34.Bölüm • Taht Anlaşması

Zacznij od początku
                                    

"İyi," diye mırıldandı Lev, adamın dediklerinden tatmin olmuşçasına. Bu adam sandığından daha zeki çıkmıştı. "Şu hırsızlık konusuna gelecek olursak; hiç belli ettiği bir şey var mı?"

Petronus, esen rüzgâr eşliğinde bir süre düşündü. Sonra aklına bir şey gelmiş olduğunu belli eden bir gülümseme takındı. "Ne zaman konu hırsızlığa gelse afallıyor ve hemen konu değiştiriyor. Son üç aydır zindandaki birkaç hırsız mahkûmu serbest bıraktı. Neredeyse her hafta, Tanrıça Mordroyketi'nin tapınak sarayına gidiyor ve ona saatlerce dua ediyor. Üzgün ve çaresiz görünüyor."

Kral Lev içini çekti. Ardından çok uzun sürmeyen bir sessizlik oluştu aralarında. Bu rahatsız edici sessizliğin arka fonu ilerideki insan sesleriydi. Arkasını döndüğünde bir kadının onu izlediğini gördü. Herkes ateşe dönükken bir tek o onlara dönüktü. Uzakta olsa bile upuzun, beyazımsı sarı saçları ve mavi elbisesi görünüyordu. Bu kişi... Bu kişi Darya'ydı. Onu izlemesi tuhaftı. Kız bir süre sonra mavi elbisesinin eteğini sertçe savurdu ve hızlı adımlar ile kalabalığa karıştı.

"O kim, majesteleri?" diye sordu Petronus.

Kral Lev başını arkadan çekip, karşısındaki adama yönlendirdi. "Fosili kullanabilecek tek kişi."

Petronus bunu duymayla beraber ağzı beş karış açıldı. Şaşkınlığı gözlerinden okunuyordu ve her ne kadar soğukkanlı biri olsa da bu tür durumlarda soğukluğunu koruyamıyordu. Üzerinden bir ürperti geçti. Kızı pek görememişti. Ancak yuvarlak hatlı fiziğinin oluşturduğu ateşin önündeki renkli siluetini görebilmişti. "Nasıl yani?" diye sordu.

"Fosili tırnağın büyü gücünü bir tek o kullanabilir. Ona güvendiğimi söyleyemem ama kötü biri dersem de haksızlık olur. Ve onun bir yeşil olduğunu eklemezsem olmaz."

Petronus'un şaşkınlığı arttıkça artmıştı. Sertçe yutkundu ve çenesini öne çıkardı. Az önce öğrendiklerine inanamıyordu. "O bir yeşil ve altınlar gibi yaşam tarzına sahip. Yanlış anlamamışım, değil mi?"

"Yanlış anlamamışsın, Petronus. O bir yeşil ve tıpkı bir altın gibi yaşıyor. Onu güvende tutmazsam ve başına bir şey gelirse ne olur? Fosili işlevli yapabilecek kimse olmaz," diye anlattı Kral Lev, sanki beş yaşında bir çocuğa bir şey anlatıyormuş edasıyla.

"Anladım, efendim. Anladığım, dileğinizi gerçekleştirmek için ona söylemeniz gerekiyor. Lakin şöyle bir şey var; ya sizin dediğinizi yapmazsa ve kendi dileğini söylerse fosile. O zaman ne olacak?"

"Bilmiyorum. Onu da o zaman düşünürüz. Şimdi sana vereceğim şeyi imzalaman gerekiyor."

"Nedir?"

Kral Lev dublesinin cebinden bir parşömen ile mürekkepli kalem çıkardı ve Petronus'a uzattı. Petronus kâğıdı almayla açtı. Ancak açınca yüzünü buruşturdu. "Bu Predeziaca. Burada ne yazdığını anlamıyorum."

"Ah," diye afalladı Kral Lev. Ardından onun elindeki parşömeni hızla, sertçe çekti ve bildiği şeylere biraz daha göz attı. "Predezia'ya karşı ettiğim yeminin yükümlülüğünü yapacağıma karşın söz veriyorum. Eğer benim yüzümden yanlış bir şey veya planlarda aksama olursa üzerimde uygulanacak tüm hükmü kabul ediyorum ve bu kâğıdı kendim imzalıyorum."

Petronus kafasını kaşıdı ve kaşlarını çattı. "Hüküm derken? Ne hükmünden bahsediyorsunuz?"

"İdam," diye cevap verdi Kral Lev net bir şekilde. "Eğer senin yüzünden bir şey olursa idam edileceksin ve bunu bilmen gerekiyordu. Ama eğer ki bir aksaklık çıkmazsa dediğim her şeyi uygulayacağım."

Petronus başını salladı. Ama tereddütlü olduğu her halinden anlaşılıyordu. Ayrıca alnındaki terler de korkudan veya endişeden dolayı olabilirdi. "Tamam. İmzalayacağım," dedi ve Kral Lev'in elindeki kalemi ve parşömeni aldı. Kâğıda göz attığında Petronus Ementry yazdığını gördü. İsminin yazdığı yere imzasını attı ve Lev'e verdi.

"Güzel," dedi Kral Lev gülümseyerek. "O zaman görevlerine başlamak adına gidebilirsin. İlk görevin, toplayabildiğin tüm kanıtları topla ve tetikte dur. Sana mektuplar yollayacağım. Mektuplarda yapman gereken her şey yazacak."

Petronus asık yüzünü daha da astı ve gözlerini devirdikten sonra ufak bir reverans yaptı. Gitmek adına atına bindi, dizginlerini çekerek yavaşça ilerledi.

Kral Lev mutluydu. İstediğini elde etmek adına az bir zamanı kalmıştı ve bunun zorlu bir süreç olmayacağını umuyordu.

Doğal görünmeye çalışarak kalabalığın arasından geçti. "Bugünlük bu kadar... Ateşi söndürün. Gidiyoruz," dediğinde herkes Kral Lev'in söylediği şeyi sevmiş olmalıydı.

Halk hevesle hazırlanırken Kral Lev atların olduğu tarafa gitti ve bekçiyi yollayarak atına bindi. Atına binerken kolundaki ve bacağındaki acıyı fark etti. Derin kesmiş olmalıydı. Ancak sorun değildi. Acı ona pek bir şey ifade etmiyordu. Zaten her saniye acı içindeydi. Birkaç gün sonra kabuk tutacak acılar anlamsızdı.

O, zaten yaşadığı her an acı çekmeye mahkûmdu.

YÜKSELİŞOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz