''Banyo yapmadan kamuflajlarını giy,ayaküstü bir şeyler atıştır,koşuya gidiyoruz.''

Anlayamamıştım.

Geç kalmıştık sanırım koşu için.


''Neden yapmıyorum?''

Sesi düzdü.

''Kan kokusuna alışman lazım.''


Dediğini yaptım.

Tekrar lojmandan ayrıldık ama bu sefer başka bir yere doğru koşuyorduk.

Hiç sesini çıkarmadan önümde koşmaya başladı.

Ortalama beş kilometre sonra karşımıza sırp bir kayalık çıktı.


Durdu,bana döndü.


''Çantanı bırak asker,silahınla tırmanmaya başla''


Yaklaşık  20 metreydi.

Ancak yarım adımımla basabilirdim buraya.

Sesimi çıkarmadan çantamı bıraktım ve tırmanmaya başladım.

O aşağıda kalmıştı.


Taşlar elimi kesiyordu.

Silahı arkama geçirdim.

Bir an ileri hamle yaptığım elim kaydı.

Yüreğim hopladı.

Yerden baya yükselmiştim.


Tek elim havada kalakalmıştım.

Oğuz bağırdı.

''TIRMAN ASKER!'

Bunu yapmam lazımdı.

Derin bir nefes alıp tırmanmaya başladım.

''Daha hızlı asker.!

Durduğun an hedef olursun''


Ha gayret tekrar hızlıca hamleler yapmaya başladım.

Bazı kayalara sadece paralel basıp kendimi öne atıyordum.


Sonunda tepeye çıkmıştım.

Burası çok güzel görünüyordu.


Sonra aşağıya baktım.

Oğuz da tırmanmaya başlamıştı.

O kadar hızlı tırmanıyordu ki,

Belki de bir iki dakika içerisinde yanıma ulaşmıştı.


Tepeye ulaştığında kayalıklardan ayaklarını sallandırıp oturdu.

Ben de aynısını yaptım.

''Dağ keçisi olmanı istiyorum Ceylan,bizim çarpıştığımız insanlar dağları iyi bilen insanlar''

Kafamı salladım.

''Bana güveniyor musun Oğuz?''

Manzaradan gözünü ayırıp bana baktı.

''Güven kazanılan bir şeydir asker,sen güvenimi kazandığını düşünüyor musun?''

512Where stories live. Discover now