3. BÖLÜM - KAYBOLMAK

121 4 8
                                    

Saat : 23.00

Gecenin karanlığında bir kız çocuğu, birinin ismini sayıklıyor. İsim bölük pörçük ulaşıyor kulaklara. Harfler bulutların arasına karışıyor. Yağmur oluyor düşüyor dudaklara.Çaresiz kuşlar, kanat çırpmaya korkuyor. Her kanat çırpışlarında iki üç damla kan damlıyor toprağa. Bir kız çocuğu yeşeriyor, kanın düştüğü yerden. Toprak annesi, toprak babası. Toprak kendisi. Kan karışıyor toprağa. Yağmur oluyor düşüyor dudaklara. Her yudum su, kızın boğazında zehir. Her zehir, şehrin üzerindeki siyah bulutlar. Bir silah sesi duyuluyor, çınlıyor kulaklar. Mermi bir kalpten diğer kalbe ulaşıyor. Bir iz. Sonsuza kadar, silinmeyeceğini bildiğimiz bir iz kalıyor dünyaya. Güneşle birlikte doğan, gölgesine sığındığımız karanlık bir iz. Aşk mı dersiniz?

Üzerimde hiç alışık olmadığım siyah bir elbiseyle, siyah duvarların arasına karışacaktım biraz sonra. Korkutuyordu beni bu kadar karanlık. Belki günlük gülistanlık bir hayata sahip değildim, çiçeklerim yaşamıyorlardı artık ama ben aydınlık severdim. Renklerin aydınlığını. Madem dünyam güneş açmıyordu, ruhum güneş açsın isterdim. Sarı giyerdim. En sevdiğim meyve portakaldı mesela. Turuncusuna aşıktım çünkü. Oysa ki, şimdi hayatımın biraz olsun düzeldiğini zannediyor olmama rağmen karalar bürünmüş, kocası ölmüş yeni gelin gibi süzülüyordum ortalıkta. Bu mutsuzlukta neyin nesiydi? Hayatımı yola sokmak için elime çok büyük bir fırsat geçmişti üstelik. Çok mutlu, neşeli olmam gerekmez miydi? Ama içim tarifi imkansız bir sıkıntıyla kasılıp, kavruluyordu. Bu sıkıntımın, endişemin nedeni çok açıktı aslında. Yıllardır içimde biriktirdiğim korkuların ördüğü ağdan dışarı çıkamıyordum. Kapana kısılmış bir örümcek gibi orada öylece bekliyordum. Sahne belki de benim ağımdı. Bu ağı ören ise kimdi? Arslan mı? Oysa örümcek olan bendim, ağlarımı başkaları örüyordu. Kaderde böyle değil miydi? Sen bu hayatın merkeziydin, herşeyi sen yaşıyordun ama başkası yazıyordu. Tuhaftık işte. Yaratılış amacımızda, yazılanı yaşamaktı. Şaka gibiydi. Kimi zaman eşek şakasına dönüşüyordu ama bunu isyan ederek bastırmaya çalışıyorduk insanoğlu olarak. İsyan etmek elimize ne geçiriyordu? Bir iki damla rahatlama hissi dökülüyordu damarlarımızdan. Oysa bize kan lazımdı, ki bunu isyan ederek temin edemiyorduk. İsyan etmeyi alışkanlık haline getirmiş karakterde insanlarda vardı hayatımızda. Kanımızı emen. Poyraz'ın onlardan biri olduğunu düşünüyordum. Herşeyi kendisi yapmak istiyor, kendi isteklerini kabul ettirene kadar bomboş bir laf kalabalığına giriyordu. Ama sonunda onun istediği oluyordu çünkü burada bulunan herkesin beyni boş kelimelerle dolmayacak kadar önemliydi. Benim beynim o kadar önemli değildi, çünkü ben her defasında kalbim ile vicdanım arasındaki o çizgide durur, beynimi uzaktan izlerdim. Onun çalışma mekanizmasına karışmak benim gibi öksüzlerinin ne haddineydi? Ve ben birazdan, Poyraz'ın istediği şarkıyı kalbim ve vicdanımın arasındaki o ince çizgide durarak içimde yanan ormanın küf kokusu eşliğinde söyleyecektim.

'' Veracığım, iyi misin canım ? ''

Deniz'in o pürüzsüz sesiyle kendime geldim.

'' İyiyim, teşekkür ederim. ''

Gülümsedi. Gülümsemesi güneşin doğuşunu andırıyordu. Hiçbir zaman o güneşin batmamasını diledim.

'' Sahnede sakın heyecan yapma. Sesin o kadar muhteşem ki.. Herkesi etkileyeceğine adım kadar eminim. ''

'' Teşekkür ederim. Gerçekten. ''

'' Ah, canım benim önemli değil. İnan benim iltifatlarım önemli değil. İleride çok önemli yapımcılarla tanışacaksın, asıl onların iltifatı önemli olacak. ''

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 07, 2014 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ÖLÜ KALPLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin