38. Bölüm

7.2K 345 58
                                    

SELİM

Göreve gittiğimizde kurtardığımız kız, geçenlerde rüyamda gördüğüm kızdan başkası değildi. Yanında güzel sevgilim Derya'm da vardı. Gördüğüm rüyadan sonra kurtardığımız kızın da o olması sinirlerimi altüst etmişti. Bu yüzden de Eda yanıma teşekkür etmeye geldiğinde terslemiş bulunmuştum. Daha sonra ise yaptığımı kendime yakıştıramamış ve çok pişman olmuştum.

Şimdi ise evlerinin yakınında, onun çıkmasını bekliyordum. Direk evlerine gitsem, babası yanlış anlayabilirdi ve zor durumda kalmasını istemezdim kimsenin. Şansım yaver gitmiş ve Eda evden çıkmıştı. Bizim askerlerden biri ona eşlik edecekken işaretimle geri yerine geçmişti. Ben de Eda'nın bir adım arkasında yürüyordum.
- Sen şu beni kurtaran timdeki Selim'i tanıyor musun?

Yüzüme bakmadan konuştuğu için beni henüz fark etmemişti. Adımı duymak merakımı körüklerken mırıltı şeklinde kendisini onaylamıştım.
- Görünüşte kibar birine benziyordu. Ama teşekkür etmeye gittiğimde resmen azar yedim. Hödük!

Şaşkınlıkla ona döndüğümde o da fark ederek bana dönmüştü. Dönmesiyle de gözlerinin şaşkınca büyümesi bir olmuştu.
- Sen! Senin ne işin var burada?!
- Bağırma lütfen. Yanlış anlayacak insanlar.
- Konumuz bu çünkü!
- Sakin olur musun? Sadece... Özür dilemeye geldim.

Dikkatini çekmiş olacak ki sakinleşmiş ve dinliyordu.
- O gün iyi değildim ve kendime asla yakıştıramadığım bir şekilde seni terslemiş bulundum. Haklısın, hödüklük ettim. Özür dilerim...
- Pekâlâ özrünü kabul ediyorum. Peki edemediğim teşekkürümü bir kahve ile edebilir miyim?
- Teşekküre gerek yok aslında, görevimi yaptım.
- İyi o zaman özrünü kabul etmiyorum ben de!

Önüne dönüp yürümeye devam ederken rahatsızlıkla konuştum.
- Tamam... Tamam içelim hadi kahveyi.

Otuz iki diş gülerek geri dönmüştü.
- Dün şurada çok güzel bir kafe gördüm. Oraya gidelim o zaman.
- Gidelim bakalım..

Birlikte kafeye geldiğimizde uygun bir yere geçip siparişlerimizi verdik.
- Eee?
- Ne eee?
- Yok yok sen gerçekten hödüksün. İnsan bir sohbet konusu açar be.
- Sende de biraz çirkeflik var sanki.
- Üstüme iyilik sağlık!

Kocaman büyüttüğü gözleriyle inkâr ederken, bu hâli istemsizce hoşuma gitmişti. Saçmalıyorsun Selim, saçmalıyorsun!

- Hep burada mısın? Ailen de burada mı? Askerlik zor mu? Çok sık mı göreve gidiyorsun? Hiç ağır yara aldın mı? Sevmediğin komutanın var-
- Sakin!

Lafı kesilince sinirle bakmıştı yüzüme. Üzgünüm ama bendeki de kafaydı neticede.
- E cevap vermiyorsun ki sen de!
- Cevap vermeme fırsat veriyor musun acaba?
- Vermedim mi?
- Vermedin.
- Ay pardon ya. Tamam hadi sen cevapla dinliyorum.
- İlla biri konuşacak yani?
- Salak salak suratımıza mı bakalım? Konuşalım işte kahvemizi içerken. Sen baya has hödük çıktın hee.
- Peki.. Hep burada kalıyorum. Ailem burada. Zorluğundan şikayet edecek olsam askerliği bırakırdım. Genelde sık göreve çıkarız. Ağır yara almışlığım var. Sevmediğim komutanım şu an yok ama önceden olmuştur. Başka soru?

Konuşmam bittiğinde şaşkınca yüzüme bakıyordu.
- Noldu? Sordun, cevapladım işte.
- Sen hepsini nasıl aklında tuttun öyle?!
- Boşuna bordo bereli olmadık.
- Aman pek de egoist!

Biten kahvemi masaya bırakıp ayağa kalktım.
- Kahve için teşekkürler.

Arkamı dönmüşken peşimden seslendi.
- Dur, nereye gidiyorsun?!

Tekrar ona dönüp konuştum.
- Özrümü diledim, kahvemizi içtik, sorularını cevapladım. Şimdi de gidiyorum.
- Sen hiç nezaket nedir bilmez misin be adam?!

AYANA ( Bir Asker Hikayesi)Where stories live. Discover now