AĞA'NIN SEVDASI

Av dreamdeyy

3.8M 194K 46.6K

Ömer&Rojda (Yayınlanma tarihi; 21 Mart 2023) İlk görüşte aşka kesinlikle karşı olup inanmayan Boran Aşiretini... Mer

1 • ilk görüşte aşk?
2•
3•
4•
5•
6•
7•
8•
9•
10•
11•
12•
13•
14•
15•
16•
17•
18•
19• HENNA
20•DİLAN
21•
22•
23
24•
25•
26•
27•
28•
29•
30•
Ali&Fulya • ÖZEL
31•
32•
33•
34•
35•
36•
37•
38•
39•
41•
42•
RAMAZAN ÖZEL BÖLÜMÜ🌙
43•
44•
45•
46•
47•
48•

40•

47K 2.7K 801
Av dreamdeyy

Helloooooo

Herkese yeni bölümden selam 🫡

Size bölümde bir sürprizim var

Oy ve yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim, yalnız bölüm hakkında olmayan gereksiz yorumlar yapmayınız❤️

Bölüm şarkısı • Barış Manço, Bal Böceği (Dinlerken dedim ki tam Ömer ve Rojda)


**********


Genç adam evden ağır adımlarla çıktı. Aklında susmak bilmeyen düşünceler yüzünden bir süredir evden, iş saatine uzun zaman varken çıkıyor. En azından kafasını toplamaya çalışıyordu bu sürede, tabi yapabiliyorsa...

Aylar geçmişti, ve o geçen aylar kendisini biraz daha düşüncelere sürüklüyordu.

Neden belliydi; Asuman.

Sevdiği kadın, annesinin kendilerine olan tutumunu söylemişti. Özellikle Asuman'ın, anlatırken sesinde olan üzüntüyü, en çok içini yakan durum buydu ya.

Aile kimilerine göre her şeydi, kimilerine de yıkımdan başka bir şey değildi.

Bir taraf sürekli en iyilerini, en güzel anlarını yaşarken; bir diğer taraf da, en acısını, en kötü anlarını yaşıyordu.

Hayat acımasızdı ve bunu en çok aileler üzerinde bir sınav olarak yaşayanlar biliyordu.

Eren sırf Asuman için bu kadar sabretti, daha fazla canı yanmasın istedi. Lakin artık konuşması gerekiyordu, susması artık anlamsızdı.

Gerekirse sevdiği kadının ailesi kendisinden nefret etsin ama konuşacak ve bu işi halledecekti. Asuman'ı kendi yanında daha mutlu bir kadın yapardı, yeter ki beraber olsunlar.

Ağır adımlarla yürüyen adamı, biri izliyordu. Eren'in bu halini anlamak ister gibiydi bakışları. En son dayanamayıp, "Eren." Diye seslendi. Daha sabah olduğu için sesi boş meydanda yüksek çıkmıştı.

Eren duyduğu ses ile bakışlarını, sesin geldiği yöne doğru kaldırdı. Karşısında gördüğü beden ile anlamsızca kaşları çatıldı. Miran, iki elini pantolununun cebine yerleştirmiş ve kendisine düşünceli bir şekilde bakıyordu.

Eren, seslenenin Asuman'ın abisi olduğu için ister istemez kendisini topladı, her ne kadar aynı yaşta olsalar da bu sevdiği kadının abisi olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Adımları kendisine bakan adama doğru ilerledi. Karşısında durup el sıkıştılar. "Hayırdır?" diye söze girdi Miran. Sorusu tamamen samimi şekildeydi zira köyde adı geçince bile insanların gülmesine sebep olan adamın bu son birkaç aydır morali bozuk gibiydi. Fırsatını bir türlü bulamıyordu, sormak için. Bugün denk gelmişken kaçırmadı fırsatı.

"Hayırdır?" diyerek soruyu tekrarladı Eren. Ne anlamda sorduğunu bilmiyordu. Zaten son zamanlarda üstünde olan mallık bir hayli kendisini zorluyordu.

"Bu halin diyorum." Diyerek yavaştan açıkladı Miran. "Kaç zamandır bir tuhaflık var sende. Soramadım da."

Eren derin bir nefes aldı. Miran'a konuyu açabilirdi. Diğerlerine göre yaklaşımının daha yumuşak olacağını bekliyordu, yani inşallah öyleydi. "Haklısın." Diyerek onayladı, Miran'ın gözünden kaçmayan halini.

"E konuşmayı düşünüyor musun?" Miran sabırsızca söylendi, beklemeyi sevmezdi ama merak da vardı bir yanında.

"Tamam." Dedi Eren başını gülüp sallayarak. "Ama sonra kızma, tamam mı?"

Sorusu şüphelendirse de başını salladı Miran. "Söyle artık."

Eren bu sırada ciddileşti. Hâlâ ayakta olduklarını görünce de "Oturalım önce." Dedi. Söyleyeceği şey ulu orta, hele ayak üstü konuşulacak bir konu değildi. Miran denileni yaptı ve beraber geçip bir taşın üstüne oturdular.

"Anlatacağım şey için kimseye de kızma." Bunu söyleme amacı gidip de Asuman'a kızma ihtimaliydi.

"Senin için kavga edeceğimi düşündüren nedir aslan parçası?" Miran'ın bir kaşı havada, dudağının bir tarafı da keyifle kıvrılmıştı. Bu sefer eğlendiren taraf kendisiydi, malum karşısındaki adam bu görevi bir süredir rafa kaldırmıştı.

Miran'ın söylediğiyle Eren'in dudağı usulca kıvrılmıştı. Belki söyleyeceği şey onu germeseydi kahkaha da atabilirdi bu söyleme.

Tekrar konuşmaya başladığı için ciddileşti. "Bak. Biz birbirimizi seviyoruz." Derken Miran anlamsızca karşısındaki adama bakıyordu. E bundan bana ne diye bi bakış atmıştı. Eren bunu göz ardı edip devam etti. "Uzun zamadır onun için susuyorum, ısrar etmiyorum."

Miran anlamadığı konudan dolayı dayanamayıp, "Bana ne amına koyayım." Dedi. Buraya Eren'in bilmediği aşk hikayesini dinlemeye gelmemişti, en azından bunu çok iyi biliyordu.

Eren "Lan bi dur, anlatıyorum işte." Diyerek  karşısındaki adam tarafından yediği küfüre tepki gösterdi.

"Siktir lan ordan. Ne anlatıyon?" diye sordu Miran kaşlarını çatarak. "Yok birbirimizi seviyoruz, yok susuyorum bilmem ne. Ne diyorsun?"

Eren, karşısındaki adama dayanamayıp burun kıvırdı. "Şurda ciddi olmaya çalışıyorum ki düzgün anlatayım." Diye söylendi. "Eğer sevdiğim kadının, Asu'nun abisi olmasan şimdiye çoktan çakmıştım ağzına." Son söyledikleri tamamen ağzından kaçmıştı, bu şekilde söylemek gibi bir niyeti yoktu.

Son söylenen söz ortaya bomba etkisi gibi düşmüştü. Eren söylediğini yeni fark edince ağzından siktir diye bi küfür kaçtı. Miran ise yeni fark ettiği ile gözlerini Eren'in üstüne kilitlemiş gibiydi.

Ortamda ekran ikiye bölünmüş; bir tarafta Eren diğer tarafta Miran aralarında da şimşek işareti çakıyordu şu an. Tam olarak böyleydi hâl.

Eren, Miran'ın ne yapacağını beklerken gözünü kırpmadan kendisine bakıyordu. Ama asla ve katiyyen beklemediği bir şey olmuştu. Eğer bunun olacağını bilseydi kendisine bakmak yerine usulca ayaklanırdı.

Miran'ın suratına geçirdiği yumruk ile vücudu arkaya, toprağın üzerinde yer buldu.

Diğerlerine göre yumuşak mı davranacaktı Miran, demişti. Siksinler o cümleyi kuranı. Gayet de sert bir yumruk yemişti. Her şeyi geçmiş, yüzünde en sevdiği yer olan burnuna vurmuştu, işte en çok bu acıtmıştı. Bunun için oturup ağlayabilirdi. Ama onu yapmak yerine acıdan dolayı kapanan gözlerini açıp kendisine vuran adama baktı.

"Neydi bu şimdi?" diye sordu bir eli kendisince mükemmel olan burnundayken.

Miran, "Kardeşimin başına en ufak bir şey gelirse diye bir ön gösterim." Diyerek kendisine sırıtan adama sinirle baktı Eren.

"Lan ne alaka? Bir şey mi yapmışım?" diyerek toparlandı Eren. Burnundan gelen kanı görmesi ile de öfkeli bir nefes almak zorunda kaldı.

Miran ise bu görüntüyü umursamadan ayağa kalktı. Erenin önünde durup bir elini de tehditkar şekilde omzuna yerleştirdi. "Biz önden tedbirimizi alalım da sonradan canımız yanmasın." Diyerek tuttuğu omza iki kere vurup yanından ayrıldı.

Eren, abisi olarak Miranı haklı bulduğu için bir şey demedi. Onun yerine ağlamaklı yüz ifadesi ile adımları tekrar eve doğru ilerledi. Malum, mükemmel burnundan gelen kanın durması için tampon yapması gerekiyordu.

Miran ise keyifli yüz ifadesi ile evine doğru ilerledi. Eren'e vurduğu için gram pişman değildi, yine olsa yine yapardı. Allah var.

Severdi de zaten, kardeşinin de gönlü varsa seve seve onaylardı. Mutlu olmasını istiyordu kız kardeşinin. Annesinin ne kadar üzerine gittiği malumdu.

Çaldığı kapıyı her zamanki gibi Asuman gülen yüzüyle açtı, "Hoş geldin abim." Dedi ve abisinin geçmesi için kenara çekildi.

Miran "Hoş bulduk abim." Diyerek içeriye girdi. Daha ilerlememişlerdi ki kardeşine döndü. "Asuman." Abisinin bir şey soracağını anlayınca kendisine baktı. "Gelsene, iki dakika bir şey konuşacağız seninle."

Asuman merakla kaşlarını çattı. Tabi içine de bir kurt düşmüştü. Karşısında, kendisine iki dakika konuşalım diyen abisi duruyordu. Onun içine kurt düşmesin de kiminkine düşsün.

Bu halini çaktırmamaya çalışarak başını sallayıp odasına doğru ilerledi. Arkasından gelen Miran ise annesine, "Daye biz Asuman ile iki dakika bir şey konuşacağız, çağırma bizi." Diye seslendi. Malum ki anneleri merakla her an yanınlarına damlayabilirdi.

Leyla hanım başını salondan uzatmış, "Hayırdır dayesi kurban, ne oldu?" diye sordu.

Miran, "Aramızda." Diyerek annesinin soru sorma hakkını kapatmıştı ki Leyla hanım her ne kadar merak etse de biricik oğlunu  sorusunu ikiletmeyip içeriye geçmişti.

İkisinin odaya girmesi ile Miran yatağa oturmuş, Asuman ise meraklı gözler ile kendisine bakıyordu.

Miran, kardeşinin bu tedirginliğinden kurtulması için yanına çağırtıp oturttu. Asuman endişeye doğru giden merakıyla, "Ne oldu abi? Niye çağıdın? Ne konuşacağız?" sorularını arka arkaya sıraladı.

Miran her ne kadar gülmek istese de kendini zor tuttu. Karşısında kendisine korku ve merak karışımı ile bakan kardeşinin üstüne gitmekte bir sakınca görmüyordu. Çünkü abilik bunu gerektirirdi.

Ciddi durarak kardeşine baktı. Bu Asuman'ı biraz daha tedirgin ederken abisinin konuşmasını bekledi. "Kulağıma bazı şeyler geldi." Derken tek kaşı da havadaydı.

Asuman stresten ellerini üstündeki eteğe attı. Eteği sıkarken, "Ne gelmiş abi?" diye sordu.

"Söylenene göre senin bir sevdiğin varmış?"

Asuman panikle başını salladı. "Kim demiş onu? Nerden çıkıyor bunlar?" Bu sırada kaşlarını da stresini gizlemek için çatmıştı.

Miran'ın da Asuman'dan bir farkı yoktu tek farkı kendisinin gülme isteği olması dışında.

"Bizzat söyleneni kulaklarımla duydum." Derken de ciddiydi. Gerçi yalan bir şey de değildi, Eren kendisi yüzüne karşı söylemişti.

Kaçış olmayacağını anlayan Asuman tedirgin olsa da, "Ne duydun ki abiciğim?" diye sordu.

"Senin, Eren'i sevdiğini öğrendim." Asuman'ın şaşkınlıkla kendisine bakmasına aldırmadan devam etti. "Korkma karşı çıkmayacağım. Eren'i severim, iyi adamdır. Ama ondan önce benim için önemli olan senin mutluluğun. Mutlu musun?"

Genç kızın rahatlamayla beraber yüzünde memnuniyet barındıran bir gülümseme  oluştu. "Mutluyum abi." dedi hafif de çekinerek. Abisi ile böyle bir konuyu konuşmak kolay değildir bir kız kardeş için.

Aldığı cevap karşısında memnun olmuştu Miran.  "Peki istemeye ne diye gelmiyor?" diye sormadan da edemedi.

"Annem." dedi Asuman, başka ne olacak der gibiydi. "Söylemiştim aslında ama istemedi."

Miran "Neyi istemedi?" derken kaşları çatılmıştı. "Eren'den iyisini mi bulacakmış?" Asuman bilmiyorum dercesine omuzlarını oynattı. "Ben konuşurum, hallederim. Eren'e de söyle isteme için beklemede kalsın." konuştuktan sonra ayağa kalktı genç adam.

Asuman da ayaklanıp abisinin önünde durdu, "Teşekkür ederim." derken de sıkıca sarıldı.

Miran karşılık verdi küçük kız kardeşine. Onun mutlu olması kendisi için de mutluluk sebebiydi.

*******

Hayat beklenmedik sürprizlere gebeydi.

Ya da hayat sen planlar yaparken karşına çıkanlardır.

Sevdiğin kişinin karşına nasıl çıkacağını kimse bilemez. Bazıları bunu daha ilk saniyede görür görmez bu benim diğer yarımım der, bazıları ise görmesine rağmen bi haber yaşar bu durumdan. Ta ki kader hiç ummadıkları bir anda onları bir araya getirip birleştirene kadar.

Bizim de durumumuz tam olarak böyleydi. Ömer anlamıştı, hissetmişti. Ben ise bundan bir haber yaşamıştım. Ta ki o gelip benim karşıma çıkana kadar, bana anlatana kadar.

Başlardaki tedirginliğimi asla unutamazdım. Ömer'in o çeşme başında gelip bir anda bana söyledikleri, benim o asla beklemediğimden dolayı oluşan halim.

Her ne kadar o zaman şaşırsam da şu an komik geliyordu. Zira ciddi ciddi konuya bodoslama dalmasını asla aşamayacaktım.

Ömer, hayatın benim için yaptığı en güzel planıydı.

Odaya girip yatağımızın üzerinde serilmiş olan elbiseyi görünce afalladım. Çünkü aşağıya indiğim zaman bu elbise burada yoktu. Yatağa yaklaştıkça elbisenin modeli iyice gözüme çarptı. Gül kurusu renginde, saten, uzun kollu, omuzlarında inciden oluşan askısı ve fazla iddialı bir göğüs dekoltesi vardı.

Elbiseyi yavaşça elime alıp kaldırdığımda hemen yanında siyah bir kağıda yazılmış notu gördüm. Elbiseyi tekrar aynı şekilde yatağa bırakırken kağıda uzandım.

Bugün en az senin bana gelmen kadar önemli bir gün. Bu elbisenin sana çok yakışacağını düşündüm. Zaten yakışmazsa o da elbisenin ayıbıdır. Karıma yakışmayacak bir şey yok malum. İşten geldiğimde seni bir yere götüreceğim. O zaman üzerinde bu elbise olsun. Kıskanç bir insan olsam da bu elbisenin dekoltesini bugün görmemezlikten geleceğim.

Kocan, Ömer

Yazdığı şeylere gülümserken ilerleyip bu sefer telefonu elime aldım. Ömer'in numarasına basıp aradım, kulağıma götürdüğüm telefon çok bekletilmeden açıldı.

"Kaıcığım." dedi keyifli bir ses tonu ile.

"Ömer." dedim elbiseye hayranlıkla bakarken. "Elbise çok güzel. Ne zaman aldırdın? Daha doğrusu hangi ara odaya koydurdun?"

"Beğendin mi yavrum?"

"Çok beğendim hem de." dedim ses tonuma da yansıyan memnuniyetle.

"Bir ara halletim elbiseyi. Yağmur'a söyledim, o koydu odaya." diyerek diğer sorularımı cevapladı.

Anladım dercesine başımı sallayıp yatağın boş tarafına geçip oturdum. "Peki ne için bunca hazırlık diye sorsam?"

"Sürpriz yavvrum. O yüzden biraz dayan ki dayanırsın bence değil mi?"

Güldüm ister istemez. Çocuk gibi soruyordu çünkü. "Dayanırım kocacığım merak etme. Ama ben de merak ettim."

"Az kaldı zaten işimin bitmesine. Öğrenirsin o zaman."

**********

Elimdeki çantaya telefonumu da koydum. Ardından aynanın önüne geçip üzerimi son kez kontrol ettim. Elbisenin bel kısmı yüksekti. Ama üzerime tam oturmasından mütebelli  çok iyi duruyordu. Elbisenin rengine uygun ne çok ağır ne de çok hafif olan bir makyaj yaptım. Saçlarımı bukleler halinde açık bırakmıştım. Sonuç fazla iyiydi ve Ömer'in tepkisini merak ediyordum.

Merdivenlerden yavaş adımlarla inerken mutfaktan gelen yemek kokuları midemi bulandırdı istemsiz.

Daha fazla orada kalmamak için hızlı adımlarla salona geçtim. Berivan Daye hâlâ elinde örgüyle oturuyordu. Bu birkaç gün içinde baya örgü yapmıştı. Maşallahtı kadına, baya hızlıydı bu konuda. Yapıp bitirdiği her örgüyü bana vermişti. Ben de onları alıp dolapta küçük bir bölüm açmıştım. Ve o görüntü bile hayatımıza girecek bir bebeğin ne kadar güzel olacağını göstermişti.

Bizim kıyafetlerin yanında minik minik örgüden oluşan kıyafetler çok tatlı duruyordu.

"Daye ben çıkıyorum." Diyerek bana bakmasını sağladım.

Nitekim de öyle olmuştu, elindeki yeşil örgüden başını kaldırıp bana baktı. Bu sefer de kazak yapıyordu. "Tamam kızım. Dikkat edin."

Başımı sallayarak arkamı döndüm ve salondan çıktım. Çıktığım gibi de mutfaktan gelen yemek kokusu yine midemin hareketlenmesine sebep oldu. Kokuyu görmezden gelerek kendimi avluya atım. Derin nefes alırken dış kapıya ilerlemeyi ihmal etmedim.

Ömer'le konuşmamızın üzerinden bir saat kadar geçmişti ve az önce de yolda olduğunu söylediği için bekletmemek için dışarıya çıktım.

Tam da tahmin ettiğim gibi Ömer gelmişti. Arabasından inmesiyle bakışlarımız buluştu. Adımları bana doğru gelirken beni aştan aşağıya ağırca süzdü. Dışarıda bunu yapması, yutkunmama neden oldu. Son olarak gözleri göğüs dekoltemde takılı kaldı.

Hayır elbiseyi o seçmişti zaten. Neden yeni görüyor gibi inceliyordu anlamadım.

Bana bakması için boğazımı temizleyip dikkatini kendime çektim.  "Sikeyim! Çok güzel olmuşsun."

Söylediğine karşı ne tepki vereceğimi bilemedim. Küfür ederek iltifat etmesine ayrı afallamıştım zaten.

"Bu kadar iyi olacağını tahmin etmiyordum." derken bir kez daha bakışlarını üzerimde gezdirdi. Ardından etrafa bakındı. "Cidden sikeyim."

"Ömer!" dedim kaşlarımı çatarak. "Küfür edip durma."

Etraftaki bakışları bana döndü. "Sen yanımda böyleyken nasıl sakin kalacağım ben, onu bilmiyorum." dedi. Daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. Sonrasında cevap vermemi beklemeden sol elini belime yerleştirip kendiyle beraber ilerletti.

Kapımı benim için açıp oturmamı sağladı. Benim yerleştiğime emin olunca kapımı usulca kapatıp açık bıraktığı kapıdan kendi yerine oturdu.

Onun da yerleşmesiyle hafif yan dönüp kendisine baktım. "Elbiseyi sen aldın diye biliyorum. Niye bu kadar şaşırdın?"

Sorum üzerine bakışları bana döndü. Tekrar üzerimde göz gezdirdi. Bütün gün böyle mi gezecektik bilmiyorum. "Bu kadar dikkat çekici olacağını bilmediğim kesin." derken kendi aldığı elbise tarafından ihanete uğramış gibiydi. Gülmek istesem de kendimi sıktım. Kendi kaşınmıştı ve bana bir şey söyleyemiyordu bu yüzden de kendisiyle çelişiyordu.

"Elbise zaten belliydi, sonradan bu hale gelmedi ya." derken de gayet eğleniyordum.

"Sorun elbise değil yavrum." dediğinde peki ya ne dercesine baktım. "Elbiseyi, senin bu kadar güzelleştirmiş olman."

Tebessüm ettim. "Teşekkür ederim kocacığım, iltifatın için." derken ciddiydim.

"Güzelime değer." dedi ve zor da olsa bakışlarını benden çekip yola döndü.

Araba henüz yeni hareketlenmişti ki bu sefer başka bir konuya giriş yaptım. "Ee söylemeyecek misin şimdi nereye gideceğimizi?"

"Az sabır yavrum. Bak biraz kocanı örnek al bu konuda. Şu an gözümde mükemmel olmana rağmen sabırlı bir şekilde sessizce duruyorum."

Söylediğiyle tam gülecektim ki zor tuttum kendimi. Yanaklarımın içini dişleyip aynen der gibi başımı salladım. Zira sabırlı hali buysa, sabırsız halini düşünemiyordum.

**********

Neredeyse yarım saate yakın bir süre sonra araba durmuştu. Geldiğimiz yer Ömer ile nişanlandıktan sonra geldiğimiz yerdi. İster istemez mutlu olmuştum. Ömer arabayı durdurur durdurmaz daha biz kapıya elimizi atmadan vale tarafından kapılarımız açılmıştı. Arabadan inmemizle Ömer anahtarı kendi kapısını açan kişiye teslim etti. Ardından beklemeden yanıma geldi. Eli her zamanki gibi belimde yer edinmişti.

İçeriye girmeden önce yine o zamanki gibi kapıda bir adam bizi karşıladı. "Hoş geldiniz Ömer Bey."

"Eyvallah." diyerek adamın uzattığı eli sıktı Ömer.

"Masanız hazır efendim." diyerek bu sefer eliyle masamızı işaret etti. Ömer başını sallayarak bizim için hazırlanmış masaya doğru ilerledi.

Masanın önüne geldiğimizde bizimle ilerleyen adam tam bir tane sandalyeyi çekiyordu ki Ömer durdurdu. "Sen dur." diyerek beni bırakıp sandalyeyi kendisi çekti. Sonrasında bana bakıp, "Gel güzelim böyle." diyerek sandalyeyi işaret etti. Yaklaşıp oturmamla kulağıma doğru eğilip, "Malum ben kıskanç bir adamım, kimsenin karımın sandalyesini çekmesine izin vermem." dedi ve geri çekilmeden de sıcak nefesini boynuma doğru gönderdi.

Beni olduğum yerde afallamış halde bırakıp hemen karşımdaki yere oturdu. Bana göz kırparak yanımızada bekleyen adama döndü. "Servisi yapabilirsiniz."

Adam başını sallayıp yanımızdan ayrıldı. Ömer tekrar bana dönünce kaşlarımı çattım. "Niye ortamda böyle şeyler yapıyorsun?" diye sordum. Hâlâ az önceki yaptığı şeyin etkisindeydim.

"Ne yapmışım?" dedi rahatça arkasına yaslanırken. Ona inanabilirdim ama yüzündeki o ima dolu gülümseme olmasaydı. Ömer'e göz devirmek suretiyle kucağımdaki çantayı masanın bir köşesine bıraktım.

"Hiç bir şey yapmadın canım, ne yapmış olabilirsin ki?" derken de yalandan bir sırıtma ile bakıyordum kendisine.

Bu halim kendisini keyiflendirmiş olacak ki gülmesini bastırmak için sağ elini kaldırıp dudağının köşesini kaşıyormuş gibi yapması, ek olarak yanaklarını içten ısırması da hiç gerçekçi durmuyor.

Kısa süre içinde Ömer'in istediği şekilde servis yapıldı. Önüme koyulan yemeklerle sanki aylardır yemek yemiyor gibi bakıştım. Gözlerimin parıldadığını hissettim. Tabiki de mideme daha fazla zulüm etmeden yemeklerden sırasıyla biraz biraz tabağıma koydum. Ömer'e bakmadan direkt olarak tabağımdaki yemeklerden yemeye başladım.

Ağzıma giren her lokmayla sanki ilk defa yemek tadıyor gibiydim. Ağzımın içinde oluşan tadlar hayatımda yediğim en güzel yemekler gibiydi.

"Yavrum." diyen Ömer'in sesi ile ağzıma tam ağzıma götürmek için kaldırdığım kaşıkla kendisine baktım. Başımı ne var anlamında salladım, zira şu an çok önemli bir iş üzerindeydim. "Sen bugün bir şey yemedin mi?"

Ağzımdaki lokmayı yutup kaşığı da tabağa bıraktım. "Yedim?" derken ne alaka gibi söylemiştim. "Niye?"

"Hiç." dedi dudağını büzerek. "Sanki  bugün hiç yemek yememiş gibisin."

Kaşlarım çatıldı ister istemez. "Ne demek istiyorsun Ömer?" bana afallamış şekilde bakmasını umursamayıp devam ettim. "Çok yiyorum ve şişman olacağımı mı söylemeye çalışıyorsun?"

"Valla ben öyle bir şey demedim." dedi şaşkınlıkla. "Sadece bu saate kadar aç mı bekledin diye."

"Hiç savunma." elime aldığım kaşıkla yemekten biraz daha doldurdum. "Gayet de öyle diyorsun." bakışlarım kendisine döndü. "Aç mı kalayım ben ha?"

"Tövbe yavrum. Ne aç kalması? Sen ye istediğin kadar, gerekirse mutfağı kapattırırım."

Elimdeki kaşığı maalesef hiç istemeyerek yerine koydum usulca. "Ha yani ben çok yiyorum ve mutfağı kapatsan anca bana yeter?"

Ömer karşımda şekilden şekile girerken ona bakmayıp tekrar tabağıma döndüm. Zira daha fazla yemeklerle bakışmak istemiyordum, midem onlar için yer ayırtmış durumdaydı.

Ömer ise bu sırada bir şey diyecekse de yemeye dönmemle susmak zorunda kaldı.

Bir süre boyunca tabağıma doldurduğum yemeklerle ilgilenmiştim. Maşallahtı, çok güzellerdi, fazla iştah açıcıydılar. Ama maalesef bunu bölen bir olay oldu.

Ömer aniden masadan kalktı.

Ben daha ne oluyor diyemeden yan masamızaki adamın boğazına yapıştı.

Hemen ben de masadan kalkıp yanına gittim.

"Sen benim masama, benim karıma ne hakla bakıyorsun!?" Ömer'in hiddetle konuşması ile ne yapacağımı şaşırdım. "Senin o gözlerini şimdi göremeyecek hale getirmez miyim ben amın evladı!?"

İnsanların gözleri bu tarafa dönünce Ömer'e yaklaştım durdurmak için. Sanki hissetmiş gibi beni durdurdu. "Yavrum sakın yaklaşma, yaklaşma ki ben bu herifi burada yerin dibine sokmak zorunda kalmayayım."

Söylediği beni bir adım geriletirken, aynı saniyede Ömer yakasına yapıştığı adama sert bir yumruk attı. Gözlerim iricene açılmış, olduğum yerde kalmama sebep verdi. "Şimdi senin ters çevirip düz sikmez miyim?" cümlesi biter bitmez bu sefer kafa atmış bulundu. Ellerim bağırmamak için ağzıma kapanmışken Ömer acımadan devam ediyordu yumruklarına.

Bu sürede Ömer'in yanına, onları ayırmak için gelenleri Ömer kesinlikle takmıyordu. Bazıları arada kaynamamak için bazıları da meraklı gözlerle izledikleri için yaklaşmıyorlardı.

Mekanın sahibi olan adam da geldi ama Ömer'i görmesiyle durdu. Sanki Ömer sinirini çıkarana kadar bekleyecek gibiydi.

"Ulan nerden geldiği belli olmayan piç!" derken tekrar adama yumruğunu indirdi. "Yanında kadın var lan birde siktiğimin piçi!"

"Ömer." diye bağırmamla etkilenmedi bile. Avına odaklanmış bir avcı gibiydi şu an.

Tam o sırada mideme giren bulantı ile elim ağzıma gitti. Orada duramayacağımı anlayınca hızla, geçen seferden yerini bildiğim tuvaletlerin olduğu kısma koşar adımlarla ilerledim. Boş olan bir kabine girip direkt içimdekileri çıkardım. Birkaç dakika boyunca midemdekileri attım. Ardından sifonu çekip kabinden çıktım. Elimi yüzümü yıkarken kapıdan Ömer'in sesi yükseldi. "Rojda'm." diyerek kapıya vuruyordu.

Daha iyi olduğuma emin olunca kapıyı açmak için hareketlenmiştim ki Ömer ile aynı anda açtığımız için burun buruna geldik. "Yavrum, iyi misin?" diyerek ellerini yanaklarıma yerleştirdi. İyi olduğuma kanaat getirmek için yüzümü inceledi kısa süre.

"İyiyim." dedim, tüm midemdekileri arkamda bıraktığım için üzerimde bir halsizlik hissettim, bunun dışında bir şey yoktu.

"Bir anda o kadar üst üste yediğin için oldu kesin." derken sıkıntılı bir nefes verdi.

Kaşlarım çatıldı. "Kusura bakma kocacığım." dedim yalandan gülümseyerek. "Aç olup yemek yediğim için."

Sitemli söylemimi umursamadan beni göğsüne çekip saçlarım arasına bir öpücük bıraktı. "Ye yavrum, istediğin kadar ye. Tamam mı?" Tam ağzımı açacaktım ki devam edip beni susturdu. "Ve şişman olacaksın gibi bir şey de demeye çalışmıyorum."

Gülmek istesem de sustum. Zira içeri geçelim, durmayalım burda diyecektim.

Masaya yaklaşıkça etraftan gelen yemek kokuları yine midemin bulanmasına sebep olmuştu. Kendimi sıkarak ilerlemeye çalıştım. Lakin öylece kaldım. Başımın dönmesi adım atmama engel oluyordu. Zorladım bir adım atmak için ama kararan gözlerimle önümü göremedim. "Ömer." dedim zor da olsa, hemen ardından da yer ayağımın altından kaydı.

Son hatırladığım ise derinlerden gelen, "Rojda." sesi oldu.

**********

Gözlerimi yavaşça açıp başımın üzerinde olan ışığa alışmaya çalıştım önce. Alışınca gözlerimle etrafı taradım, nerede olduğumu anlamak için. Başımda bulunan serum, çift kişilikle beraber tek koltuklar ve ortamın geneli ben hastane odasıyım diye bağırıyordu.

Tam da o anda Ömer bir kapıyı açıp içeri girdi. Beni, daha doğrusu uyanmış olduğumu görünce hızlı adımlarla yanıma geldi. "Güzelim benim, uyanmışsın." derken saçlarım arasına şükür dolu bir buse kondurdu. "Daha iyi misin?"

Başımı salladım, "İyiyim gibi." Diyerek de sesli şekilde onayladım.

"Şimdi doktor hanım gelir." başımı salladım. Oturdu yanıma. Elimi tutup avuç içime öpücük bıraktı. Gülümsedim yaptığıyla. Bilmiyorum ama avuç içime bıraktığı her öpücük içimin bir hoş olmasına neden oluyordu. "Ödüm koptu." derken sesi hâlâ telaşlıydı.

Aklıma gelenle kaşlarımı çatıp elimi de çektim. "Benim de ödüm koptu ama sen hiç umursamayıp o adamı dövmeye devam ettin." Sitemim gayet netti, belliydi

Başta şaşırmış olan bakışları söylediğimle yumuşadı. "O adamın sana nasıl baktığını görmediğin için konuşuyorsun" sonlara doğru sesi sinirlenmeye başladığını gösteriyordu. "Benim karıma, benim yanımda yiyecek gibi bakıyor şerefsiz piç!" yükselmesi de o anları tekrar düşündüğünü gösteriyordu. "Sikeceğim ha ben böyle işi. Şerefsizler bir değil iki değil. Seri katile çevirecekler beni. Si-"

Tam küfüre devam edecekti ki serumsuz olan elimle ağzına vurdum ve evet bunu ciddi ciddi yaptım. Fark ettiğim zaman Ömer kadar ben de afalladım. Ama geri adım atmamak için konuştum. "Küfür edip durma." derken de gayet de ciddiydim.

Benden bunu beklemediği için şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Ben de onun kadar şaşkınım ama ne var yani? Bir anda oldu. "Yavrum." derken de vurduğum elimi tutup bu sefer tersine öpücük bıraktı. "Söylemen yeterdi." bunu söylerken o kadar masumdu ki kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum.

"Söyleyince acaba duyuyor musun?"

"Ayriyeten aşk olsun." dedi kaşlarını çatarken. "Öpmek varken böyle susturman çok ayıp."

İmasına karşı gözlerimi devirdim. "Oldu canım. Sonra da seni öpeyim diye sürekli küfür et." derken bilirim ben seni şeklindeydi bakışlarım.

"Ben sana öyle bir şey demedim." diyerek inkar etti.

"Tanıyorum ama seni kocacığım."

"Kocan sana köle." diyerek yaklaşıp alnıma sıcak dudaklarını değdirdi.

Kısa süre içinde kapı çalınıp içeriye bir doktorla beraber hemşire girdi. Kadın bana tebessümle bakarken ben de Ömer de kendisine merakla bakıyorduk. Bayılmıştım altı üstü ne gerek vardı bu kadar gösterişe.

"Rojda Hanım." diyerek bana baktı tatlı tatlı.

"Karım nasıl?" diyerek Ömer araya girdi. Hayır gayet de iyi görünüyordum, neden soruyor anlamadım ki?

"Çok iyiler, şu an bir sıkıntı görünmüyor." derken? İki kişiden bahsetmesi bir benim tuhafıma gitmemiş olacak ki devam etti. "Tebrik ederim."

Bayıldığım için mi tebrik ediliyordum yoksa şu an bende mi bir alıklık vardı?

"Ne için?" diye Ömer sordu sağolsun benim yerime.

"Eşiniz hamile Ömer Bey, tebrik ederim sizleri." söylediğiyle kalakaldım olduğum yerde. Beynim durmuş gibi düşünce ve anlama yetimi kaybetmiş gibiydim.

Ne? Ne? Ve tekrar ne?

Hamile miydim ben şimdi?

Nasıl ya?

Şaşkınlığımın asıl nedeni hiç beklemediğim bir anda söylenmesiydi. Bakışlarım bize gülümseyerek bakan dokturdan ayrılıp Ömer'e döndü. O da en az benim gibi şaşkındı ki afallamış bir surat ifadesi ile boşluğa bakıyordu.

Bu halimiz üzerine gelen hemşire serumu çıkarıp doktor ile beraber odadan çıkarak bizi yalnız bırakmıştı.

Ben yataktan doğrulunca Ömer de usulca bana döndü. Gülümseyerek bakıyordum kendisine, gözlerim her ne kadar dolu olsa da. "Ömer."

"Güzelim." diyerek gelip önümde durdu. Hala üzerimizde şaşkınlık olduğu için ne tepki vereceğimizi bilemiyor gibiydik. En azından ben öyleydim. "Baba mı oluyorum ben şimdi?" sesi bu ana inanamıyormuş gibiydi. "Baba oluyorum bildiğin?"

Başımla onayladım. "Baba oluyorsun." diyerek de seslice onayladım.

"Çocuğumuz olacak, senden bir çocuğum olacak." dedi ve yaklaşıp elimi tuttu, kalkmama yardımcı oldu. Böylece hemen önünde dumuş bulundum. Ellerini yanaklarıma yerleştirdi, Avuç içlerinin yanaklarım ile olan temasını da seviyordum.

"Kurban olurum sana." dedi alnımı öperek. "Senden gelen bir evlada baba olacağım." sesinde olan o heyecan karışımı mutluluğu göz ardı edemezdim.

"Hamileyim." dedim yeni dank eden gerçeği dillendirerek. "Karnımda bir can taşıyorum." en az Ömer gibi benim de sesim inanamıyor gibi çıkıyordu. "Anne mi olacağım ben şimdi?"

"Dünyanın en güzel annesi hem de." göğsüne çekti, sıkı sıkı sardı bedenimi. "Şu an Mardin'i ayağa kaldırıp baba olacağımı haykırmamak için zor tutuyorum kendimi." Güldüm söylediğiyle. "Baba oluyorum lan." dedi odayı dolduracak şekilde haykırarak. "Ben baba oluyorum."

Beni usulca bırakıp yatağa oturttu, ben onu izlerken o heyecanını atmak ile meşguldü. Kahkahalar ile gülerken odada oradan oraya gidiyordu. Ne yapacağını nasıl yapacağını kestiremiyordu. "Baba oluyorum güzelim.." dedi ellerini iki yana açıp bana bakarak.

"Evet."

"Sevdiğim kadından çocuğum oluyor." dudaklarına dişlerini geçirip yanıma yaklaştı. Yatağa oturup yüzümü avuçladı ve tabiri caizse yüzümün her tarafına öpücük bıraktı. Onun bu haline gülmek ile karşılık veriyordum.

Hamileydim, karnımda, sevdiğim adamdan olan bir can taşıyordum. Bunu nasıl ne şekilde anlatacağımı asla bilmiyordum. Ne tepki vereceğimi kestiremiyordum. İçimde oluşan o mutluluğu dışa nasıl vuracaktım hiç bilmiyorum.

Ama ağlamayı kesinlikle beklemiyordum.

Zira şu an hüngür hüngür ağlamayı asla beklemediğim bir gerçekti.

Mutluluktan ağlamanın var olduğu o anlardan birindeydim. Ben kesintisiz şekilde mululuk göz yaşları akıtırken Ömer yine beni sakinleştirmek istercesine göğsüne çekmişti. "Şşş." bir eli usulca saçlarımda geziniyordu, bir eli de akan göz yaşlarımı silmekle meşguldü.

"Ben." dedim kesik kesik nefeslerimin arasından. "Anne olacağım, karnımda senden bir parça var."

"Evet güzelim. Anne oluyorsun, bizden bir parça taşıyorsun."

"Çok değişik hissediyorum." sesim hala bu duruma inanamıyormuş gibi çıkıyordu ki öyleydi de zaten. İçimde anlatılması tarifsiz hisler besliyordum

"Ben de güzelim, ben de aynı durumdayım."

Bir süre öyle kalıp üzerimizdeki şoku attık, gerçi hâlâ biraz daha üzerimizde vardı ama ilk duyduğumuzdaki gibi değildi.

Hastaneden çıkmamızla Raşit abi bizi karşıladı. Arabanın kapısını açmış bizi bekliyordu. Ben binmeden, "Hayırlı olsun yenge." diye tebrik etti. Nerden duyduğunu sormayacaktım zira dibimdeki adam hamile olduğum için gelip bizi götürmesini istemişti.

Hamile olan bendim tabi ama neyse... bir şey demiyoruz.

"Sağol Raşit abi." diyerek geçip arka koltuğa kuruldum.

"Hayırlı olsun ağam, valla çok mutlu olmuşam ha. Ne yapıyoruz şimdi? Kurban kesek?" anlaşılan Ömer kadar heyecanlı olanlar da vardı. Ayriyeten akşam akşam ne kurban kesmesiydi?

"Sakin ol Raşit." Ömer de bu heyecana karşılık gülerek bakıyordu. "Onları yarın hallederiz, şu an bir duralım hele."

Ardından Ömer yanıma geçip oturunca Raşi abi de şoför koltuğuna geçti. Arabayı çalıştırmadan arkasına dönüp Ömer'e baktı. "Ağam ben şimdi ne yapayım?"

Ömer üzerimdeki bakışları çekip sabır dolu bir nefesle Raşit abiye döndü. "Ne yapmayı düşünüyorsun Raşit?"

"İşte ağam ben de sana soruyorum ya, Hanım ağam hamiledir. Arabayı nasıl süreyim?" verdiği cevaple gülmemek için zor tutmuş, yanaklarımın içini ısırıyordum.

"Allah'ım sen bana sabır ver yarabbim." Ömer söylendikten sonra kapatmış olduğu gözlerini tekrar Raşit abiye dönderdi. "Sen arabayı götür biz yürürüz!"

Yükselmesi ile, Raşit abi irkilerek kaşlarını çattı. "Ne kızıyorsun ağam, ben bilmediğim için soruyorum."

"Lan." derken derin bir nefes aldı Ömer, sakinleşmek istiyordu ama Raşit abi buna izin verecek gibi durmuyordu.

"Otuzda gitsem iyi midir?" diye sorması ise buna delildi.

Onların bu hallerine dayanamayıp en son gülmemi saldım. İkisinin aynı anda bakışları bana dönünce susmak için elimi ağzıma kapattım.

"Lan otuzda niye gidiyorsun? Düzgün, her zamanki gibi kullan şu arabayı ki seni şu cama sıkıştırmayayım." Ömer'in dayanamayarak söyledikleri ile Raşit abi hızlıca, "Eyvallah ağam." diyerek önüne döndü.

"Yavrum sen de hiç gülme." bakışları bana dönünce elimi ağzımdan çektim. "Bugün bana sabır tarlası lazım."

"E işte bebeğimiz olacakmış ya." derken sabır tarlasını gösterdim.

Anında yüzü yumuşayıp gülümseyerek baktı bana. "Kurban olurum sana da senden gelene de."

**********

Konağın kapısına geldiğimizde araba durdu. Önce Ömer hemen arkasından da ben indim. Ve şöyle bir noktaya dikkat çekmek istiyorum ki Ömer'in elinde elbisemle uyumlu olsun diye pembe bir çanta takmıştım, o çanta ise şu an Ömer'in elinde duruyordu.

Beni belimden tutup ilerletirken ona bunu söylememek için zor durdum zira bir kaç adamın dönüp Ömer'e, daha doğrusu elindeki çantaya baktıklarını gördüm.

Konağın içerisine girince gülerek Ömer'e döndüm, o bana anlamaz gözlerle bakarken konuştum. "Elindeki çanta çok yakışmış kocacığım, özellikle pembe renkte olması." cümlem biter bitmez küçük bir kahkaha attım. Simsiyah giyinmiş hali ve elinde duran pembe çantam... cidden komikti.

Fark ettiği ile bakışları kısa süreliğine elindeki çantama dönmüştü. Ardından tek kaşı havalanmış şekilde bana döndü. "Senin olan her şey yakışır bana karıcığım, rengi pembe de olsa."

Cevabıyla iç çekip göğsüne yaslandım.

Salona girdiğimizde Berivan Daye hızla ayaklanıp yanıma geldi, aynı şekilde Azad baba da ayaklanmıştı ama o annemiz kadar telaş yapmadı.

"Kızım." dedi telaşlı çıkan sesiyle. "Ne oldu sana? İyisin? Bir şeyin var?"

"İyiyim daye." gülümsedim ikna edebilmek için. Zira şu an fazlasıyla iyiydim.

"Ne diye gittiniz öyle hastaneye? Ha Raşit bir şeyler dedi ama anlamadım."

"Torun geliyor Berivan Sultan." diyerek Ömer araya girdi.

Berivan Daye heyecanla bir bana bir de Ömer'e baktı. "Essah diyorsunuz? Benle dalga geçmeyin."

"Yok daye." dedim. "Hamileyim."

"Oy şimdi bana torun geliyor?"  sorusuna cevap beklemden bana sıkıca sarıldı, bir anda olunca afalladım ama hemen toparlayıp karşılık verdim. "Güzel kızım benim."

"Dayem." dedim uzanıp elini öperek. Benden sonra Ömer de annesinin elini öptü, ardından Azad babanın da elini öptük. Bir süre memnun bakışları arasında oturduk.

Ardından salonda çok kalamadan odaya çıkmak istedim. Zira üzerimde bir halsizlik vardı bunun nedeni de büyük ihtimalle midemin boş olmasıydı. Yemek yesem de kusacak gibiydim o yüzden bir şey yemeye de yanaşmıyordum.

Odaya girdiğimiz gibi ilk iş olarak kendime dolaptan pijama çıkardım. Hiç halim olmadığı için banyoya girip değiştirmekle uğraşamazdım. Elbisemi çıkarıp iç çamaşırlarımla kaldım. İstemsiz gözüm aynadan karnıma takıldı. Aynı saniyede elimde karnımın üzerinde durdu.

Yavaş yavaş parmaklarım karnımın üzerinde gezindi. Tam o anda Ömer çenesini arkamdan omzuma yasladı, elleri de karnımın üzerinde gezindi. Aynadan bakışlarımızı birleştirdiğimde bana hayranca bakıyordu.

"Bana dünyanın en değerli şeyini veriyorsun." dedi omzuma küçük bir buse kondururken. "Ve bu ömrüm boyunca senden sonra gelen en güzel olay. İyi ki hayatıma girdin yavrum."

Ellerini karnımdan çekip kendisine çevirdi beni. Bu sefer bir eli bel oyuntumda gezerken bir eli de saçlarımdaydı.

"Bugünün böyle olacağını tahmin etmezdim, en azından böyle bir haberi." saçımdan bir tutam alıp burnuna götürdü bu sırada, derin bir nefes alıp devam etti. "Bugün çok önemli bir gün, benim olduğun, bizim olduğumuz gün."

Söyledikleri aklımı karıştırdı. Önemli olan olay neydi?

"Evlendiğimiz gün." diyerek açıkladı. Unutmuş olduğum olayla gözlerim büyüdü. Nasıl unuttuğuma akıl erdiremedim. Ki zaten hatırlamam mucizeydi, bu son birkaç gündür bir şeyleri unutuyordum ama böyle önemli bir günü unutmak istemsiz kendimi kötü hissettirdi.

"Hayatımı, en güzel gününe çevirdin, en güzel günlerimin başlangıcı kıldın bugünü."

Tek ben değildim, o vardı, iyi ki vardı. Her şey benim sayemde benim için olmuş gibi konuşması yanlıştı. "Bana tek bağlama. Sen varsın, ne yaşadıysak senin sayende. Senin bizi birleştirme çabandan." ellerim usulca yanaklarını kavradı. "Asıl sen gelmeseydin hayatımın en değerli anlarını yaşayamazdım."

"Şu aşk illetine beni bulaştıran senin o gözlerin." cümlesi biter bitmez gözlerime usulca öpücük bıraktı. "Hayatıma renk getiren senin o bakışların. Nasıl oldu bilmiyorum ama ilk gördüğümde sanki seni yıllardır tanıyormuş gibiydim. Kalbime bir şey aktı, ne olduğunu bilmediğim. Ama ne olsuysa iyi ki olmuş. Seni bana getirdi." diye bitirdi konuşmasını. Ardından anlıma sıcak dudaklarını değdirdi, memnunca gözlerim kapandı.

"İyi ki kocacığım, iyi ki o bilmediğin şey olmuş ve beni sana getirmiş. Seni seviyorum."

Dudakları böylece dudağıma kapandı. Yoğun değil ama anlamlı bir öpücüktü bu. Beni iyi hissettiren türden.

"Seni seviyorum yavrum." dedi dudaklarımın üzerine doğru.

Benden ayrılıp yatağın üzerine çıkarıp koyduğu ceketin iç cebinden bir kutu çıkardı. Ardından tekrar önüme geldi. "Sana, en güzel günlerimi bahşettiğin için." diyerek kutuyu bana uzattı.

"Yaa Ömer." dedim mutlulukla. "Çok teşekkür ederim." Kutuyu açtığımda içinde bir yüzük vardı. Ortasında yeşil renkte bir taş vardı. Etrafında da sanki yaprakla çevirmişlerdi. Ormandaki bir hazine gibiydi yüzükte bulunan taş. "Çok güzeeel." derken yüzüğe eriyerek bakmak ile meşguldüm.

"Karıma özel, beğendiyse ne mutlu bana."

"Beğenmek ne kelime." bakışlarım yüzükten ayrılıp kendisine döndü. "Bayıldım Ömer. Sanki ormanda gizlenen bir hazine gibi."

Güldü yaptığım benzetmeye. "Benim hayatımdaki gizli bir hazinesin yavrum sen de."

"Ben sana bir hediye almadım." Dedim üzüntülü bir ses ile. "Tek sen evlenmedin sonuçta."

"Düşünme sen bunu güzelim. Hem sen bana bugün verilebilecek en güzel hediyeyi verdin. Dahasını istemem." Derken belimdeki elini karnıma götürdü usulca. Böylece kendi hediyesini işaret etti bana.

"Ama olur mu ki öyle?" diye sordum istemsiz.

Sırıttı burda hem de ima barındıran bir şekilde. "Tabi çok ısrar edersen başka hediyelere açığım."

"Ne gibi?" Tek kaşımı umursamaz şekilde havalandırmıştım.

"Şu gibi." Dedi ve yaklaşıp dudaklarıma yöneldi. Küçük bir öpücük koyup geri çekildi. "Uygun mudur?" diyerek bu sefer dudaklarımızı ayırmadan uzun bir süre öyle kaldık. Ta ki ben nefes nefese kalana kadar. Ama bu ona yetmemiş gibi boynuma yöneldi ara vermeden.

"Ömer." Diyerek bir elimle saçlarına asıldım. "Dur." dedim aklıma gelenle.

Zor da olsa benden ayrılıp bana baktı. "Lütfen bana seni bırakmam için mantıklı bir neden söyle yavrum." dedi boğuk ve sabırsız çıkan sesi ile.

"Hamileyim." dedim tatlı tatlı.

"Ee? Ne var bunda? Ne olmuş Yani?"

"Tehlikeli olabilir." diye cevap verdim sorusuna.

"Nasıl ya?" şok olmuş bir ifade ile bana bakarken gülmemek için kendimi zor tuttum. "Şimdi bebek doğana kadar sana dokunmayacak mıyım?"

Boğazımı temizleyip cevap verdim. "Yani onu doktor söyler ama tehlikeliyse evet, maalesef dokunamazsın."

Ciddiyetim karşısında büyük bir yıkılış yaşadı. Gözlerindeki o yıkılışa an be an şahit oldum. "Neden bunu bana daha önce söylemedin?"

"Neyi?"

"Bebek olunca sevişemeyeceğimizi." dedi, daha ne olsun dercesine.

"Aklıma gelmedi kocacığım." Diyerek kolları arasından ayrılıp dolaptan çıkardığım pijamaları üzerime giyindim.

"Yalnız bana böyle bir şey söylenmedi. Hakkım yeniyor burda."

Söylediğine büyükçe bir kahkaha attım. "Kim senin hakkını yiyor da haberimiz yok? Ayriyeten kesin demedim, doktor söyler bize. Hemen tribe girme."

Ben onun bu hali ile eğleniyordum lakin kendisinin yüzünden düşen bin parça olduğu için gülmüyordu bile.

"Yarın hastaneye gidiyoruz. Acil öğrenmem gerekiyor bu konuyu." diyerek bu sefer o pijamalarını giymeye başladı. "Kesinlikle ben dokuz ay falan sana dokunmadan yaşayamam. Geberirim kızım." Bana dönmesiyle beni, kendisinin bu haline gülerken baktığımı gördü. "Hiç öyle bakma Rojda'm. Önemli konu bu bir kere."

"Biliyorum kocacığım, hele de senin için ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyorum." dedim ve banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım. Ardından da kendimi yorgunlukla yatağa attım.

Hemen peşimden Ömer de elini yüzünü yıkayıp yatağa girdi. Beni kendine çekip sırtımı göğsüne yapıştırdı resmen. Bir eli başımın altında, bir eli de karnımdaydı. "İyi geceler."

"Sen varsan geceler iyi." diyerek saçlarımın arasına bir öpücük bıraktı.






***********




Herkese bölüm sonundan selam 🫡

Nasıl buldunuz bölümü efendim? Yorumları şöyle alalım 👉

Bebeğim kızım sonunda hamile be. Rahat bir nefes verebiliriz cümleten.

Eren&Asu olayı hakkında da yorumlarınızı alalım.

Oy verdiğiniz için ve yaptığınız yorumlar için teşekkür ediyorum, seviliyorsunuz 🫶

Duyurulardan haberdar olmak için takip etmeyi unutmayın, yeni bölümde görüşmek üzere 🫶

Instagram • 1dreamdey

Fortsätt läs

Du kommer också att gilla

KUZGUN Av Rumi

Tonårsromaner

466K 25.5K 40
Karanlığın içine hapsolan genç kız, elini tuttuğu adama baktı. Artık ışık ondaydı. Çünkü o Kuzgunların arasındaydı. 29. 11. 2021
8.3K 2.3K 16
"Rüyalarda gizlenen gerçek, zamanı geldiği için ortaya çıktı. Hayatın bugünden itibaren değişiyor. Yolun tuzaklarla dolu olsa da hala sana ait. Sonun...
258K 1.6K 20
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
802K 32.5K 38
"Sen ..." dedi adam boğazındaki acı tortuyu bastırmaya çalışarak; "Sen benim en karanlık odalarıma girip, hiç sevilmemiş saçlarıma dokundun." Sigaras...