktum. Neden nefes alıyordum, neden görüyordum, neden duyuyordum. Ezgi yokken, nasıl yaşayabiliyordum ben. Zihnimi meşgul eden, bedenimi, duygularımı ele geçirmeye çalışan ihanet düşüncelerini dinlememek için avazım çıktığı kadar bağırmaya devam ettim. İç sesimi, kendi sesimle bastırmaya çalışıyordum.  Sonra aklıma gelenleri bir de karşımdaki kadına sormak istedim. Beni bu düşüncelerden kurtarması istedim adeta. Onu umdum. 

"Ezgi'nin telefonu nerede?" diye sordum. Saçma bir soruydu belki onun için. Ama benim için çok önemliydi. Bazı şeyleri kafamda netleştirmem için gerekliydi bu cevap.

"Bendeydi. Evdeyken almış cebime atmıştım. Ama sonra kar maskeli adamlardan biri aldı benden. Sonra ne olduğunu gerçekten bilmiyorum. Ambulanstayken bir anda önümüz kesildi ve bizi buraya getirdiniz. Bildiklerimin hepsi bu. Her şeyi anlattım. Gitmeme izin verirsen bir daha karşına da çıkmam. Bırak beni gideyim" diye yalvarmaya başlayan kadını önemsemedim. 

O mesajı bana gerçekten Ezgi'nin yazdığını düşünmeye başladığımda, kendimden nefret ettim. Mantığımı dinlersem Ezgi bana ihanet etmişti. Ama kalbim bunları kabul edemeyecek kadar çok seviyordu onu. Ezgi'yi bulmam, bunları ona sormam gerekiyordu. Hayır. Benim Ezgi'ye sarılmam, kokusunu içime çekmem gerekiyordu. Ona ihtiyacım vardı. İhanet etmiş olsa bile, onun varlığını hissetmeye ihtiyacım vardı. Her şeyiyle onu yine bağrıma basar, severdim. Ben onu sevmekten asla vazgeçmeyecektim. Onsuz yaşamayı da beceremezdim bu saatten sonra. 

Hala bana yalvaran kadına düştü bakışlarım. Hissizleşmiştim sanki. Avuç içimi açıp adamlardan birine doğru uzattığımda, tenime değen soğuk makineyi elimle kavradım. Ezgi yoksa, Hakan olmanın da bir anlamı yoktu. Murat'ın oğlu Hakan olursam, belki de daha başarılı olurdum. Babam haklıydı. Sevdiklerimi korumak için acımasız olmam gerekiyordu belki de. 

Elimdeki tabancayı Özlem'in şakağına dayadığımda yalvaran sesi iyice artmıştı. Kırık bacağından hareket edemiyorken, elleriyle beni engellemeye çalışıyordu. Ama ben hiç bir şey hissetmiyordum. Ne acı, ne öfke. Mantığım ne derse onu yapacaktım. Bu kadın bana ve sevdiğime zarar vermişti. Ve ölmesi en mantıklı olan şeydi. 

Kalbimi alıp götürmüştü evet, onu bulana kadar kalpsiz bir şekilde yaşayabilirdim. Onu bulduğumda da, benden geriye bir şey kalırsa, emanetimi alır, onu kaldığı yerden sevmeye devam ederdim. 

Kalpsiz biri olarak, ellerim titremeden tetiğe bastım. Saniyeler içinde bize bu acıları yaşatan kadının nefesini aldım ondan. Kan kokusu sindi üzerime. Bu ilk değildi ve son hiç olmayacaktı. 

Kaybımı bulana kadar...

Bölüm sonu...

Hakan'dan bir bölüm daha gelecek. Beklemede kalın ♥








Continue Reading

You'll Also Like

21.2M 1.1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
3M 161K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
897K 53.7K 70
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
64.5K 1.6K 21
"Han." derken dudaklarım titredi. Bedenlerimizin yakın olması ise bedenimi titretti. "Güneş." dediği an kalbime bir ok saplandı sanki. Yer yerinden...