SEN Bölüm 8

7.2K 409 42
                                    

Bölüm 8

“Mutluluktan havalara uçacağını tahmin etmiştim!”

Adam, ona göz kırptı. Yüzsüzce, arsızca… Süheyla derinden titremeye başladığını hissediyordu. Eğer öfke; içeride gerçekten bir ateş yakabiliyor olsaydı, Süheyla bulunduğu alanı küle çevirmişti. Yavuz’u elinden kaçırmış olmanın getirdiği öfke ve acı iliklerine kadar işlemişti. Ve karşısında durup yakışıklı suratının ortasına kocaman bir gülümseme yerleştiren bu adam ona kuyruğu kadar yakın olacağını söylüyordu.

Kendine hâkim olamadan eğildi, çizmelerinden tekini yerden aldı ve adamın kafasına fırlattı. Adam hızla yere eğilirken- ve lanet olsun, gülüyordu- yataktan fırladı. Ona yumruk atacaktı. İçinde patlamaya hazır bir enerji birikimi vardı ve enerjisinin, öfkesinin tümünü ondan çıkaracaktı. Parmakları içe bükülür ve kasları ileri atılmak için gerilirken, diğer eli karın boşluğunun hemen yanında ikinci darbeyi vurmak için hazır bekliyordu.

Adamın güçlü olup olmaması umurunda değildi. Darbelerinin tek bir tanesi bedeninin herhangi bir yerinde patlarsa, içindeki yoğun sıcaklığın dağılacağını hissediyordu. Adam, eğlendiğini saklamayan bir ifade ile yana kayarak darbesinden kaçmayı başardı. Ve kıvrak bir hamle ile genç kadının arkasına geçmeye çalıştı. Küçücük odanın içinde kedi fare gibi birbirilerinin kuyruklarını yakalamaya çalışıyorlardı. Süheyla, hızla tekrar ona döndüğünde adamın arkasında kalma çabasını boşa çıkarmış oldu. Ama adamın o kıvrak hareketten sonra bilerek böylesine ağır hareket ettiğini anlayamayacak kadar mankafa değildi. Küstah!

Süheyla, nefes nefese kalmıştı ve bunun sarf ettiği efordan değil, içinde sıkışıp kalan öfkesinden kaynaklandığını biliyordu. Adamın gözleri hızla bedeninde dolaştı ve tekrar genç kadının gözlerine çıktı. Çok doğal, ama aynı zamanda zarif bir duruşu vardı. Yüzünden haylazlık dolu bir ifade geçerken, bir dudağının kenarı yana doğru kıvrıldı.

“Ben bir ayak- bacak hareketi bekliyorum. Eğer dayak yiyeceksem; lütfen manzaralı olsun!” Sesinin her tınısından muzırlık akıyordu. Bu adamın gerçekten ciddi bir anı var mıydı? En azından onun yanında!

Kendi düşüncelerinin arasında kaybolmuşken, adamın sözlerinin manasını kavraması zaman aldı. Bakışı hızla üzerindeki kısacık elbiseye yöneldi. Pantolon giymeye o kadar alışmıştı ki, bir etekle nasıl hareket etmesi gerektiğini unutuveriyordu. Başını kaldırdı. Gözleri, adamın yüzünde ağır ağır dolaştı. Genç adamın tek kaşı kusursuz bir açıyla havaya tırmanırken,  gözlerinde yapay olduğu bariz olan bir heves vardı. Adamın dikkat dağıtmada üstüne yoktu. Ve her zaman bel altı vuruyordu.

 Genç kadının dudaklarında bilinçsiz, soğuk bir gülümseme belirdi. “Elbiseler…” diye homurdandı ve aynı anda bir elini amaçsızca havada salladı. Süheyla savaşmayı biliyordu. Her haliyle! Adam, ondan bir şey bekliyordu. Bunu gergin bedeninden anlayabiliyordu. Ama sıradaki hamlesinin aklının ucundan geçmeyeceğine emindi. Doğal bir hareketle bir kolunu arkaya kıvırıp sırtına uzandı.

Adama bakmıyordu, ama elbisesinin fermuarını indirirken içine çektiği şaşkın soluğu duymuştu. Elbisesinin altında siyah yarım atleti ve boxerı  vardı. Elbisenin askılarını omuzlarından aşağıya indirdi. Ve sonunda elbiseyi bedeninden çıkardı. Başını kaldırıp, kayıtsız bir ifade ile adamın kırpıştırdığı gözlerine baktı. Hafif aralık dudakları ıslaktı. Kusursuzca yukarı kaldırdığı tek kaşı aşağıya düşmüş, adamın afallamış haline komik bir görünüm kazandırıyordu.

Genç kadın, kısa bakışının ardından ona doğru ilerledi. Bir elinde elbisesi duruyordu. Adamın yanından geçerken tamamen doğal bir tavırla,”Şunu tutabilir misiniz?” diye sordu.

SEN (Bir İntikam Bir Yemin Bir Aşk)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin