23.BÖLÜM: Acı

Zacznij od początku
                                    

Yapayalnız kalmıştım.

Acımdan ve tutsak edildiğimden beri yemek yemediğimden dolayı güçsüzdüm. Beni kaçırıp kaleye getirdiklerinde babamı bile göremeden bitkim düşmüştüm. Hekimler benimle de alakadar olmuşlardı. Daha bugün ayaklanabilmiştim.

''Aldous,'' diye fısıldadım küçük meşalelerin loş halde aydınlattığı dar koridorda yürürken.

Arkasına dönüp bana bakarak durdu. Gözleri merakla gözlerime kilitlendi. ''Ayakta durmakta zorlanıyor musun?''

Başımın hafifçe döndüğünü ve halsiz olduğumu inkar edemezdim. Yine de ona söylemek istediğim bu değildi. "Ne kadar kaldım o kulede?''

Çenesini sıktı. ''Otuz yedi gün.''

Bana daha uzun gelmişti. Sanırım saymayı bıraktığımdan dolayı en az iki aydır oradayım sanıyordum. Neden erkenden gelip beni kurtarmadığını sormadım. Beni kurtarmış olsa annemin ölmeyeceğini söyleyip onu suçlamadım. Bu günah bana aitti.

Her şeyi ben kaybetmiştim. İkisini de.

Gözlerim düşüncelerimle dolduğunda elim boğazıma gitti. Nefes almakta güçlük çekiyordum. Göğsüm sıkışıp duruyordu. Bu halimi görüp bana yardım etmek istedi fakat onu reddettim. Sadece beni nereye götürüyorsa oraya gitmek istediğimi söyledim. Koridordan sola döndük. İlk kapıdan içeri girdik. Yatakta boylu boyunca uzanmış biri vardı içeride. Başında da bir hekim dikiliyordu. Adam bizi görünce saygıyla eğildi. ''Buyurun prensesim ve efendim.''

Aldous tedirgin bir halde bana baktığında kaşlarımı çatarak yataktaki bedeni görmeye çalıştım. Hekim odadan ayrıldı. Richard'ın her yerde beni arayan askerlerine yakalanmamak için kaleyi fazla aydınlatmıyorlardı. Bu yüzden taş duvardaki küçük meşalenin zayıf ışığı dışında başka bir ışık kaynağı yoktu odada.

''Kim bu?'' Ayaklarım yavaş ve temkinli adımlarla yatağa doğru götürdü beni.

''Senin için çok önemli olduğunu duymuştum.''

Merakla Aldous'u arkamda bırakarak yatağa iyice yaklaştım ve gördüğüm yüzle hayretle bir sevinç çığlığı attım. "Percival!'' Hemen üstüne doğru eğilip kapalı gözlerine baktım. Titreyen ellerim yüzüne dokundu. Sıcaktı. "Yaşıyor! Tanrı'm, şükürler olsun yaşıyor!''

Bu sefer mutluluktan ağlarken gözlerim vücudunda gezindi. Üst bedeni çıplaktı. Kılıcın girdiği bölge sarılmıştı. Vücudu terlemişti. Göğsünün titrekçe inip kalktığını görüp derin bir nefes aldım. Şaşkınlıkla Aldous'a döndüm. Kollarını göğsünde bağlamış arkasındaki duvara sırtını yaslamıştı. İfadesizce bize bakıyordu.

''Richard onu yakalayıp öldürdüğünü söylemişti.''

Gözlerini kısarak Percival'ı süzdü. ''Hâlâ nefes aldığına göre kardeşin sana yalan söylemiş.''

Gözyaşlarımı sildim. ''Bunu neden yapsın ki?'' Kaybolmasından korkarak Percival'ın yanına oturup elini tuttum.

''Anlaşılan ona verdiğin değerin farkındaydı. Canını yakmak istedi.'' Sesinin tonundan rahatsız oldum. Ağzının içinden sert bir ton ile söylemişti.

''Durumu nasıl?''

Hareketlendiğini ışığa düşen gölgesinden gördüm. ''Senin sayende hayatta. Kapı muhafızıyla onu buraya yollayan senmişsin. Bir süre durumu hiç iyi değildi fakat şimdi hekimler yaşayacağını söylüyorlar. Oldukça güçlüymüş. Tabii şanslı da. Kılıç hiçbir önemli organına zarar vermemiş.''

Gülümseyerek başımı yukarı kaldırdım ve tanrıya şükrettim.

''Anthony nerede? O da iyi mi?''

GAYRİMEŞRU PRENSESOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz