12.Bölüm: ''Senin Bir Kalbin Yok''

Start from the beginning
                                    

Karissa her zamanki gibi sandalyesine yaslanmış, elinde tuttuğu kitabı okurken gözleri hızla satırlar arasında kayıyordu. Kapağına bakmadan bile okuduğu metnin belli bir dönemde var olan bir salgın ya da tedavisi yıllar önce bulunmuş bir hastalıkla ilgili olduğunu biliyordum.

Üzerine kuşandığı mavi rengi sonuna kadar hak ediyordu. Hastalık'ın tiz sesli gözdesi varlığımı hissedip kafasını kaldırınca bakışlarımız kesişti. Onu en son kuleden ayrılmadan önce görmüştüm.

Hepimiz bir asi yakalayıp iki hafta içerisinde kuleye dönmekle görevlendirildiğimizde Acantha, Ino ve ben asilerin içine sızmış, Karissa ise kafesleri sakladığımız boş evler arasında devriye gezmişti. Muhafızların ve av köpeklerinin onun emriyle hareket etmesine karar vermiştik.

Yüzünde ürkütücü bir gülüş şekillenirken tutsaklarımız ile dönmemizden memnun kaldığı belliydi.

''Sonunda aramıza katılabildin.''

Duyduğum iğneleyici yorumla kafamı Karissa'nın karşısında oturan Acantha'ya çevirdim. Sarı saçları boğazındaki solgun kesiği kapatacak şekilde serbest bırakılmıştı. Önceki görevde kontrolden çıkan av köpeklerinden biri onu kesmişti. Baktığım yeri fark edince gerildiyse de belli etmedi. Uzun kollu üniformasının altında başka izler varsa da görünürde başka yarası yoktu. Kahve gözleri ise Ino ve bana kıyasla yarasız dönmenin kibriyle parlıyordu.

Ben cevap veremeden Morpheus konuştu. ''Onu ortak salonda kanaması varken bulduğumu söylemiştim.'' Bana başıyla hafif bir selam verdikten sonra Ino'yu parmağı ile gösterip ''Ino'nun ondan daha az yarası olmasına rağmen dün sabah anca kendine geldi. Eris'in şu anda burada olmasına söylenmek yerine bunu düşün Acantha.''

Acantha'nın gözleri sinirle kısılırken omzunda hissettiği elle dikleşti. Elin sahibi olan gümüş rengi üniformalı Ino'ya baktım. Önceden omuzlarını süpüren saçları kesilmişti. Bunun nedeni kıyafetlerinin altında bile şişlik yapan sargılar olmalıydı. Omzundaki kabarıklık boynuna doğru uzanıp bandajları göz önüne çıkarıyordu. Boynunun bir yanı sargılar ile kaplıydı. Dirseklerine kadar sıvadığı kollarından birinde kabuk tutmuş bir iz vardı.

Gözlerinin altı benim gibi mordu ve rengi solgundu. Ayaklansa bile hala dinlenmeye ihtiyacı vardı.

Benden daha hafif yaraları varsa bu zamana kadar sargılardan kurtulmuş olması gerekirdi. Tek kaşımı kaldırıp gözlerine baktım. ''Sargılar?''

Çenesindeki kasın kasıldığını görsem de sesi tek düzeydi. ''Enfeksiyon.''

Bu sefer yüzüme bariz bir şaşkınlık yayıldı. ''Efendim?''

Şifacıların tedavi edemeyeceği hiçbir enfeksiyon yoktu. Üstelik Atlılar'ın özü bizim hızlı iyileşmemizi sağladığı için vücudumuz kolay kolay bu duruma gelmezdi.

''Asiyi Riko'nun sınırına kadar takip ettim. Buzul ile Riko'nun sınırı olan Ayna Dağları'nda bir sığınak vardı.''

Kuleden çıkıp ava başladığımızda hepimiz altışar bölge almıştık. Kule önceden üç ayrı diyar olup sonradan bir olan Ksilo, Ojo ve Riko'nun tam ortasına dikilmişti. Ben Ksilo'ya, Acantha Ojo'ya ve Ino ise Riko'ya gitmişti. Riko'nun en uç kesiminde yer alan 10.bölgede Buzul ile sınırı belirleyen Ayna Dağları yer alıyordu. Fazlasıyla yüksek olduklarından tepesinde var olan kar gün ışığında parladığından insanlar bu dağlara Ayna Dağları ismini vermişti.

Buzul'da asiler daha rahat hareket edebiliyordu. Travis'in bana gösterdiği anılardan konakları öğrendiğim için dağlara yakın bir konağın var olduğuna emindim. Sorun Ino'nun orayı girmeyi nasıl başardığıydı.

Ion'un Seçilmişi (Gazap'ın Gözdesi Serisi 2)Where stories live. Discover now