Ama araba geçip gitmedi.

Yavaşlayıp demir kapının önünde durdu ve motoru kapattı. Kaşlarım çatıldı, ön koltuktan inen bir adamı gördüm. Biraz etrafına bakındıktan sonra üzerinde Bulunduğum ağaca kaydı gözleri.

Kim olduğunu biliyordum.
Siyah güneş gözlüklerini çıkartarak gözlerine bakmama izin verdi. Belki bininci kez baktım çocukken hayran olduğum o gözlere, o da bana baktı.

Natasha bizi ilk tanıştırduğında gördüğüm o adamı tekrar gördüm. Tekrar şefkatle baktı bana, bu sefer gözlerinde başka bir ışıltı daha gördüm. Minnet.

Minibüsün kapısı açıldığında şoför de koltuğundan inmiş, Clint'in yanında durmuştu.

Tony Stark kızı için dönmüştü. Yine.

Sadece birkaç ay önce benim gözlerimde olan sevgi, artık onda da vardı. O kızını kabullenmişti, sevmişti ama nefret etme sırası bendeydi.

Hayır, hayır, hayır. Ben ondan nefret edemezdim. Bu imkansızdı ne yaparsa yapsın ben onu her zaman affederdim.

Ama olan her şeyi bu kadar çabuk sineye çekmemi bekleyemezdi. Ortada elimden alınmış bir hayat vardı.

Diğer yenilmezlerin üzerinde gözlerim kısaca gezindikten sonra daldan atladım ve iki ayağımın üzerinde yere indim.

Tavuklar dışarıda olduğu için kapı açıktı, çoktan içeri girmişlerdi. Ben bahçenin büyük kısmına geçerken büyük evin merdivenlerinin başında kinle gelenlere bakan Cedric'i gördüm. Kollarını bağlamıştı ve gözünden açıkça okunan duygu tiksintiydi, öfkeydi.

Arkamı döndüğümde birkaç metre önümde babam vardı. Elleri cebinde Cedric'e bakıyordu o da, umursamaz ve alaylıydı. Cora da koşar-adım yanıma geldiğinde gözleri ona kaydı.

"Merhaba, Cora." Dedi alayla.

"Merhaba, Bay Stark." Dedi aynı tonda. "Demek söylediklerim sizin için hiçbir şey ifade etmiyor." Meydan okur tondaki sesi kaşlarımı çatarak ona bakmama neden oldu. Aralarında ne geçmişti, ve benim neden haberim yoktu?

"Ah üzgünüm, kendi kızımdan uzak durmak konusunda fikrini belki 'birazcık' düşünmeliydim."

"Siz neyden bahsediyorsunuz?" Cora'ya döndüm.

"Hiçbir şey." Dedi gözlerimi babamdan ayırmadan. Gözlerim ikisinin arasında gezdi.

Alayla güldüm. "O zaman siz 'hiçbir şey' hakkında konuşmaya devam edin. Ben gidiyorum." Az önceki ağacın yanına geçtim ve duvardan atlayarak kendi arabama ilerledim.

Cebimdeki anahtarı çıkartarak birkaç metre kala düğmesine bastım ve kapıyı açarak sürücü koltuğuna oturdum. Kontağı çalıştırmak üzereyken hissettiğim rüzgar ve kapı kapanma sesiyle sağıma döndüm.

"Selam." Dedi yüzündeki keyifli bir gülümsemeyle.

"İn arabadan."

"Biliyor musun, inatçı biriyimdir. Ve eğer biraz daha oyalanırsan baban seni arabadan indirecek."  Dedi koltuğa iyice yerleşirken.

Dikiz aynasından arkaya baktım. Gerçekten de bu tarafa doğru geliyordu.

Arabayı çalıştırdım ve gaza bastım.

"Hey!" Dedi. "Cidden gidiyor muyuz?"

Yoldan gözlerimi ayırmadım. "İstediğin bu değil miydi?"

"Kalmayı ummuştum."

"İstersen hâlâ inebilirsin." Diyerek kabul etmesini umduğum bir teklif sundum.

"Hayır." Net bir sesle gözlerini yola dikti ve ellerini başının arkasına yasladı. "Ee, nereye gidiyoruz."

Nyx • Pietro MaximoffWhere stories live. Discover now