1

195K 8.3K 3.3K
                                    

Özgürlüğün olmadığı, birinin size, tüm benliğinize, düşüncelerinize sahip olduğu bir yaşam hayal edin. Kapalı kapılar ardına itilmiş, sesiniz çıkmasın diye üzerinize kilitler vurulmuş bir yaşam. Reddetmek yok, çıkış yok, kaçış yok... Bu düşünceleri kafanızdan geçirmek de yok, her şey yasak. En ufak bir hata, cezayla karşılık buluyor, itaatsizliğin sonu ise ölüm.

İşte bütün bunlar, başkasına ait olan hayatımın ta kendisi. Üzerinde söz hakkımın dahi olmadığı yaşamımın izleri, tutsaklığımın acı belgesi.

Ben bu değilim, olamam. Onlara direniyorum... ve direnmeye devam edeceğim.

Karşı koyuşlarımı içime gömdüm, haykırışlarımı sessiz çığlıklarla yer değiştirdim. Her yeni güne başladığımda bana biçilen bu role büründüm, ama dışarıdan ne kadar uysal görünsem de içimde kopan fırtınalara ulaşmalarına izin vermedim. Ruhumun derinliklerinde beslediğim ufak bir umut kırıntısına tutundum. Aklımın başından gitmesine engel olmak için de her gün kendime söz verdim. Bir gün Eylül, bir gün buradan çıkacak ve özgürlüğüne kavuşacaksın.

"Hey, saatlerdir ne yapıyorsun orada?"

Başımı kapıya çevirdiğimde en yakın arkadaşım Yağmur'u gördüm. Sıcacık gülümsemesiyle banyonun kapısından başını uzatmış masmavi gözleriyle bana bakıyordu. Kahverengi dalgalı saçlarını atkuyruğu yapsa da birçok inatçı tutam tokasından çıkmış neşeli görünen yüzüne düşmüştü. Saçlarının sevimli hali ve buğday tenine yayılan hafif çilleriyle 19 yaşında değil de sanki küçük, şirin bir kız çocuğu gibi görünüyordu. Antrenman kıyafetlerini giymiş, idman için çoktan hazırlanmıştı bile.

"Kaçış planı yapıyorum," diyerek dalga geçtim. "Havalandırmadan kaçacağım, işe yarar mı sence?"

Gözlerini devirdi. "Ben geçen hafta deneme hatasında bulunup fena sıkışmıştım biliyorsun, o delik kaçış için uygun değil yeni bir yol bul kendine," derken şakama alayla karşılık verdi.

Abartılı bir şekilde gözlerimi büyüttüm. "Haklısın! Çatıya mı çıksam acaba, ne dersin?"

Sahte bir gülücük gönderdi. "Ya evet, hiç durma Eylül. Hayırsever bir kuş gelir, seni uçurup buradan uzaklaştırır belki."

Kahkaha attım. "Aslında benim hayalim Khaleesi'nin Dragon'u. Düşünsene kükreyerek bizim çatıya geldiğini, tüm bina büyük bir şiddetle sarsılıyor, ne acayip olurdu."

Yağmur kahkahama eşlik ederken, "Hayallerin fazla uçuk Eylül," demeyi ihmal etmedi.

"Ne demişler, insan hayalleriyle yaşar." Yüzsüzce göz kırptım.

Yağmur bir kez daha gözlerini devirdi. "Sen iflah olmazsın," deyip başını iki yana sallayarak içeri geçerken ardından bağırdım. "İtiraf et, o diziyi sen de çok seviyorsun."

İçeriden seslendi. "Senin kadar değil."

Samimi bir neşeyle gülerken duvarda asılı duran havluyu elime alıp yüzümü kuruladım. Yağmur'un aksine benim siyah saçlarım düz ve uzundu. Hızlıca bir lastik toka bulup saçlarımı topladım ve hiç vakit kaybetmeden odamıza geçtim.

Yatağıma oturduğumda Yağmur bir protein barı fırlattı bana doğru. "Her sabah bunlardan yemekten bıktım artık." Özlemle iç çekti. "Keşke biz de şu filmlerde gördüğümüz sabah kahvaltılarından yapabilsek. Sıcacık ekmek dilimlerimize reçel sürsek, çeşit çeşit omletler yiyebilsek, çıtır çıtır patates kızartmaları olsa mesela ya da yumuşacık poğaçalar, simitler... Ah çok açım ben," diye devam ederken hoşnutsuzlukla inledi.

Burada sabah kahvaltısı diye bir öğün yoktu. Protein barları kahvaltımızın esas gıdasıydı. Öğlen de yine protein ağırlıklı bir yemek çıkardı, akşam ise eğer bütün eğitimin iyi geçer ve sen cezaya kalmazsan yine protein ağırlıklı bir yemek daha. Hepsi bu: Protein, protein ve bir kez daha protein!

TEHLİKELİ GÖREVWhere stories live. Discover now