SALGIN

hayat1renk34 által

467 55 84

İngilterede ortaya çıkan ve daha adı bile belli olmayan bir virüs, tüm dünyaya büyük bir hızla yayılmaya başl... Több

GİRİŞ
Bölüm 1: Ve Sessizlik
Bölüm 2: Siyah Fener
Bölüm 4: Zayıflık
🌷

Bölüm 3: Acı ve Çaresizlik

52 8 4
hayat1renk34 által

Hellööö yeni bölümle karşılarınızdayımmm:))

Yukarıdaki şarkıyı dinlemeyi de unutmayalım :))

Bölüm Şarkımız:  Emre Fel -  Senden Güzeli Mi Var? ( lyrics / Sözleri )

İnstagram Hesabım: kitaplarla_hayatin_rengi

Takip etmeyi unutmayalım...

Yukarıdaki yıldıza basıp emeğimin karşılığını verirseniz çok mutlu olurum ❤

 * * * * * * *

Her başlangıç ve her bitiş...

Biraz yakın veya biraz uzak,

Aslında uzak, çok uzak...

Geçmiş ve geleceğin arasında sıkışmak misali...

Uçsuz bucaksız daha doğrusu sonsuz bir karanlık, 

Fakat bir o kadarda sınırlı bir aydınlık...

Nedensiz bir boşluk gibi...

Hayat Bir Renk

( Yazarın Anlatımıyla) (Yer, zaman ve kişiler belirsiz...)

"Onu buraya getirmeni söylemiştim! Tekrar aynı şeyleri yaşayamayız. Beni anlamıyor musun? Dediklerimi yapmayacaksan seninle bir işimiz yok. Kapı orada!"

Derin nefes aldı karşısındaki takım elbiseli adam. 

Her şey neden bu kadar zor olmak zorundaydı ki?

Yapamazdı. Getiremezdi. Fakat bu gidişle bunu yapmak zorundaydı...

"Beni duydun mu!"

Adam sert bir şekilde elini masaya vurunca kendini gülmemek için çok zor tutuyordu.

Ne yaşıyor bu adam? diye düşünmeden edemedi kendi kendine.

"Duydum efendim. Özür dilerim. Gittiğimde aslında yakalamama az kalmıştı fakat..." titrek bir nefes aldı. Acınası görünmeye çalışıyordu. Bir dakika gözlerimi dolmuştu onun? "...yakalayamadım. Bir anda gözden kayboldu ki zaten onlarla konuşamadığımız için onu bulmam adeta imkansızlaştı." 

Yalan...

Yalan büyük ve acınası bir şeydi onun için. 

Fakat bunu yapmazsa asıl yalanın içine kendisi düşecekti.

Bunu çok iyi biliyordu.

Yaşanmışlıklar unutulmaz, tam aksine insana ders verirdi.

Başını yere eğdi ve sanki güçsüzmüş gibi görünmeye devam etti.

Fakat ne olur ne olmaz bir ekleme daha yaptı. Bu işine yarayabilirdi.

"Ama aynı günün sabahı sınıflarından bir kişi daha şu an bu hastanede. Deneklerimizin yanında."

"Bu iyi. Sana son 2 gün veriyorum. O kızı buraya getirdin getirdin. Getirmedin, senle hiçbir bağımız kalmaz. Şimdi derhal çık odamdan!"

Başını eğdiği yerden kaldırdı ve onaylarcasına hafif bir şekilde aşağı yukarı doğru oynattı.

Bu sırada ise geri geri adımlıyordu ve nihayet odadan çıktığında rahat, sesli bir nefes vermişti.

Kendini sertçe silkeledi ve tüm konuşma boyunca içine attığı sırıtma arzusunu ortaya çıkardı.

Bu sırada da elleri cebindeki siyah gözlükleri almış gözlerine takıyordu.

Kesinlikle istemsizce (!)

İçinden Ah bu bunak adam kendini çok bir şey sanmaya başladı. Olur efendim, tabii efendim, başka bir arzunuz var mıydı efendim. Aptal, o arzusunu sokacağım sonunda bir yerlerine! diye geçirdi.

"Ay! Sıcak bastı bana. Hadi artık şu kızı getirelim."

(Çise'nin Anlatımıyla)

Yeliz ile beraber koşarak gelip geçtiğimiz bu koridora baktım. 

İçler ürpertici bir hava veriyordu hala.

"Çise şimdi ne yapacağız?" 

Başımı yanımdan gelen titreyen sese doğru çevirdim. 

Yeliz...

"Bilmiyorum. Anlayamıyorum..." gözlerimi kapattım. 

Neyin içine düşmüştük biz böyle?

Sınıfın kapısını yavaşça araladım. Ses çıkarmamaya özen gösteriyordum çünkü diğerlerinin huzurunu kaçırmak istemiyordum.

İçlerindeki stres onlara zaten fazla gelirken üstüne de bu yaşananları anlatamazdım.

Şu anlık anlatamazdım.

Korkarlardı ve ben daha da çaresiz hissederdim.

Sınıfın içerisine göz gezdirdim. Herkes hala uyuyordu. Hatta hala horlayanlar da vardı.

Yüzümde ister istemez bir tebessüm belirdi.

Fakat bu tebessüm diğerleri gibi mutluluk dolu değildi.

Acı ve çaresizlik doluydu...

Yavaşça Yeliz'e döndüm ve ona doğru yumuşak bir ton ile konuşmaya başladım.

"Yeliz. Beni iyi dinle. Az önce yaşananları şimdilik kimseye anlatmayacaksın. Anlatmayacağız. Tamam mı?"

"Niçin?"

"Herkes zaten aşırı stresli ve korku dolu. Kimseyi daha fazla telaşlandırmaya gerek yok. "

"Peki hiç söylemeyecek miyiz?" 

Başımı olumsuz anlamda salladım.

İllaki söylememiz lazımdı.

"Söyleyeceğiz."

Yeliz anlayışla başını salladı. Yavaş hareketlerle duvar tarafına doğru geçip yere çöktü ve uzanarak gözlerini kapattı. 

"İyi uykular. Kendini uyumaya zorla. İhtiyacın var." 

Kendimi gülümsemeye zorladım fakat olmamıştı ve bunu Yeliz de fark etmişti. Arkamı dönüp elimdeki fenerimsi şeyi çantama bıraktım. 

Onu daha sonra inceleyecektim.

Tam sınıftan çıkacakken sessizliğin esiri olan bu sınıftan, minik bir fısıltı sesi geldi.

"Çise. Teşekkür ederim."

Bu Yeliz'di.

Kaşlarımı çattım ve ona döndüm. "Niçin?"

"Orada ne olursa olsun beni bırakmadığın için..."

İşte şimdi samimi bir şekilde gülümsemiştim. 

Ortamın duygusala bağlanmasını istemediğimden hızlıca cevabımı verdim ve boğazımı temizleyip kendimi dışarı attım.

"Rica ederim."

* * * * * * * * * * * * * * * *

Bahçede bankta otururken başımı gökyüzüne çevirdim.

Ne yapacaktık?

Nasıl yaşayacaktık?

Hayatta kalabilecek miydik?

Aklıma yine az önce yaşanan olay gelince hatırlamamak amaçlı sıkıca gözlerimi yumdum fakat gözümün önünden gitmiyordu.

Kimdi o adam? 

Ve o duvardaki kanlar...

O kanlar kime aitti?

Kim bilir Serdar'ın kanları bile olabilirdi onlar?

Bakışlarımı koca okul binasına çevirdim.

Tüm camlara bakarken gözlerime öğretmenler odası ve müdürün odası takıldı.

Işıkları kapalıydı ve perdeleri çekiliydi.

Ve muhtemelen orada değillerdi.

Çünkü defalarca kapılarını çalmamıza rağmen cevap gelmemişti ve açmaya kalktığımızda da kapılar kilitliydi.

Gizemli bir şekilde ortadan kaybolmuşlardı.

Sanki yer yarılmış da içeri girmişlerdi.

Aklımdaki bu soru işaretleriyle boğuşurken gözlerimi okul binasından çektim ve bakışlarımı sokağa sabitledim.

Tüm sokakta askerler ve polisler devriye geziyorlardı.

Tüm şehirde...

Tüm ülkede...

Tüm dünyada...

Bu çok korkutucuydu. Sesli bir şekilde nefes aldım ve verdim.

Gün ağarıyordu.

Muhtemelen saat çoktan dokuza gelmişti. Artık sınıfa geçmem lazımdı.

Çünkü herkes ister istemez bu saatlerde uyanıyordu.

 Yavaşça doğruldum ve adımlarımı okula doğru yönlendirdim.

* * * * * * * * * * * * * * * *

"Ne demek dün gece yanımda yatıyordu ve şu an yok!"

Nedense sinirlenmiştim. Bir günümüzde normal geçemeyecek miydi?

Sınıfımızdan biri kayıptı ve aramamıza rağmen onu bulamıyorduk.

"Selini en son ne zaman gördünüz?"

Arkadaşı Kayra hızlıca cevap verdi.

"Dün akşam uyumadan önce."

Gözlerimi sıkıca kapattım ve öfkeli nefesler alıp verdim. 

Tam bu sırada ise omzumda bir el hissettim ve bu beni içten içe rahatlattı.

Gözlerimi açıp yanıma bakınca ise bu kişinin Peyda olduğunu anladım.

Yeşil gözlerini bana dikmiş sakin ol dercesine bana bakıyordu ve böylece beni gerçekten de sakinleştiriyordu.

Tam ağzımı konuşmak için açmıştım ki o an garip bir şey oldu.

Garip ve korkutucu bir şey...

Hepimiz başımızı sınıfın kapısına çevirdik.

Kapı tıklatılmıştı...

Bunu en son yaşadığımızda ise olaylar hiç iyi değildi.

İstemesem de adımlarımı kapıya doğru çevirdim ve kapının önüne gelince kapıyı sanki ateşe dokunur gibi açtım ve ileri iterek elimi çektim.

Yine kimse yoktu fakat yerde bir zarf vardı.

Siyah bir zarf...

"Bu ne şimdi?" 

Bu soruyu soran Bora'ydı ve çok yerinde bir soru sormuştu. Bu neydi şimdi!

"Abi ben bu zarfa dokunmam. Kim açarsa açsın fakat elimi sürmem." 

Bu zeka fırlaması ise Emre'ydi. Onun bu korkak hallerine alışık olduğumdan bunu fazla üstelemedim.

" Katılıyorum. Hem de kesinlikle." 

Evet, Senarcım sana da aferin.

Size büyük bir alkış.

Gözlerimi sessizce Karana çevirdim ve onun da bana aynı ifadeyle baktığını gördüm.

Ahhğ yine iş başa kalmıştı!

" Of ya! Yine mi ben? Ciddi misiniz yani." 

Söylene söylene gittim ve zarfı yerden sertçe alıp içindeki kağıdı çıkardım. 

Daha sonra da çok bekletmeden içinde yazanları seslice sınıfa okudum.

" Merhaba dostum olmayan dostlarım," 

Bu başlangıç benim aklıma bir şey getirmişti. Benim lafımı...

("Acaba bu parlak zekanı kendine mi saklasan ha canım arkadaşım olmayan arkadaşım?"

O ise çocuk gibi dudaklarını büzdü.

" Ah hadi ama Çise. Kabul et güzeldi.")

Bölüm 2: Siyah Fener Kesit

Bora ile birbirimize dehşet içinde baktık. Bunu muhtemelen sadece biz anlamıştık. 

Fakat bozuntuya vermeden yazılanları okumaya devam ettim.

"... Evet, tekrar ben. Size bir sürprizim var. Fakat bunu görmeniz için beklemenizi istemeyeceğim. Bu mektubu çok uzatmadan geri sayıma başlıyorum o zaman.

3

Heyecanı hisset.

2

Elinden geleni yap.

1

L harfi ile bir şey bulamadım.

0

Parlak bir yıldızın sönüşündeki çektiği acıyı izle ve hisset."

Help mi? Yani yardım mı?

Bunu yazan kişi ne anlatmaya çalışmıştı?

Kime yardım etmemiz gerekiyordu?

Mektup bittiği gibi bunu düşünemeden dışarıdan çığlık ve bağırış sesleri gelmeye başladı.

Tüm sınıfla saniyelik bir şekilde birbirimize baktık sonrada hiçbir şey düşünemeden bahçeye doğru koşmaya başladık.

Nihayet bahçeye çıktığımızda ise ikinci bir şok dalgası hırçın dalgalarını üstümüzden geçirmişti.

Çünkü Selin kanlar içinde yerde yani bahçenin taş zemininde yatıyordu.

Hepimizin elleri ya ağzımıza doğru ya da gözlerimize doğru çıkmıştı.

O sırada bakışlarımı yukarıya yani okulun çatısına çevirdim ve orada anlık bir karartı gördüm fakat bu saniyelik bir şekilde sürdü çünkü anında yok olmuştu.

Garipti...

* * * * * * * * * * * * * * * *

Ne yapacağımı bilemez bir haldeydim.  

O yaşanan olayın ardından bir gün geçmişti ve artık yaşananlar nedeniyle bir plan yapmıştım.

Çünkü artık buna ihtiyacımız vardı.

Hissediyordum.

Bugün bu okuldan gitmemiz lazımdı.

Kaçmamız lazımdı.

Her zamanki gibi ikna çabalarıma başlamak amaçlı şu an tüm sınıfın önüne geçmiştim ve herkesin dikkatini üzerime çekmiştim.

Artık gerçekleri anlatmanın vakti gelmişti.

" Arkadaşlar lafı dolandırmayacağım. Direkt konuya giriyorum..." derin bir nefes alarak başımı yere eğdim. Çünkü gözlerinde oluşan korku kırıntılarını görmek istemiyordum. "...Bir gün önce hepiniz uyuyorken, daha Selin bile sınıftayken Yeliz ve ben lavaboya gitmek amaçlı sınıftan çıktık fakat ummadığımız, ummak istemediğimiz şeyler yaşadık..." 

Nedense devam ettiremedim. 

Sanki biri ağzımı mühürlemiş gibiydi ve kalbimi sıkıştırıyordu.

Yeliz ise bu telaşımı anlamış olacak ki sözü devraldı.

Ondan bunu yapmasını beklemiyordum. Şaşırdım. Hem de açık bir şekilde.

"Ben lavabo ihtiyacımı karşılamak için gece saat 2 gibi uyandım fakat tek başıma sınıftan çıkmaya korktum. 

Bu nedenle Çise'yi uyandırdım. 

Bana eşlik etmesini ve korktuğumu söyledim. 

O da anlayışla beni kırmayıp bana eşlik etti. 

Ben ihtiyacımı karşılayıp lavabodan çıktığımda ise bir anda Çise'nin başının yanından hızlıca bir bıçak geçti ve duvara saplandı.

Karşımızda yüzünü gizleyen simsiyah giyinmiş bir adam vardı.

Fakat biz daha ne olduğunu anlayamadan ışıklar açıldı ve koridor aydınlandı." titrek bir nefes aldı. "Duvarlar kanlarla kaplıydı."

Ve bu onun için kırılma noktası olmuştu. Bu nedenle hıçkırıklarla dolu bir şekilde ağlamaya başladı.

Tüm herkes şoke olmuş bir şekilde bir Yeliz'e bir de bana bakarken konun en can alıcı kısmını anlatmaya başladım.

" Yani anlayacağınız burada daha fazla duramayız. 

Bugün dünya çapında ihtiyacımızı karşılamamız için verilen saatlerde, yola çıkıp insanlardan uzak bir yere yani daha güvenli bir yere gideceğiz."

* * * * * * * * * * * * * *

Hikaye hakkındaki anlık düşünceleriniz nelerdir?

Peki sizce önümüzdeki bölümlerde neler yaşanacak?

En sevdiğiniz karakter hangisi oldu?

O zaman görüşürüzzzz❤

Yeni bölümleri büyük büyük heyecanla bekleyinnn :))

Yukarıdaki yıldıza basıp emeğimin karşılığını verirseniz çok mutlu olurum ❤

Olvasás folytatása

You'll Also Like

85.8K 3.2K 37
After 2 years, Sasuke returns to the village where friends anxiously await him. Still troubled by the mysteries of Kaguya and his personal guilt, Sas...
17.4K 222 44
Main pairing: Seme!Kyoya x Uke!Tsubasa *** ONESHOTS on my favorite pairing!!
69.9K 1.7K 10
مافيا - حب - قسوه - غيره renad231_5 مرت سنه والقلب ذابحهه الهجر ومرت سنه والهجر عيا يستحي الروايه موجوده في انستا : renad2315
10.5K 98 6
Luffy finds a special slab of meat which make his feelings for the snack completely change