Yalan Aşk!

22.4K 1K 254
                                    

"Söyle."

"Emrettiğiniz gibi malzemeleri getirdik Emin Bey, ne yapmamızı istersiniz?"

"Sessizce kapının önüne bırakıp gidin ve unutmadan arabayla ilgilenin en küçük aksilik istemiyorum."

Söyleyeceğimi söyleyip telefonu kapattım. Tam o sırada Çiçek etrafına meraklı gözlerle bakarak girişte durdu. Bende oturduğum yerde kıpırdanarak dilinin ucunda ne varsa söylemesini bekledim. Çiçek etrafını dudağını büzerek keşfe çıkmıştı ki konuşmayacağına kanaat gerdim. "Bir sorun mu var?" diye sorduğumda ansızın gözleri gözlerimi buldu.

"Evet, mini bir sorunumuz var."dediğinde kaşlarımı çattım. Sorunun ne olduğunu söylemek yerine bana biraz daha yaklaşarak kanepenin arkasında durdu "Evde hiçbir şey yok ve ben açım."dediğinde dışarıdan tıkırtılar geldi. Ben bunlara sessiz olun dememiş miydim?

"O ses! Emin Bey kapıda birileri var."Çiçeğin ürpertisi sesine dahi vurmuştu. Başımı olumsuz anlamda sallayarak ayağa kalktım. "Adamlarım bizim için malzeme getirecekti."derken onunda kıpırdandığını hissedip saniyesinde ona dönerek öfkeli bakışlar attım. "Sakın kıpırdama adamlarım dahi olsa seni görmelerini istemiyorum." Bunu hangi anlamda söylediğimi bilmesem de aklım korumaların öldürdükleri zannettikleri kızı görmemeleri gerektiğini söylüyordu.

Çiçek de öfkemi anlamış olmalıydı ki iki elini havaya kaldırıp sessizce tamam demişti. Bende onayımı alıp o-pencere kenarında adamlarıma baktım. Kapının önüne bir dünya poşet yığdıktan sonra elleri önünde bana selamı verip gitmişlerdi. Bende uzaklaştıklarından emin olduktan sonra arkamı döndüm ki Çiçek parmak uçlarında yükselmiş dışarıya bakmaya çalıştığını gördüm. Beni idrak etmesiyle birlikte hiçbir şey olmamış gibi ellerini saçına götürdü.

Kendim duyabileceğim şekilde ya sabır, çekip kapıya yöneldim. Elim kapı koluna değdiği anda hareketlenen Çiçek'e baktım. İyi sende gel baş belası... Kapıyı açıp dışarıya çıktığımda poşet yığınlarına baktım. Eğer içerde baş belam olmasaydı kesinlikle hiçbirine dokunmazdım. Eğilip iki poşeti aldım.

"Bende yardım edeyim." Dediğinde kaşlarımı çatıp dokunma diye çıkıştım. Eziyet etme faslını es geçip başka rollere girmeseydim kesinlikle hepsini ona taşıtırdım. "Bugün yaralandın bu yüzden eğilmeni istemedim. Sen beni takip et." Ondan hiçbir cevap beklemeden yüklendiğim poşetlerle mutfağa yöneldim. Salondan geçip sol tarafta kalan mutfağa girdim. Bu mutfağı küçüklüğünden dolayı hiç sevmiyordum. Elimdekileri tezgâha bırakıp arkamda duran kıza baktım.

"Benim getirdiklerimi yerleştirsen yeterli Çiçek Hanım."dediğimde gülmeye çalışsam da pek başarabildiğim söylenemezdi. Çiçek de tam der gibi başını eğip benim boşalttığım yere geçerek poşetlerin içine baktı. Bende dar olan mutfaktan çıkarak geriye kalan poşetleri tek tek getirip mutfağa bıraktım. Elimdeki en son poşeti bıraktıktan sonra sesimi çıkarmadan salona geçip az önceki kaldığım yere oturdum buradan mutfağın kapısı net görünüyordu.

Bir gözüm mutfağın kapısındayken bir gözümde elime aldığım telefondaydı. İnternet çok çekmese de çektiği kadar Orhan Alkoçoğlu'nu arattım. Bugün Dedeme giderken dinlenme tesisinde rastgele haberde Çiçek'in fotoğrafını görmüştüm. Kim derdi bu ahmak kızın ünlü iş adamı Alkoçoğlunun kızı olduğunu... İç çekip haberleri okumaya devam ettim. Az kalsın aptal kızla dedemin yanına gidip her şeyi batıracaktım.

Bizim için artık hiçbir şey tehlikesiz değildi. Her an her şey olabilirdi.

Haberden habere geçerken Çiçek'in sayfasına rast geldim. Demek küçük hanım moda tasarım okudu. Yaşam koşullarına bakarsak hal ve tavırlarının nerden geldiğini anlayabiliyordum. "Şuna bak!" Bir dünya açık seçik kıyafeti vardı. Hiç giymesen de olurdu. Sinirlenerek telefonu kenara attım. Bu kızı öldürseydim elbet ucu bana dokunacaktı.

Şimdi önümde iki seçenek vardı. Çiçek ya hafızasını kazanıp bana dair bildiği gerçekleri hatırlayacaktı ya da onu kendime aşık edip bir şekilde onunla evlenecektim. Çiçek ile evlenmek demek Alkoçoğlu'nun manevi gücünü arkama almak demekti. Bu da Abimi devirmek için hayli hayli yeterdi. Önce ben hafıza işini ele almalıyım eğer aklımda ki planlar işlerse bu iş çözülmüştü. Aksi takdirde bu kızla evlenmek en son seçenekti

Bunu yapacaksın Emin sen babanın oğlusun sende Kalyoncuoğlu kanı var. Sen babanın oğlusun bugüne kadar kafana ne koyduysan yaptın bunu da yapacaksın... Düşüncelerimi Çiçek'in varlığı böldü. "Yemek yapıyorum da istediğiniz bi şey var mı diye sormak istedim."

"Çiçek kendini zorlama ekmek arası bir şeyler yap yiyelim dağ başında sana doktor falan bulamam." Bu kızın değil yemek çay yapmayı bildiğini dahi zannetmiyordum.

"Korkmayın yemek yapmayı biliyorum. Hacer Hanım birkaç kez yemek yapmama izin vermişti. O zaman ölmediyseniz bugünde ölmezsiniz."dediğinde elimi çeneme götürdüm. Hacer Hanı sanki ağzında yemek konunda bir şeyler gevelemişti.

"Benim için sorun yok midem her şeyi alır."dedikten sonra susup "Soslu makarna yap."dedim. Her aptal kız mutlak makarna yapmayı biliyordur eğer elinin lezzeti varsa başka yemekler yapmasına da izin verirdim.

Çiçek tamam der gibi ağzında bir şeyler geveleyip gözden kayboldu. Bende uzanıp telefonu elime aldım. En iyisi bunu ve ailesini daha iyi araştırmalıydım. Ben o siteden başka siteye girerken telefonun ışığı ardık gözümü ağrıtmaya başlamıştı. Aradan yarım saatten fazla geçmişti ki Çiçek görünerek masaya bir şeyler getirdi durdu. En sonunda masaya bakıp eline beline koymuş yaptığı işten mutluluk duymuş olmalıydı ki sıcacık gülümsemişti. Eli belinde bana bakarak sofra hazır demiş bende bu anı bekliyormuş gibi ayaklanarak masaya kadar yürümüştüm.

"Kokusu güzeli de görüşünü bu kadar harika beklemiyordum." Sofradan gözümü aldığımda Çiçek'in gözlerinin içi parlıyordu. Bu kadınlar neden iltifata bayılıyordu. Birilerinin kendilerini övmesi bu denli çok mu önemliydi?

"Bence tadına baktıktan sonra konuşmalısın..."dediği anda size ne oldu diye soracaktım ki bırak böyle kalsın diyerek sandalyeyi çekip oturdum. Elime çatalı aldığımda masa da bir servis tabağının olduğunu fark ettim. Neden kendine de koymamıştı. Başımda dikelen kıza "Kendine de servis aç."demiştim. Aklım ona hep nazik ol dese de bazen kendimi tutamıyor özüme dönüyordum. "Kendine de servis açar mısın? Seninde bana eşlik etmeni istiyorum."

Çiçek'in dudakları yukarıya kıvrıldığını görünce yazılanlar kadar akıllı olmadığını anladım. Bu kız ya fazla saftı ya da hafıza kaybı kişilik bozukluğunda yol açmıştı. Ah Recep Amca sizin konuşmalarınızı işitmeseydi. Burada bunu çekip sürekli rol içine girmek zorunda kalmayacaktım...

Çiçek yanıma gelip oturduğunda güler yüzlü şekilde kendine de makarna aldı. Bende onunla birlikte yemeğe başladım. İlk aldığım lokmayla yüzümde beğeni oluştu. Makarnanın görünüşü kadar tadı da harikaydı. Yoksa ben haddinden fazla aç kaldığım için mi hoş geçmişti. "Eline sağlık enfes olmuş." Sözlerini büyük bir içtenlikte sarf ettim.

"Afiyet olsun beğenmene sevdim... Aslında bende güzel yemek yaptığımı hatırlamıyordum. Beynim sanki her şeyi ezberlemiş gibi bana konutlar verdi bende o komutlara göre yaptım. Hatta sana çikolatalı pasta bile yapmış olabilirim. Senin adamlar gerekli gereksiz ne varsa her şeyi doldukları için malzeme konusunda hiçbir sıkıntı yaşamadım."

Bu kızın bu kadar uzun konuşabildiğini bilmiyordum. Galiba burada birbirimizi çok iyi tanıyacaktık. "Eğer pastan makarna gibiyse seninle paylaşmam haberin olsun."

"Hayır ya olmaz ne emekle yaptım ben... Of ya benimle dalga geçmek hoşuna mı gidiyor?"

"Seviyorum seni!"





#YALANAŞK



AŞKIN YÜZÜ 🚬 BİZE SEN KALA 4حيث تعيش القصص. اكتشف الآن