8

553K 14K 2K
                                    

Eve girer girmez annemlerin meraklı bakışlarıyla karşılaştım. Bana bugün ne yaptığımı sorduklarında ciddi anlamda düşünmem gerekmişti. Bir arkadaşımla dışarı çıktım desem Mete ne zamandır arkadaşım sayılırdı ki? Hem onunla olduğumu söylesem onunla ne ara ve nasıl tanıştığım muhabbeti başlayacaktı ki bu ne anlatması ne de hatırlaması hoş bir olaydı.

Sonuç olarak onlara günümü yalnız geçirdiğimi söyledim ve tok olduğumu da ekleyerek yukarı çıktım. Gerçi kurt gibi acıkmıştım ama fazlasıyla yorgun hissettiğimden yemek yiyecek halim yoktu.

Odama ulaşır ulaşmaz kapımı kapadım ve üstümü değiştirir değiştirmez kendimi yatağa attım. Muhtemelen güneşin de etkisiyle başım ağrıyordu. Tam gözlerimi kapatıp kendimi uykunun ellerine bırakacakken çantamı bıraktığım yerden bir titreme sesi duyuldu.

Oflayarak yataktan kalkıp çantama yöneldim. Uzun süren kazı çalışmaları sonucunda telefonumu bulduğumda ekranda beni çok da şaşırtmayan bir isimden gelen mesajlar yer alıyordu;

Gönderen: Arzu

-Evde misin?

-Bana dün olanları anlatıyorsun.

-Hemen!

Mesajları görür görmez gözlerimi devirdim. Dünkü geçiştirmemden sonra geç bile isyan etmişti. Görüntülü arama için az önce yastığa gömüldüğümde kuş yuvasına dönmüş olan saçlarımı düzelttim.

O sırada çantamın içinden gözüken bir şey dikkatimi çekmeyi başardı. Deniz kabuğu. Mercan renkli kabuğuna vuran ışıkla parlıyordu. Güzelliğine dayanamayarak uzanıp deniz kabuğunu elime aldım. O an deniz kabuğunu ben bulmuş olsaydım aklımdan hediye etme düşüncesi geçer miydi diye düşündüm. Ve cevap "hayır"dı, böylesine güzel bir şeyi kimseye vermeyi düşünemezdim herhalde. Mete'nin meleklerinin tepesinde dolandığı bir anına denk gelmiş olmalıydım.

Sonunda bilgisayarımı kucağıma yerleştirip Arzu'yu aramayı başardığımda ilk cümlesi; "NE OLDU ÇABUK ANLAT!" oldu. Gördüğüm kadarıyla baya bronzlaşmıştı. Kumral saçları ve bal rengi gözleriyle gördüğüm en güzel kızlardan biriydi. Ayrıca konumuzla alakası yok ama kız dünyayı yese de kilo almıyordu ve bu, onu elimde kalan son çikolata parçasını bile paylaşacak kadar gibi sevmesem ölmesi için dua etmeme yetecek bir özellikti.

"Tamam sakin ol" dedim ciddi bir ses tonuyla ve 5 saniye sessizce birbirimize baktıktan sonra aynı anda heyecanla cırlamaya başladık.

O sırada kapım ardına kadar açıldı.

"İyi misin?" Annem kapının arasından kafasını uzatmış endişeli bir suratla bana bakıyordu.

"Evet, Arzu'yla konuşuyorum." dedim gülerek. Annem de rahatladığını belli eden bir ifadeyle gülümsedi ve "Selam söyle" diyerek odadan çıktı.

"Kızımmmm çok özledim ben seni!" dedi Arzu kameraya yaklaşarak.

"Bende seni!" Bir saniye durup tuhaf bir ifadeyle yüzüne baktım. Daha iki saniye geçmeden neden bahsetmeye başlayacağımı anlayıp yüzüne bir gülüşeme yerleştirdi. Sanırım güçlü bir bağ bunu gerektiriyor.

"Anlat dinliyorum" dedi ağzının fermuarını çekip camdan atmış gibi yaparak.

"Nerden başlasaaam..."

"Dün ne yaptığınızdan bahsedebilirsin mesela."

"Hiç işte ne olsun."

"Ne demek hiç? Yıllar sonra benim dışımda birisiyle konuşuyorsun ve bu bir hiç mi?" Sözleri beni gülümsetti. Tamam pek sosyal olduğum söylenemezdi belki ama durum fazlasıyla abartılıyordu.

KUMSALDAKİ METEOR (raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin