KARANLIK İKİLEM

De leyagediz

18.7K 4.2K 1K

© Tüm Hakları Saklıdır Hayat, beni iki karanlık adam arasında bırakacak kadar acımasız mıydı? **** Öyle bir b... Mais

K.İ.1
K.İ.2
K.İ.3
K.İ.4
K.İ.5
K.İ.7
K.İ.8
K.İ.9
K.İ.10
K.İ.11
K.İ.12
K.İ.13
K.İ.14
K.İ.15
K.İ.16
K.İ.17
K.İ.18
K.İ.19
K.İ.20
K.İ.21
K.İ.22
K.İ.23
K.İ.24
K.İ.25
K.İ.26
K.İ.27
K.İ.28
K.İ.29
K.İ.30
K.İ.31
K.İ.32
K.İ.33
K.İ.34
K.İ.35
K.İ.36
K.İ.37
K.İ.38
K.İ.39
K.İ.40
K.İ.41
K.İ.42
K.İ.43
K.İ.44
K.İ.45
K.İ.46
K.İ.47
K.İ.48

K.İ.6

610 145 22
De leyagediz


İyi okumalar.

~~~~~

Bakışlarımı lanet olasıca kapıdan güçlükle çekip Merih'in yüzüne baktım. Az önceki gülen yüzünün yerini buz gibi ve oldukça ürkütücü bir duvar almıştı. Dengesiz olduğunu az çok anlamıştım ama sadece iki saniye içinde bu ani değişimi korkutmuştu beni. Ellerinin arasındaki kollarım kaskatı kesilmişti. Yavaşça ellerini üzerimden çekerken kollarım iki yanıma düşmüştü.

Korkarak  gözlerimi ondan alıp abime çevirdim. Evet gelen Kağan SOYKAN'dı. Sessizce yutkunup abimin kan çağına dönmüş gözlerine baktım. O benim aksime öldürücü bakışlarını Merih'e dikmişti. Tabi Merih de ona. Birazdan kopacak olan fırtınanın sessizliği gibiydi içinde bulunduğumuz an.

Sanki bakışlarıyla birbirlerini öldürmeye çalışıyorlardı. Birbirlerine karşı olan bakışları resmen ölümcüldü. Bu düşmanlığın nedenini deli gibi merak etsem de şu an sormak sadece aptallık olurdu.

Hem abim neden buraya gelmişti ki? Lanet olsun çok yanlış zamandı.

"Neler oluyor burada?" diyen abimin demir gibi sesinin yanında bakışları da buz gibiydi. Eğer bakışlarla ölünebilseydi şu an ikisi de yaşamıyor olurdu.

Merih buz gibi bakışlarının yanında samimiyetten uzak sırıtarak " Bir şey olduğu yok. Bir işimiz vardı hallettik." dedi. Abim geldiğinden beri ilk kez bakışlarını bana çevirip göz kırptı.

Buda neydi şimdi? Konuşurken öyle bir konuşmuştu ki kendimden şüphe ettim biz az önce ne yaptık diye.
Bunu yapmasının tek bir nedeni vardı: sinirli olan abimi dahada sinirlendirmek.

Bakışlarımı abime çevirdiğimde artık buz gibi bakmıyordu. Dahada kötüsüydü. Gözünden alevler çıkıyordu. Sinirden kıpkırmızı olmuştu. Şu an kendini zor tuttuğu çok açıktı. Bu hali insanı ürkütüyordu. Bu halinden anlaşılan Merih az önce bulunduğu imada başarılı olmuştu.

Abim Merih'in üzerine bir adım yürüyüp " Ne diyorsun sen lan?" diye öfkeyle dişlerinin arasından tısladı. Eğer bu hareketi bana karşı yapsaydı korkudan olduğum yere sinerdim herhalde. Ama Merih halinden memnun bir tavırla yerinde öylece duruyordu.

"Bir şey dediğim yok. Sadece olanları söylüyorum. " dediğinde ne kadar zevk aldığı sesine yansımıştı. Bunun amacı neydi Allah aşkına? Eğer beni o gün silahla öldürmeyip, bu gün abimin öfkesine sebep olarak öldürmek istiyorsa birazdan bana da patlayacak olan abimle başarılı olacaktı.

Gerçekten niye böyle bir tepki verdiğini anlayamıyordum. Zaten az evvel abim bizi uygun bir pozisyonda görmemişti, şimdi böyle aptal imalarda bulunarak işleri neden daha kötüye sürüklüyordu? Birazdan abimin lanet öfkesine maruz kalacağımı da mı düşünmüyordu?

'Salak mısın kızım sen, niye seni düşünsün? ' hep haklı çıkmak zorunda olan bir iç sese sahiptim. Haklıydı. Niye beni düşünsün ki? Neyiydim ben onun? On gün öncesinde kafasına silah dayadığı, onun için önemsiz bir kızdım. Aynı sınıfta olmamızda bir şey değiştirmiyor. Onunla sınıf arkadaşı sıfatına giremeyecek kadar önemsizdim.

"Ebeni sikerim lan senin! " diyerek Merih'e hamle yapacak olan abimle kendime geldim.

"Abi!" diyerek sonunda konuşabildiğime şükredip bize doğru atılan  abimin koluna yapıştım. Şu an kavga etmemesi için herşeyi  yapabilirsin. Çünkü ortada hiçbir şey yoktu. Sadece her şeyi yanlış anlıyordu.

"Abi lütfen sakin ol!" dediğimde elim hala kolunu tutuyordu. Abim geldiğinden beri ilk defa bakışlarını bana çevirip nefesimin boğazıma kaçmasına sebep olacak bir bakış attı.
"Senle de sonra görüşeceğiz! " dedi sesinde ki tehdit ben buradayım diye bağırırken.

O sırada kolumun arasından kurtulduğu gibi Merih'e yumruğunu savunmuştu. Tabi fazla uyanık olan Merih bu hamleyi daha havadayken yakalamıştı. Ve o yumruğu kendi lehine çevirerek o abime savurmuştu. Abiminkinin aksine oldukça etkiliydi. O an orada salak gibi dikilmeyi kesip öne atılıp ikisinin arasına girdim.

"Eh yeter be! Nereden geliyor bu düşmalık?" diye sesimi yükselttim. Peki bu  cesaret bana nereden geliyordu acaba? Biri katilim olabilecek bir çocuk, diğeri zaten yıllardır bana olan tavrıyla her gün ölümüme sebep olan abim... Ve ben onlara bağırıyorum?

İkisi de benim dediğimi yok sayarak hala birbirlerini gözleri ile öldürüyorlardı.

Hiç anlamadığım bir şekilde abim bir anda kolunu elimden çekip benim kolumu tuttu. Kolumu çok sıktığı için istemsiz acıyla yüzümü buruşturdum.
Bu çocuk gücünü benim üzerimde denemeye yeminli falan mıydı?

Bakışlarım Merih'e kaydığında onun gözlerinin de kolumda olduğunu fark ettim. Ve gözleri az öncekinden daha korkunç bir hal almıştı. Hadi ama açmış mıydı bana?

Abim kolumu tutarak arkasını döndü ve bir iki adım atıp durdu. Bende onun peşinde sürükleniyordum tabi. Merih'e arkası dönük bir şekilde:
"Bu burada bitmedi Karan!" dedi bayağı tehditkar bir sesle. Merih'te arkamızdan:
"Nerede ne zaman istersen Soykan!" dediğinde sesi yine buz gibiydi.
Anlayamıyordum bunların derdini. Birbirlerine isimleriyle bile hitap etmiyorlardı. Hele abime ne demeli niye buraya geldiğini bile bilmiyordum.

Abim hala kolumu tutarak beni de peşinden sürükleyip kütüphaneden  çıktı.
O an sesimi çıkarmayıp ona itaat etmemin tek nedeni vardı: Bela çıksın istemiyordum. Çünkü eğer çıkarsa ufak bir bela olmayacaktı. Birbirlerine olan düşmanlıklarının basit bir mesele olduğunu düşünmüyordum. Kağan Soykan'ı tanıyan herkes bilir ki o basit şeylere böyle büyük düşmanlık beslenmez. Mesele her neyse büyük bir meseleydi. Ve bunu öğrenmem gerekiyordu.

Kolumu tutarak beni çekiştirdiği için yürürken sendeliyordum. Acaba canımın ne kadar çok yandığının farkında mıydı?
Patlamak üzereydim ben de artık. Bu zorbalığına sessiz kalamazdım. Ama burada değil, çünkü bir kez daha bu lanet okulda rezil olmak istemem.

Etrafa baktığımda kimse yoktu. Büyük ihtimalle okul biteli olmuştu bayağı.
Abim hala kolumu çekiştirerek okulun dışına çıktık ve arabasının yanına gittik.
Arabanın kapısını açıp beni bir eşyamışım gibi ön koltuğa fırlatarak kapıyı sertçe kapattı. Kendisi de sürücü koltuğuna geçip hiçbir şey demeden arabayı çalıştırıp yola çıktık.

Bana olan bu tavrı gerçekten canımı sıkıyordu. Benim dışımda hiçbir kızı böyle incitmediğini biliyordum. Ben sanki onun düşmanı olmuştum annem ve babam öldükten sonra.

Dolan lanet gözlerimi görmemesi için cama çevirdim.

Dışarıyı izlerken abimin öfke dolu bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Şu an susması da bir mucizeydi zaten. Evi bekliyordu patlamak için.

Tanıdık sokağa girip evimizin önünde durduğumuzda içimde bir ürperti belirdi. Abim den korkmuyordum ama ne yapacağı belli olmayacağından ürpermiştim. Çocuk nasıl bir sinirliyse arabayı garaja bile koymadı.
Sinirle arabadan indiğinde onu beklemeden bende indim.Yine kolumun tutulmasına katlanamazdım. Onunda tekrar tutacak gibi bir düşüncesi yoktu anlaşılan çünkü eve doğru sinirle ilerliyordu. Ben de peşinden kuyruğu gibi ilerliyordum tabi.

Kapıyı anahtarlarla açıp anahtarları delikten çekmeden içeri girdi. Anahtarları gözlerimi devirerek delikten çıkarıp bende eve girdim. Onunla tartışmak gibi bir niyetim olmadığından odama yönelmiştim ki arkamdan seslendi.
"Odana çıkabileceğini söylediğimi hatırlamıyorum!" dediğinde bıkkınca arkamı döndüm.

Kavgasız günümüz olmayacaktı değil mi?

"Niye çıkamayacak mışım? "diye sorduğumda sesimi ifadesiz tuttuğum için kendimi tebrik ettim.

"Vermen gereken bir hesap var!" bu çocuk kendini ne sanıyor acaba?
"Sana hesap vermeyeceğim!" dediğimde sesimdeki ton onu şaşırttı. Daha önce ona karşı hiç bu kadar kendimden emin konuşmamıştım çünkü.

"Vereceksin!"dedi oda itiraz istemeyen bir tonda ardından "Orada o piçle ne bok yediğini anlatacaksın! Sizi gördüğüm o durumu anlatacaksın!"dediğinde bir an sesindeki sinirden dolayı olduğum yere gömüleceğimi sandım.

Beni neyle yargıladığının farkındadır umarım. Sanki kötü bir şey yapmışım da beni yakalamış gibi konuşuyor. Tamam pozisyonumuz pek hoş değildi ama ben onu daha iğrenç bir vaziyette görmüştüm.
Sakın bulanma midem, sakın.

"Neyi gördün ha neyi? Benim seni bir sürtükle gördüğüm gibi mi gördün ha?" dediğimde sesim çok yükseltti. Ama hak etmişti bunu. Beni sanki nasıl görmüştü? Pislik ya.

"Dolunay sesini yükseltme! Sabrımı zorluyorsun şu an!" onun sesinin de benimkinden farkı yoktu.

"Sabrını zorlarsam ne yaparsın? Yine bir eşya gibi yere mi fırlatırsın? Yoksa daha ileriye gidip vurur musun?" dedim deli gibi bağırırken. Boğazım açılmıştı lan!

Ellerini sinirle saçlarına geçirip salonda bir ileri bir geri giderek bir anda tekmesini orta sehpaya geçirdi. Kocaman sehpa hareketi ile ters dönüp devrilince gözlerim irice açılmıştı. Biz o sehpayı Meral teyze ile iki kişi zor taşımıştık... Aptal çocuk canı acımış olmalıydı.

"Biri yanıma gelip Dolunay kütüphanede Merih piçiyle samimi deyince çıldırdım Dolunay! Anlıyor musun beni delirdim!" Diye bağırıp kenarda duran tekli koltuğa da tekme geçirdi. Bunun üzerine yerimde sıçramıştım.

Kim böyle bir şey yaptı ki? Bunu sonra düşünmek için kafama not Edip ona odaklandım.

Sinirden kıpkırmızı olmuştu. Kollarında ki damarlar patlayacak mış gibi şişmişti. Elleri saçlarındaydı ve çekiştiriyordu. Kendine zarar vermesinden korktuğum için alttan almayı düşündüm. Yine.

"Ben... Kötü bir şey yapmadım." Dedim oldukça uysal bir ton ile. Her ne kadar bana kötü davranıyor olsa da o bana anne ve babamı hatırlatan tek kişiydi. Ve ben onu her şeye rağmen seviyordum. Kendine zarar vermesini istemiyordum. Bakmayın öyle, eğer o da anne ve babam gibi gitmiş olsaydı ben yaşayamazdım. Bana iyi davranmasa da benim yanımdaydı. Gerek parası ile gerek gücü ile... Ama yanımdaydı işte. Gitmemişti...

Dibime gelip kollarımı sıkıca tutup öfkeden ağlamak üzere olan bir ses ile "Dolunay, o piçle sarmaş dolaştın!" Dedi dişlerinin arasından.

Cidden dışarıdan öyle mi görünüyorduk? Elleri kollarımı tutuyordu ve yüzümüz birbirine çok yakındı. Lanet olsun yanlış anlamakta haklıydı.

"Göründüğü gibi değil, sadece yanlış anladın." Mantıklı bir cümle kurup da durumu açıklayamıyordum çünkü açıklanacak bir tarafı yok. Ne diyeyim, yok Kağan sarılmıyorduk ama ben onun saçı ile oynayacaktım hatta sen gelmeden önce o da benim saçım ile oynadı. Hadi şimdi sinir krizi geçir mi desyedim?

Kollarımı sertçe bırakıp "Yanlış insana yaklaşıyorsun Dolunay. Çok yanlış insana." Diye hala dişlerinin arasından tıslarken konuştu.

Abimi bu kadar öfkelendirecek ne yapmıştı bu Merih Karan Allah aşkına?

"Niye ona düşmansın?" Diye merakıma yenik düşerek bir kez daha sordum.

Önce durup düşündü. Gergin olan yüzü iyice gerilmişti. Kafasında ne tartıp ne biçiyordu bilmiyorum ama düşündükçe daha da sinirleniyor.
Kafasını öfke ile iki yana sallayıp "Bana bunu sorma!" Diye bağırdı.

"Ve  o piçe bir kez daha yaklaşma! Yoksa ikiniz için de iyi olmaz!" Diye işaret parmağını yüzümün önünde sallayarak tehdit etti. Tavrı sakinleşmeye çalışan beni tekrar öfkelendirdi.

"Bana karşıma tamam mı? Benim hayatıma hükmetmeye kalkma!" Sesim onunki kadar sert değildi ama öfke kırıntıları barındırıyordu. Bana hiçbir açıklama yapmıyor  o da yetmez gibi beni tehdit ediyor. Lanet çocuk.

"Senin hayatına çok da güzel hükmederim!"

"Hayır! Sen. Benim. Hayatıma. Hükmedemezsin." her bir kelimeyi vurgulayarak konuştum. Onun bir şey demesini beklemeden arkamı dönüp odama koştum.

Beceremiyorduk işte gerçek iki kardeş gibi olmayı beceremiyorduk. Lanet olsun.

Odama girip kapımı kapattığımda aşağıdan bir kırılma sesi geldi.Olduğum yerde durup sırtım kapıya dönük öylece bekledim. İkinci bir kırılma sesi geldiğinde yerimde sıçradım. Kapının oraya gelip gitmekle gitmemek arasında kaldım. Gidersem bana da zarar verir miydi? Ya da gitmezsem kendine?

Ama ona bir şey olursa benim yüzümden olacaktı değil mi? Bu düşüncemle tam odamın kapısını açıp dışarıya bir adım atmıştım ki dış kapının açılıp kapanma sesi geldi. ardından bütün sokağı çığlıklarıyla inleten lastik sesleri.

Gitmişti. Yine çekip gitmişti.

Telefonumun sesiyle yerimde sıçrayıp eteğimin cebinden çıkardım. Kızılım.

"Nerdesin sen? Çantanı da almamışsın. Ama şükretmelisin ki benim gibi düşünceli bir arkadaşın var." Diye arka arkaya sıraladı cümlelerini.

"Evdeyim. Gelsene," dedim onun meraklı sesinin yanında sakince.

"Anneme yardım edeceğim, gelemem." Deyince üzgünce mırıldandım.

"Yarın giderirsin özlemini aşkım," dediğinde göz devirdim. "Tamam görüşürüz o zaman." Deyip kapattım.

****

Bölüm sonu.:)

Continue lendo

Você também vai gostar

307K 14.8K 72
4 arkadaşın numara komşuları üzerine iddiaya girmeleriyle başlar her şey... Argo, küfür vs. içerir!!!
Babamın Borcu De maviatlas159

Ficção Adolescente

441K 16.4K 48
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz niye peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öd...
172K 8.5K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
ANTRENÖR +18 | texting De zena

Ficção Adolescente

4.3M 122K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :