Sessiz Çığlık

Av senasenasss

28.6K 1.6K 506

Hayat bazen en mutlu olduğunuz zamanda, en sevdiğiniz kişi tarafından canınızı öyle bir acıtır ki... kendiniz... Mer

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4.Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
Önemli Duyuru

FİNAL

1.3K 75 52
Av senasenasss

ERTESİ GÜN/AKŞAM SAATLERİ

Tolga'dan..

Eve döndüğümüzde Hande fazlasıyla neşeli görünüyordu. Yemek hazırlamak için mutfağa geçtiğimizde bana yardım edeceğini söylese bile masanın üzerine oturup izlemekten başka hiçbir şey yapmadı.

Elimdeki kaşığı bir kenara bırakıp ona doğru döndüğümde bana bakmadığını fark ettim. Oysa birkaç dakika önceye kadar gözlerini üzerimden ayırmıyordu. Şimdi ise başını öne eğmiş, saçları yüzünü gizlerken parmaklarıyla oynuyordu.

Aslında bu hallerini çok seviyorum. İnsanın savunmasız olduğu, kendinin bile fark etmediği bir derinliğe kapılırken ki ifadesi oldukça ilginç. Hande de ise bu durum tamamen güzellikle alakalı. Bazen diyorum ki, nasıl bu kadar güzel olabilir? Bir insanın boş bakarken, düşünürken bile bu kadar güzel olması yasaklanmalı.

Tencereden gelen yanık kokuları ikimizinde dikkatini dağıtırken başını aniden kaldırıp bana baktı. Gözlerimin üzerinde gezindiğini fark ettiğinde ise çıkık elmacık kemikleri pembe renge bürünüp belirginleşti. İşte sevdiğim bir an daha..

"Sana bakmaktan yemeği yaktım. Tencereyi atmamız gerekecek." Dedim dikkatini dağıtmak için. Kendini sıkışmış hissetmesini istemiyordum.

"Yemeği boş verelim ve beraber vakit geçirelim." Sözleri bakışlarımı tencereden çekip ona dönmeme neden olurken ufak bir tebessümle bakıyordu bana.

"Sen değil miydin karnım çok aç diye sızlanıp duran?" Sorum karşısında çocuksu bir tavırla omuz silktiğinde bakışlarım omuzlarına düştü ve oradan da köprücük kemiklerine.

"Sadece seni uğraştırmak istedim." Gözlerimin odaklandığı yerleri fark edince oturduğu yerde hafifçe hareket etti ve yeniden gözlerine odaklanmamı sağladı.

"Çok kötüsün.. bende burada yemeği yaktım diye üzülüyorum." Oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi ve ellerini göğsüme yasladı.

Sağ avucu tam kalbimin üzerinde dururken kendime engel olamadığım bir şekilde kalbim hızla atmaya başladı. Neden böyle olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu fakat bu durumun Hande de farkındaydı. Dudaklarında oluşan kocaman gülümseme derin bir iç çekmeme neden oldu.

O gamzeler.. mezarım olacak.

"Benden bu kadar etkilendiğini bilmiyordum." Yüzünde oluşan ifadenin güzelliği paha biçilemezdi. Başını hafifçe kaldırıp göz teması sağladığında kahvelerindeki parıltı içime işledi.

Bir çift göz bu kadar anlamlı bakabilir mi? Bir insan sadece bakışlarıyla bir sürü şey anlatabilir mi? Onu ilk gördüğüm an da anlamıştım, bana bakışından fark etmiştim sonumun kötü olacağını. Gözleri merhamet dolu sıcacık bir yuva ama aynı zamanda ölümün habercisi..

"Film izleyelim mi?" Ben sessizliğimi korurken ve pür dikkat onu incelerken o başka bir konuya hızla geçiş yapmıştı bile.

"Sohbet edelim mi?" Dedim teklifine karşılık. Beraber vakit geçirilebilecek en güzel anlardan biriydi doyasıya sohbet etmek.

"Tamam, olur." Gözlerine ilişen farklı bir ışıltı vardı şimdi. O kadar parlıyordu ki biraz sonra ağlamaya başlayacak gibiydi.

Sorgulamama fırsat vermeden beni salona sürükledi ve ikili koltuğa oturmamızı sağladı. Yüzlerimiz birbirine dönüp otururken bacaklarını bağdaş kurup sol kolunu koltuğa yasladı. O bu halde dururken ben saatlerce onu izleyebilirdim.

"Geçen gün bir kitap bitirdim," diye söze girdiğinde konudan kopmamaya çalışıp el hareketlerini izledim. Yüzünde oluşan ifadeleri bir bir kazıdım aklıma.

"Sonu kötü biten kitapları hiç sevmiyorum. Oysa ki hiç böyle biteceğini düşünmemiştim. Her şey mükemmel giderken kız bir anda öldü, inanabiliyor musun?" Yüzünde oluşan inanamayan ifade gülümsememe neden olurken ilgiyle baktım yüzüne.

"Kitaplarda her an her şey olabilir biliyorsun. Dizilerdeki ya da filmlerdeki gibi başrol ölürse kitap biter durumunu kitaplarda yaşayamazsın." Yüzündeki hafif hüzünlü ifade biraz daha gülümsememe neden oldu.

"Bu hayatta seveceği biri olan bir insanın ölmesi çok saçma değil mi? Mesela annen var, baban var, kardeşin var, sevgilin var ama sen ölüyorsun. Neden?" Uzanıp çenesine dokundum ve hafifçe okşadım. Yeniden yaşlarla dolmuş olan kahvelerini gözlerime çevirdi.

"Hande," diye söze başlayacakken durdurdu beni. Alt dudağı iyiden iyiye sarkmıştı.

"Benim annem yok, babam yok, kardeşim yok ama sen varsın. Sen hepsine bedelsin. Seni doya doya sevmek varken bir gün kaybedecekmiş korkusuyla yaşamak berbat bir şey." Alnına düşen saçlarını geriye doğru ittirdim.

"Bunları düşünme tamam mı? Bunları düşünmek sana iyi gelmiyor. Başka bir şeyden bahsedelim." Başıyla onayladığında hemen konuyu değiştirdim.

Saatler boyunca sohbet ettik. Her ne kadar ilk başta bahsettiği konudan uzaklaşmış olsak da alt dudağı hala sarkık duruyordu ve gözlerinde her an ağlamaya hazır bir ifade vardı. Fazlasıyla hassas ve aynı zamanda takıntılı bir deliydi.

Uykusu gelmiş omzumda uyumak üzereyken bir anda doğruldu ve dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Sıcacık dudaklarından yayılan tadı derince içime çektikten sonra geri çekilmek için bir hamle yaptım ama izin vermedi.

Sol eli ensemi kavrarken aramızdaki mesafeyi sıfıra indirip kucağıma oturdu. Uzun saçları etrafımıza yayılırken içli bir nefes aldım. Elleri ensemde ve omuzlarımda gezinirken belini sıkıca kavradım, böylece vücudu vücuduma yaslandı.

Dudaklarına öpücükler sıralayıp geri çekildiğimde gözlerinde gördüğüm parıltı huzursuzca yerimde kıpırdamama neden oldu. Alnını alnıma yaslayıp derin nefesler alırken sıcak nefesi yüzümde yankılanıyordu.

"Devam et," dediğinde şaşkınlıkla gözlerimi araladım. "Fazlasıyla gerginim bana yardımcı ol." Sözlerine gülümseyip onu kucağımdan indirdim ve sehpanın üzerindeki telefonumu aldım.

Ne yaptığımı merakla izlerken hiç sesini çıkarmadı. Şarkının melodisi odaya yayılırken dudaklarımda küçük bir gülümseme oluştu. Ona doğru döndüğümde her an ağlayacakmış gibi duruyordu. Bu şarkıyı çok sevdiğini biliyordum.

"Şarkı yardımcı olacak." Alt dudağı titrerken bana doğru geldi ve dudaklarıma kapandı.

Hızla belinden kavrayıp bacaklarını belime dolamasını sağladım. Sarsak adımlarla yatak odasına doğru ilerlerken salondan gelen müzik sesi buradan da duyuluyordu. Dudaklarından ayrılıp boynuna doğru inerken derin bir nefes aldı. Şefkat dolu elleri saçlarımın arasına karışmıştı. Bu an için ölebilirdim.

Üzerindeki tişörtü hızlıca çıkarıp attığımda vücudunun açıkta kalan kısımlarına öpücüklerimi sıraladım. Arada gıdıklandığında ufak kıkırtıları odaya yayıldı. Köprücük kemiğinden boynuna doğru ilerlerken dudaklarından kaçan hıçkırık durmama neden oldu.

Başımı kaldırıp yaşlarla ıslanmış yüzüne baktım. Ellerinin tersiyle hemen yanaklarını kurulamaya çalışsa bile artık çok geçti. Yüzünün her bir noktasına öpücükler dizerken ağlamaya devam ediyordu.

Geri çekilip yüzüne bakacakken boynuma sıkıca sarıldı ve engel oldu. Boynuma sarılıp bir süre ağladıktan sonra kulağımın hemen altına sıcacık bir öpücük kondurdu.

"Sorgulama," aynı yere birkaç öpücük daha bıraktı. "İyiyim ben."

Sebebini sonra sormaya karar verip yeniden dudaklarına yöneldim. Belimdeki elleri tişörtümü sıyırıp çıkarmama yardım etti, artık ikimizde eşit sayılırdık. Dudaklarım dudaklarını esir almışken öpüşünü arada bir durduruyor derin derin nefesler alıyordu. Bunun nedenini bilmiyordum ama fazlasıyla hoşuma gidiyordu.

Onun öyle davranmasına karşılık bende öpmeden önce boynunun her bir noktasını koklayıp ciğerlerime kazıdım. Lavantaya karışmış kendi kokusu başımı döndürmeye yetiyordu.

Vücutlarımız birleştiğinde bir süre bekledim. Hıçkırıkları yeniden odayı doldururken acıdan ağlamadığını biliyordum ama neden ağladığını bilmiyordum. Gözlerimi gözlerine kenetleyip uzun uzun inceledim. Dudaklarında oluşan tebessümle ortaya çıkan gamzeler yağmur sonrası ortaya çıkan güneşi anımsatıyordu.

"Hiç kimsenin, yağmurun bile böyle küçük elleri yoktur.

Bütün güllerden derin, bir sesi var gözlerinin.."

SABAH SAATLERİ

Yatakta gerinip gözlerimi açtığımda tek başıma olduğumu fark ettim. Yüzümde oluşan saçma ifadeye engel olamayıp doğruldum. Dün akşam çıkardığım kıyafetleri üzerime geçirip odanın içinde bulunan lavaboya girdim. Yüzümü yıkayıp çıktım ve salona doğru ilerledim.

"Hande?" Diye seslendim ama boş evde sesim yankı yaptı.

"Saklambaç mı oynuyoruz?" Gülerek küçük evi gezip en sonunda mutfağa ulaştım.

Orada da değildi ama masanın üzerinde kahvaltı vardı. Tek kişilik bir kahvaltı. Çay bardakta soğumuştu ama ekmek hala sıcaktı. Kalbimde oluşan baskı nefesimi kesiyordu. Boş tabakta duran zarf dikkatimi çektiğinde sandalyeye oturdum.

Derin derin nefesler alırken elim varmıyordu zarfı açmaya. Biliyorum kötü bir şey çıkacak içinden, okumak istemiyorum. Hande diye haykırmak istiyorum, onun kollarına sığınıp bu anları atlatmak istiyorum. Nerede? Nereye gitti?

Titreyen ve buz kesen ellerimle zarfı alıp açtım. Kalbimin atışını duyabiliyordum. Zarfın içinden kağıdı çıkardığım anda kokusu burnuma doldu.

"Sevgilim,

Bu sabah biraz erken gitmek zorunda kaldım. Kahvaltını et, çayın soğumuştur onu değiştir ama ekmek hala sıcaktır. Kahvaltı en önemli öğün biliyorsun, sakın bir şeyler yemeden evden çıkma.

Şimdi sana bir hikaye anlatacağım, okuduğum kitaptan bir bölüm. Dün dedim ya sana kız aniden ölüyordu diye senin yüzündeki ifade neden bu kadar üzüldüğümü anlamadığını gösteriyordu ama okusaydın o kitabı sende öyle olurdun.

Bilseydin o kızın aşkını, bilseydi sevmeye sevilmeye ne kadar muhtaç olduğunu sende ağlardın. Hayatında hiç kimsesi yokken sadece o adam vardı ve onu sevmek istiyordu. Sevemedi. Her şey gibi onu da elinden aldılar. Seni de benim elimden alacaklar ya da beni senin elinden alacaklar..

Biz normal olmadık biliyorsun. Bu ilişkinin başı da, ortası da normal olmadı. O yüzden sonunun normal olmasını bekleyemeyiz değil mi mavi? Evet biz mutlu sonu hak ettik ama olmuyorsa zorlamamak gerek. Daha fazla yıpratmadan bitirmek..

Biliyorum bana çok kızacaksın bunu senden gizlediğim için ama söyleyemezdim. Kendimi daha fazla yıpratmak istemedim anlıyor musun? Dayanacak, direnecek kadar güçlü değildim. Sen hep yanımda olurdun biliyorum ama ben iyi değilim. Ben normal değilim, benim ruh sağlığım iyi değil. Kaldıramazdım, yapamazdım.

Ölüyordum sevgilim, kafamın içine saplanmış olan kocaman tümör her geçen gün beni öldürüyordu. Son evresiydi ve kurtulma imkanım oldukça düşüktü. Hiçbir şey umurumda değildi sadece seninle olmak istiyordum. O herkesin bahsettiği son nefesi senin yanında vermek istiyordum.

Senin kollarında ölmeyi her şeyden çok isterdim ama seni böyle bir yükün altına sokamazdım. Çok isterdim ama yapamazdım Tolga.. her zamanki gibi. Şimdi senden bir ricam var. Yazının devamını okumadan önce beni affetmeni istiyorum. Benden sakın nefret etme. Sadece sev.

Merak ediyorsundur şimdi bu manyak nerede diye. Büyük ihtimal sen bu mektubu okurken ben ölmüş olacağım. Kendi canıma kıymaya cesaret edemedim ve ne yaptım biliyor musun? Ötenazi istedim. Yasal değil evet ama doktoru ikna ettim. Etmek zorundaydım.

O kitaptaki kız bendim aşkım. Sevmek için can atan ama ölen kız bendim. Sevdiği adamı terk etmek zorunda kalan bendim.

Özür dilerim sevgilim. Hayatını berbat ettiğim için, seni üzdüğüm için ve daha bir sürü şey için özür dilerim. Tolga.. çok özür dilerim. Gitmeyi hiç istemezdim. Seni bırakmayı hiç istemezdim. Seninle beraber ölmeyi çok isterdim. Seninle doya doya yaşamayı çok isterdim ama olmadı.. Ne olur affet beni, ben sadece seni sevmek istedim.

Merak etme gittiğim yerde mutlu olurum. Otururum bir köşede seni beklerim, beni mutlaka bul tamam mı? Ben bedenen orada olacağım ama ruhum hep senin yanında olacak. Baktığın her yerde beni göreceksin. Lavanta tarlasındaki solmuş lavanta ben olacağım sevgilim. Güneşli günde aniden yağan yağmur ben olacağım. Perdeyi açar açmaz yüzüne vuran güneş ben olacağım. Belki de genzine kaçan su olacağım.

Buradayım ben, hep yanındayım.

Sana veda etmek ne zormuş.. seni bırakmak ne zormuş.. seni bulmuşken kaybetmek ne zormuş.. seni sevmek çok zormuş.

Birazdan telefonun çalar hastaneden çağırırlar seni, gelip beni alman için. Dedeme söyleme bir süre ne olur.. haberi olmasın. Benden sana kalan tek şey dedem olacak. Sakın beraber içki masasına oturup benim için ağlamayın. Tamam mı aşkım?

Hayatına devam et demek çok zor ama hayatına devam etmek zorundasın. Bu yolda yürümek zorundasın Tolga, bensiz devam etmek zorundasın. Evet çok acı çekeceksin belki ama devam etmelisin. Senin yolunun sonu aydınlık.. orada parıltılar var.

Seni çok seviyorum sevgilim,

Beni sevmekten vazgeçme, beni affet ve beni unutma.."

Titreyen elimdeki mektup düşmek üzereyken gözlerimi sıkıca kapattım. Hayır, diye haykırmak istedim. Gitmiş olamazsın salak! Beni terk etmiş olamazsın! Gözlerimi açtığımda karşımda gördüğüm kahvaltı sofrası bardağı taşıran son damla oldu. Avazım çıktığı kadar bağırıp masanın üzerindeki her şeyi yerle bir ettim.

Gitmiş olamazsın aptal, gidemezsin!

"Gidemezsin!" Dizlerimin üzerine çöküp yere vura vura ağladım.

"Ben sana doyamadan gitmiş olamazsın!" Eve sinen kokusu şimdi daha belirgindi sanki.

"Affetmeyeceğim seni! Duydun mu?! Affetmeyeceğim!"

Kime bağırdığımı bilmiyordum, öfkemi kimden çıkaracağımı bilmiyordum. İçimdeki yangın nasıl dinecek bilmiyorum. Nasıl devam edeceğim? Nasıl yapacağım?

Salondan gelen telefonumun melodi sesi çocuklar gibi ağlamama neden oldu. Hayır! Gidip alamam onu. Cansız bedenini görmeye dayanamam. Dedesine söyleyemem!

"Hande!" Diye haykırdım son gücümle. Sanki duyup da gelecekmiş gibi..

"Hande, gel ne olur!" Hıçkırıklarım evde yankılanırken onun gelmeyeceğini anlamam çok uzun sürdü. Temelli gittiğini anlamak çok zamanımı aldı.

"Lütfen.." mırıltılarım hıçkırık sesime karışıp etrafa yayıldı.

BİRKAÇ YIL SONRA..

Sabahın köründe elimdeki kadehi masaya bırakıp başımı kaldırdığımda hayali tam karşımda duruyordu. Hep oradaydı. Ben ne zaman içsem o karşımda oturuyordu. Dudaklarımdaki gülümsemeyle baktım ifadesiz yüzüne, hiç hareket etmiyordu.

Kaç yıl oldu bilmiyorum. Kaç yıldır yalnızım bilmiyorum. Onsuz geçen her anımdan nefret ediyorum. Bana bunları yaşattığı için ondan nefret ediyorum. Her gece rüyalarıma girmesinden nefret ediyorum. Bana onu hatırlatan her şeyden nefret ediyorum.

Ama o kadar çok özlüyorum ki..

Özlemden ölmek diye bir şey olsa şuan burada can verebilirim.

Kokusunu unutmamak için satın aldığım lavanta tarlasında geçiriyorum ömrümü. Gözümü kapatıyorum yanımda yatıyor sanki. Nefesini hissediyorum, kokusunu hissediyorum. Kimse onun gibi kokmuyor biliyorum ama başka bir koku almak istemiyorum. Ona benzeyen insanlar görmek istemiyorum.

Bana onu unutturacak hiçbir şey istemiyorum.

Bugün aylardır gitmeye cesaret edemediğim bir yere gideceğim. Her gece rüyalarıma gelip beni çağırdığı yere gideceğim. Orada beni beklediğini biliyorum ve daha fazla beklemesini istemiyorum. Bana küs kalmasını istemiyorum.

Hangi ara arabaya binip nasıl geldiğimi bilmediğim yerde iniyorum arabadan. Kasvetli hava ruhumu daraltıyor. Ağır adımlarla ulaşıyorum yanına. Dedesinin özenle hazırlattığı mezarına ulaştığımda çenemin titremesine engel olamıyorum.

"Orada olduğuna inanamıyorum." Deyip taşın kenarına oturdum. Dokunmak istiyordum ama fazlasıyla korkuyordum.

"Sen delinin tekisin." Gözümden süzülen yaşları silmek için uğraşmıyorum bile.

"Hande," dedim titreyen sesimle. Uzun zamandır adını telaffuz etmiyordum ve bu oldukça garipti. Aşık olduğum o ismi artık dile getirmek bile istemiyordum.

"Ben sana yalan söyledim." Yüzümü omzuma sürtüp yaşları sildim. "Senden nefret etmiyorum."

"Seni affettim ben tamam mı? Bakma onları hep kızgınlıkla söylüyorum. Hazmedemiyorum gidişini anlıyor musun?" Gittikçe kısılan sesim yüzünden susmak zorunda kaldım.

"Seni affettim sevgilim, her gece rüyama gelip beni affet diye ağlamana gerek yok. Ben seni çoktan affettim.." elimi ıslak toprağının üzerine koydum.

Bir avuç toprağı alıp öptüm ve yerine koydum. Dağılmış olan toprakları düzelttim ve adının yazdığı taşın yanına ilerledim.

"Burada olmayı hak etmiyorsun. Burada olmamalıydın.." adının üzerini sevip taşa bir sürü öpücük kondurdum.

"Seni çok seviyorum sevgilim, ölene kadar da seveceğim."

Hiç beklemediğim anda yağmaya başlayan yağmur gülümsememe neden oldu. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım ve gözyaşlarımın yağmura karışmasına izin verdim.

"Seninde beni sevdiğini biliyorum.." diye mırıldandım hızla yağan yağmura karşı.

-THE END-



Fortsett å les

You'll Also Like

862K 87.2K 44
[04.04.2017 Gizem/Gerilim #3] Üniversiteyi yurt dışında okumak için Kore'den ayrılıp California'ya gelen Jeon Jungkook, kimsenin dilinden düşmeyen Fr...
25.3M 901K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
40.2K 1.5K 26
KİTAP +18 • olumsuz örnek oluşturabilecek sahneler • İÇERMEKTEDİR! 🍸 "...Seninle geçireceğim zaman yirmi dört saatten daha az Serçe. Seni öpeceğim...
Leo'yu Bul Av tymazerr

Ungdomsfiksjon

320K 32.2K 35
2022 WATTYS KAZANANI Lale lise son sınıfa geçtiğinde düşünmesi gereken tek şey üniversite sınavı değildi. Uğraşması gereken, yeni bir cici annesi ve...