ANALİZ

1.1K 39 5
                                    



                ﺑِﺴْﻢِ ﺍﻟﻠَّﻪِ ﺍﻟﺮَّﺣْﻤَﻦِ ﺍﻟﺮَّﺣِﻴﻢ
 
 Zaman zaman şu soruyu bir çoğumuz kendi kendine sormuştur;
  Nedir bu dünya hayatı? Ne kadar çaba sarfetsem istediğim gibi olmuyor hayallerim gerçekleşmiyor. Hem çeşit çeşit sıkıntılar hayatın tatını bozuyor her şey gönlümce olsa gamım tasam olmasa dünya hayatı çok daha yaşanası bir yer olsa fenamı olurdu?

  Evet fena olurdu çükü dünya karar yurdu değil, kâr zarar yurdu kalmaya değil gitmeye geldin hem dünyayı ve içindekileri en muhteşem surette yoktan var edipte onu bu şekilde tanzim edenden dahamı iyi biliyorsun haşa acıyı tatlayı, soğuk sıcağı, iyisi kötüsüyle bir imtihan hadi gerçekten hayallerininde ötesini istiyorsan Allah (C.C) a itaat et. Dünyanın üçte birine hükmetmiş kudretli bir padişah Yavuz Sultan Selim han da bu soruyu sormuş kendine diyorki;

" Bütün cihan benim olsa gamım bitmez nedendir bu."

beyti tamam layacak bir şaair aratıldı kimin tamamlayacağını Yavuz çok iyi biliyordu aslında (ilmi derin olan bir şair Hikmet beyti şöyle tamamladı.)

" Çün ezelden keder ile yoğrulmuş bir bedendir bu"

Nitekim Kur'an'da; Yemin ederim ki biz, insanı (yüzyüze geleceği nice) meşekkat içinde yarattık.

(Beled suresi 3)

Bunun bir çok hikmeti vardır ki hepsini kavramamız mümkün değil lakin şu ayete iltica edelim.

ﻓَﺘَﺒَﺎﺭَﻙَ ﺍﻟﻠَّﻪُ ﺍَﺣْﺴَﻦُ ﺍﻟْﺨَﺎﻟِﻘِﻴﻦَ

En güzel şekilde yaratıp, tanzim ve takdir eden Allah'ın şanı yücedir. (Mü'minun 14)

Takdiri en güzel olanın, her şeyi en iyi bilenin, hamde ve itaate en çok layık olanın, takdiri bu Rabbim bize her durumda takdirine en güzel bir şekilde rıza göstermeyi nasip eylesin. Yunus ne güzel söylemiş;

Cana cefa kıl ya vefa,

Kahrında hoş lütfunda hoş

Ya derd gönder yahut deva,

Kahrın da hoş lütfunda hoş.

Hoştur bana senden gelen,

Ya hil'at-ü yahut kefen,

Ya taze gül yahut diken,

Kahrın da hoş lütfun da hoş.

Gelse celalinden cefa,

Yahut cemalinden vefa,

İkisi de cana safa,

Kahrın da hoş lütfun da hoş.

Ey padişah-ı lem yezel,

Zat-ı ebed, hayy-ı ezel,

Ey lütfu bol, kahrı güzel,

Kahrın da hoş lütfun da hoş.

Ağlatırsan zari zari,

Verirsen cennette huri,

Layık görür isen nar'ı

Kahrın da hoş lütfun da hoş.

Gerek ağlat gerek güldür

Gerek dirilt, gerek öldür,

Aşık YUNUS sana kuldur,

Kahrın da hoş lütfun da hoş

Gönül sultanı İbrahim bin Ethem (R.A) diyorki;

   Allah a itaat etmemiş olarak cennete girmeyi, O na itaat etmiş olarak cehenneme girmeye tercih ederim.
     Peygamber (SAV) Efendimiz bir Hadis-i Şerifinde şöyle buyuruyor:
- "Kıyamet gününde bir takım insanlar etlerinin makasla kesilmiş olmasını isterler. Buna sebep, zavallı kimselerin dünyada çektikleri bela yüzünden orada aldıkları sevabı görüp, imrenmeleridir."
   O gün, senin zengin komşun bir fakir olmayı ister. Kıyamet günü bir sürü hesabın görülmesi ve münakaşası onu yorar. Güneşin sıcaklığı altında beyni pişer. Böyle günlerce bekler. Oranın bir günü, buraya nisbetle elli bin senedir. İşte o dünyadaki nimet hesabını böyle verir. Halbuki sen, eğer hased etmeden sabırlı durursun. Dünyada güçlüklere sabredenler orada rahat eder. Sıkıntılara göğüs gerenler, orada mesud olur. Sen de dünyada iken kazaya, kadere iman edip, kaderine razı olduğundan orada en büyük nimete mazhar oldun. Başkasının zenginliğine göz dikmediğin için, orada tam afiyet buldun. İşte dünyada kendi hastalığını, başkasının iyiliğine, darlığını başkasının genişliğine, düşkünlüğünü başkasının iyiliğine tercih edenler öbür alemde arşın gölgesine sığınırlar..Sana en büyük tavsiye: Belaya sabret, nimetlere şükret ve her işini ulvi gök kubbesini yaradana ısmarla... (Futuh ul Gayb s.74)

   Yüce Kur'an'da buyurulur;

   Hayır! Doğrusu (siz) âcil olanı (dünya hayâtını) seviyorsunuz. Ve âhireti bırakıyorsunuz.(1)

(1) "Âkıbeti (işin sonunu) görmeyen ve bir dirhem (azıcık) hâzır lezzeti, ileride bir batman (kilolarca) lezzetlere tercîh eden hissiyât-ı insâniye (insanın hisleri) akıl ve fikre galebe ettiğinden (üstün geldiğinden), ehl-i sefâheti (günahlara dalanları) sefâhetinden (beyinsizliklerinden) kurtarmanın yegâne çâresi, aynı lezzetinde (lezzetinin içinde) elemini (acısını) gösterip hissini mağlûb etmektir. يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا [Dünya hayâtını (severek âhirete) tercîh ederler] âyetinin işâretiyle, bu zamanda âhiretin elmas gibi ni'metlerini, lezzetlerini bildiği hâlde, dünyevî kırılacak şişe parçalarını ona tercîh etmek, ehl-i îmân iken ehl-i dalâlete, o hubb-ı dünya (dünya sevgisi) ve o sır için tâbi' olmak tehlikesinden kurtarmanın çâre-i yegânesi (tek çâresi), dünyada dahi Cehennem azâbını ve elemlerini göstermekle olur. (...)

   Yoksa bu zamandaki küfr-i mutlakın (dinsizliğin) ve fenden gelen dalâletin (haktan sapmanın) ve sefâhetten gelen tiryâkîliğin (alışkanlığın) inâdı karşısında, Cenâb-ı Hakk'ı tanıttırdıktan sonra ve Cehennemin vücûdunu (varlığını) isbât ile ve onun azâbı ile insanları fenâlıktan, seyyiâttan (günahlardan) vazgeçirmek, ondan belki de yirmiden birisi ders alabilir.Ders aldıktan sonra da: 'Cenâb-ı Hakk, Gafûru'r-Rahîmdir (bağışlayıcı ve merhamet edicidir). Hem Cehennem pek uzaktır' der. Sefâhetine devâm edebilir. Kalbi, rûhu hissiyâtına mağlûb olur." (Mektûbât, Hutbe-i Şâmiye, 395)

   Nice yüzler vardır ki, o gün (âhirette) parlaktırlar! Rablerine nazar edicidirler! (Allah'ın cemâlini görürler!)(2)

(2) "Îman ve muhabbetullâhın (Allah'ı sevmenin) netîcesi: Ehl-i keşif ve tahkîkın (kalb gözleri açık ve ilmî inceliklere vâkıf olan Allah dostlarının) ittifâkıyla; dünyanın bin sene hayât-ı mes'ûdânesi (mutlu hayâtı), bir saatine değmeyen Cennet hayâtı ve Cennet hayâtının dahi bin senesi, bir saat müşâhedesine (seyredilmesine) değmeyenbir kudsî, münezzeh (kusursuz) cemâl ve kemâl sâhibi olan Zât-ı zü'l-Celâl'in müşâhedesi, rü'yetidir (Allah'ın görülmesidir) ki, hadîs-i kat'î ile ve Kur'ân'ın nassıyla (kesin ifâdesiyle) sâbittir." (Sözler, 32. Söz, 311)

  Nice yüzler de vardır ki, o gün buruşuktur! (Çünki) kendilerinin bel kıran bir belâya uğratılacaklarını sezerler!

   Hayır! (Can) köprücük kemiklerine dayandığı zaman: "Var mı (bu hastaya) bir okuyacak (tedâvi edecek) kişi?" denilir. Ve (o can çekişen kimse ise,) şübhesiz bunun (artık dünyadan) ayrılış olduğunu sezer.

Ve bacak bacağa dolaşır!

  O gün sevk olunacak yer, ancak Rabbinin huzûrudur. (KIYAMET SURESI 20...30)

Ey insan! Şübhesiz ki sen (o gün), Rabbine (kavuşuncaya) kadar çabalamakla didinip durucusun! Nihâyet onunla (o yaptığın amelle) karşılaşacak olansın!

O zaman kimin kitâbı (amel defteri), sağ eline verilirse, artık kolay bir hesabla hesâba çekilecek!

Ve sevinçli olarak âilesine dönecektir! Ama kimin de kitâbı (amel defteri) arka tarafından verilirse, artık (ölüp de kurtulmayı temennî ederek) helâki çağıracak ve alevli ateşe girecektir!

Çünki o, (dünyada) âilesi içinde (emirlerimize isyân ederek şımarmakla orada) sevinçli idi.

Çünki o, (Rabbine) aslâ dönmeyeceğini sanmıştı. Hayır! Şübhesiz Rabbi onu hakkıyla görücü idi!

Yemîn ederim o şafağa (akşamın kızıllığına)! Geceye ve (karanlığında) topladığı şeylere! (Nûrunu) topla(yıp dolunay hâline gel)diği zaman, aya!

(Ki siz ey insanlar!) Mutlakā tabakadan tabakaya binecek (hâlden hâle geçecek)siniz!(İnşikak Suresi 6..19)

Bilin ki, dünya hayâtı ancak bir oyundur, bir eğlencedir, bir süstür, aranızda bir övünmedir, mallar ve evlâd husûsunda bir çokluk yarışından ibârettir. Bir yağmurun misâli gibidir ki, (bitirdiği) bitkisi, ekincilerin hoşuna gider; sonra kurur da onu sararmış görürsün; sonra da kuru bir çöp olur.

Âhirette ise (kâfirler için) şiddetli bir azab ve (mü'minler için) Allah'dan bir mağfiret ve bir rıdvan (O'nun rızâsı) vardır. Dünya hayâtı ise, aldatıcı bir menfaatten başka bir şey değildir!(1) (Hadid Suresi 20)

(1) "Aklı başında olan insan, ne dünya umûrundan (işlerinden) kazandığına mesrûr olur (sevinir) ve ne de kaybettiği şeye mahzûn olur. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da berâber gidiyor. Sen de yolcusun. Sen de gidiyorsun. Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû' etmiştir.

ANALİZOnde as histórias ganham vida. Descobre agora