Ahu ile Cengiz

De Elyios

176K 13K 3.9K

Yazgı kartları karıştırır, biz de oynarız, diyordu Arthur Schopenhauer. Kartları ben dağıtmış, geri çekilmiş... Mai multe

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
Merhaba
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
Merhaba
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5

4.9

2.1K 202 44
De Elyios

Efkarlı bir bölüme hoşgeldiniz efendim, kemerlerinizi bağlamayı, oy atmayı ve yorum yapmayı unutmayın lütfennn♥️

Cengiz Asoğlu

Bir rakı sofrasındaydık.

Öncekinin aksine bu sefer bardağı dolup boşalan ve tekrar doldurulan bendim, tam da olması gerektiği gibi.

Arkada çalan şarkı, bağırarak eşlik eden insanlar, ortamın ağır havası; hiçbiri umrumuzda değildi, sessizce bardaklarımızdaki sıvıları yudumluyorduk.

Batuhan, Timuçin ve beni buraya çağırdığında aslında gelmeye ne ben gönüllü olmuştum, ne de yanımda oturan en yakın arkadaşım. Beni ikna eden Batu'nun daha önce duymadığım kadar kötü gelen sesiydi.

Kendisi de en az sesi kadar kötü görünüyordu.

"Sağ olun," dedi rakı bardağını sallarken. Bize bakmıyordu, özellikle de Timuçin'e gözleri çok az değiyordu. "Kalkıp geldiniz, eyvallah."

Sözsüz iletişimi tercih ettim ve bardağımı ona doğru havaya kaldırarak, kendininkini çarpmasını bekledim. Göz ucuyla bakmış, yamuk bir gülüşle de uzattığım bardağa, bardağını değdirmişti.

Yine bir sessizlik oldu, Timuçin rahatsızca kıpırdanmıştı o sırada. Batuhan'da fark etmiş olacak ki olduğu yerde biraz dikleşti, söze girmek istediğini anladığım için arkama yaslanıp, dinleme pozisyonuna geçtim.

"Kusura bakma Timuçin," dedi çekingen bir sesle. "Ne olursa olsun, böyle bir konuda Eslem'in adını ağzıma almamam gerekirdi." Timuçin, dirseklerini masaya yasladı ve çenesinin altına sağ elini koyup "Öyle," diye onayladı.

Tek kırmızı çizgisi vardı, o da Eslem'di.

Başka bir konuda yüz astığını görmek bile nadir olurdu ama Batuhan sınırları çok aşmıştı, bu yüzden de onun hiç görmediği yüzüyle karşılaşıyordu şu an. "Özür dilerim," dedi sonunda Batuhan, Timuçin ise sakin bir ifade ile kafasını olumlu anlamda salladı.

"Eyvallah," dedi onu taklit ederek, sonra da gözlerini kısmıştı. "Eslem'in adını geçirmen bana ne kadar ayıpsa, Cengiz'e de o kadar ayıp Batuhan."

Konu benim üstümden devam edecek gibi durduğu için tek kolumu masaya koydum, duruşumu da epey düzeltmiştim. "Biliyorum," dedikten sonra, bardakta kalan tüm rakıyı tek seferde içti. Benim ve kendinin içkisini tazelerken, "Biliyorum," diye de tekrarlamıştı.

Ben de bir sorundum ama sanki Batuhan'ın çok başka sorunları da vardı.

Tıpkı benim de ondan çok başka sorunlarım olduğu gibi.

İkimiz de hızlı gidiyorduk, o doldurur doldurmaz bardaklar yine yarılanmıştı. "Açık konuşalım mı Cengiz?" diye sordu Batuhan, derin bir nefes alıp "Konuşalım," dedim. Benim kaçacak pek bir şeyim kalmamıştı zaten, en büyük pişmanlığım ortada öylece duruyordu.

Tüm sokaklarım çıkmaz, yürüdüğüm tüm yolların sonu ıssızlıktı.

"Ağır konuştum, Nisan Eslem falan," Göz ucuyla Timuçin'i kontrol etti, ben de kısa bir bakış atmış ve çatılan kaşlarını görmüştüm. "Gereksizdi, hiç karıştırmamalıydım. Özür dilerim,"

Kafa salladım. "Öyle bir adam olduğundan değil, asıl senden hiç beklemediğimdendi tepkim. Herkesten beklerdim," Beni işaret etti elindeki bardağın altını bana doğrultarak. "Senden beklemezdim."

"Ben de," dedim dürüst olarak. Arkadaşının sevdiği kızı seveceksin deseler, siktiri çekip geçerdim rahatlıkla. Birini sevmem bile öyle uzak bir ihtimaldi ki, bir de bunun arkadaşımın sevdiği kız olması, muhtemelen aklımın ucundan bile geçmezdi.

Ben istemezsem olmaz sanıyordum ama bu oyunun şartlarını ben belirlemiyordum işte, bizzat kader kuruyordu oyunu.

Nedense de ben hep kaybedeni oluyordum.

"Onca kız var be oğlum, güzel kız tavlayamayacak adam mısın?" diye sitem etti Batuhan. Kaşlarım çatılmıştı, konuşmadan önce de rakıdan büyük bir yudum almıştım. "Vardır elbet," Kanıma karışan alkolden midir nedir, rahatlıkla devam ettim. "Onun gibisi yok ama."

"Öyle oluyor, değil mi?" diye sordu dertli dertli iç çekerek. "Bin tane kız koysan da yerine, yeri dolmayacak gibi oluyor." dediğinde Timuçin sevdiğine kavuşmuş tek kişi olduğundan, bardakları tokuşturmamıza karışmamış, yalnızca "Ağır olun," uyarısı geçmişti.

"Anlıyorum Cengiz," dedi içtenlikle. "Ama sen de beni anla kardeşim, delikanlı adamsın. Arkadaşım, dostum dedim sana. Olacak iş var olmayacak iş var, hiç yakışığı yok bu durumun."

"Biliyorum," dedim sadece. Bunlar kendi içimde düşünmediğim şeyler değildi, ben bunlara gecelerimi veriyordum da sabahları zor ediyordum. "Ahu," dediğinde dikkatimi tekrar ona verdim, kederli bir gülümseme ile masaya bakıyordu. "Seni bayadır seviyormuş."

Seni bayadır seviyormuş.

İlk defa duymamıştım bunu, hatta Ahu'nun ağzından da duymuştum. Ama her duyduğumda kalbimi saniyelik durduruyordu sanki, yeni yetme bir heyecan doluyordu içime ve daha sonra da doldurduğu yerde nefesimi kesiyordu.

Seviyordu sevmesine ama benim ona çıkan hiçbir yolum olmadıkça, ne kadar sevecekti? Bayadır seviyordu Ahu beni, hiçbir karşılık beklemeden. Daha ne kadar sevmeye yeri kalmıştı?

"Biliyorum," dedim yine, tek kelimelik cevaplar vermek ve boşalan bardağımı doldurup, tekrar boşaltmak dışında hiçbir şey yapamıyordum. "Çok üzülüyor," diye devam etti, bu sofradan sağ çıkmamı istemiyor gibi.

Bu sefer ses çıkarmaya gücüm yetmedi, kendi pişmanlığım ile yüzleşmek, kendi canımı acıtmak bir nebze katlanılırdı da; benim yüzümden Ahu'nun hissettiklerinin taşıyabileceğim hiçbir tarafı yoktu.

Altında kalıyordum, üzüldüğü düşüncesinin altında eziliyordum.

"Yaptığını da çok az insan yapardı, arkadaş kalalım demişsin. Helal olsun," dedi, benim kendime her gün lanet ettiğimi bilmeden. "O gün benimle konuştuğunda, sanki başka biri gibiydin ama benim tanıdığım Cengiz tam da bu."

"Keşke olmasaydım,"

Keşke ben bu Allah'ın belası zihinden çıkabilseydim. Keşke korkmadan Ahu'ya adım atmış olsaydım, keşke gidip seni seviyorum diye bağırsaydım. Doğru veya yanlış umrumda olmasaydı, evine girdiğim, yemeğini yiyip suyunu içtiğim insana karşı kalbimden hiçbir şey geçmeseydi.

Ben keşke olmaktan korktuğum kişiye, anneme biraz benzeseydim de onun vefasızlığı ilk defa bana kaybettirmek yerine kazandırsaydı.

"Özür dilerim Cengiz, söylediklerim için." Ben bir şey demeden, sessiz kalan Timuçin'e baktı ve sonra da devam etti. "Keşke başka biri olsaydı gönlüne düşen,"

"Keşke Furkan'ın gönlüne düşen başkası olsaydı," diye düzeltti Timuçin benim müdahale etmeme izin vermeden. Gülümsedim, ne çok keşke vardı ama içinde bir tane bile benim için o kişi Ahu olmasaydı, yoktu.

"Doğru," dedi Batuhan beklemediğim şekilde. Derin bir nefes verip tekrar bardağını bana doğru uzatmış, "Artık her hafta bir rakı sofrası kurarız," demişti alayla. Bardağı tokuştururken keyifsizce güldüm, hafif hafif aklım bulanıyordu ve sarhoşken bana sarılan Ahu beynimin tamamını işgal ediyordu.

Benim aklımın da işgal edilesi vardı gerçi, Ahu'nun her haliyle dolup taşmak istiyor gibi her şeyi kaydediyordu en ince detayına kadar.

"Ee anlat bakalım," dedim sandalyede arkama yaslanırken. Kederli bir türkü çalıyordu arkada. "Kötü görünüyorsun, var sende bir haller."

"Yok ya, genel işte. Nisan yüz vermiyor falan," dediğinde göz ucuyla Timuçin'e baktım, alayla tek kaşı havaya kalkmıştı. "Yer mi bunları Anadolu çocuğu?" demişti o da beklemeden. Güldüm ve Batuhan'dan önce konuştum. "Yemez."

O da gülmüştü. "Aşık olduk oğlum, onun da gönlü yok bende pek. Daha ne olsun?" Bilmem der gibi omuz silktim. "Onu sen söyleyeceksin, daha ne oldu da bu hale düştün?"

"Ne hali?"

"Aynaya da bakmıyor musun abiciğim sen?" dedi Timuçin şaşkın bir sesle. "Feleğin çemberinden geçmeyi bırak, çember bir taraflarına girmiş gibi. Gözünün feri sönmüş."

Derin bir nefes verdi ve bardağı kafasına dikti. Timuçin bardağı elinden kapıvermişti hemen. "İki efkarlı şey söylüyoruz bardakları deviriyorsunuz valla, bunun eve gidişi de var. İki ayyaş başıma kalacaksınız,"

"Kalalım be yavrum, bir kez de biz başına kalalım. Çok mu?" Timuçin bana döndü bu sefer de. "Ulan Cengiz, içesin mi vardı oğlum senin? Madem vardı ne diye kalk gidelim demedin?"

Ahu karşımda üzüntüyle içene kadar, asıl içmesi gerekenin ben olduğumu fark edemedim.

"Nisan," diye söze başlayan Batuhan ile bakışlarımız ona döndü. Benim üstümde toplanan ilgi de anında dağılmıştı. "Bitti benim için."

"Ne yaptı ne yaptı?" diye sordu Timuçin. Sonra da bardağı tekrar önüne koyup, bu sefer kendi elleriyle doldurmuştu. "Sen Nisan için bitti diyorsan harbiden içilecek bir şey vardır, engel olmayayım kardeşim."

"Sağ ol," dedi Batuhan dalgın dalgın. Dolmuş bardağından da memnuniyetle bir yudum almıştı. "Beni yavşak görse bile kabulümdü, yılışık deyip arkamdan gülebilirdi. Her şeyi yapabilirdi ulan, başım gözüm üstüne derdim." Kafasını kaldırıp, üzüntüyle bana baktı. "Ama o beni kansız, şerefsiz biri yerine koydu."

"Etme bulma dünyası," diye mırıldandı Timuçin, Batu duymadığı için ben dizimi dizine çarparak uyardım. O ise omuz silkmiş ama yine de çenesini kapatmıştı. "Sapık muamelesi yaptı bana, öyle tiksinmiş ki benden, ona isteği dışında dokunabileceğimi düşünmüş. O istemeden-" Duraksadı ve devam edemediği için rakısına döndü tekrar.

"O dayak, kıskançlık falan değildi, değil mi?" diye sordum. Kafasını iki yana salladı, yüzü buruşurken mezelerden de biraz yemişti. "Ona yaklaşmamdan korkup bağırdı sapık mısın diye, oradan geçenler de yanlış anladı. Öylece izledi, hayır o sapık değil bile demedi. İzledi sadece,"

Çok ağır gelmiş olmalıydı Batu'ya. Omuzları çökmüş, derin bir iç çekmiş ve bulunduğu yere bir çuval misali çöküp kalmıştı sanki. "Furkan kurmuş bir senaryo, öyle deyip geçtim. Nisan beni sapık sandı demeye dilim varmadı."

"Hiç mi bir şey demedi lan?" diye sordu Timuçin emin olmak ister gibi. "Hiç," cevabını da hemen almıştı ama sormaktan vazgeçmedi. "Daha sonra peki, açıklama yaptı mı?"

Batuhan güldü önce, keyifsiz bir gülüştü ama uzun sürdü. "Ya, ne açıklama ne açıklama. Ben kimim de bana açıklama yapacak kardeşim? Elin sapığı işte," Bardaklarımızı doldurdu tekrar. "Rahat bile etmiştir belki yokluğumla."

"Seni sapık sanmıyordur ya, o kadar da değildir," diyen Timuçin'den sonra "Doğruyu söyle lan, ters bir hareketin mi oldu senin kıza?" diye sormuştum emin olmak adına.

"Ayıp ediyorsun Cengiz," Sesi daha alçaktı, duymaya tahammül edemiyor gibi de bir eli sağ kulağının tarafına çıkmış, kapatır gibi oraya koymuştu. "Nisan zor kız," dedi Timuçin en sonunda, ben de onayladım. "Ama bu bambaşka bir boyut be Batu."

"Kızdan uzak dur," dedim alkolün de verdiği yetkiyi kullanarak. "Yapması söylemesi kadar kolay değil ama sapık olarak görme ihtimali varsa bile yanında yöresinde olmak," Onun bana söylediğini hatırlayıp, gerçekten de Allah'ın sopası yok diye düşünerek devam ettim. "Yakışık almaz."

"Yakışanı da yakışmayanı da sikeyim," dedi Batuhan. İyice kafası gitmiş gibiydi, gözleri de kapanıyordu ara ara. "Ben benim kalbimi de sikeyim. Hala sevmeye devam ediyorum da beynimi de sikeyim-"

"Anladık, sikeceksin." diye susturdu Timuçin onu. Batuhan'ın sarhoşluğu biraz ağzı bozuk türdendi. "Hak etmedim," dedi bu sefer de. "Hak ettiysem eyvallah ama yemin olsun hak etmedim."

"Hak mevzusuna geleceksek Batu," demiştim ama sanki dilim dönmüyordu. "Kimlerin ne hakları var, aklın şaşar."

Bir kere en başta Ahu'nun iki senelik sevgisinin hakkı vardı, eğer hak etmekten bahsedeceksek, en önce o hak ediyordu.

Ahu, akla gelebilecek ne kadar güzel şey varsa hepsini hak ediyordu da; ben yine de o bana kalsın istiyordum. Öyle derinden bir istekti ki bu, dizlerimin üstünde yalvartacak olsa beni, yalvartırdı.

Ne yazık ki bize aman istemek de çözüm değildi.

"Vazgeçmem lazım değil mi?" diye sordu Batuhan. "Vazgeçtim diyorum ama sonra bir görüyorum," Elini salladı, ohooo, der gibi. "Ne akıl kalıyor ne bir şey. Sonra tekrar vazgeç."

"İçi gidiyor insanın," dedim onun kaldığı yerden devam ettiriyor gibi. "Öyle karşında, nasıl uzak kalacaksın?" Derin bir nefes verip, bardağı dudaklarıma götürmeden tamamladım. "Şurada geber git deseler daha kolay."

"Al benden de o kadar," dedi Batuhan, başını eline yaslayarak. "Ahu seni seviyor en azından, benim önümü bizzat Nisan kapatıyor. Öyle böyle de değil, korkuyor kız benden,"

"Daha kötü ya," deyip güldüm. "Kızı üzmekten başka ne işe yarıyorum? Senin en azından yokluğun Nisan'a iyi geliyor."

"Ohoo," dedi Timuçin araya girerek. "Kardeşim siz bunun üstüne bir yetmişlik daha devirirsiniz valla, haliniz hal olmaktan çıktı."

"Sen söyle lan," Timuçin'e seslendim, o da kafasını soluna çevirip bana bakmıştı. "Yazık değil mi bu kıza? Ben seviyorum da ne işe yarıyor? Kızın yüzünü güldürdüğüm mü var, yanıma alıp koruduğum mu var?" Kalbimin üstündeki ağırlığı kaldırmak istiyordum, olmuyordu. "Ağlıyor da bana mı geliyor, ne işe yarıyorum ben?"

"O da senin yüzünü güldüremiyor, ne işe yarıyor diyor musun?" Sorusuna karşılık kafamı hemen iki yana salladım. "O ağlatsa da olur," Masaya koyduğum bardağın üstüne kapattığım elimden destek alıp, biraz öylece durdum. "İstediğini yapsın bana, yeter ki başka birini sevmesin."

"Hah, asıl korkularımız da ortaya çıktığına göre sarhoş sayımız an itibariyle iki oldu," diyen Timuçin'e "Sarhoş değilim," dedim otomatik cevap gibi. "Aynen aynen," demiş, el hareketiyle de hesabı istemişti. "Siz buradan Müslüm konseri modunda bileklerinizi keserek çıkmadan eve gidelim, kahve yapayım size."

"Sen Batu'yu da alıp git," dedim, sessizlikle baş etmeye hiç de hazır değildim. Batuhan masaya kafasını koymuştu, ben de yanağımı elime yasladım. Uyur gibi olmuştum ama Timuçin "Hadi," diyerek kolumdan çekiştirmiş, ne yaptığımı bilmeden ayağa kalkmama neden olmuştu.

Nereye gittiğimizi sorgulamadım, umursamıyordum çünkü. Taksiye bindiğimizde de, ilk olarak Batuhan'ı Furkan'a teslim ettiğimizde de, bizim evin önünde durduğumuzda da hiçbir şey umrumda değildi.

Ben de Timuçin kapıyla uğraşırken, umrumda olan yere doğru adımlarımı çevirdim. "Cengiz, nereye lan?" diye bağırdı arkamdan. Adımlarım gayet düzgündü, yani ben öyle sanıyordum ama aklım karmakarıştıktı. Tüm dağınıklığın ortasında yine tek bir kelime vardı.

"Ahu'ya."

"Sabır ver Allah'ım," diye bağırdığını duydum. "Bekle lan, bekle."

"İyiyim ben," dedim zar zor. "Aynen, ayık kafayla uzak duracağım diye kendini deştiğin kızın evine gidiyorsun, eminim çok iyisindir."

"Dayanamıyorum Timuçin," Ahu'nun evinin bulunduğu sokağa girdiğimizde, haftalar önce beni öptüğü yere gözlerim takıldı. Görmemek çözümmüş gibi gözlerimi kapattım. "Sikeyim böyle işi," deyip derin bir nefes verdim, dengem de bozulur gibi olmuştu ama Timuçin anında destek olup duruşumu düzeltmeme yardım etmişti. "Gidiyor, beş dakika sonra özlemeye başlıyorum. Böyle iş mi olur?" Sitem etmeye devam ettim. "İçimi oysalar daha iyi, şansımı sikeyim!"

"E şimdi kıza niye gidiyoruz?"

"Özledim," dedim elim ezbere bildiğim zile uzanırken. "Sen kafayı kırmazsan iyi gülüm," derken otomatiğin sesini duyduk ve açılan kapıdan içeri girdik. Zaman akışı kafamda oturmuyordu, kapıdan girmemiz ile Ahu'ların dairesinin önünde bulunmamız arasında saniyeler vardı sanki.

"Bu saatte hayırdır kardaşım?" dedi Nisan'ın kocası. "Yol geçen hanı mı sandınız burayı?" Kimse ona cevap vermeden beni süzdü ve yüzünü buruşturdu. "Bir kızı sarhoş getiriyorsun, bir kendin sarhoş kapısına dayanıyorsun. Senin amacın ne birader, söyle de bilelim?"

"Ahu'yu görmek," diye açıkladım basitçe. Gözlerim kapanmak istiyordu, yorgun hissediyordum ama onu da görmek istiyordum. "Çağırsana," derken kendimi duvara yaslamıştım. "Hadi başka kapıya, bu evde gecenin bir vakti sana gösterilecek kız yok,"

Kapıyı kapatmaya çalışacağı sırada Timuçin elini koyarak engelledi ve bana beni ne hallere düşürdün temalı bakışını attıktan sonra Hankişi'ye döndü. "Kardeşim sen mert birine benziyorsun, halden de anlarsın." Beni işaret etti. "Görüyorsun halini, etme eyleme."

"Hadi bu sarhoş da geldi buraya, sen nasıl izin verdin?" Hankişi, en yakın arkadaşıma sorgularcasına bakarken "İzin vermedi," dedim. "İzin de istemedim zaten," diye de tamamlamıştım.

"Bu salağa hayat yapacağını yaptı zaten, baksana şu surata." Timuçin'in beni işaret eden eline vurmaya çalıştım ama görüntü çiftleştiği için denk getirememiştim. "Benim baldızın da hali hal değil," diye mırıldandı Hankişi. Sonra da beni süzüp acıyan bir bakışla "İyi hadi, çağırayım Ahu'yu," demişti.

O gider gitmez Timuçin bana döndü. "Aşağıda bekliyorum," Elini omzuma koydu ve sırıttı. "Bu kıyağımı da unutma," diyerek merdivenlere yöneldi ve neredeyse koşarak gözden kayboldu. Öylece merdivenlere bakıyordum, ne kıyaktan kastını anlamıştım ne de neden gittiğini. Sadece tek bir şeye odaklı beynim başka hiçbir şeyi algılayamıyor gibiydi.

"Cengiz?" diyen uykulu sesle kafamı kaldırdım ve şaşkın bakışlarla bana doğru gelen kıza baktığımda emin olmuştum.

Ahu'dan vazgeçmek diye bir şey yoktu, en azından benim lügatımda buna karşılık gelen bir şey yoktu. Ahu'yu özlerdim, onu beklerdim ama onu unutamaz, bir gün gerçekten ona olan hislerimi söyleyebildiğim güne inanmayı bırakamazdım.

Çünkü o benden alınan her şeydi, tek bir bedende tüm terk edilişlerimin karşılığı, kalbimin en huzur bulduğu yerdi.

Continuă lectura

O să-ți placă și

ANTRENÖR +18 | texting De zena

Ficțiune adolescenți

4.3M 122K 41
054* ***: benim seninle sevişme 054* ***: pardon antrenman yapma ihtimalim nedir? - : kapak tasarımı için @gokbuttired 'a çok teşekkür ederim.<3 :
826K 37.3K 20
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
Müptela | Tamamlandı De H🐾

Ficțiune adolescenți

5.6M 292K 98
Gökyüzünde özgürce uçan bir kuş ve o gökyüzüne ateş eden bir savaşçının hikayesi. Leyla özgür bir kuş, Ercüment vatanı için dağlara, taşlara gerekir...
1.1M 30.9K 17
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir, karanlık aşk türündedir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik...