family time with Cliffords & Hoods #1

1.5K 99 36
                                    

EPILOG 1

🌸🌸🌸

Bedenimin üstünden kamyon ile geçmişler gibi hissediyordum.

Vücudumda öyle bir yorgunluk ve halsizlik vardı ki, günlerce hiçbir hareket yapmadan uzanabilirmiş gibiydim. Kasıklarımdan karnıma kadar uzanan, ancak çok da fazla olmayan bir ağrı vardı. Hastaneye gelişimi hayal meyal hatırlıyordum. Calum'ın beni uçak pistine kadar gelen sedyeye yatırışını ve çok iyi iş çıkardığımı söylediğini hatırlıyordum ayrıca. Arada bir uyanıyor, sonra tekrardan sızıp kalıyordum. Bu yüzden her şey kesik kesikti.

Yanağımı okşayan parmak uçlarıyla gözlerimi yavaş yavaş araladım. Görüş alanıma giren mavi gözler, uyandığımı anlayınca mutlulukla kısıldı. "Sonunda uyanabildin canım." Luke alnıma minik bir buse kondurdu. Genzimi temizledim.

"Bana bir bardak su verebilir misin?" Yatağımın karşısındaki masaya gidip bana su koyarken odada onunla yalnız olduğumu fark ettim. Su dolu bardak ile yanıma geldiğinde yattığım yerde, çok az da olsa doğrulmaya çalıştım. Ağrıyan kaslarım yüzünden suratımı buruşturdum. Luke yatağımın yanına gelip çenemi nazikçe kavradı, ardından suyu içirdi. Ne kadar yorgun olduğumu anlıyor olmalıydı.

Soğuk suyun; kuruyup, bağırmaktan tahriş olan boğazımın acısını dindirmesi ile geri çekildim. "Herkes nerede?"

Yatağımın yanındaki refakatçi sandalyesine oturdu. "Michael bebeğin kayıt işlemleriyle uğraşıyor. Calum ise havaalanından herkesin ailesini almaya gitti. En geç on dakikaya burada olur. Ashton ise Juliet ile bebeğin buraya getirilmesi için konuşmaya gitmişlerdi. Biliyorsun, azıcık da olsa erken ve uçakta doğduğu için ona bir şeyler olacağından şüphelenmiştik. Eğer bir sorun çıkmamışsa, birkaç dakika içinde hemşireyle gelirler."

Onu ilk defa görecek olmanın verdiği heyecan bedenime güç enjekte ederken yüzüme renk geldiğinden adım gibi emindim. Kalbim gereğinden fazla hızlı atıyor, nefeslerim düzenini kaybediyordu. "Arayıp sorar mısın?" diye sordum hevesle. Luke güldü ve arka cebinden telefonunu çıkardı. Heyecanla onu izlerken telefonu kulağına götürdü.

"Neredesiniz? Clem uyandı." Kaşlarını kaldırdı. "Tamam. Gelirken şey de getirin-" dizine sıkıntıyla birkaç kere vurdu. "Ah! Sour Patch. Siktir, hayır, getiriyorsun. Son iki günde 13 paket yemiş olmamı sikime takmıyorum. Sen getirmezsen ben alırım piç kurusu-"

Telefonu aniden geri çekti ve afallamış bir şekilde ekrana baktı. "Yüzüme kapattı."

"Bana ne zaman geleceklerini söyle!"

Aklına yeni gelmiş gibi irkildi. "Ah, evet, birazdan burada olurlarmış."

Rahatlayarak nefes verirken Luke'un bakışlarını üstümde hissediyordum. Başımı kıpırdatmadan gözlerimi ona çevirdim. "Ne diye bakıyorsun?"

Omuzlarını silkip uzun bir iç çekti. "Tanıştığımız günü düşünüyordum da," Burnunun üstünü kaşıyıp dudaklarını büzdü. "Sanki daha dünmüş gibi. Ama sen şimdi çocuk sahibisin ve... ah bilmiyorum. Sanırım biraz duygusalım."

"Luke," dedim tek nefeste. Görüş alanım hafiften bulanıklaşırken burnumu çekip gülümsedim. Benim de aklım o güne giderken üstünden ne kadar yıl geçtiğini şimdi fark ediyordum. Neredeyse yedi sene olacaktı, Tanrım. Kollarımı açıp bana sarılmasını istedim. O da benim gibi, kızarmış burnunu çekip kollarımın arasına girerken omzunu öptüm. Sanırım Luke ile sarılmayı, Michael'la olana tercih edebilirdim. Kollarının arasında olunca her şeyi unutuveriyordum. Tüm o kötü hisler, düşünceler, olaylar... Tek bir hareketiyle buhar olup gidiyordu. Kollarını bana sıkıca dolar, daha sonra bir eli sırtımdayken diğer elini saçlarıma çıkarır ve orayı yavaşça okşardı. O kadar huzurlu hissettiriyordu ki.

9 months of pregnancy :: mcWhere stories live. Discover now