6- İyi bir Oyuncu ♡

7.6K 447 127
                                    

Deyim yerindeyse eğer, kalbim ağzımda atıyordu. Parmak uçlarıma hakim olan karıncalanma hissi ile ani bir refleks yaparak kendimi geriye doğru çekip, dudaklarımın arasında kalan erişte parçasını içime çektim ve Jongin ile dudaklarımızın birbirine değmesini önledim.

Tırnaklarıma kadar kızardığımı hissediyordum, hiddetle oturduğum sandalyeden kalktım. Nefes alış verişlerimi düzene sokmaya çalışarak sert bir şekilde, "Bunu sakın bir daha yapma." dedim. Bir cevap vermedi, bende ne tepki verdiğini görmek için yüzüne bakma cesaretini kendimde bulamadım. Sadece, yorgun adımlarla yukarıya odama çıktım. Odama çıkar çıkmaz yatağıma girerek yorganı kafama kadar çektim. Küçükken yaptığım gibi, minik bir nefes alma deliği açtım kendime. Baştan sona terlediğimi hissediyordum, birden vücudumu bir titreme sardı. Soğuk olduğundan değildi bu titreme, çok iyi bilirdim bunu.

Duygularımı dizginlemek için dişlerimi sıktım ve bu aptal duygunun geçmesini bekledim. Sadece, bekledim. Ama o geçmedi.

Jongin kalbimi defalarca paramparça etmesine rağmen o duygu hiçbir zaman geçmedi.

Son nefesime kadar, duygularımı ilk günki gibi muhafaza ettim kalbimde.

Bilmiyordum.

Kalın ve erkeksi sesinin bana niçin huzur verdiğini...

Beni kırdığı zaman aslında haklı olduğunu düşünmeye neden başladığımı..

İçten gülümsemesini görmek için neden deli gibi çırpındığımı..

Bir bakışının kalbimi nasıl bu denli delip geçebildiğini...

Dudaklarının arasından çıkan her bir sözün benim için neden bir altın değerinde olduğunu..

Herhangi bir ortamda niçin istemsizce onu izlemeye başladığımı...

İki yabancı olmamıza rağmen neden delicesine ondan hoşlandığımı...

Bilmiyordum.

Ayağımdaki sargıya rağmen şirkete gelmiştim, dünkü kostümlerimin aksine üzerimde çok daha spor parçalar vardı. Topuklu giyemeyeceğimden spor ayakkabı bile giymiştim. Çünkü bir şekilde işin ucundan bir yerden artık başlamam gerekiyordu. Önümdeki dosyalara göz devirerek baktığımda kocaman bir of çektim. Belki de gelerek iyi bir şey yapmamıştım.

Kırmızı dosyalardan başlamaya karar vererek mavi ve yeşil dosyaları bir tarafa ayırdım.

Uzun bir gün olacağa benziyordu.

Masamın üzerindeki saatleri ters çevirdim. Bir işim olduğu zaman elimden geldiğince saate bakmamaya çalışırdım. Çünkü ne zaman saate baksam işimin bitmeyeceğini düşünürdüm. Yine bu geleneğimi sürdürerek, son üç dosya kalana kadar saate bakmadım ta ki içeriye Junmyeon girene kadar.

"Noona! Öğle ar-" Elimdeki kalemi ona doğru fırlatarak bir çirkef gibi bağırdım. "Bana niçin noona diyorsun seni aptal?"

"Peki noona..." dediğinde kalemliğimden aldığım bir diğer kalemi de ona attığımda gülümsedi.

"Peki, Bayan Lee. Öğle arasındayız şu an. Yemek yemeye inmeyecek misiniz?"

"Ah, ciddi misin?" dedim, ellerimi saçlarımın arasından geçirerek. "Farkında değilim." Askıya astığım ceketimle çantamı alarak odadan çıktım. Junmyeon benim için odamın kapısını kilitlediğinde teşekkür ettim. Bana yemekhanenin yerini tarif ettiğinde şaşkınlıkla ona döndüm. "Ya sen, gelmiyor musun?"

"Ah," dedi ensesini kaşıyarak. "Biz bir iş için Fiji'ye gitmek zorundayız. Bir kaç gün orada kalacağız sanırım. Jongin sana bahsetmedi mi?"

Marry Me! | Kim Jonginजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें