XXXIII. HADES İLE PERSEPHONE / PART II

Start bij het begin
                                    

Yataktan kalkıp adımlamaya başladığımda ayakkabılarımı ne ara giydiğimi sorguladım. Gerçi yaptığım çoğu şeyi anımsayamıyordum çünkü günlerim kırılmış parçalar misali dağınıktı. Aklım hiçbir şeyi tam olarak idrak edemiyor, algılarım zaman kavramına sahip olmadığını her defasında yüzüme vuruyordu.

Hasta bakıcı eşliğinde asansöre binip ellerimi ceplerime yerleştirdim.

Karşımdaki kapı yansımasında gördüğüm halime göz attığımda dudağımın kenarı kıvrıldı. Kirli sakalım, yorgun bakışlarım ve sersemlemiş ifademe rağmen her zamanki gibi mükemmel gözüküyordum. Belki de kendimden umudu kesmemeliydim.

Bahçeye çıkıp gün ışığıyla yüzleştiğimde gözlerimi yumarak sinirle homurdandım. Sıktığım dişlerim ile büyük bir acı çeneme saplandığında nefes alamadım. Diş etlerim öylesine hassastı ki en ufak bir güç göstergesinde sızlıyorlardı.

Kısık gözlerim ile bahçede adımladım ve en köşede kalan banka ilerleyip oturdum. Ardıma yaslanıp temiz havaya içime çektiğimde ardımdaki ağacın gölgesinde dinlendim. Az ilerimde oturan diğer hastalara göz attığımda halimin çok da içler acısı olmadığını fark ettim. Benden daha beter durumda olanlar varken aniden umut doldum. Dağılmış zihnimi toparlayabilecek güce sahip olduğumu biliyordum lakin kendimde bu isteği bulmakta zorlanıyordum. Belki de bunun en büyük nedeni kendimi cezalandırmaktan keyif almamdı. Sabah görüştüğüm psikiyatristinde dediği gibi kendime karşı acımasızdım ve en büyük düşmanımdım.

Psikiyatristin obsesifliğim ile ilgili söylediği bir şey daha vardı lakin onu şu an anımsayamıyordum. Anlaşılan aklımca bunu pek önemli bir detay olarak görmemiştim.

Kapadığım gözlerim ile yüzüme çarpan rüzgârı hissetmeye devam ettim.

Dakikalar birbirini kovalarken burnuma dolan taze çiçek kokularıyla rahatladım ve aklımdaki bulanık suların berraklaşmaya başladığını hissettim. İnferno'yu idare etmek ile meşgul olan Yalın'ı aramayı akıl ederek doğrulduğumda gözlerimi araladım ve az ilerimdeki kapıdan çıkan kişiyi fark ederek bir an ne düşündüğümü unuttum çünkü bütün odağımı ona vermiştim.

Kızıl kıvırcık saçlarını tepeden topuz haline getirmiş olan genç kızın siması bana tanıdık geldi. Titreyen parmaklarıyla yanaklarını silen kızın ağlama sesleri aramızdaki mesafeye rağmen kulağıma erişiyordu. Hıçkırıklarıyla savrulan bedenini hızlandırarak bahçenin ucuna doğru adeta koştu. Herkesten uzaklaşıp bir ağacın ardına saklandığında görüş açımdan neredeyse çıkmıştı.

Çatılan kaşlarım ile huzursuzlandım.

Genç kızın hali beni anlamsızca tedirgin etmişti. İçimden bir ses neler olduğunu sorgulayarak beni dürtüyordu. Kendi düşüncelerime anlam veremeyerek kasıldığımda genç kızın neden bana tanıdık geldiğini sorguladım.

Bilinçsizce yerimden kalkıp adımlamaya başladığımda ne yaptığım veya neden yaptığım hakkımda en ufak bir fikrim yoktu. Sadece iç güdüsel olarak genç kızın yanına gitmek istiyor ve neden ağladığını bilmeyi arzuluyordum. Canımı sıkan bu dürtünün ardındaki endişeyi anlamlandıramasam da umursamadım.

Bahçenin köşesine yanaştığımda beni takip eden hasta bakıcıya dönerek beklemesini işaret ettim. Bana şüpheyle baksa da yüzümde gördüğü bir ifade geri basmasını sağlamıştı. Onu ardımda bırakıp ağacın ardına yürüdüğümde şiddetlenen ağlama sesleri göğüs kafesimde bir baskı oluşturdu. Öylesine acı dolu bir yakarıştı ki bu hangi insan duysa hüzne kapılırdı.

Yavaş adımlarla genç kıza yanaştığımda karşılaştığım görseli inceledim. Kızıl saçlı kız dizlerini kendine doğru çekmiş oturuyor, yüzünü kapatmış deli gibi ağlıyordu. Sarsılan omuzlarına eşlik eden kısık nefesleriyle iyi olmadığı barizdi. Peki neden benim ona baktığım ve kederini hissettiğim her an öfkem harlanıyordu? Niye onu üzen şey her neyse onu ortadan kaldırma isteğim arşa çıkıyordu? Bu yabancı niçin korumacı yanımı uyandırıyordu?

İNFERNOWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu