giriş

543 86 30
                                    

"Marilyn Monroe yürürken kalçası daha güzel sallansın diye ayakkabısından birinin topuğunu biraz kısaltırmış." diyor. Gözlerinin üzerinde ağır olmadığından hiç şüphe duymadığım siyah boya onu dayanılmayacak derecede çekici gösteriyor. İlk kez karşılaşıyoruz, karşılaştığım yer ve onun ne olduğundan çok güzelliği yer ediniyor kafamın içinde, birkaç yıl daha da edinecektir, buna gözlerim ile onu izlemekten oldukça zevk aldığıma emin olduğum kadar eminim. Belki de daha fazla.

Diğer ilk karşılaşma adı altında topladığım tüm şeyleri çöpe atıyorum, ilk kez bu denli alevler içinde kalıyorum ve pek de hoşnutum bu durumdan.
Hoşnutluğu ayağının altına alıp, ezip geçecek türden bir şey bu hissettiğim; hoşnut fazla basit kalıyor, yeni yeni fark ediyorum. Her bir noktasının beni titretecek cinsten bir güzelliğe sahip olduğunu fark ettiğim gibi, yeni yeni.

Bakışları hilekâr bir sihirbazın bakışlarından farksız, neye oynayacağını iyi biliyor. Elleri pantolonuna gidiyor ve yavaşlığının söndürdüğü tüm saniyelerin daha hızlı geçip gitmesini isteyebilecek kadar savunmasız bir durumda olduğumun farkına varıyorum. Hayatımda hiç bu kadar savunmasız hissetmedim, diyorum.

Calvados gibi. Boğazımda bıraktığı acı tadın beni titretişi, ardından ise acı tadın gidip yerini bıraktığı elma tadı hoşuma gidiyor, aldığım yudumda. Karşımdaki beden de gidiyor, ama dediğim gibi bu hoşlantı kadar basit değil, olamayacağını kanımın olması gerektiğinden fazlasıyla üstündeki sıcaklığı da bir güzel anlatıyor. Bu üstesinden gelemeyeceğim, dur diyemeyeceğim kadar büyük bir arzu. Ne ben dur diyebiliyorum zaten ne de o durduruyor.

Dudaklarını büyük bir yavaşlık ile yalıyor ve devam etmeden önce yüzüne alaylı bir gülümseme konduruyor.

"Ömür boyu zatürre ve bronşitten çekmesinin sebebi ise, halkın huzuruna çıkmadan önce buzla dolu bir küvete girmesiymiş. Buzun içinde saatlerce yatarak poposunun dik olmasını sağlar, ama acıya katlanmak için de uyuşturucu kullanırmış."

Açılan fermuarın sesini işitiyorum. Bir sesin beni bu denli heyecana sürükleyeceği o ana kadar aklıma gelmiş şey değil, ondan sonrasında ise bu durum alışıldık bir hal alıyor. İnsanoğlu bu, tahmin etmediği şeyler gözünün önüne sanki havada uçan bir helikopterden atılmış ve birden düşmüş gibi gelebiliyor ve o insan önüne düşen şeyi, her ne ise onu birden benimseyebiliyor.

gökkuşağının peşine düşme vakası | sekaiWhere stories live. Discover now