Bayan Soydan

41 16 75
                                    

(Not: Karışıklık olmasın Nevra'dan devam ediyoruz. Ve medya Aslı, Nevra değil😅)

İkilemde kalmış bir havaydı ayazlar. Dışarıda kalıp sertleşmiş bir ekmekten bile daha kuru olurdu. Soğuk bir esinti yaprakları okşardı. Toprak bir damla yaş için gökyüzüne baktığında apaydınlık bir görüntüyle karşılaşınca esintinin aldatıcı olduğunu anlardı. O zaman kendini aldatan rüzgara küserdi çünkü üşümüş ruhunu suyla ısıtırdı. Bu kuru ayazda benim de ruhumu ısıtacak bir şeye ihtiyacım vardı. Issız ve tek kalmış bedenim önümdeki cesetten çokta sıcak değildi. Canımı yakan bir geçmişim vardı. Pamuk ipliğine bağlı hayatım ve beni tek kalmaya iten bir vicdan azabım vardı.

Uzun zamandır tek yaptığım şey dosya imzalamaktı. Vereceğim kararların doğruluğu sorguluyordum. Hâlâ işime devam etmemden rahatsız olanlar benimle uğraşacaktı. Bunun için yıllarca fırsat kollamışlardı. İlk fırsatta beni görevden attırmak için ellerinden geleni yapacaklardı. Bu yüzden çok dikkatli olmalıydım. Bilhassa hata yapmamı kollayanlar için adımlarımı dikkatle atmam gerekiyordu.

"Merhaba," İnce cılız sesle başımı sağ tarafa çevirdim. Benden belki bir kaç santim daha uzun bir kızdı. Dikkatli bakışlarıyla beni incelerken bir şeyi anlamaya çalışıyor gibiydi. Ördüğü kahverengi saçlarını sol omzuna atmıştı. Beyaz gömleğinin üstüne lacivert bir ceket giymişti. Ceketinin kemeri, şapkası ve pantolonu kahverengiydi. En sevdiği renk kahverengi miydi?

"Merhaba?" Benim onu incelemem gibi o da beni baştan ayağa incelemişti. Kahverengi gözlerini mavilerime diktiği de gözlerinde bir aşağılama vardı.

"Ben adli tıp uzmanı Aslı Soydan." Uzattığı sol eline bakarken samimiyetsiz bir gülüş takındım.

"Nevra Yaşaroğlu," Son görevimde emniyet genel müdürüydüm. Uzun zamandır resmî tanışma yapmadığım için dilime gelenlerle durakladım. Bir anda sustuğumda tek kaşını kaldırarak bana baktı. Kim olduğumu biliyormuş gibi sırıttığında kaşlarım istemsiz çatılmıştı. "Komiserim."

"Kimliği belli mi?" Sorduğu soru duraklamama sebep oldu. Komiser olan bendim ve bu soruyu ben sormalıydım. Öfke damarlarımda bir kan gibi ilerlerken gülümsemeye çalıştım. Adli tıp uzmanı olduğu için belki de sorması olağandı.

"Siz bizi bilgilendirene kadar değil." Cevap vermeden cesete doğru yürüdüğünde yüzümü buruşturdum. Kahverengilere bulanmış bu kadın benim sinirlerimle oynayacak gibi duruyordu. Minik ekibi etrafta bulduğu delil niteliğindeki bütün eşyaları toplamış, kilitli naylon torbalara atmıştı. Fotoğraf çeken gençlerden biri ise hâlâ cesedin görüntülülerini çekiyordu.

"Kalp," Aslı eğildiği yerden kalktığında bakışlarım tekrar onu buldu. Tek kaşımı kaldırdığımda düz bir ifade ile baktı. "Nerede?"

"Olması gerektiği yerde olmadığı kesin." Dudakları şaşkınlıkla aralandı. Böyle bir cevap beklemediği açıktı. "Sorular sormak yerine görevini yerine getirip bize bilgi ver."

"Tıbbi inceleme yapmadan net bilgi veremem." Haklılığımdan dolayı yüzü düştüğünde gülümsedim. Kötü bir üne sahip olabilirdim. Fakat kendimi ezdirecek kadar yerin dibine de girmemiştim. "Ama?"

"Cesedin etrafı kuru, buraya öldükten sonra getirilmiş. Göğsünde toplanan kan kalbin hâlâ hayatta olduğunu gösteriyor. Ama ölüm sebebi bu değil."

"Kalbi hayattayken sökülmüş, nasıl değil?" O anda yanından geçen, karlı görüntüyle bütünleşmiş adamın kolundan tutarak durdurdu. Adam koluna dolanan parmaklarla başını Aslı'ya çevirdi. Aslı "Bana bir eldiven getirin." Dediğinde başını olumlu anlamda sallayarak gitti. Bir kaç dakika sonra geldiğinde elinde mavi lateks eldivenler vardı.

Kalb-i HaizWhere stories live. Discover now