26

78 9 0
                                    

derin nefesler alarak önümdeki çalıyı önümden çekeledim. park tarafından gelmektense bu yolu tercih etmiştim. birinin görmesi değildi kaygım. mahalleden biriyle karşılaşırsak bana yalnız oturma diyip bana eşlik etmek isteyecektir. değil başka birinin jungkooku görmesi ; aramızda üçüncü bir kişi olsun istemiyordum. onunla yalnız ve özgür olabileceğim tek yer onun yeriydi.

loş ışıklı göl görüş açıma onun çıplak sırtıyla girdi. arkası dönüktü bana. dirseklerini toprağa yaslanmış yüzü gölden tarafa bakıyordu. ses çıkararak ilerlesem de dönüp bakmadı. rahat oturabilmek için cebimdekileri az ilerdeki eşyalarının yanına koydum.

ayakkabılarımı da çıkarıp yalınayak yanına yürüdüm. dirseklerini koyduğu yerin az ötesine oturup ayaklarımı suya soktum. su halen daha ısınmamıştı ama o üşüyor gibi de durmuyordu. sonunda yüzünü çevirdi bana.

hafif gülümseyip 'hoşgeldin ' dedi. başımı salladım. sessiz ortamı bozmak istemiyordum. birkaç gün öncesinde olsa ona cıbıl durmamasını söyleyip kuyruğundan konular açar dalga geçerdim ; şimdiyse tek düşündüğüm bana kırgın olup olmadığı ki eminim benden nefret ediyor.

'üşümüyor musun su soğuk gibi' başını sağa sola salladı. suyun içinde dönüp ellerini kıyıya koydu. dışarı çıkmak için hamle yapacağını anladığım sırada omzundan tutup durdurdum.

'çıkma ıslak ıslak üşürsün ' yüzünü astı.

'yanında oturmak istiyorum ama ' çocuk gibiydi.

'yanındayım zaten ' omuzlarını düşürüp kollarını bacaklarımın yanına kafasını da kollarının üstüne koyup aşağıdan bana bakmaya başladı. gülümsedim sebepsiz.

'kışın yüzsem de üşümüyorum. su beni üşütmüyor. hiç yağmur yağarken yüzdün mü'

'ben yağmur yağmazken de yüzmüyorum jungkook ' kıkırdadı. gülüşüne sırıttım. en son bugün yanıma oturduğunda benim geri çekilip onu yüzüstü bıraktığımdan beri duymamıştım gülüşünü. ve anladığım kadarıyla özlemiştim de.

kendime düşünmeye fırsat vermeyecek çabuklukla elimi kaldırıp saçına daldırdım. ıslak olduğundan parmaklarımın hareketi kısıtlı olsa da bu onun hoşuna gitmiş olmalı ki gözlerini kapatıp mırıldandı. özür diledim. cevap vermedi. biliyordu çünkü. kendimi ondan geri çekmem kendimi ondan sakındığımdan değildi. korkuyorum , telaşlanıyorum ondan kaçıp gitmemek için kendime direniyordum.

ama o bütün bunlar, yaptığım salaklıklar olmamış gibi yine aynı şekilde bakıyor aynı ilgisini üstümde tutuyordu. bu kez gözlerinde biraz kırıklıkla. saat kaçtan beri burda olduğunu bilmediğim için sordum  'yoruldun mu ' belki de yüzmekten yorulmuş eve gitmek isteyecekti.

'hayır '

'yemek yedin mi' fark ettim ki sadece sesini duymak için sorular soruyorum ama o hayır evet diye kestirip atıyordu şimdi de olduğu gibi. yemeğini de yemişti. ileri gidip ne yediğini sormak istedim çünkü konuşmuyordu. düşünmeden konuşmaya başladım.

'yüzerken altına bir şey giyiyor musun yoksa zaten kuyruğun olduğundan gerek olmuyor mu'

birkaç saniye şakınlığından galiba durup bekledi. sonrasında kahkaha attı inanamazca. asla ilgilenmiyorum ama konuşması için bir şeyler yapmak istemiş nihayet onu güldürebilmiştim bile. neyse ki zaten merak etmediğim sorunun cevabını vermedi. onun yerine jungkookluk yaptı. ve kalbim hızlanıyor.

'gelip bakmak ister misin'

'hayır merak da etmiyorum zaten' yüzümü inceledi.

'emin misin ' dalga geçmesi beni sinirlendirmiyordu. aksine benimle konuşuyor diye içim içime sığmamıştı.

deniz adamı 🧜‍♂️/ TAEKOOK✔️Where stories live. Discover now