Giriş

760K 15K 4.1K
                                    

Hayatımın çoğu dönemini yaşadığım şanssızlıkları düşünerek geçirdim. Şanssızdım! Ve bunu laf olsun diye söylemiyorum, bildiğiniz baya şanssızdım.

Yıllar yılı aynı adama aşık olup, açılamamıştım. En sonunda o gün bugündür deyip karşısına geçmiştim ki, gelip benden ona kız ayarlamamı istemişti. Kaderime mi üzüleyim, onu bir kaşık suda mı boğayım bilemedim ve gidip ona okulun en kaşar kızını ayarladım. Bunu neden yaptığımı hala bilemiyorum, sanırım kendimce acı çeksin istedim. Tabi öyle olmadı. 5 yıldır birlikte, mutlu mesut ilişkileri var. Ayrılsınlar diye falcılara mı gitmedim, büyüler mi yaptırmadım, adaklar mı adamadım…

Ne yaptıysam olmadı ve şimdi nişanlılar. Bende işin peşini bıraktım.

Üniversite sınavına deli gibi çalışmaya başladım. Kendi kendime bir sürü hayal kurdum. Ben doktor olacaktım, aradan yıllar geçecekti ve o kaşar hastalanıp, yataklara düşecekti. Serkan o kaşarı bana getirip, “Dermanı sende İnci, iyileştir onu” diyecekti. Tabi bende Hipokrat yemini etmiş insanım, kızı kurtaracaktım. Serkan beni görünce “Ben İnci’nin değerini nasıl bilemedim, zeki, güzel, pamuk kalpli bir kızmış” diyecek ve bana geri dönecekti. Biz evlenecektik ve hayatımız boyunca mutlu olacaktık. Bu dediklerim benim hayalim tabi tekrar hatırlatayım, gerçekler değil. Hiçbiri olmadı.

Çünkü puanlarına baktıktan sonra “Amaan milletin dalağını böbreğini görüp nap’cam” düşüncesine kapıldım. Bırakın 1 yıl boyunca çalışmayı, 10 yıl çalışsam kazanamazdım ben. Kafa yoksa, zorlamanın da alemi yok, bu bir gerçek. Herkese aynı yalanı söyledim; “Çok çalışmıştım ama heyecandan kaydırma yaptım, bir yılım boşa gitti ama yaa.”

Hal böyle olunca tıptan düşe düşe, işletmeye kadar düştüm ve 4 yıl boyunca amaçsızca okudum. Yine de hayatımdan memnundum. Şanssızdım ama memnundum, ne garip…

İstanbul’da kendime bir düzen kurdum. Çocukluk arkadaşım Cemre ve üniversitede tanışıp, ruh ikizim olduğuna karar verdiğim Başak’la bir ev tutup, yaşamaya başladık. Ayrı ayrı takıldığımızda normal insanlara benziyorduk. Ama bir araya gelince bambaşka kişiliklere bürünüyorduk. Berbat bir sohbetimiz, iğrenç esprilerimiz vardı. İnsanların tiplerine bakıp dalga geçerek, günahın dibine vuruyorduk.

Lise arkadaşlarımızın düğününe gidip morallerini sıfıra indirmek için uğraşırdık.

“Ayy bu gelinlik olmamış bee”

“Damadın burnu orijinal mi acaba?”

“Bu pasta kaç günlük?”

“Çerezin yanına insan cips de koyar, cimriler.”

“Bak bak kaynanası çeyrek mi takmış onun?” Bu liste böyle uzar gider.

Asıl konuya gelecek olursak. 23 yaşındaydım ve hayatım boyunca şans ilk defa bana gülmüştü. Bize gülmüştü diyelim daha doğrusu.

2014 yılına girerken, nasılsa tutmaz diye düşünerek bir piyango bileti aldık. 4440044. Böyle numara mı olur? Oluyormuş demek ki.

Şanssızlığımıza bir kez daha gülüp bileti Cemre’nin çantasına attık.

Bu komik olayı, tanıdıklarımıza anlatıp gülüyorduk. Ama nereden bilebilirdik ki piyangonun bize çıkabileceğini.

Tabi, başta da söylediğimiz gibi biz şanssızdık!

Cemre’nin çantası, piyangonun bize çıktığını öğrenmeden bir gün önce çalınmıştı. Biz marka çanta çalındı derken, asıl çalınanın trilyonlar olduğunu sonradan öğrendik.

Şans bize gülmüştü evet ama g*tüyle gülmüştü sanırım. Polisler ufacık bir çanta için kıllarını bile kıpırdatmadılar. “İçinde bomba var, şehir elden gidiyor!” dedim, yine inanmadılar. Ve iş başa düştü. Koskoca şehirde, ufacık  yeşil bir el çantası aramaya başladık.

Şans Bizi Bulunca (RAFLARDA!)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin