falling

306 29 74
                                    

Geliyorsun yanıma. O zamanlar hem genciz, hem henüz toy. Günahsız ve temiziz. Silahsız ve sualsiz. Kafamızda birkaç deli düşünce, dudaklarımızın arasında bir dal kaçak. Gözlerimde senin yansıman, kulaklarımda sessiz sedasız çınlayan mırıldanmaların. O zamandan belli, sesinde dünyalar çarpışıyor. Tanrım, silahsızların arasında en öldürücü sensin.

İntihara meyilli ruhumun, yaralı kolları seni arıyor. Kaçıyorsun, gözlerin beni öldürüyor. Bana istediğimi vermek istemiyorsun. Bana zehir değil, panzehir olmak istiyorsun. Ama ben senden beni yaşatmanı değil, beni soluksuz kılmanı istiyorum. O günden sonra, ne günahsızlığım temiz kalıyor, ne temizliğim günahsız. Kirleniyorum. Kirleniyor, pisleniyor ve hissizleşiyorum.

Ecelim gelmeden ölümü tadıyor, hiç kavuşamadığıma veda ediyorum. Olmadığına kesin gözüyle baktığım tanrına, seni yarattığı için minnet getiriyorum. Yeminlerim hakikatsiz kalıyor, tıpkı benim sensizliğim gibi. Bilirsin, güzel cümlelerini pek sever, yalnızlığımı dile getirişine hayran kalırdım.

Oturur yanıma, önce saçlarımı sonra kimsesizliğinden yakındığım ruhumu öper okşardın. Bana şefkatsizliğimden yaklaşır, bir tutam aile olurdun. Oysa çoktan dünyam, evrenim, evrenler güzelim olmuştun. Aile olmasan da olurdu, ama eksik kalan her yanımı iyileştirmeyi kendine görev bilmiştin.

Yeni bir dünyayla tanışır gibi, soluksuzca dudaklarını öperdim. Farkındalığım senin başka oluşunu sezerdi. Sen kimse değil, herkes hiç değildin. Sen benim en güzel düşüşüm, en derin gülüşüm, tek düşümdün. Neden diye sorma, sen benim acılarımdan inşa ettiğim yolumun, acısız inşa ettiğim sonuydun.

Can kırıklarımın yalın ayaklarına cam kırıkları batarken, can kırıklarıma kanat takandın, kanımdın, canımdın.

Uzattıkça uzatıyorum yine. Tanrının tek armağanı bu olsa gerek, yazıyorum. Seni sana mı anlatıyorum yoksa beni sana mı açıyorum bilmiyorum. Ama sen anlarsın beni, hep anlıyordun.

Hatta bir gün, sönük nefesimle dumanı üflerken gözlerini bana çevirdin. İçlerine çok nadir bakardın. Yaklaşık 10 saniye bakakaldın. Sonra eğip başını, sesini çevirdin gözlerinin yerine. Dedin ki, "Kendine hiç acımıyor musun?" aldığım en sıradışı soruydu. Fakat senden gelenin sıradan olması imkansızdı. Cümlelerle dans eder, kelimelerin arasından en güzellerini seçerdin. Tüm şairler senin dudaklarında yeşerirdi 17'nin başında. 18'in sonunda ise, mutlu sonları yazan her bir şair atlayıp dudaklarından, ayak uçlarında soluvermişti.

Sorunu duyar duymaz, gülümsedim. "Sen bana acımıyor musun?" güldün. Gülüşün evet'lerin güzel haliydi. Acıyordun. "Bu yüzden mi yanımdasın?" gülüşün soldu. Kalbin kırılmıştı. Kırmıştım.

remembrance┆chanbaek ✓ Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt