10. Esir - Maral Karaer

ابدأ من البداية
                                    

Yere düşerken şemsiye elimden kaymıştı ve sağ tarafıma düşmüştü. Onu yerden almak için eğildiğim sırada bakışlarımı şemsiyenin üst kısmına doğru çevirdim ve siyah bir silüet saliseler içerisinde gözüme çarpıp anında yok oldu. Sanki var ile yok arası gibi. Ama ben var olduğunu biliyordum. Bundan duyduğum pişmanlık, ızdırap her ne kadar çok olsa da bu duruma katlanacaktım.

Şemsiyemi kapayıp beni bekleyen otobüse bindim. Evet artık kesin emindim. Yeniden başlamıştı. Her şey tekrar başa sarmıştı. Evde annemin söylemeye çalıştığı şey aklıma geldi. Biliyorsun derken 'Terapi ile yardım alabilirsin her türlü desteği vereceğimizi arkanda duracağımızı biliyorsun. Bunu atlarabiliriz'  tarzı bir şeydi. Buna ihtiyacım yoktu.

Oraya giden hastaların çoğu gerçekten deli oldukları için ve yardıma ihtiyaç duydukları için gidiyorlardı. Benim gördüklerim gerçekti, benim gördüğüm şey bu hayattaki tek gerçekti. Onlara bunu anlatamazdım. Anlatsam bile bana inanmazlardı çünkü o sandalyeye oturtulan herkese deli gözüyle bakılırdı. Çıkış yolum o olmayacaktı.

Kendimle bu mevzuyu tartışırken çoktan okula gelmiştik. Saatime tekrar baktığımda aradan yarım saatin geçmiş olduğunu gördüm. Otobüsten indiğimde yağmurun dinmiş olduğunu gördüm, ama yine de hafif çiseliyordu. Yağmurun dindiğini göremeyecek kadar kendimden geçmiştim. Zihnim yine kendini binlerce saçmalıkla dolduruyordu ve bunu hiç durmadan yapmaya devam ediyordu.

Bu sefer dikkatli adımlarla okula doğru yürümeye başladım. Okulun kapısından gireceğim sırada ''Maral bekle'' diye bir ses duydum. Sol tarafıma doğru baktığımda Begüm'ün koşarak yanıma geldiğini gördüm. Yanımda durduğunda nefes nefeseydi ve tutunmak için kollarımı tutuyordu. Ne olup bittiğini anlayamayarak ''Begüm ne oldu ?'' dedim.

Kızıl saçlarını gözünün önünden geriye doğru attı ve ''Yağmurda 250 metre hiç durmadan koşarsam düşer miyim düşmez miyim diye test ettim, düşmedim'' dedi. Sinirlerime hakim olamayarak yüzümde aptal bir tebessüm belirdi. ''Gel hadi gel sırılsıklam olmuşsun'' dedim ve okula girdik.

Merdivenleri yavaş yavaş çıkıyorduk. Hangi öğrenci koşa koşa sınıfa gitmek ister ki. Möö'ler hariç. Okulun sıvası bu sene yenilenmişti. Deniz yeşili duvarlar ortama hoş renk katmıştı. Sanırım bu okulun tek sevdiğim yanı duvarlar.

Zilin çalmasına iki üç dakika kalımına Begüm ile sınıfa girmiştik. Yirmi kişilik sınıfta tek eksik bizmişiz. Tanrı'm gerçekten geç gelseniz ölür müsünüz ? Sırf bunlar yüzünden yok yazıldığım zaman bariz bir şekilde göze batıyordum. Orta gruptaki üçüncü olan boş sıraya doğru ilerlerken Yağız'ın ''Sakin ol sakin'' dediğini duydum.

Sol yanımda cam tarafında duran sıraya doğru dönerek ''Sinirli olduğumu nereden çıkardın ?'' dedim gayet sakin bir sesle. Yağız hain sırıtışıyla ''Bütün sınıfa klasik nefret dolu bakışını attın, gördüm'' dedi. Yorulmuş bir insan gibi bıkkınlıkla ''Gerçekten uykuya düşkünlüğü olan bir ben miyim ya ?'' dedim. Ön sıradan Çağla bana doğru döndü ve çok içten bir şekilde esnedi. Sonra gözlerimin içine bakarak kafasını iki yana salladı.

Sarı saçlarını iki yandan ilk okul çocuğu gibi topuz yapmıştı ama bu haliyle gerçekten çok tatlı olmuştu. Yeşil göz renginin sulu hali gerçekten hala uykulu olduğunun göstergesiydi. Saç demişken Yağız'a doğru döndüm ve uzun gür saçlarının hiç ıslanmadığını gördüm. ''Ne yani sen şemsiyeyle mi geldin?'' dedim şaşkın bir şekilde. Yine sırıtarak ''Asıl sen mi şemsiyeyle geldin ?'' dedi. Hazır cevap olmasından nefret ediyordum.

Yerime geçtikten sonra sınıfa bir daha göz attım. Bir dakika. Biri daha yoktu. Oytun. Yanımdaki yağızı dürtüp kapı tarafındaki sıraların en arkasına doğru kafamı çevirdim. Orası Oytun'un sırasıydı. Yağız sıkıntılı bir nefes koyverdi ve ''Bende bilmiyorum. Belki birazdan gelir endişelenme'' der demez Oytun sıkıntılı bir şekilde içeriye girdi ve hızlıca sırasına doğru yöneldi. Durum Begüm ve Çağla'nın da dikkatini çekmişti.

Karanlığın Esirleri (KİTAP OLDU)حيث تعيش القصص. اكتشف الآن