KIRMIZI | AJAN

Sonbahar_Yazari tarafından

172K 9.8K 9.2K

TAMAMLANDI Kitabı bitirdikten sonra neden bu kadar az okuyucusu olduğunu düşüneceksiniz, sebebini ben söyleye... Daha Fazla

1.●AJAN●
2. ●AJAN●
3. ●AJAN●
4. ● AJAN●
5.●AJAN●
6. ●AJAN●
7. ●AJAN●
8. ●AJAN●
9. ●AJAN●
10. ●AJAN●
11/1. ●AJAN●
11/2. ●AJAN●
12. ●AJAN●
13. ●AJAN●
14. ●AJAN●
15. ●AJAN●
16. ●AJAN●
17. ● AJAN●
18. ●AJAN●
19. ●AJAN●
20. ●AJAN●
21. ●AJAN●
22. ●AJAN ●
23. ●AJAN●
24. ●AJAN●
25. ●AJAN●
26. ●AJAN●
27.●AJAN●
28. ●AJAN●
29. ●AJAN●
31. ●AJAN●
32. ● AJAN●
Sezon Finali (+18)
Alıntı + Duyuru
2. kitap |1. Bölüm
2. Kitap | 2. Bölüm
2. Kitap | 3. Bölüm
2. Kitap | 4. Bölüm
2. Kitap | 5. Bölüm
2. Kitap | 6. Bölüm
2. Kitap | 7. Bölüm
2. Kitap | 8. Bölüm
2. Kitap | 9. Bölüm
2. Kitap | 10. Bölüm
2. Kitap | 11. Bölüm
2. Kitap | 12. Bölüm
2. Kitap | 13. Bölüm
2. Kitap | 14. Bölüm
2. Kitap | 15. Bölüm
2. Kitap | 16. Bölüm
2. Kitap | 17. Bölüm
2. Kitap | 18. Bölüm
2. Kitap | 19. Bölüm
2. Kitap | 20. Bölüm
2. Kitap | 21. Bölüm
2. Kitap | 22. Bölüm
2. Kitap | 23. Bölüm
2. kitap|24. Bölüm
FİNAL

30.●AJAN●

2.7K 171 275
Sonbahar_Yazari tarafından

¤30. Bölüm¤
K ü ç ü k  C a d ı

♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡

"Bende seni bir çocuğun dürüstlüğü kadar seviyorum." 

Sessiz odada ağzımdan gırtlağıma giden tükürük, büyük yankı oldu. Göz kapaklarımı istem dışı defalarca açıp kapadım. Heyecandan kalbim ağzımda atıyordu. Karan'ın üzerime vermiş olduğu sıcaklığı da hesap edersek, utancımla beraber soba borusuna dönmüştü bedenim. Duymuştu! Söylediğim her şeyi duymuştu. Ben onu bir çocuğun masumluğu kadar sevindiğimi itiraf etmiştim o ise bir çocuğun dürüstlüğüne benzetmişti sevgisini. Hangi duyguyu yaşayacağımı şaşırmıştım. Beni sevdiğini düşünerek sevinmeli mi, yoksa ona olan aptalca sözlerimi duyduğu için utanmalı mıydım, bilmiyorum.

Gözlerimi Karan'ın gülen sonbahar yaprağı gözlerinden çekip başımı eğdim. Zamanın durduğu yerde bekçilik yapıyordum sanki. Başımızın dibinde öten hastane cihazlarını unutturan kalp atışım, bal gözün sevgiyle bakan gözleri yüzündendi.

Yarasına zarar vermeden yatağın başlığına dokunarak dikelip kalktım yataktan. Az önce uykum var demiştim ya, hah şimdi ondan eser yoktu.

"Be.. Beeen öyle bir şey demedim. Hayal görmüşsün sen. Narkozun etkisiyle, hayal alemine dalmışsın demek ki. " Hem geri gidiyor, hemde titreyen sesimle uyduruk bir yalan sıralıyordum.

Alev alan yanaklarım, buz çağrısı yaparken bana bakarak kahkaha atan adamın kızgın lavları üzerime sıçrıyordu. Bu hasta haline tezat olan kahkahası, yan odadaki hastayı uykusundan edecek cinstendi. O böyle gülünce de bir tuhaf oluyordum. Tabi gülerek yerinden kalkmaya çalışması da cabası. Zorlanarak kendini iteleye iteleye ayaklarını sarkıt yapıp yavaşça kalktı yerinden. Çıplak ayakları yere değmişti. Ah şu utangaç halim olmasa gidip giydirirdim ayakkabılarını.

Biraz ayakta dikelip kendine geldikten sonra başını kaldırarak gülümsedi. Üzerinde saten siyah bir pijama vardı. Lamba sönüktü. Sadece perdesi olmayan kocaman camdan hastane bahçesinin ışıkları odanın belirli bölgelerine yansımıştı. Yansıyan ışıklardan biride bal gözün bedeniydi. Öyle güzel bakıyordu ki, hayır hayal falan görmedin söylediklerimin hepsi doğruydu, demek istiyordum.

Çıplak ayaklarıyla bir adım ve onu takip eden adamlarıyla üzerime üzerime geldi. Tanrım bu gülüşü, bu bakışı içime nakış nakış işlenen en güzel çeyizimdi sanki. Önümde durup alnıma değen saçlarımı kulağımın arkasına nazikçe koydu. Yüzümü keşfe çıkmış gibiydi.

" Ben sana seni duydum, bana ilanı aşk ettin demedim ki. " gülen gözleri beni yerden yere vuran utanç dolu bir limanın yine utanç dolu gemisine uğurladı. Kendimi nasılda güzel ele vermiştim öyle. Bal göz yüzümdeki şaşkınlığı fark edip daha fazla gülümseyerek bedenini bana yasladı. Arkam duvar, önüm bal gözdü. Bakışları  utanmak için öyle güzel bir fırsattıki gözlerimi kaçırmamam elde değildi. Birde bedenime değen iri cüssesi sanki bana oyun oynuyordu.

Kocaman kemikli iri elini çenemin altına koyup nazikçe Yüzümü yüzüne çevirdi. Bir çocuğun dürüstlüğü kadar seven adam, bir annenin şefkatiyle bakıyordu gözlerime.

"Hem senin itiraf etmene  gerek yoktu. Ben biliyordum zaten. Yanıma her geldiğinde çarpan kalbini. Durduk yere seyretmelerini. Gözlerime olan hayranlığını senin söylemene gerek yoktu. Tabi sen hayal gördüğümü söylüyorsun, ki öyleyse de gördüğüm en güzel hayaldi. " aşkla bakan bir çift gözün seyrine dalıp gitmişti zeytinlerim. Zaman nasıl bir kavramdı, ben kimdim hiç bilmiyorum. Şimdi adımı sorsalar isim ne demek, öyle bir şey mi var, diyecek kadar aklımı yitirmiştim. Yüzümde belli belirsiz bir gülüş tüm mimiklerimi ele geçirdi. Tenimde ki kıllar bile aşka, aşık olmuştu.

Bal göz dudaklarını yaklaştırıp, nefesini hep ensemde hissetmek istediğim sıcak rüzgarını pembe dudaklarıma yaklaştırdı. Saniyeler akıp gidiyordu. O yumuşacık hisse kapılıp her an bayılabilirdim.

" Şu an öpüşmemiz lazım. " dedi geri geri gitmeye çalışan dudaklarıma bakarak. Halbuki bilmiyordu kaçanın kovalanmak istediğini.  Mahmur sesinin çıktığı dudaklarına bakıp bakışlarımı gözlerine çevirdim.

" Çok beklersin," deyip burun kıvırdım. Bu atmosferin içinde nasıl onu reddebildiğimi irademe tebrik mesajı olarak kesinlikle ileteceğim. Gözlerimi kaçırıp cama yaklaşarak Karan'dan biraz olsun uzaklaşmayı denedim. Ben gittikçe o geliyordu. Mıknatıs gibi bir şey olmuştu. Belkide çok beklersin lafını bir hayli cilveli söylediğim için gerçek sanmamıştı. 

" Sen gel, benim aklımı başımdan al. Sonrada uzaklaş. Asıl sen çok beklersin kara göz. " Yumuşak tok sesi, piyanoya değen narin parmakların çıkarttığı notalar kadar hoştu. Onun büyü yüklü kazanının içinde koyabolmamak için gözlerimi kaçırıp sağıma soluma boş boş baktım. Ben vakit kaybederken o yanıma gelip bana üstten üstten bakmaya başlamıştı bile.

Başımı yukarı kaldırıp anında indirdim. Gülerek bakıyordu. Böyle alaya alır tonda değil ama onun yanından geçen bir sırıtmaydı. Birbirine dolanan terli ellerimi üzerime  silip kaçamak olarak tekrar kaldırdım başımı. Bedenimin her yerini ter damlacıkları ihlal etmişti.

"Ben o kızlardan değilim."

"Hangi kızlar?"

"Of, biliyorsun işte. Hem ben evlenmeden olmaz, diyen kızlardanım."

" Bir gün o bal dudaklardan hayat öpücüğünü aldığımda, söyleceğim ilk söz, Hani evlenmeden olmazdı, olacak!"

İddiayla kalkan biçimli kaşıyla keyif alıyordu bana bakarken. Onu seyreden gözlerim  utangaçlığın içinde gülen gölge misaliydi. Sözüne, gözlerime kısarak baktım. "Yine söylüyorum, çok beklersin." Omzumu şımarık çocukların  yaptığı gibi hıh moduyla hareket ettirip Karan'ın kolları arasından çıkıp hastane yatağına gittim. Arkamı dönüp yatağa oturarak başımı ellerimin içine aldım. Duygularım çok tuhaftı. Yani sevinmeliydim galiba. O kadar şaşırma ve üzülme duygularını yaşamıştım ki, sevinmenin ne demek olduğunu pek bilemiyordum. Daha doğrusu yadırgıyordum. Kalbimin böyle değişik atması beni sonu olmayan bir çukura atmıştı, biliyorum. Çukurun sahibide bal gözdü.

" Ne oldu, ilanı aşk ettiğin için pişman mı oldun?" Arkamda hissettiğim kalın sesiyle başımı çevirdim. Yatağın diğer tarafında, benim ise arkamdaydı. Yarası yüzünden ağır hareketlerle yatağa oturup yavaşça kendini geriye verdi. Yastıkla buluşan başı, tavana bakan gözlerini bana çevirmişti. Odanın içine giren bahçe lambaları birbirimizi netleştiriyordu. " Ne pişmanlığı,  ben burada kalbimin sesiyle, utangaçlığımla hatta garip garip isteklerimle saklambaç oynuyorum. Heyecandan kalbim ağzımda, gelmiş pişman oldun mu diyorsun."

" Bak sen..." deyip dudağını diliyle ıslattı. Beni yine tongaya düşermişti. Onu sevdiğimi duyunca hoşuna mı gidiyordu ne? " Neymiş bu garip garip isteklerin?" İma dolu bakışları tüm bedenimde gezdi. Eğer yaralı olmasaydı,  kafasındaki yastıkla bir tane vurmuştum yüzüne.

" Ya sen niye beni her fırsatta utandıyorsun? Ayrıca maşallah rol yapma yeteneğin acayip iyi. İkidir duymamış gibi yapıp, patlatıyorsun bombayı.  Sonrada böyle alttan alttan gül!" Bal göz  yüksek seste kahkaha atıp elimi tutarak bedenime yön verir gibi beni kendine çekip başımı göğsüne dayadı. Yaklaşık bir saat önceki pozisyona geri dönmüştük.

" Utanınca tatlı oluyorsun, birde,"

" Birde?"

" Bu gün çok fazla çocukları kattık ama, aynı onlar gibi utanıp masumlaşıyorsun. Ayrıca lafımı unuttum sanma. Neymiş garip isteklerin?" Sözlerine gülerek devam ederken sonundaki soru eki gülen yüzümü dondurmuştu. Yani iki dakikalık romantikliğin içine hemen köşeye sıkıştırma eylemide tam bal göze layıktı.

" Lafın gelişi söylemiş olmaz mıyım?"

" Olmazsın!"

"O zaman söylemek istemiyorum. "

" Elbet bir gün söylersin, "  kendinden emin sözleri, hiç sabah ameliyat olmuş birinin sergileyeceği tavırlara benzemiyordu. Oldukça rahattı. Keza bende öyle. Sabah Karan vurulduğu için üzülen kişi, şimdi kuşların kollarında semaya uçuyordu.

Başımın üzerine değen yumuşacık dudaklar, saçlarımı öpüp geri gitti. O sıcak dudakları başımın üzerini mest etmişti. Böyle baştan aşağı akan sıcak bir kahve dumanı gibi ayak uçlarıma kadar titretti bedenimi. Alışık değildim. Bir tuhaf oluyordum.

İçimi kıpır kıpır yapan öpücüğün ardından bir kelime ya da bir fiil göstermedik ikimizde. Birbirimizin sıcaklığı ile sarılarak gecenin karanlığına yumduk gözlerimizi. Çok uykum olduğu için hayal alemine giriş yapmış, fakat devam ettiremeden uykunun koyun sayan kurbanı olmuştum. Bal gözde öyle.

♤♤♤♤

Sabah altı, yedi gibi uyuyan bal gözün kollarından çıkıp ayakkabılarımı giyinerek ayağı kalktım. Ben kalktığım için bal gözün üzeri açılmıştı. Battaniyeye benzer şeyi üzerine örtüp elimle saçlarına dokundum. Güneş yüzüne vurmuştu. Saçları ise bu kızıl güneşin azizliği ile kahverenginin açık tonuna bürünmüştü. Başımı eğip yanağına minnak bir öpücük kondurdum. Dudağım değdi mi değmedi mi onu bile bilmiyorum. Hemen kendimi çekip öyle boş boş baktım. Şimdi gözlerini açıp garip isteklerin bu muydu diyerek dalga geçmesini istemezdim. Malum her yerde gözü kulağı vardı.

Yüzümde garip bir gülüşle odanın banyosuna ağır ağır yürüyüp kapısını açarak içeri girdim. Lambayı yakar yakmaz gözüme çarpan siyah kutu, yine kalbimi teklemeye sebepti. Etrafıma bakıp başka bir şey var mı diye kolaçan ettim. Biz uyurken odaya K, mı gelmişti? Ya da birine mi göndertmişti?

Banyonun kapısını kapatıp klozete doğru yaklaştım. Mat siyah olan orta boy kutu, klozet kapağının üzerindeydi.  Kutunun üzerinde kırmızı kurdale vardı. İlk defa kutu, hediye paketi modelindeydi. Beyaz parmaklarımı kutunun üzerindeki kurdaleye atıp her iki ucunuda çekerek kurdalayi çöpe attım. Kapağı açmaya korkuyordum. Önce kutuyu sallayıp içinde ne var diye sesten anlamaya çalıştım. Bez parçası gibi duruyordu.

Kapağı köşesinden tutup yukarı kaldırarak açtım. İçinde siyah ve iç tarafı kızıl renge boyanmış bir şapka vardı. Cadı şapkasıydı. Üçgen şekilinde, ucu sivri, siyah ve başa geçme yerleri halka modelinde, iç tarafı kırmızı olan bir adet Cadı şapkası yollamıştı bana. Şapkayı kutudan çıkarttığımda altından düşün siyah mat karton, fayansın üzerinde yer edinmişti. Kalın siyah kağıdın üzerine kırmızı ile yazılmış kelimeler, gözlerime korkunun rengini gösteriyordu. Yerden kağıdı alıp önüne  arkasına baktım. İki cümlelik bir şey yazıyordu.

"Cadılar bayramın kutlu olsun Küçük Cadı."

-KIRMIZI

Yazıyı defalarca okuyup tekrar başa geçtim. Bu gün 31 Ekim'di. Cadılar bayramıydı yani. Bende sanki Cadıymışım gibi şapka yollamıştı. Hemde çocuk şapkası. Sanki Küçük Cadı ekinin hakkını vermek ister gibi. Fakat benim defalarca okuduğum, kalbimi durduran nokta bu değildi. İsmini açığa vermişti. Şaka gibi! KIRMIZI yazıyordu. İsmi kırmızıydı. Lakabı bir renkti. Halbuki ben hep bir isim olarak düşünmüştüm. İlk zamanlar Karan, daha sonra Kelebek ve K ile başlayan herkesi bu pislik sanmıştım. Hiç aklıma gelmemişti bir renk olacağı. Şaşkın yüzümle kutu ile birlikte banyodan çıkıp hemen yatağa doğru yürüdüm. Bal göz kalkmış ceketini bile giymişti. Elimdeki kutuyu görünce telefonda aradığı kişiyi bırakıp bana döndü. Bir kutuya, birde bana bakıyordu.

" O ne?"

" K, göndermiş. İsmini deşifre etmiş!"

Bal göz, telefonunu yatağa fırlatıp hemen geldi yanıma. Kutunun içindeki,  çocuk cadı şapkasına, daha sonra karta yöneldi. O benim gibi dönüp dönüp okumamıştı. Bir kez okuyup yüzünü bana çevirdi.

" Kırmızı mı?" Başımı aşağı yukarı sallayıp kutuyu hasta yemek masasının üzerine koydum. " Kod adı, Kırmızı olan birini hiç duymuş muydun?"

" Hayır, duymadım. Zaten duymuş olduğum bir isim olsaydı, deşifre etmezdi kendini. Aklımızı karıştırıyor pi*." Söylediklerine katıldığımı kanıtlar halde başımı sallayıp refakatçi koltuğuna oturdum.

" Biz uyurken biri banyoya koymuş. "

" Uykum hafiftir. Odaya sadece bir kişi girdi, oda banyoyu temizleyeceğini söyledi. Demek o kadın bırakmış. "

" Yüzünü gördün mü?"

" Hayır, sesini duydum sadece." Başımı tavana kaldırıp sabır dilenir halde nefesimi verdim. Bu artık sadece merak konusu değil hayat memat meselesine dönmüştü. 

" Aslında sen K'yı tanıyor sayılırsın. " aklıma gelen detay ile ayağı kalkıp kaşımın bir tekini kaldırdım. Ben polisken K, benden bir dosya istemişti. Dosya Karan'a aitti. Ben arşiv odasına girdiğimde aradığım dosyayı Karan'ın elinde bulmuştum. Daha sonrada seni Karan'a yem olarak vermem çok kolay oldu gibisinden mesaj atmıştı bana. Yani Karan'a haber veren K'ydı. Ya da ajanı. Bunu ona daha önce sorduğumda  sinirlenip gitmişti. Şimdi öğrenme vaktiydi.

" Şu dosya olayını mı söylüyorsun?"

"Evet onu söylüyorum. Sana kim söyledi de, o gün emniyete gelip dosyayı benden önce aldın?" 

" Kelebek söyledi, ama," yüzümdeki sinirli öfkeyi görünce susup benim bu kızgın halimi seyretti. Hah birde Kelebek'le uğraşırsam tam olurdu.

" Ne ama? "

" Yani o söyledi sayılmaz, bir fotoğraf attı bana. Yine böyle bir kutunun içinde kum kızı seninle uğraşıyor. Dosyanı bulacak, tarzında bir yazı yazıyordu. Altında dosya numarası falanda vardı. Eve gelmiş. Ben dışarıda olduğum için Kelebek alıp fotoğrafını atmıştı bana. Fakat sen öyle deyince, şüphelenip kutunun nereden geldiğini sordum. Kapının önünde buldum demişti. Kamera kayıtlarına bakınca söylediği doğru çıkmıştı. Yani onun bir ilgisi yok. Zaten Kelebek'in senin babanla ne ilgisi olacak? Karı kız peşinde dolaşıp durur o." Söylediklerini beynimde canlandırarak hayal edip aşamalı olarak düşündüm. Söyledikleri doğru olabilirdi. Hem kamere kayıtlarında da öyle ise doğrudur demek.

" Peki seninle ne derdi var? Hadi benim babamla bir sorunu var, takıldı Peşime. Seninle ne..."

"Benimde babamla bir sorunu var." Sözümü ortada bırakıp birden çıkıştı. Yarası yüzünden zor duruyordu ayakta. Oda bunu anlamış olacak ki gelip karşımdaki sandalyeye oturdu. Otururken de oflayıp pufladı. Aykut amca ile ne sorunu olabilirdi? Hem adam yaşıyordu. Gidip onunla halletsin derdini.

" Senin babanla direkt uğraşsın. Derdi ney seninle?"

" Mezarında ki toprakla mı uğraşsın?" Bana salak gözüyle bakan ve sözleriyle kanıtlayan bakışlarından gözümü çekip tekrar baktım yüzüne. Gerçi Kelebek üvey kardeş ise yetiştirme yurdundan gelecek hali yoktu. Annesi, yani Halide hanımdan öz evladı gibi muamele etmişti Karan'a. Ayrıca Karan, Aykut beyi de hiç sevmezdi. Düşündükçe taşlar yerine oturuyordu. Karan'ın öz babası ölmüştü. Aykut bey, Halide hanımın ikinci evliliğiydi.

"Peki bu kanıya nereden vardın? Yani seninle baban yüzünden uğraştığını?"

" Başta seni öldürmem için beni sana musallat etti diye düşünüyordum. Ki öylede. Beni hapise,  seni mezara uğurlamak için tüm bu ajanlık planları yapıldı. Ama vurulduğum gün, bana Deli çocuk dedi. Rahmetli babam ben çok hareketli olduğum için deli çocuk deyip, gülerdi. Tıpkı senin babanın, sana, Cadı demesi gibi. Ayrıca babanın kanını yerde koyamacağım da dedi. Aklımda çok kötü şeyler canlanıyor. " Gözlerimi belerterek şaşkınlık içerisinde dinledim. Deli çocuk dediğinde bal göz, bu yüzden mi sinirlenmişti? Ahh, anlamıştım ama emin değildim.

" Yorumsuzum artık. Beynim almıyor. Hem senin babanla, hem benim babamla ne işi var bu adamın? İkisi de ölü üstelik. "

" Bende onu diyorum zaten. İkimizin babasıda öldürüldü sayılır. Kesin bu Kırmızı öldürdü. Bizide ortadan kaldırmak istiyor. "

" Bizi niye ortadan kaldırmak istiyor, onu tanımıyoruz bile."

" Demek kusursuz bir cinayet değildi. " nutkumu kurutacak sözleri asansörün en üst katından birden an alt katına çakıldı. Karan tahminlerini söyledikçe benim aklımda çok daha şey can buluyordu.

" Karan, bu Kırmızı bana bir CDR vermişti ya, sende izlemiştin galiba. Orada babam sanki bana bir şeyler demek istiyordu. Hatta belirli bir yaşa geldiğinde gibi bir şey de demişti. Devamı yoktu. Göndermedi pislik. Belkide devamında kanıt olabilecek bir şey vardı. " Ah Lanet olsun. Daha önce bu detayı düşünmemiştim. Babam durduk yere çekmemişti o CDR'Yİ. Bir sebebi, amacı olmalıydı. Ve o amaç kesinlikle buydu. Bal göz yüzüme bakarak biraz düşünüp önüne döndü.

" Kendi cinayetini anlatmış olamaz. Baban bir şeyler biliyordu bence. Adamı susturmak için öldürdüler. Ama adam video çekmişti. Ellerine de geçmiş ne yazık ki. Ama tek CDR olsaydı senin peşine düşmezdi, K. Demek ki bir kayıt daha var, kırmızının bulamadığı. Ona ulaşmaman için de seni öldürmek istiyor. Çünkü..."

" Çünkü ben ona ulaşırsam, Kırmızı hapse düşecek, deşifre olacak, belki daha kötüsü. "

" Aynen öyle. " deyip baş ve işaret parmağıyla elini şaklattı. Bütün taşlar yerine oturmuştu. Ya da biz öyle zannediyorduk.

" Ya, bu düşündüklerimizin hepsi saçmaysa,  adamın başka derdi..."

" Adamın başka bir derdi olamaz. İkimizinde babası öldürüldü. Ve ikimize de babamızın bize seslendiği ek ile hitap ediyor. Bu ihtimalden başkası saçma olur zaten. Kırmızı, katil biri. Sadece senin ve benim, babamı değil, bir sürü kişiyi daha öldürmüş olabilir. Seri katil gibi. Beni korkmadan vurdu. Adam alışık. Çalışanları sağlam. Hemen buldu yerimizi. İyi yerlerde ajanı var. Hatta şu an kapının önünde bizi dinleyen biri bile olabilir. Artık çok dikkat etmemiz lazım. İKİMİZİ DE ÖLDÜRMEK İSTEYEN BİR DÜŞMANIMIZ VAR!"  Aksiyon filiminin ortasına düşmüş baş rol gibiydim. Korkuyordum ama dik durmam da gerekiyordu. Böyle ilmek ilmek ince eleyip sık dokuyunca adam gerçekten katil oluyordu. Ve Karan'ın dediği gibide seri katil olabilirdi. Hatta belki babam bu kötü sırlarını anlatmıştı o videoda. Onu ortadan kaldırma sebebi çok bariz ortadaydı.

Hastanede ikindi vaktine kadar zor bekleyip bal gözün mırın kırın etmelerini dinledim. Doktor bir kaç gün  daha dinlenmesini söylemişti ama yerinde duramıyordu beyefendi. Dün Firuze'nin getirdiği kıyafetleri giyinip hastaneden çıkış yaparak yalıya geri döndük. Misli otelde kalıyordu. Ona evin eşyalarını alma görevini vermiştim. Bankadaki paramı ona havale edip, bütün evin eşyasını zevkine terk ettim. Zaten onunla olan zevklerimiz hemen hemen aynıydı. Çok  uyumluydu fikirlerimiz. Bu yüzden hiç gözüm arkada değildi.

Akşama doğru aklımdaki tilki düşünceler eşliğinde bir köşede oturup durdum. Bal göz iki gün işe gitmediği için, işi eve getirmişti. Salon dosya kaynıyordu. İmzalar, mailler, havada uçuşan yüksek meblalar kanat çırpmış uçuyordu. Bal göz yorulunca odasına çıkmış dinlenmek için kendini odaya kapatmıştı. Bende ona hasta çorbası sayılacak derecede acılı bir domates çorbası yapıp tepsiye koyarak yukarı odasına götürdüm. Her davranışımda aklımdan çıkmayan K, beynimi kurcalayıp duruyordu.

Bal göze çorbasını içirip ilaçlarını verdikten sonra baş ucuna oturup uyumasını bekledim. Bu günün böyle olmaması gerekirdi. Biz birimize seni seviyorum demiştik üstelik. Kırmızının hain planları alt üst etmişti tüm günümü. Artık öyle bir seviyeye çıkmıştım ki sadece düşünmem gereken iki kişi değildi. Misli, ben ve bal göz vardı tehlikede olan. Her ikisinede fazla değer veriyordum. O, K bozuntusunun sevdiklerime zarar vermesine seyirci kalamazdım. Önce Misli'yi kaçırmıştı. Sonra Karan'ı yaraladı. Şimdi sırada ben mi vardım? Karan çok doğru diyordu. Bu adam beni, bizi öldürmek istiyordu. O bize zarar vermeden bizim bir şeyler yapmamız lazımdı artık. 

Sabah hastanedeki konuşmaları düşününce yumduğum gözlerimi birden açıverdim. Ne demişti bal göz, bizi öldürmek istiyor çünkü ardında bıraktığı bir kanıt var. Delil var. Ve bu delilin benim çocukluk evimde olma ihtimali çok yüksekti. Belki o CDR nin kopyasını bulabilirdim. Ya da başka şeyler. Kalbime dadanan heyecan ile başımı bal göze çevirip uyuyup uyumadığına baktım. Uyuyordu. O uyanana kadar gidip gelirdim. Ve geri geldiğimde belkide bir kanıt bulmuş olacaktım.

Çantamın içine telefonumu ve cüzdanımı koyup, ceketimi giyerek uyuyan bal göze baktım. Uykusu çok hafifti fakat ilaçların etkisiyle fena dalmıştı. Yüzüne sevgi ile bakıp odadan çıkarak aşağı indim. Firuze ve Halide hanım salonda oturuyordu. Başımı içeri sokunca Aykut beyi de gördüm. Beni görünce hemen gülümsemişti. 

" Gece, kızım gel tatlı yiyelim. Yorulmuşsundur sende." Gülen gözleri içimi sabahtan beri ısıtan tek etkendi. Onun gibi bende gülümseyerek baktım Aykut beye. Onu en son labirent barda görmüştüm. Hani şu Karan'ın karma karışık olan barı. Hep gülümsüyordu. Babacan tavırları ile Firuze fazla şanslıydı. Öz babası olmasa bile iyi biri olduğu belliydi.

" Yok, teşekkür ederim. Kız kardeşimle buluşmam gerek. Size afiyet olsun." Yedikleri sütlü soğuk baklavaya yani sütlü nuriyeye gözlerimi geçirip gülümseyerek çıktım salondan. Beni fazla benimsemişlerdi. Halide hanım ve Firuze de öyleydi. Bir tek Kelebek'le anlaşmıyordum.

Yalıdan çıkıp arabama binerek akşam vakti yola çıktım. Annem ve babam öldüğünde biz yetimhanede büyümüştük. Akrabamız yoktu çünkü. Yurttan çıkınca da kendi başımızın çaresine bakmak zorunda kalmıştık. Babamın vasiyetine göre her iki kardeşten biri evlendiğinde miras iki eşit payda bölünecek demişti babamın avukatı. Bu yüzden hiç bir mal varlığına konamamıştık. Çocukluk evimizdeki eşyalar bile aynı o evde duruyordu. En son annemi ve babamı kaybettiğim gece, o evde kalmıştım. Daha sonra hiç gitmemiştim. Mühürlü gibi bir şeydi. Malum evlenince miras kalacaktı. Fakat şimdi o evde hiç bir şeyin değişmemiş olması işime geliyordu. Babamın eşyaları da yerli yerinde olmalıydı. Yani bir şey bulabilirdim.

Evin önüne gelince arabadan inip etrafıma baktım. Eskiden bu kadar ev yoktu buralarda. Babam, annemi kıskandığı için uzak bir yerde ev almıştı. Ama şimdi şehrin ortası olmuştu burası. Evin bahçesinden içeri girdiğimde kalbimde inanılmaz bir heyecan oluştu. Galiba bir şeyler bulacaktım. Öyle hissediyordum. Karanlığa bir süre bakıp evin dışına baktım. Kapı mühürlüydü. Evin dışı ise çok eskimişti. Güzel bir restorasyonu hakkediyordu.

Depreşen duygularım kalbimi zorlayan büyük bir yüktü. Çocukluk evime bakıyordum. Hatıralarım gözlerimden kayıp gidiyordu. Neredeyse duygusala bağlayacaktım. Yüzümü gökyüzüne çevirip derin bir nefes alarak telefonumun fenerini açtım. Kapıdan giremeyeceğime göre bir cam kırmam lazımdı. Evin arkasını dolanıp mutfak kapısına baktım. Doğru ya, mutfağın da kapısı vardı. Saçımdan bir tel toka çıkartıp yirmi dakikadan fazla uğraşarak sonunda açtım kapıyı. Geri geri giden kapı ruhumu darlıyordu. Kalbim pır pırdı. Özellikle ilk mutfağı görmem hiç iyi olmamıştı. Burada annemle birlikte çok yemek yapardık. Feneri, dolaplara tutup o dolapların içinde eskiden ne vardı diye düşünerek bakıp durdum. Kendimi gerçekten çok tuhaf hissediyordum.

Işığı her yere tutup mutfaktan çıkarak etrafıma baktım. Karşı taraf salondu. Arkam mutfak ve bulunduğum yer antireydi. Salona gitmeye Korkuyordum. Benim geçmişim o odada ölmüştü. Hiç bir şey bulamazsam  orayada giderdim. Önceliğim Babamın çalışma odasıydı.

Tahta merdivenleri gıcırdaya gıcırdaya çıkıp karşımdaki odalara baktım. Biri annemin yatak odasıydı. Biri benim ve Misli'nin odasıydı. Diğeri Babamın çalışma odasıydı. Ve son odada çamaşır, ütü gibi angarya işlerin yapıldığı odaydı. Küçükken bu ev bana çok büyük gelirdi ama öyle çokta büyük bir ev değilmiş meğer. Gerçi o zaman için lüks bir evdi. Alt katta da iki ayrı misafir odası da vardı. Gelen misafirler kalsın diye. Ama bize pek misafir gelmezdi ya oda ayrı bir şey. 

İlk olarak annemin ve babamın yatak odalarına girdim. Eski beyaz dantel, yatağın üzerinde örtü olarak duruyordu. Kahverengi eski yatak takımına bir süre bakıp dolapları karıştırmaya başladım. Kıyafetden başka bir şey yoktu. Annemin ve babamın kıyafetleri vardı. Daha fazla dayanamıyordum. Onların bu canlı hatıraları yakıyordu yüreğimi. Bir bez parçası kadar değildi ömrümüz. Kıyafetleri vardı, kendileri yoktu.

Dolabın kapağını kapatıp çekmecelere yöneldim. Keza orada da bir şey yoktu. Tuvalet masasına, yatağın altına, döşemelerin sağına soluna her yerine baktım. Hiç bir şey yoktu. Odadan çıkacakken sol tafta duran komodin merhaba dedi gözlerime. Sağ tarftakine bakmıştım ama solu unutmuştum. Fenerimi o tarafa tutup hızla giderek iki gözlü komodine baktım. Önce alt çekmeceyi açıp objelere el yordamı ile yokladım. Eski modellerdi. Hatta çekmecelerin içine de örtü sarmıştı canım annem. Elime aldığım objeyi geri  koyduğum da çıkarttığı sesten şüphelenip objeyi kaldırarak dantel detaylı örtüyü çapraz halde açtım. Arkası dönük bir fotoğraf vardı. Ve yazı da yazıyordu.

Sevgilerimle, D.r. YAVUZ ÇARNIK

Fotoğrafın arkasındaki isimle ağzım açık kaldı. Bu doğruysa eğer Yavuz Çarnık benim emniyetteki müdürümdü. Kalbim ağzımda hemen fotoğrafı çevirip resme baktım. Resimde üç kişi, hastanede poz vermişti. Üçündede beyaz önlük vardı. Babam, Kerem amca ve Yavuz bey!

Yavuz bey,  gençken doktor muydu? Hemde Babamın arkadaşı. Ağzım kupkuru olmuştu. Yutkunamıyordum susuzluktan. Başımı fotoğraftan kaldırıp ışığı etrafa tuttum. Böyle bir şey öğrendiğim için sanki biri gelip beni öldürecekmiş gibi hissediyordum.

Korkarak fotoğrafa tekrar dönüp iyice baktım. Yavuz bey gençliğinde doktor, daha sonra da polis olmuştu. Ve Misli'yi kaçıran da oydu. Şimdi pazılın tüm parçaları oturmuştu yerine. Çınar, doktor Yavuz diye birini aradı, K demişti. Misli ise polisler beni kurtarmak için geldi ama K'yı görünce gittiler. Çünkü K polisti. Gerçi Yavuz beyde K değildi. Sadece Misli'yi kaçıran oydu. Gerçek K, o gün Çınar'ın evine gitmişti. Çünkü Melis'i kurtarması için benim bavulumdan mektubu alması lazımdı. O, Çınar'ı tehtit ederken biz Misli'yi bulmuştuk. Yani Misli'nin tabiri doğruydu. Orta boylu, hafif kilolu ve polisti. Çınar'ın tabiri de doğruydu. Yavuz bey gençken doktormuş. Ve belli ki, K, ona hâlâ doktor olarak hitap ediyor. İnsan vay be demeden edemiyor. Yani bu kadarını düşünmemiştim. Yavuz beyin babamla arkadaş olması ve doktor olması çok tuhaf bir bilgiydi. Korkutucu bir bilgi!

Fotoğrafı çantama koyup fermuarını çekerek omzumdan astım. Bunu eve gidip Karan'a anlatmam lazımdı. Komodine tamamen bakıp Babamın çalışma odasına girdim. Oda bir garip kokuyordu evin diğer odaları gibi. Yıllardır hava almadığı için oldukça kasvetli ve boğuktu.

Çalışma masasına bakıp yan taraftaki kitaplığa yöneldim. Kitapların arasına not falan koymuş olabilirdi. Bütün Kitapların arasına bakıp bir şey bulamamışlığın hüznü ile karşıda ki dolaba yaklaştım. Kıyafet dolabı gibi görünsede değildi. İçini açıp boş dolaba baktım. İçinde sadece bir kamera tutucu vardı. Düşününce Babamın büyük bir fotoğraf makinesi olduğunu hatırladım. Bizim resmimizi çekerdi. Tıp adına video falan da çekerdi. Ama şimdi yoktu burada. Kamerayı tutan üç ayaklı tutma aleti vardı ama kamera yoktu. Çünkü onu ve CDR'Yİ almıştı K. Kim bilir ne vardı içinde de almıştı?

Dolabın kapağını kapatıp odaya son kez ışık tuttum. Bu odadan çok ümitliydim ama hiç bir şey çıkmamıştı. Benimki de laf! K, hiç bırakır mı delil?

Odadan çıkıp antreye biraz bakarak geçmişin üzerinden geçen tozlu hatıraları canlandırdım tek tek. Çocukken şu merdivenlerden çıkıp inmemi hayal ettim. Okula gitmelerimi, babamın nöbetlerini beklememi, her şeyi. Şimdi ise bu büyük kadının çocukluk odasına girecektim. Derin bir nefes alıp kapının kulpunu indirerek girdim içeri. Çocukluk odamdı, hayal ettiğim, masum düşündüğüm yerdi burası. Misli ile benim ortak odamızdı.

İki tane pembe yatak, komodin ve bir sürü oyuncak... Hepsini dün gibi hatırlıyordum. Her şey aynıydı, yerindeydi. Kendi etrafımda dönüp rastgele dolabın kapağını açtım. Minik minik kıyafetler, çok düzenli katlanmıştı. Muhtemelen en son güzel annemin kalem gibi elleri dokunmuştu oraya. Çok farklı ve tuhaf bir histi. Kime nasip olurdu ki çocukluk  dünyasını görmek?

Dolabın kapağını kapatmadan önce  Babamın buraya bir şey koymuş olma ihtimalini düşünerek iyice inceledim. Çok  vakit kaybetmiştim. Bal göz  uyanırsa merak ederdi beni. Telefonumun fenerini kapatıp, mesaj yerine girerek bal göze tıkladım. Geldiğim yerin adresini ve ona eve dönünce önemli bir şey diyeceğimi yazarak gönderdim mesajı. Feneri tekrar açıp dolabın kapağını kapattım. Ben dolabı kapattığım an aşağıdan duyduğum tok adım sesi ile olduğum yerde kalakaldım. Ben mi yanılmıştım yoksa gerçekten bir adım sesi mi vardı? Sesi daha iyi duyabilmek için nefes dahi almadan bekledim. Lanet olsun! Biri vardı. Aşağıda tak tak eden tok adımlar vardı. Korkudan kalbimin atış sesi, batari sesinden beterdi. 

  Etrafıma elime ne alabilirim diye bir süre bakıp durdum. Kim olabilirdi ki? Ben kimseye söylememiştim buraya geleceğimi. Belkide buraların hırsızı, belkide gelen Kırmız'ydı. Temkinli olarak komodinin üzerindeki vazoyu elime alıp sağlam bir şekilde tuttum. Karşıma kim çıkarsa kafasına indirecektim. 

Çantamı boynumdan asıp tüm gücümü vazoyu vererek odadan çıkıp merdivenden aşağı indim. Yürürken hem arkama, hem önüme bakıyordum. Böyle  bir heyecan yoktu. Karşıma in mi, cin mi çıkacak bilmiyordum. Elimi kalbimin üzerine koyup bekledim. Adım  sesleri kesilmişti. Kendi sesimden başka bir ses yoktu. Göz ucumla mutfağa onun ardından da antreye baktım. Polis tabiriyle, temizdi. Bir ihtimal salona baktığımda arkası dönük genç birini gördüm. Biri vardı işte. Ve benim burada olduğumu bilerek tuzak hazırlamışa benziyordu. Feneri odaya iyice gezdirip baktım. Tek kişiydi. K, tek gelir miydi ki? Belkide evin etrafı adam doluydu.

Yavaş yavaş odaya girip takım elbiseli esmer adama ışığı tutarak baktım. Uzun boylu, koyu saçlı ve iri bir adamdı. Geniş omuzları takım elbisesine sığmamıştı. Kalbim küt küt atıyordu. K olma ihtimali çok yüksekti. Neden ben bu geçmişin saklandığı eve girdiğimde bir adamda gelmişti ki? Oydu işte. Heyecandan elimdeki vazoyu nasıl bu kadar sağlam tuttuğuma ben bile inanamıyordum. Bir elimde telefonumun ışığı, diğer elimde vazo, boynumda çantam vardı.

Esmer adam ağır çekim yapar gibi yavaşça döndü yüzünü bana. Bu sima alışık olduğum, gayet iyi bildiğim bir yüzdü. Gözlerim ve ağzım aynı anda açıldı. Elim ayağım boşalmıştı birden. Ağzımdan istemsizce dökülen şaşkınlık çığlığı, gördüklerimin ruhuma tattırdığı yansımaydı. Vazo elimden düşüp sıçradı her yana. Kırılan vazo muydu, yüreğim mi bilmiyorum.

Yere sıçramış iri ve küçük parçacıklara ayrılan vazonun çıkarttığı  sese odaklanarak yere çevirdi koyu siyah gözlerini. Bu ona komik gelmiş olacak ki kahkaha atarak inletti evi. Siyah iri ayakkabısıyla yerdeki kristal parçayı iteleyip bana bir adım yaklaştı. Bana her yaklaşıp, güldüğünde içim bir garip oluyor, geri geri gitme isteğimi artıyordu.

" Hâlâ beyaz donundan çok etkileniyorum KÜÇÜK CADI!"

Bölüm Sonu

♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡♡

Sınır: 250 yorum, 90 oy.

Hatırlatma; Baya önceki bölümlerde olan bir olaydı bu beyaz donundan etkilendim, sahnesi. Hatırlarsanız Gece üzerini değişirken ona bir mesaj gelmişti. K, tarafından. Gelen mesajda beyaz donundan etkilendim tarzında yazı yazıyordu. Açık olan perdeden izlemiş K, Gece'yi. Hatta Gece, benden etkilendi ise yaşlı biri olamaz, yaşlı değilse de babamla ne ilgisi var, diye düşünmüştü.  Umarım hatırlamışsınızdır.

Bu arada  Gece'nin kimi gördüğünü bir tek instagram gurup üyelerine söyleyeceğim. Diğerleri gelecek bölümü bekleyecek.🤷‍♀️

Evet gençler 30. Bölümünde sonuna gelmiş bulunuyoruz. Şu ana kadar bir roman sayfası kadar okudunuz. Aşağı yukarı 400 sayfadan fazla. 1. Bölümden bu zamana kadar olan kısım, 90 bin kelime ediyor ve bu sayfa da 430 sayfa civarında bir sayfa olması gerekiyor. O yüzden yakında bir sezon finali yapacağım. Bomba bir sezon finali olacağını ümit ediyorum. 🤭🤭

Kendinize iyi bakın, hoşçakalın🤗🤗

Sonbahar_yazari
🖤🖤🖤

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

286K 11.7K 35
Kocam, bin adamın bir kurşunuyla öldürüldü. Ben ise, bin kurşunla tek bir kişiyi öldüreceğim. "AKSİYONUN EN ÇARPICI SERİSİ" Kocası, bir suikastte öl...
1.1M 70.3K 46
Uyuşturucu bağımlısı olan bir kız, yatırıldığı psikiyatri merkezinde hayatını değiştirecek genç bir adamla tanışır. 12.04.2021/ Gerilim #1 07.05.2021...
44.4K 2.7K 13
Sağır bir genç kız ve seri bir katilin hikayesi... Sara Topal, beş yaşından sonra geçirdiği bir kazadan dolayı hiçbir sesi duymuyordu. Şiir yazmak iç...
251K 9.3K 52
Zorlu İnşaat'ın veliahtı Nefes ve Kaleli Kum'un veliahtı Tahir. Kardeşini denizlerden koparamayan Mustafa Kaleli ve kızının hayallerini hiçe sayarak...