ŞARTLAR

427 136 318
                                    

Her şey insanın kendisinde bitiyor.

Çevre koşulları var. Evet, ama yine de her şey kişinin kendisine bağlı. Ne olacağımıza biz karar veririz, çevre koşulları değil.

Peki, bu gerçekten de böyle midir?

Köyde yaşayan bir çobanın tıp fakültesini kazanması, spor salonlarına ve özel hocalara para verecek durumu olmayan birinin dünya vücut geliştirme şampiyonu olması, Amerika da doğan bir çocuğun Müslümanlığı seçmesi, babası zengin olup şımarık ve insanları hor görmeyen karakter sahibi bir evlat olmanın, devlet lisesinde okuyup Boğaziçi Üniversitesi'ni kazanmanın, yalan söyleyen, dürüst olmayan, hırsızlık yapan bir aileye mensup birinin bu özelliklerin tam tersi bir karaktere sahip olması, bu ve bunun gibi daha bir sürü örnek sizce de her şeyin kişinin kendisinde bittiğinin kanıtı mıdır?

Tüm bu ve bunun gibi örnekler bunu desteklemek yerine aksini kanıtlar özellikler taşıyor olabilir mi?

Ben doğru fikirlerle yanlış çıkarımlar yaptığımız kanısındayım.

Şöyle ki ; Fen liselerinin kaliteli bir üniversite kazandırma ihtimali kabaca %70 olsun. Aynı oran düz liseler için ise %5 olsun(Olsun derken oranlar böyle olsun manasında, yoksa tablo gerçekte zaten budur). Burdan çıkarılıcak sonuç; "Eee tamam işte, bak düz lisede ki öğrenci de iyi bir üniversite kazanabiliyor." Sonuç kulağa garip gelmiyor mu ? Oysa ben burdan, fen lisesinde okuyanların içinde bulunduğu ortam gereği iyi bir üniversite kazandıkları sonucunu çıkarıyorum.

Sebep?

Çünkü baz almam gereken oran %5 olmamalı. %70 lik kısım asıl fotoğrafı anlatan kısım, %5 lik kısım anca ayrıntıda gizli olan şeytanı verir bana, gerçeği değil.

Ya da tek bir olayı ele alıp öyle değerlendirelim. Düz lisede sınavı kazanan %5 lik dilim mi yoksa çevre koşullarından dolayı sınavı kazanamayan %95 lik dilim mi büyük fotoğrafı yansıtır? Ben pastanın tadının büyük lokmada olduğunu düşünüyorum.

Daha spesifik bir örnek de ele alabiliriz. Amerika doğmuş olsaydınız sizce Müslümanlığı seçme ihtimalimiz kabaca ne olurdu(Aynı soruyu tüm dinlere uyarlayabilirsiniz)? En iyi ihtimalle %1. Peki milyonlarca insan arasında on binlerce kişinin bu orana tekabül etmesinden, herşeyin insanın kendisinde bittiği sonucu mu çıkar? Milyonlarca insan arasında sadece bu küçük dilimde ki insanlar mı çevre koşullarını dikkate almıyor. Yoksa sadece bu küçücük dilim mi çevre koşullarından sıyrılıp kendi bildiğini okuyor? Durum böyle bile olsa, bu çevre koşularının %99 luk dilim üzerindeki muazzam etkisinin kanıtı olmaktan farklı bişey ifade etmezdi. Ki benimde anlatmak istediğim şey tam da bu. Evet, kişiye bağlı şeyler elbette var. Ama bu sandığımız kadar güçlü bir etki değil. Hele de çevre koşullarının etkileyici gücü düşünüldüğünde.

Her şey insanın kendisinde bitiyor mu bilmem ama çevre koşulları sandığımızdan daha büyük etkiler içeriyor. Bizim de sonuca etki edicek yada ettiğimiz durumlar mecvut ama sadece şartlar el verdiğin de.

Kulağa her ne kadar garip de gelse çevre koşullarının bariz baskısı yadsınamaz. Bundan kastım; yetiştiğiniz ortam, hayat şartlarınız, toplum baskısı, kişilerin üzerinizde ki birince derece baskıları, aileniz hatta genleriniz bile. Bütün bunlar bizi belkide tamamen biz olmaktan alıkoyan, yeteri kadar farkında olmadığımız etkenler. Ya da etkilerini hafife alıp "Her şey kişinin kendisinde bitiyor" deme cüretinde bulunduğumuz etkenler aslında.

29 yaşında profesörlük unvanını alan, davranışçılık ekolünün kurucusu Amerikalı psikolog John Broadus Watson der ki: "Bana rastgele bir bebek verin, soyu, yetenekleri, eğilimleri, becelerileri ne olursa olsun, ondan istediğim şeyi yaratırım. Bir doktor, avukat, tüccar, bilgin, hırsız ya da bir katil."

Bir dahi yetiştirmek adlı National Geographic belgeselinde (ki en beğendiğim ve bir çok kez izlediğim harika bir belgeseldir) sonradan mı dahi oluruz yoksa dahiler doğuştan mı dahidir sorusunu irdeleyen bir psikoloğun bu konuyla ilgili yayınladığı bir kitaptan hemen sonra doğan kızını bir dahiye dönüştürme çabasından bahseder. Bu kız 15 yaşında dünyanın en iyi kadın satranç oyucusu olan Susan Polgar. Yazar, yani Susan'ın babası kitabında şöyle der: "Uygun şartlar ve yeteri kadar çalışmak bir dahi yetiştirmenizi sağlar." Belgeselden çokta bahsetmek istemiyorum. Ben bu iki örnekle şartların etkilerini göstermek istedim. Olayın bizde bittiğini düşündüğümüz zamanlarda bile bizden habersiz etkiler erken yaşta etki etmiş olabilir.

Kitabımın temel amacı size bişey aşılamak falan değil, doğru sonuçlara ya da fikirlerim kesin doğrudur demek falan da değil. Sadece bir kaç soru sorup düşündürmek, bu böyle şu şöyle olamaz mı diye sorgulatmak. Aynı fikirlerde takılı kalıp fikrimizi değiştirmeyebiliriz. Ama en azından ihtimal dâhilinde olabilecek şeyler üzerinde düşünmüş oluruz.

Burada her ayrıntıyı açıklayıp buradan şu çıkar buradan bu çıkar demek istemiyorum. Benim amacım etrafa aralanmış kapılar bırakmak. Ardındakini merak edip irdelemek sizin tercihiniz dahilinde olacak.

Bazıları kitapla ilgili çelişkiler yada kopukluklar olduğunu söyleyebilir. Ki haklı oldukları kısımlar var. Ama bunun sebebi gerçek çelişki yada kopukluk değil çelişki yada kopukluk gibi gözükenlerdir. Herşeyi açıklamayıp düşünmeye teşvik edişimin yansıması olacaktır. O yüzden sorun yok. Eğer çelişki ya da kopukluk görüyorsanız biraz daha düşünmeniz gerektiği sonucuna varın. Bağlantılar ince çizgilerle bağlı olabilir.

Madem bizi biz olmaktan alıkoyan bu kadar etken var. Ve bu etkenlerin gücü bu denli etkili. Peki niye o zaman hırsızlar hırsızlık yapıyor diye günah işlemiş oluyor ya da cehennem tehdidi altına girmiş oluyor. John Watson bana herhangi bir bebek verin ondan istediğinizi yaratayım diyor. Peki ya o hırsız bu hırsız ise ? O zaman adalet nasıl sağlanır? Hatta adalet var mıdır? Varsa nasıldır? Yoksa psikolog Watson yanılıyor mu ?

YAŞAMDAN ÇIKARIMLAR Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin