Al Sana Fırsat

53 4 0
                                    

 Şimdi senden tam üç kez derin nefes almanı ve gerekirse birkaç saniye gözünü kapatıp zihnini sakinleştirmeni istiyorum. Seninle küçük bir yolculuğa çıkacağız çünkü. Nereye diye sorma, gidince görürsün :)

Yavaş yavaş bedenin yer çekiminden kurtuluyor ve havada süzülmeye başlıyorsun. Aynı anda bulunduğun ortam kararmaya ve sesler de kısılmaya, boğuklaşmaya başlıyor. Ve saniyeler sonra tamamen boşluktasın. Kendi bedenin de dahil hiçbir şeyi hissetmiyorsun fakat bilincin yerinde. Sanki bir rüyada gibi hissediyorsun ve her an uyanacak gibi.

Tam bu duruma nasıl geldiğini düşünürken aklına arızalanan internet geliyor. İnternette bir sürü işin vardı, tüm gece boyu çalışıp şeyi yapacaktın, şeyi. Neydi harbiden? Neyse o gitti, o yüzden yapamadın işte. Dur bir saniye ne gitmişti? Kafan karıştı ve muhtemelen bu garip rüya yüzünden. Birazdan annen gelip uyandırır seni. Annen mi? Kimdi ki senin annen? Hayır! Yavaş yavaş hafızan siliniyor. Ve bu zamana kadar bildiğin her şeyi unutuyorsun. Beyninde karıncalanma başladı ve artık bilincinde bilinmezliğe doğru yol almaya başladı. Sen kim olduğunu, aileni, nerede olduğunu hatırlamaya çalışırken gelen uyuşukluk ve yorgunlukla tamamen kapandın.

Bir esinti hissettin bedeninde, seni kemiklerine kadar üşüten ve titreten bir esinti. Cam açık kaldı galiba ve büyük ihtimalle sabaha kadar soğukta yattın. Tam gözlerini açmıştın ki annen odanda ve kafanın dibinde sana bakıyor.

"Hafta sonu dedik, yatsın dedik de öğlene kadar da yatılmaz kızım. Haydi kalk bir an önce de hazırlan. Ramazan amcanlar gelecek akşama, hazırlık yapalım beraber. Kardeşini de uyandırdım." "Peki anne kalkıyorum. Dün çok ders çalıştım galiba o yüzden uyuyakalmışım." "Aferin kızım çalış dersine. Oku doktor, mühendis ol. Hatta avukat olsan daha iyi bak, hem başın derde girmez hem de iyi kazanırsın be kızım." "Ben edebiyat okumak istiyorum anne bunu kaç kez konuştuk." "Amaan, sabahın körü seninle hiç tartışamam. Haydi kalk."

Annen söylene söylene çıktı odandan. Sen de annenin sesi uzaklaşana kadar bekledin. Sonra komodinin üzerinde duran tarihe baktın. 6 Ocak 1981 salı günü. 81 yılına gireli henüz bir hafta olmuştu. Yeni bir yıl ve hayatına yeni bir başlangıç yapabilme fırsatı. Her ne kadar ailenle birlikte yaşadığın bu küçük şehirden çıkmak için herhangi bir bölüm okumaya bile razı olsan da, senin gönlünde yatan edebiyat bölümü.

Çünkü sen küçüklüğünden beri kitap okuyan ve okumaya bayılan birisiydin. Kitap okurken duyduğun o haz, gidip görme fırsatın olmasa bile kitaplar sayesinde tanıdığın o yerler, farklı bakış açıları ve sonsuz sayıda hikayeler, senin her zaman zevk aldığın tek şeydi. Haliyle seni heyecanlandıran şey dünyaca ünlü bir yazar olmak ve okurlarını alıp başka dünyalara götürmek.

Ancak ailen senden doktor, avukat, mühendis gibi mesleklere yönelmeni ve geleceğini garanti altına almanı bekliyor. Garanti etmek ne demekse artık. Bir yanda ailenin beklentileri, diğer yanda ömrün boyunca yapmak istediğin tek şey. Eğer bir yolunu bulup bir kitap yayımlatabilirsen belki o zaman ailenin de fikri değişecek. Ama ne kadar denediysen de olmadı.

Bugüne kadar yazdığın bir kitap var fakat onu da el yazısıyla yazmıştın ve daktiloyla temize geçirmen henüz bitmedi. Ayrıca eksik kalan birkaç konu var. Onlar içinse araştırma yapman gerekecek. Ama sende yeteri kadar kitap ve ansiklopedi yok. Şehrin kütüphanesi bile sana yetmiyor. Şehir ne kadar küçükse kütüphane de o kadar küçük. Birkaç kez İstanbul'da yaşayan kuzeninden araştırma yapmasını istemiştin ama ayrıntılı bilgiyi yazdığı iki mektuptan biri hiç gelmemiş diğeri de çok geç gelmişti. Bu yüzden çekiniyorsun tekrar istemeye. Öğretmenlerin de tam olarak yardımcı olamıyor sana.

Ama sadece bununla da kalsa iyi. Senin o küçük şehrinde matbaa yok ki. Yayınevlerine ulaşman da sıkıntı senin için. Zar zor bir tane bulsan bile, bastırmak için parayı nereden bulacaksın? Hadi diyelim ki bastırdın kitabı, bu kez de reklam yapmak gerekecek. En fazla bulunduğun şehirdeki kitapçıya ve yakın çevrene ulaştırabilirsin. O yüzden çok riskli ve senin riske girecek ne paran ne de zamanın var.

Bir anlığına gerindin yatakta ve hayal kurmaya başladın. Keşke küçük bir televizyon gibi bir şey olsa ve daktiloya bağlayıp oradan direkt yayıncıya gönderebilecek şekilde yazsan kitabını. Hem reklamını da yapardın. Bir de araştırma yapabileceğin bir kütüphanen olsa. Evin zemin katı tamamen kitap dolu olsa ve her istediğin bilgiye ulaşabilsen anında. O zaman daha kolay olurdu her şey. Ah şu imkanların bir olsaydı, işte o zaman seni kimse tutamazdı. Çok şanssızsın ve imkanların çok kısıtlı. Sen bunları düşünürken birden annen bağırmaya başladı "Haydi artık kızım saat kaç oldu uyan!"

Uyanabildin mi? Cidden bir şeylerin farkına varıp uyanabildin mi? Bir söz vardır 'Bir şeyi saklamanın en iyi yolu onu herkesin görebileceği bir yere koymaktır' diye. Günümüz insanlarını çok iyi anlatıyor. Gözümüzün önünde o kadar çok imkan var ki bunları fark edemiyoruz bazen. (Bu yazarlık örneğini kendi hayallerin ve hedefin için uygulayabilirsin. Ben senin hayallerini bilmediğim için bu örneği verdim sadece :) )

Kendimden bir örnek vereyim mesela. Küçüktüm ve ben liseye gidene kadar cep telefonum olmadı. O yaşlarda telefon bu kadar yaygın değildi zaten. Hatta zorlayıp biraz daha geriye gittiğim zaman annem ve babamın akrabalarla konuşmak için telefon kulübelerine gittiğini bile hatırlıyorum. (Ben bu kadar yaşlı mıyım yahu? Yoksa teknoloji mi hızlı gelişti. Umarım ikincisi doğrudur :) )

Ülkeye 3G'nin gelişini ve operatör şirketlerinin reklamlarını hatırlıyorum. O zamanlar evde fazladan bir tane 3310 vardı ve bazen alır elime benim olduğu hayalini kurardım. Kendimi yetişkin bir birey olarak düşlerdim. (Lanet olsun ki şimdi de gece uykuya dalmadan önce çocuk olmayı istiyorum ve bunun hayalini kuruyorum :) )

Kameralı telefonlar ilk çıktığında babam kendisine bir tane almıştı ve bu duruma çok şaşırmıştık. Hatta hiç unutmam bir kez akşam yemeğinde ilk iPhone ve iPad'i haberlerde görmüştüm. Ve tableti çevirdiği zaman otomatik olarak ekranı da dönüyordu. Nasıl oluyordu bu böyle!

O yaşlardayken merak ettiğim bir konu olduğu zaman bunu ya büyüklerime ya da öğretmenlerime sorardım. Ansiklopedi ve diğer kitaplardan araştırma yapmak hem zordu hem de net ve geniş bir cevap bulamıyordun. Ama ilkokulda, okulumuza bilgisayar gelmişti ve sınıf öğretmenimiz Mustafa Şahbaz (Buradan kendisine selam gönderiyorum.) bize Google'ın ne olduğunu ve nasıl kullanacağımızı anlatıyordu. Ortaokula geçince kütüphaneye gidip oradan internetten araştırıyorduk veya internet kafeden.

Ama bir kez babamın ilk dokunmatik telefonundan ödev araştırmıştım ve çok etkilenmiştim. Kocaman bir ekranı vardı ve web sayfasındaki yazıları parmağımla kaydırabiliyor olmam beni çok etkilemişti. Büyülenmiştim resmen. Teknoloji ilerledikçe tabletler, akıllı telefonlar ve laptoplar çoğaldı, ucuzladı ve ben onlara özenirdim. (Bir ara da para biriktirip mp3 çalar almak istemiştim. Küçük walkman alıp radyo dinlerdim ama mp3 çalar daha büyüleyiciydi :))

Şimdi ise bilgisayarım, android cep telefonum, tabletim ve küçük odamda iki yüze yakın kitabım var. İstediğim bilgiye ulaşmam saniyelerimi alıyor. Eğer binlerce kişiye ulaşmam gerekiyorsa bu da artık imkansız değil. Sadece sosyal medyayı etkili bir şekilde kullanmam gerekiyor o kadar.

İnternet erişimin varsa sanatçı olabilirsin artık, plak şirketlerine gerek kalmadı. Kitap yazabilirsin ve ille de bastırmana gerek yok. Yazılım mühendisi olmak için şehir değiştirip senelerce vakit ve para harcamak zorunda değilsin ve internetten dersler alarak bir kaç sene içerisinde o kadar para harcamadan yazılımcı olabilirsin. Ticarete atılmak için dükkan kiralamak, ürün alıp raflara dizmek ve bir dünya para harcamana gerek yok artık, birkaç bin lira ve düşük stok ile e-ticaret yapabilirsin. Zamanın mı yok? Öyle bir zamana denk geldin ki çok değil yirmi sene önce bir haftanı alacak bir işi bir günde hatta saatler içerisinde yapabiliyorsun artık. Paran mı yok? Eskisi gibi bir iş kurmak için olmazsa olmaz şey para değil. Sadece bilgini kullanarak sermayesiz para kazanabilirsin. İnsanlık, tarihi boyunca, hiç bu kadar zamana, enerjiye ve bilgiye hükmetmemişti. Öyle bir devirde yaşıyorsun ki neye ihtiyacın varsa anında ulaşabiliyorsun. Al sana fırsat.

Karnının doymayacağı yerde aç olduğunu belli etme.

Önemse Ama UmursamaWhere stories live. Discover now