- Bölüm 4 -

66 11 5
                                    

4

Karmakarışık aklımla battaniyeye sıkı sıkı tutunarak salıncaktan kalktım. Yarısı uykuda, kalanı da bir odada ağlayarak içinde bir gün geçirdiğim ama bana sanki bir yılmış gibi gelen eve baktım dikkatle. Gözümde çocukluğumdan kalma olduğunu sandığım bir evin hayaliyle...

Üst kata yönelen bakışlarım, teras kapısına yaslanmış karanlık silüete takılı kaldı. Rahat duruşuna rağmen, durduğum noktaya kilitlenmiş bakışlarıyla garip bir ürperti dolaştı vücudumda. Ne kadar zamandır oradaydı acaba? Belki de ben öyle hayal ediyordum ama sanki sadece bakmıyor, görüyordu da; sustuklarımı, sakladıklarımı, unuttuklarımı... Bu düşünce hızla kendimi toparlamama ve merdivenleri tırmanmama yetti.

Odaya girip kapıyı kapatmamla birlikte, çok yakından bir kapı sesi daha geldi. Sonra da motoru gürleyerek çalışan bir araba, hırsını altındaki yoldan alır gibi uzaklaştı. Yatağa kıvrılıp o sesi kaybolana kadar dinledim. Ne çok isterdim, hiçbir şey düşünmeden tozu dumana katarak, ardıma bir kez olsun bakmadan çekip gitmeyi! Aslında ne kadar uzaklaştığım tartışmalı da olsa, çekip gitmiştim.

Peki, daha iyi hissettiriyor muydu? İçinde olduğum şartlar ne olursa olsun, hayır. Hiçbir şey değişmiyordu gitmekle. İnsan kendinden gidemiyordu ki neye yarardı mesafeler?

"Benim kaçışım yalnızca özgürlüğe olacak. Hayatımın iplerini söküp kendi elime alabildiğimde ve ortaya yaşamımın koyulduğu bu pis oyun bittiğinde. Bir gün..."

***

Alevler... Yükselen ve genzimi her an daha çok yakan duman... Her yerdeler!

Ateş... Kırmızı turuncu rengiyle aç bir canavar gibi peşi sıra dumanı sürükleyerek bütün evi durmadan yemeye başlıyor.

Perdeler, koltuklar, halılar ve mobilyalar... Hepsi bir bir tutuşuyor sırasını bekler gibi.

Bir tek biz kaçmaya çalışıyoruz. Saklanarak, duvar diplerinden yürümek için çabalıyoruz. Hem alevlerden uzak durmak için hem de etrafa dağılmış koşturan adamlara görünmemek için...

Annem elimi sıkı sıkıya tutarak odalar arasında çekiştiriyor beni. Bazen hızlı hareket ederek canımı acıtıyor, bazen de canımın yandığını fark edip tutuşunu gevşetiyor. İkisinde de bir şey söyleyemiyorum. Bana tutunan kızı da ben çekiştiriyorum.

Öyle gürültülü ağlıyor ki "Baba!" diyerek, sürekli başımı çevirip susmasını tembihliyorum. "Onun yüzünden yakalanırsak, ben babama gidemezsem ne olacak? Annem o kadar anlattı ona, neden dinlemiyor? Neden bir an olsun susmuyor?" diyerek içimden söyleniyorum.

Hiç konuşmuyoruz. Annem, bana konuşmamı söyleyene kadar tıp oynayacağız. Evimizde oynadıklarımız gibi eğlenceli değil bu ama...Birbirimizi güldürmeye çalışmıyoruz. Bir daha oynamak istemiyorum bu oyunu. Çok korkuyorum.

Annem ikimizi bir masanın altına saklıyor ve uzaklaşıyor. Burada o kadar çok duman var ki boğazım daha çok yanmaya başlıyor. Sessizce öksürebilmek için ellerimi sıkıca ağzıma kapatıyorum. Gözlerim acıyor. Aslında ben ağlamıyorum ama sürekli yaşlar dökülüyor.

Hemen geri geliyor annem. Kıza beklemesini söyleyip elimi tutuyor. İlerlerken sürekli etrafına bakıyor. Birlikte odanın öbür ucuna, camın önüne ilerliyoruz. Camın dışına uzanıyor bir iki kez. Sonra da beni dışarı bırakıyor.

"Koş Sare! Ağaçların arasından hiç durmadan koş! Duvarın yanına geldiğinde bir ağacın arkasına saklan ve beni bekle!"

"Anne, beraber gidelim! Ne olur, sen de gel!"

Gecenin Ruhu (Kitap/Yeniden Yayımda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin