Karşılaşma -2

502 24 22
                                    

Arkadaşlar, yeni bölümle karşınızdayız :) yazması oldukça zorlu bir bölüm oldu, bu yüzden görüşler önemli :) Her neyse, iyi okumalarr!!

-Selen-İldem:)

      Beni iki parmağıyla gebertebilecek kadar güçlü gözüken üç devle başa çıkmaya çalışıyordu. Çantam ellerimin arasından kayıp giderken titreyen bacaklarına baktım. Ona zarar vereceklerdi.

   Beynim bunu algılar algılamaz kalbim daha hızlı atmaya başladı. Bir süre sonra arsanın içinde, birkaç metre uzaklarındaydım.

    Saçları ve sakalları bembeyaz olmasına rağmen yüzünde hiçbir kırışıklık olmayan adama baktım. Korkutucu bir görüntüydü ama dev gibi vücudunun yanında bir hiçti. Boyu iki metreye yakın ve yüz kilodan fazla olmalıydı. Uzakta olmama rağmen gözlerindeki acımaktan yoksun, vahşi ve insanı iliklerine kadar titreten parıltıyı görebiliyordum.

    ''Hazır şansın varken defol.'' dedi iç sesim.  '' Tanrım, sen olmak için ne günah işledim ? '' diye de ekledi.

    ''Durun! '' diye bağırdım, iç sesime aldırmadan. Kendimden çıkan sese inanamamıştım. Gözlerim korkuyla açılırken sadece aptal kızların yapacağı gibi elimle ağzımı kapattım. Belki de gereğinden fazla cesurdum.

    Dayağına ortak olmayı beklerken adam arkasına döndü ve yumruğunu tekrar havaya kaldırdı. Aynı anda hem umursanmamanın verdiği öfkeyi hem de '' Burası dağ başı mı? '' gibi klişe sözleri arkama alarak adamın yanında bittim.

    ''Sen, on yedi yaşında zavallı bir kız. Ne zannediyorsun kendini söylesene ? Süper kahraman falan mı sanıyorsun kendini ? '' diye çığlık attı iç sesim. Onunla ilgilenmek yerine bacaklarıma batan dikenlere acıyla baktım. Belki de babamı dinleyip o yün çoraplardan giymeliydim.

   Dikenlerden, hatta iç sesimden daha büyük olan üç sorunum vardı :

    Dev bir, dev iki, dev üç !

    Suratıma hücum eden sinekleri ellerimle uzaklaştırırken keçi sakallı adam beni fark etti.  Yumruğu hala havada olan adam bana omzunun üzerinden iğrenç bakışlar atarken diğer üçü bana gözlerini çevirdi.

   ''Bir an önce buradan uzaklaşacak mısınız, yoksa 155'e selamlarınızı ileteyim mi ? '' dedim aynı cesur tavırla.

    Neyime güvendiğimi bilmiyordum. İç sesim biraz daha konuşursam devlerin akşam öğünü olacağımı söylüyordu. Beyaz saçlı adam yumruğunu indirirken seslice yutkundu ve diğerlerine baktı. ''Sen bizi görebiliyor musun ? '' dedi kaşlarını çatarken.

   ''Sizi görmem çok doğal değil mi? '' dedim. Aynı zamanda anlamsız bakışlarla bana bir teşekkür borçlu olan çocuğu süzüyordum. Oldukça çekici bir vücuda sahip olduğunu fark etmiştim. Her ne kadar bu üç devin karşısında güçsüz düşse de -ki bu çok normaldi- en az onlar kadar fitti.

    ''Mars antrenman yapıyordu.'' dedi keçi sakallı, yani antrenör.  

  ''Siz onun hocasısınız yani ? '' dedim şaşkınlıkla. Mars kaçma ya da saldırı tarzı  bir şeyler yapmadığına göre bu doğru olmalıydı. Tek yaptığı çantasından çıkardığı su şişesini kafasına dikerken alaycı bakışlarla bizi izlemekti.

    Hızlıca arkamı dönüp yere fırlattığım çok değerli çantamı aldım. Uzun adımlarla yürürken iç sesim bir  ''Hah.'' dedi. ''Gördün mü ? ''

      ''Kapar mısın sen çeneni ? '' dedim bağırarak. ''Tanrım, insanlar deli olduğumu düşünecek!'' diye de ekledim. Sesli düşünmeye artık bir son vermem gerekiyordu.

       ''Yine rezil ettin kendini. '' dedi bu sefer.  Haklıydı. Yaşadığım yer küçüktü, her gün burada çalışıyorlarsa karşılaşmamız büyük bir sürpriz olmazdı. Kendi kendimle boğuşarak yürümeye devam ederken sokağın ortasında donakaldım.

     Hayatta bazı anlar vardır. Unutamazsınız, belleğinize kazınırlar, kabusunuz olurlar. Unutmaya çalıştıkça o anın içinde yaşarsınız.

      Onu izlerken, o anlardan birini yaşadığımı biliyordum. Çaresizlik içerisinde izlemekten başka seçeneğim yoktu. Geri çekilmesi için haykırmadım, yola atlayarak onu kurtarmadım. Ben bir korkaktım çünkü.

     Bir an için sadece biz vardık. Gözlerim karardı. Sarsak adımlarla yanına giderken kanımın damarlarımda aktığını hissettim. Vücudum korkunç bir hızla ısınıyordu. Konuşmak için kendimi zorladım, ona yardım etmeliydim. Birkaç adım sonra oradaydım.

       Sol kaşının üzerindeki yaraya dokundum ve hızla gömleğini parçalayıp fırlattım. Bedenimin kontrolü yavaşça ellerimin arasından giderken itiraz etmedim. Yaptığım şey her neyse, ona temas etmem gerekiyordu.

      Ellerimi avuçlarına sıkıca kenetleyip vücudumu vücudunun üzerine bastırdım. Hissettiğim adrenalin patlaması çok güçlüydü, düşünemiyordum. Göğsüm hızla inip kalkarken kafamı göğsüne gömdüm.

     ''Gece? '' dedim fısıltıyla. Hızlı hızlı soluk almaya başlamıştı. Sanki vücudumun bütün enerjisini ona veriyormuş gibi hissediyordum. İçimden sıcak bir şeyler akıyor ve ona dokunduğum noktada son buluyordu.

      Ağzından küçük bir inilti kaçtı. Zaferle gülümsedim.

       ''Lütfen...'' dedim kalan son gücümle. Hissettiğim son şey, kan ve gözyaşlarımla sırılsıklam olmuş göğsüydü.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 02, 2013 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Şeytanın MeleğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin