UYANIŞ

By Elif_Tepe

69.7K 3.8K 3.6K

KOD ADI AZRAİL. Ailesi küçük yaşta öldürülen Efsar, kardeşiyle birlikte ailesinin katilinin yanında esirdir. ... More

1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41(Final)
💙🌼
(💙🌼)
🤍

23

1.3K 94 65
By Elif_Tepe

"bana yaptığınız her şey için teşekkür ederim. Bana tekrar birini sevdirdiğiniz için de... Sizden son bir isteğim var."

"nedir o?" gülümsedim "Merte söyleyin en şatafatlısından kır cenazesi yapsın bana!"

Şeref bey "vur şunu!" diye bağırdığı an kulaklarımı bir silah sesi doldurmuştu. Vücudumda herhangi bir acı yoktu.

Korkuyla kapattığım gözlerimi yavaş yavaş açarken Faris beyin silah tuttuğu elini havada gördüm. Demek boşluğa ateş etmişti.

Babasına döndü ve silahı yere fırlattı "bu sefer olmaz baba... Bu sefer değil!"
Şeref öfkeyle döndü "sen ne yapıyorsun? Bana karşı gelemezsin!"

Şeref yerdeki silahı alıp bana doğrultunca Faris bey yanıma gelip önüme geçti "eğer ona dokunursan taş üstünde taş bırakmam baba!"

Sesindeki kararlılığı gören Şerefin yüzü değişince yutkundu "Ahmetin ajanına  sebep benim karşımda mı duruyorsun?"

İşaret parmağını bana çevirdi "o Ahmetin ajanı değil her şeyi anlattı. Onu oraya kim gönderirse göndersin geliş sebebi sadece kardeşini ve hayatını kurtarmaktı!"

"o sana ihanet etti!"

"o bana değil baba, sana ihanet etti. O kutu da içindeki de sana ait ve ben bu saatten sonra senin meselelerine karışmıyorum."

"seni reddederim!"

"edebilirsin!"

"kapımdan içeri giremezsin!"

"bugün senin nasıl bir cani olduğunu gördüm. Bu işi yapmaktan başka şansı olmayan çaresiz bir kıza yaptıklarını ve üstelik en büyük korkusunu ona karşı nasıl kullandığını gördüm. Mümkünse bu saatten sonra da girmeyeyim o kapıdan!"

Şu an burada inanılmaz şeyler oluyordu ve ben olanları ağzım açık izliyordum. Faris bey elini uzattı
"kalk Efsar gidiyoruz!" tam elini tutacakken Şeref bağırmıştı "o kutunun yerini söyleyene kadar hiçbir yere gitmiyorsunuz!"

Adamalarına döndü "çıkın ve kilitleyin kapıyı!" kendi oğlunu buraya kapatacak değildi herhalde!
Adamlar cesetleri de alıp çıkmış ve kapıyı kilitlemişti.

Odanın köşesine oturdum ve duvara yaslandım. Hâlâ yüzüne bakmaya cesaretim yoktu. Yanıma geldi "bu ilk seferimiz değil. Daha beterinden kurtulmuştuk hatırladın mı?"

Başımı salladım, yanıma oturdu "neden bana daha önce anlatmadın?" başımı dizlerime koydum "ilk başta kim olduğunuzu bilmiyordum, öğrenince de korktum."

Kollarımı karnıma sarmıştım "o kutuyu verdiğin gün mü Ahmet, Emeli öldürdü?" tekrar başımı salladım "evet!"

"Efsar seni suçlamıyorum lütfen sakin olur musun!" sakin olmazdım çünkü canım acıyordu. Başımı kaldırdım "bakın gerçekten çaresiz olmasam size ve ailenize bunu yapmazdım ama merak etmeyin Ahmetten o kutuyu geri almak için bir plan yaptım."

Kaşlarını çattı "o kutuyu geri falan almayacaksın. Bırak gerisini babam düşünsün. Kendini tehlikeye atma!"

"almak zorundayım hem o kutuyu hem de Ahmetin canını almadan bana rahat yok!" elini omzuma koydu "bazen unutmak insanın ömrünü uzatır ve mutluluğa götürür!"

"uzun yaşamak istemiyorum ve sanırım mutluluğu da buldum!" gözlerimin içine bakıyordu "sizden bir ricam var!"

Başını karşıya çevirdi "söyle ucube!" neden bu lafı söylemekten bıkmıyordu bu adam? "bir kere güler misiniz?" söylediğim şey onu şaşırtmıştı "neden?"

Başımı eğdim ve yüzüne baktım "merak ediyorum sadece!" omuz silkti "beni güldürecek bir şey olmadan gülemem üzgünüm!" sıkıcı bir adamdı. Bunla hayat geçmezdi!

Karnıma giren sancıyla dizlerimi daha çok kendime çektim. Başını hızla çevirdi "iyi misin?" ona döndüm "aslında biraz uyuyacağım bir diz olsa gerçekten iyi olacağım!"

Bacaklarını uzattı ve omuzlarımdan tutup beni dizine yatırdı "sen şimdi saçının okşanmasını da istersin!" tabii ki hayır "bunu yaparsanız sizi öldürürüm."

"evet biliyorum yaklaşık iki saat önce önüne kim gelse gözünü kırpmadan öldürdüğünü kendi gözlerimle gördüm Azrail!" bunu onun adından duymak garip hissettirmişti.

"Efsar sana yardım edeceğim ve o kutuyu birlikte alacağız!"

"aslında bana yardım eden biri var ve o da Mert!"

"demek bir ekip ha? O zaman ekibinizin yeni üyesine merhaba de!" gözlerimi kapattım. Ahmetle uğraşmak demek karşına kim çıkarsa çıksın öldürmek demekti ama bağ kurduğu insanları öldüremeyecek kadar yufka yürekli bu adama sadece "tamam merhaba!" demekle yetindim.

O beni masum biri olarak tanımlarken ben onun gözünün önünde iki kişiyi öldürüp bir de üstüne bu durumdan memnun olduğumu söylemiştim.

"neden beni öldürmediniz Faris bey?" başımı biraz kaldırdığımda gözlerinin kapalı olduğunu fark ettim "çünkü ben çaresiz bir kıza değil Efsara yardım etmiştim! Bugün de karşıma çıkan kişi çaresiz bir kız değil Efsarın ta kendisiydi. Yani kim olman önemli değil, Efsar ol yeter bana!"

Garip bir enerjisi vardı, istesen de onun yanında mutsuz olamıyordun. Lapacıydı falan ama iyi adamdı "bu saatten sonra yalnız değilsin Kurtbey! O kutuyu birlikte alıp ve babama vermeden açacağız!" soyadımı söylüyordu tekrar fakat gerçek olan sayadım olduğu için hoşuma gitmişti.

"eğer gerçekleri anlatmamış olsaydım beni öldürür müydünüz?" ne duymayı beklediğimi bilmiyorum ama ağzından çıkan tek bir kelime umut olacaktı bana "bırakacağın eli hiç tutmamalısın Efsar, tutacağını eli ise hiç bırakmamalısın..."

Yine bir şey söyleyip anlamını benim bulmamı istiyordu fakat ben bu işlerden yorulmuştum. Garip kelime oyunlarına dalmak yerine her şeyi birden söylemek güzeldi!
"ama Füsun..." lafımı bile tamamlamama izin vermeden başımı tekrar geri yatırmıştı "anlamak için bu kadar zorlanma Efsar. Bazen bir şeylerin adını koymaktansa ortada olanı görmeye çalış."

Gözlerimi sıkıca kapattım. Biraz uyuyacaktım ve sabah her şey düzelecekti.
---------------------------------------------------
Faris:

Babamın bu kadar ileriye gitmesi doğru değildi. Behlül, Efsara yaklaştıkça içimdeki öfke göğüs kafesimi parçalayıp çıkmak istiyordu sanki.

"baba hayır!" diye bağırdım. Bunu ona yapmalarına izin veremezdim. Babam elini kaldırdı "söz vermiştin Faris. Onun ajan olduğunu kanıtlarsam kendi eline bana teslim edecektin ve öyle de yaptın. Şimdi sıra bende!"

Allah kahretsin ki vermiştim... Ona söz vermiştim ama içimin bu kadar yanacağını bilmiyordum. Babam, Behlüle döndü "bu kız biraz eğlenmek istiyor Behlül! Ona yeteneklerini göster!"
O, ceketini çıkartıp Efsara doğru yürürken Efsar titremeye başlamıştı.
Korktuğunu belli etmemeye çalışsada korkudan ölmek üzere olduğunu hissediyordum.

Gömleğinin düğmelerini açarken Efsara gülerek bakması onu parçalama isteğimi uyandırmıştı. Yere oturdu ve ayaklarındaki  ipleri açtı. Gözlerini  sıkıca kapatmış bir şeyler mırıldanan kıza baktım. Kurtulacaktı biliyorum! O Efsardı, kurtulurdu.

"baba yapma!" diye bağırdım tekrar. Sesimi duyunca gözlerinden yaşlar damladı. Behlül ona dokununca bu işe bir son vermem gerekiyordu. Ayağa kalkacakken babam omzuma bastırdı ve beni geri oturttu. Elleri pantolonunun  beline gidince "dokunma bana!" diye bağırdı. Sesi çaresiz bir feryadı andırıyordu.

Bacaklarının serbest olduğunu hatırlamış olacak ki gözlerini açtı ve Behlülün karnına attığı tekmeyle Behlül acı içinde yere uzanmıştı.

Elindeki ipleri çözmeye çalıştığını anlamıştım. Babam Behlüle döndü "bitir şu işi." diye bağırdı. Behlül tekrar ona yaklaşınca daha fazla dayanamamış oturduğum sandalyeden kalkmıştım.

Dudakları boynuna değdiği an elime aldığım bıçakla yanlarına doğru yürürken Efsar içindeki bütün öfkeyle bağırdı ve bileklerindeki ipleri kopardı.
" İşte benim EFSARIM!" diye fısıldadım ve ne yapacağını görmek istedim.
Bir eliyle Behlülün saçlarını kavrayıp, diğer eliyle belindeki silahı almıştı.

Babamın diğer adamları ona doğru bir adım atmıştı ki ayaklarının dibine ateş etti "yaklaşanı vururum!" bu hali her zamankinden bile güzeldi.

Behlüle  döndü ve yüzüne yaklaştı. Gözlerindeki kin bir insanı öldürmeye yeterdi "diz çök!" dedi fakat Behlül hayır anlamında başını salladı gözlerinin içine baktı ve odaklandı "sana diz çök dedim!" Behlül yüzündeki donuk ifadeyle diz çökünce saçlarını bıraktı.

Behlül gözlerini, Efsarın gözlerinden ayıramıyordu. Arkadan yaklaşan bir diğer adamı görünce yakalanacağını düşünmüştüm fakat hiç bakmadan silahı ona çevirip göğsüne ateş edince diğerleri gerilemişti. Gözlerini Behlülün gözlerinden ayırmıyordu.

Onu öldürecekti. Daha fazla kimseyi öldürmeden onu buradan uzaklaştırmak istiyordum "Efsar!" diye fısıldadım. Fakat beni duymamıştı. Behlüle doğru eğildi "Behlül!" gözleri büyümüştü. Efsarın yüzündeki keyif şeytani bir şekilde kendini belli etmişti "seni, benim öldürmemi istiyorsun öyle değil mi? Azrailin ben olayım istiyorsun..."

Dudakları aralandı, başını salladı "lütfen beni öldür... Lütfen beni sen öldür!" bunu nasıl yapıyordu? Bir insanı etki altında tutmak imkansız gibi bir şeydi.

Okuduğum bir yazıda bu işi şizofreni hastalarının çok iyi yaptığı yazıyordu. Zaten şizofreni hastaları kendilerini olmayan olaylara bile inandırıp oldu olarak yaşayanlar değil miydi? "benim bir suçum yok Şeref bey, adamınız kendi istedi!" kahkaha attığında kesinlikle onda yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu almamıştım.

Babam, ona bir adım atmıştı ki Behlül denen adamı alnının ortasından vurdu. Ayaklarının dibine cesedi yığılmıştı ve o, yaptığı şeyden pişman değildi.

"size canımı yakanın canını çıkarırım demiştim öyle değil mi Şeref bey!"
Söylediği her şeyi yapan bir piskopattı. Fehmi koşarak içeri girdi "Şeref bey kutu... Kutuyu almışlar!" gözleri kocaman açılan babam Efsara dönünce, Efsar gülmeden duramamıştı.

Babam ona bir zarar verecekti.
"ne yaptın lan sen!" diyerek üstüne yürüdü ve dizine vurunca yere düşmüştü. Karnına ve yüzüne attığı tekmeleri sanki kendi bedenimde hissediyordum.

Öfkesini çıkarmak isteyen babam neredeyse onu öldürecekti. Nefes nefese geri çekilince beyaz fayansların üstü  kanla kaplanmıştı.

Durumu iyi değildi daha fazla duramadım. Ona doğru gidecekken babam kolumu  tuttu "sakın ona yardım edeyim deme!" elime bir silah tutuşturdu "vur şimdi onu!"

Bir fikir bulana kadar babamı oyalamam gerekirdi. Silahı kaldırdım "vur Faris hadi! Sen ki Füsunun bile ölmesine razı oldun bu kızı mı öldüremeyeceksin hadi!" Füsun farklıydı. Evet onu sevmiştim ama nefretim sevgime ağır basmıştı. Efsar dizlerinin üstüne oturdu ve yüzüme bakmaya başladı "Faris bey!" sesi oldukça yaralıydı.

Başkalarına nasıl baktığı önemli değil bana bir katilin gözleriyle bakmıyordu sonuçta. Bu da bana yeterdi.

"efendim ucube!" gözlerinden akan yaşı elinin tersiyle sildi. Bir kere daha onu çaresiz görmekten nefret ettiğimi hatırladım "sizin beni öldürdüğünüzü görmek istemiyorum. Lütfen gözlerimi bağlar mısınız?"

Bana değer veriyordu. Fakat bilmediği şey ben onu öldüremezdim ki! Daha yaşayacak çok günü vardı. Kardeşi olmasa bile gerçekleştirmesi gereken hayalleri olmalıydı.

Ben yapmasam bile babamın yapacağını hatırladım. Babam onu öldürmeden rahat bırakmazdı. Onun öldüğünü düşünmek bile beni burukluğa sürüklemişti. Farkında olmadan gözlerimden yaşlar damlamıştı. Sanırım ben artık bu kızın ağlamasına dayanamıyordum "bağlayın gözlerini!" dedim sessizce.

Adamlar siyah bir bezle gözlerini bağlamıştı.
"Faris bey son bir şey söylemek istiyorum!"

"söyle!"

"biliyor musunuz sizin yanınıza hiç Azrail olarak gelmedim. Ben hep babasının meleğim diye sevdiği annesinin ninniler söylediği masum, katil olmayan Efsar olarak durmuştum yanınızda. Size gerçekten güvenmiştim. İnsanlardan buz gibi soğumuştum, işte yalnız siz vardınız benim için o kadar."

Demek bana güvendiğini artık kendi ağzıyla söylüyordu. Efsar bana yalan söylemezdi biliyorum.
Babam tekrar bağırdı "öldür şunu ne bekliyorsun? Hâlâ seni kandırmanın peşinde."

"bana yaptığınız her şey için teşekkür ederim. Bana tekrar birini sevdirdiğiniz için de... Sizden son bir isteğim var."

Sevdirmek mi? Kimi sevdirmiştim ben ona?
"nedir o?" gülmüştü "Merte söyleyin en şatafatlısından kır cenazesi yapsın bana!" ölüme giderken bile neşesini kaybetmeyen bu kızı nefessiz görmek beni öldürürdü.

Babam "vur şunu!" diye bağırdığı an silahı tavana çevirdim ve babamı susturmak için ateş ettim. Efsar korkmuştu farkındayım ama onu vurmadığımı anlayınca rahatlamıştı.

Babama döndüm ve silahı yere fırlattım "bu sefer olmaz baba... Bu sefer değil!"
Babam öfkeliydi "sen ne yapıyorsun? Bana karşı gelemezsin!"

Babam yerdeki silahı alıp ona doğrultunca hızla Efsarın yanına gidip önünde durdum "eğer ona dokunursan taş üstünde taş bırakmam baba!"

Babam şaşkınlıkla bana baktı ve korkuyla yutkundu "Ahmetin ajanına  sebep benim karşımda mı duruyorsun?" onu bir daha Ahmetin yanına yakıştırırsa ne yapacağımı ben de bilmiyordum.

Efsarı işaret ettim "o Ahmetin ajanı değil her şeyi anlattı. Onu oraya kim gönderirse göndersin geliş sebebi sadece kardeşini ve hayatını kurtarmaktı!"

"o sana ihanet etti!"

"o bana değil baba, sana ihanet etti. O kutu da içindeki de sana ait ve ben bu saatten sonra senin meselelerine karışmıyorum."

"seni reddederim!"

"edebilirsin!"

"kapımdan içeri giremezsin!"

"bugün senin nasıl bir cani olduğunu gördüm. Bu işi yapmaktan başka şansı olmayan çaresiz bir kıza yaptıklarını ve üstelik en büyük korkusunu ona karşı nasıl kullandığını gördüm. Mümkünse bu saatten sonra da girmeyeyim o kapıdan!"

Efsara elimi uzattım
"kalk Efsar gidiyoruz!" tam elimi tutacakken babam bağırmıştı "o kutunun yerini söyleyene kadar hiçbir yere gitmiyorsunuz!"

Adamalarına döndü "çıkın ve kilitleyin kapıyı!" bizi buraya kapatacak değildi herhalde!
Adamlar cesetleri de alıp çıkmış ve kapıyı kilitlemişti.

Odanın köşesine gitti, oturdu ve duvara yaslandı. Hâlâ yüzüme bakmıyordu. Yanına gittim "bu ilk seferimiz değil. Daha beterinden kurtulmuştuk hatırladın mı?"

Başını salladı, yanına oturdum "neden bana daha önce anlatmadın?" başını dizlerine yaslamıştı "ilk başta kim olduğunuzu bilmiyordum, öğrenince de korktum."

Koşulsuz şartsız inanmak buydu işte. Acı çektiğini hissediyordum.
Kollarını karnına sarmıştı "o kutuyu verdiğin gün mü Ahmet, Emeli öldürdü?" tekrar başını salladı "evet!"

Yüzüme neden bakmıyordu. Bana kızgın mıydı?
"Efsar seni suçlamıyorum lütfen sakin olur musun!"

Başını kaldırdı "bakın gerçekten çaresiz olmasam size ve ailenize bunu yapmazdım ama merak etmeyin Ahmetten o kutuyu geri almak için bir plan yaptım."

Kaşlarımı çattım "o kutuyu geri falan almayacaksın. Bırak gerisini babam düşünsün. Kendini tehlikeye atma!"

"almak zorundayım hem o kutuyu hem de Ahmetin canını almadan bana rahat yok!" elimi omzuna koydum "bazen unutmak insanın ömrünü uzatır ve mutluluğa götürür!"

"uzun yaşamak istemiyorum ve sanırım mutluluğu da buldum!" gözlerinin içine bakıyordum. Şu an söyleyeceği tek bir söz bana umut olacaktı "sizden bir ricam var!"

Neyi bekliyorsam? Başımı karşıya çevirdim "söyle ucube!" gülümsedi "bir kere güler misiniz?" söylediği şey beni şaşırtmıştı "neden?"

Başını eğdi  ve yüzüme bakmaya çalıştı "merak ediyorum sadece!" omuz silktim "beni güldürecek bir şey olmadan gülemem üzgünüm!" yüzünü buruşturdu. Kesin sıkıcı bir adam olduğumu düşünmüştü.

Karnı ağırıyordı sanırım çünkü dizlerini daha çok kendine çekmişti. Başımı hızla çevirdim "iyi misin?" bana döndü "aslında biraz uyumak istiyorum da bir diz olsa gerçekten iyi olacağım!"

Bacaklarımı  uzattım ve omuzlarından tutup onu, dizime yatırdım. Sanırım medeniyete yürüyordu bizim kız. İlk seferinde hırçın bir şekilde davranmıştı fakat şimdi kendi istiyordu "sen şimdi saçının okşanmasını da istersin!" yüzü aniden değişmişti "bunu yaparsanız sizi öldürürüm."
Tam da beklediğim cevabı vermişti.

"evet biliyorum yaklaşık iki saat önce önüne kim gelse gözünü kırpmadan öldürdüğünü kendi gözlerimle gördüm Azrail!" yerinde kıpırdadı.

"Efsar sana yardım edeceğim ve o kutuyu birlikte alacağız!"

"aslında bana yardım eden biri var ve o da Mert!"

"demek bir ekip ha? O zaman ekibinizin yeni üyesine merhaba de!" gözlerini bana çevirdi "tamam merhaba!" demekle yetindi.

"neden beni öldürmediniz Faris bey?" tekrar tekrar bunu sorması normal değildi bir şeylerin cevabını arıyordu kesinlikle, gözlerimi kapatmıştım "çünkü ben çaresiz bir kıza değil Efsara yardım etmiştim! Bugün de karşıma çıkan kişi çaresiz bir kız değil Efsarın ta kendisiydi. Yani kim olman önemli değil Efsar ol yeter bana!"

Yüreğimden geçenler dilimden dökülmüştü.
Garip bir enerjisi vardı Efsarın, istesen de onun yanında mutsuz olamıyordun. Kötü gibi görünmeye çalışsa da iyi bir insandı "bu saatten sonra yalnız değilsin Kurtbey! O kutuyu birlikte alıp ve babama vermeden açacağız!" söylediklerim hoşuna gitmiş olacak ki gülümsedi.

"eğer gerçekleri anlatmamış olsaydım beni öldürür müydünüz?" ne duymayı beklediğini anlamamıştım fakat söylediğim zaman hırçınlaşıp benden uzaklaşır diye korkuyordum "bırakacağın eli hiç tutmamalısın Efsar, tutacağını eli ise hiç bırakmamalısın..."

Kelime oyunlarından nefret ettiğini ve bunun onu sinir ettiğini de biliyordum.
"ama Füsun..." lafını bile tamamlanmasına izin vermeden başını tekrar geri yatırmıştım "anlamak için bu kadar zorlanma Efsar. Bazen bir şeylerin adını koymaktansa ortada olanı görmeye çalış."

Gözleri sıkıca kapattı. Sanırım vakit geçsin diye uyuyacaktı. Efsar tam uykuya dalmıştı ki babam içeri girdi "ne güzel bir tablo bu böyle!" sesi alay doluydu.

"sana iki seçenek sunuyorum Faris! Ya o kızı alıp buradan sonsuza kadar gidersin ya da onu öldürmeme izin verir bu rahat hayatın keyfini sürersin!" Türk filmine bağlamıştı babam yine.

Efsarı kucağıma aldım ve ayağa kalktım "seçeneğim şu an kucağımda uyuyor!" gözlerindeki hayal kırıklığı çocukken görmekten en çok korktuğum şeydi fakat şimdi umrumda bile değildi.

"eğer benim himayemden çıkarsan bütün kartlarına el koyarım. Bir öğretmen maaşıyla yaşamak ne demek öğreneceksin!"

"senin o küçümsediğin maaş huzurlu olduğum sürece bana yeter de artar bile baba!" onu geride bırakıp evden dışarıya doğru yürürken yetimliği hissediyordum.

Babam ölmeden kaybetmiştim onu. Efsarın uykuya esir düşmüş yüzüne baktım "nasıl dayandın bu kadar zaman ailenden uzak yaşamaya?" bir kere daha hak vermiştim ona yaptığı her şey için.

Ben daha bir dakika içinde paramparça olmuştum.

-------------------------------------------------
Efsar:

Gözlerimi yatağımda açmam beklediğim en son şeydi. Hızla yorganı üstümden çektim vücuduma baktım "Allah'ım şükürler olsun mükemmel vücudumda bir eksik yok!" artık nasıl dayak yediysem uyumamış resmen bayılmıştım.

Peki buraya nasıl gelmiştim? Aklıma ilk gelen kişi Mert olmuştu "tabii ki de Mert buldu beni!" yine nereme takip cihazı taktıysa artık. Yataktan kalktım ve odaya doğru yürüdüm.

İçeriden bir televizyon sesi gelince evde biri olduğunu anlamıştım "Mert!" diye seslendim. Odaya girdiğimde Faris beyin koltukta oturmuş televizyon izlediğini gördüm.

"Faris bey!.." geldiğimi bile fark edemeyecek kadar dalgındı. Yanına oturdum ve kolunu salladım "Faris b..." sesimi duyar duymaz irkilmişti.

Toparlandı ve etrafa baktı "kusura bakma geldiğini duymadım!" başımı salladım "yok önemli değil de siz iyi misiniz?"

"dün gece evimden kovuldum ve sanırım bir daha geri dönmeyeceğim!" benim yüzümden... Beni koruduğu için babası onu evden atmıştı.

Ailesizliğin ne demek olduğunu iyi bildiğim için onu geri göndermeliydim. Kalktım ve kolunu tuttum "yürüyün gidiyoruz!"

Kaşlarını çattı "nereye Efsar?" sesindeki yorgunluk beni bitiriyordu "beni babanıza verin ve ondan özür dileyin." kolumdan çekti ve yanına oturttu "dün gece sana yapılanlardan sonra ne seni onlara veririm ne de ondan özür dilerim!"

Benim hayal ettiğim böyle değildi. Tavrının bu şekilde olacağını bilseydim daha önce söylerdim her şeyi.

"ne yapmamı bekliyorsunuz peki?" gülümsedi... Ciddi ciddi gülümsedi. Dudağının köşesinde gamzesi vardı sanırım. İlk defa onu gülerken görmüştüm ve gülünce çok çirkin oluyordu "çay yapsan iyi olur. Ben de marketten bir şeyler alayım!"

Ayağa kalktı ve kapıdan dışarı çıkmadan önce bana baktı "üzülme Efsar her şey çok güzel olacak!"
Kapıdan çıkınca arkasından bağırmıştım "her şey çok güzel olacak dediğim günden beri Allah belamı veriyor Faris bey!"

Dış kapı kapanınca ayağa kalkmış ve mutfağa girmiştim. Demliğe su koyup ocağın üstüne bıraktım. Telefonum çalınca Mertin aradığını anlamıştım.

"efendim Mert!"

"günaydın!" gözlerimi devirdim "bu kadar neşeli olma sinirlerimi bozuyorsun!" ofladı, dolaptan çıkardığım salatalıkları kesmeye başlamıştım. Sitemli bir şekilde "ben seni kutuyu alacağımızı söylemek için arıyorum ama senin yaptığına bak!" dedi.

Keserken ağzıma attığım salatalık heyecanla bağırdığım için boğazıma kaçmıştı "sen ciddi misin?" öksürüklere boğulmuştum.

"kutuyu açtırmak için bir kaçakçıyla anlaşma yapmış. Anlaşma yaptığı adamın kızının doğum günü partisinde kimseye belli etmeden kutuyu adama verecekmiş."

"peki biz ne yapacağız?"

"o partiye Ahmetten önce gidip Ahmete ihanet etmesi karşılığında kutunun içindekini alıp, altın kutuyu adama vereceğimiza dair bir anlaşma yapacağız. Yani bu işi tatlı dille çözmeye çalışacağız!"

"tatlı dil falan yok Mert. Sonra etrafımız yılandan geçilmiyor. Ben artık laf anlatmak değil kafa atmak istiyorum." arkamdan Faris beyin sesini duyunca korkmuştum "sen yine kime kafa atıyorsun acaba?"

Mert birden bağırdı "o Farisin sesi mi? Oo kahvaltı mı yapacaksınız?" Faris beye bakarak gülümsedim "Mert kapa çeneni yoksa o kafanı koparacağım."

"tamam Efsarım sakin ol."

"ben şimdi kapatıyorum Mert sen o partiye girip adamla nasıl konuşacağımız hakkında bir şeyler düşün. Sonra konuşuruz."

Telefonu kapatınca Faris beye döndüm tekrar "çay da olmak üzereydi." mutfağın tezgahına yaslandı ve kollarını bağladı "ne partisi Efsar?"

Bu saatten sonra ona yalan söyleyecek değildim "Ahmet kutuyu açtırmak için bir kaçakçıdan yardım alacak. Biz de o kutuyu ele geçirmek için Mertle partiye katılacağız."

Saatine baktı "tamam saat kaçta gidiyoruz partiye?" kaşlarımı çattım "siz nereye acaba?" yanıma yaklaştı "seni yalnız bırakmam demiştim Efsar ve ben sözümde dururum. Oraya birlikte gideceğiz!"

Gülümsedim ve "pekala ama canınız yanarsa ağlamayın!" ters ters yüzüme bakmıştı "sen neden bana sürekli hassas biriymişim gibi davranıyorsun? Ayrıca şu Lapacı meselesini de çözmemiz gerek!"

"siz neden bana sürekli cadı ve ucube diyiyorsunuz?"

"çünkü öyle olduğun için." kahkaha attım ve içinde su kaynayan demliği elime aldım "cevabı vermeniz hoşuma gitti doğrusu."

Kolumu tuttu ve beni kendine çevirdi. Elimdeki demliği alıp tezgahın üzerine bıraktı "sen bir garipsin Efsar! Nasıl desem ki yani... Şey gibi!"

"nasıl yani, ney gibi ?"

"sanki seni sevmek gerek!" her zaman onun yanındayken hızlanan kalp atışım sanki dört nala koşuyordu "bir şey demeyecek misin Efsar?"
Elimi kalbime koydum "hocam kalbimi at tepiyor sanki!"

Gülümsedi ve elini uzattı "elimi tutarsan yanında olmamı ve seni sevmemi istiyorsun demektir ama eğer tutmazsan anlarım ki benden gerçekten de nefret ediyorsun!"

Eli havada kalmıştı.
"bırakacağın eli hiç tutmamalısın Efsar, tutacağını eli ise hiç bırakmamalısın..." demişti öyle değil mi. Peki ben onun elini tutup da bırakmamaya hazır mıydım?

------------------------------------------
Sessiz sakin geçen bir bölümüm daha sonu. Sanırım Faris ne hissettiğinin farkında artık.

Gelecek bölüm görüşmek üzere...
💙💙💙💙💙💙💙💙💙



Continue Reading

You'll Also Like

134K 682 5
mesleğini eline alamayınca kendini barlarda escort ilan etmiş bir kızın aşk hikayesi...
834K 16.4K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
1.3M 78.5K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
3M 199K 43
Runelya, geriye tek kişi kaldığı ailesinin büyük bir yalan üzerine kurulu olduğunu öğrenir. Dış dünyayla ilişkisini koparan ailesi öldüğünde, onları...