İkinci malzemeyi almak için yanımda Raymond veya Caein'i alamam.
Bana dövüşebilecek biri lazım.
O an aklıma bir isim geldi.
Veliaht artık herşeyi biliyor ve iyi kılıç kullanıyor! O olabilir.
Bu gün kesinlikle onunla konuşacağım.
Akşama doğru Daniel ve veliahtı konuşurken gördüm. Bu saray gereksiz derecede büyük...
Yanlarına gittim ve veliahta döndüm.
-Benimle bir saniye konuşabilir misin?
-Majesteleri bir sorun mu var?
Daniel'e döndüm. Eh ondan bir sorun olmaz
-Sana bahsettiğim ikinci malzeme için yola çıkacağım.
-Ne zaman?
-Yarın...ama tek başıma yapamam, benimle gelir misin?
-Bu...tabi ki!
Daniel ne olduğunu sorguluyor gibiydi.
-Durun ne ikinci malzemesi?
-Ölümsüzlük meyvesini alacağız.
-Hani şu efsanelerde olan mı!?
-Mhm.
Sanırım efsaneyi bilmeyen tek kişi benmişim...
-Bende gelebilir miyim?
İkimiz de aynı anda güldük.
-Beden gülüyorsunuz...
-Sen daha ata doğru düzgün binemiyorsun...ve o tehlikeli yolculuğa mı çıkacaksın?
-Ne yani... gelemez miyim?
-Neden bu kadar gelmek istiyorsun?
-Ah şu şekilde. Efsaneye göre ağacın bulunduğu yer, eskiden yapılan en büyük savaşlardan birinin olduğu yerde. Strateji kitaplarının hepsinde yazar! Mükemmel akıl oyunları ve...
-Daniel.
-Huh?
-Bu oyun veya bir gezi değil gittiğimiz yer tehlikeli.
-Bunu biliyorum ama...
-Ama değil. Ölebilirsin.
-Yine de gelmek istiyorum.
Gözlerine baktığımda göz bebekleri kararlılıkla parlıyordu. Omuz silktim ve arkamı döndüm.
-Madem ölmek istiyorsun, yarın öğleden sonra yola çıkacağız. Hazırlanın.
Herkes hazırlanmaya başladı, sadece bir kaç gün sonra olacaklardan kimsenin haberi yoktu...
Yarın öğleden sonra planlandığı gibi yola çıktık.
Bu seferki malzeme başka bir krallıkta. Girişimizi gizlice yapacağız.
Atlarla yola çıktık ve Daniel yüzünden oldukça yavaştık... Ama bu o kadar da kötü değil sonuçta acelem yok değil mi?
Mesela her geçen gün üçüncü patlamaya daha da yakınlaşmam gibi. Yanımda kan torbalarım yok yani dikkatki olmalıyım.
Sınıra geldiğimizde içeri girmek için bekleyen arabaların sırasına girdik. Soran olursa biz tüccarız ve atlarımızda bulunan değerli taşları satıyoruz.
Ben yüzümü göstermemeliyim çünkü her tarafta kırmızı saç ve mavi göz özelliğinin kime ait olduğu bilinir.
İşte ünlü olunca...
Konuşmayı en sakin görünen Daniel yapacak. Veliaht biraz daha yapılı bu nedenle koruma rolünde, bende Daniel'ın eşiyim.
Üç kişilik koca bir ekibiz.
Sonunda sıra bize gelince durdurulduk.
-Adınız ve neden geldiğiniz?
-Ben bir tüccar olan Daniel Surrender bu eşim Emily Surrender ve korumam Hans. Buraya değerli taşlardan satmak için geldim.
Atlardan birinden bir torba aldı ve gösterdi. Sonra giriş ücretini ödedi.
Onay alınca içeri girmek için hareket ettik.
Ama tam o sırada durdurulduk.
-Durun bir dakika. Karının yüzünü aç.
-Neden?
-Belki de bir güzellik saklıyorsun. Karının nasıl olduğunu denememiz lazım.
Tsk lanet eşkiyalar.
Eskiden bazı yerlerde böyle şeyler vardı.
Biri evleneceği zaman bu lorda bildirilirdi ve evlenecek kadın evlenmeden önce lordla bir gece geçirmek zorundaydı.
Bunlar sadece koruma ama yine de...
Daniel'e döndüm.
-Sıkı tutun.
-Huh?
Veliahta baktım ve anlaşınca aynı anda atlara asıldık.
Daniel ve ben aynı ata biniyoruz ve atı ben kontrol ediyorum. Arkamızdan bağıran askerleri duyabiliriyorduk.
-Takip edin!
Ah lanet olsun!
-Onları ormanda kaybedelim!
-Tamam!
Atları ormana çevirdik ve içeride koşuşturmaca devam etti.
-Ma... majestleri düşeceğim!
-Sıkı tutun duramayız!
Uçurumun kenarına geldiğimizde bir kaç asker tarafından kenarı sıkıştırılmıştık.
-Kaçacak bir yeriniz kalmadı!
-Sonunda...bunu ödeyeceksiniz.
Kargaşa çıkarmamak içi kaçtım ama şimdi iyice sinirlendim.
Veliaht elini kılıcına koyup bana döndü izin istiyor olmalı. Kafamı olmaz anlamında salladım. Onlarla ben ilgileneceğim.
Atımdan indim ve onlara doğru yürümeye başladım.
-En azından karın akıllı görünüyor.
-Merak etme ona iyi davranacağız.
Öyle mi? Ben aynısını söyleyemem.
En son kan torbalarım yok diye üzülüyordum ama şuna bak! Burada benim için sıraya girmişler.
Belimden bir hançer çıkardım.
-Ne o küçük hanım. Bize onunla mı zarar vereceksin?
Kafamdakini çıkardım. Nasıl olsa kurtulamayacaklar.
-Bu...bu kişi!
-Size bununla zarar vereceğim. Peki şimdi ne yapacaksınız?
Kaçmak için arkalarını döndüklerinde çok geçti. Saniyeler içinde üç kişi de cansız olarak yere düştü.
Sonra cesetleri uçurumdan aşağı attık.
Birazdan yoklukları farkedilecektir. Hızla uzaklaşmamız gerekiyor.
Atlara bindik ve oradan uzaklaştık. Onların atlarını ise serbest bıraktım. Böylece ormadan gezebilirler.
Yolumuz biraz uzak ve muhtemelen bir günlük daha yolumuz var.
Alacağımız molalar ile bir buçuk güne kadar uzayacaktır. Yani sabahın köründe beklediğimiz yere varmış olacağız.
...
... Sanırım bir buçuk gün biraz az... Çünkü Daniel sürekli mızmızlanıyor!.
-Majesteleri ölmek üzereyim lütfen... lütfen mola verelim.
-Bir gün içinde kaçıncı kez ölümün eşiğine geldiğini bilmiyorum. Ama sana gerçek ölümü gösterebilirim ne dersin ha?
-Bu konuda... Haha sadece şaka yapıyordum yani ne ölmesi...
-Anlıyorum. Sadece bayılmak istiyorsun.
Ah bu neden daha önce aklıma gelmedi?
Atı durdurdum. Daniel tehlikeyi seçmiş gibiydi.
-Majesteleri bir şey mi oldu neden durduk?
-Merak etme sadece birazcık acıyacak.
-N..ne ben yaşamak istiyorum! Daha çok gencimm!
-Merak etme ölmeyeceksin. Sadece birazcık uyuyacakaın o kadar.
-Gerçekten susacağım! Lütfen yapma...
-Heh artık beni kimse durduramaz!
Veliaht kenarıdan izliyordu.
-Majesteleri çok üstüne gitmeyin.
-Çok geç.
-Ahh!...
-Ve uyudu. Yakın bir zamanda kalkmaması dileğiyle.
Böylece daha sessiz geçen yol, az molalarla daha hızlı bitti.
Veliahtla haritaya baktım.
-Bu bölgede bir yerlerde olduğu söyleniyor.
Bölgeye baktığımızda bomboştu. Kuru topraktı ve ot bile yoktu.
Bunun nedeni kara büyü enerjisi...onu hissedebiliyorum.
Gece dinlendik ve sabaha hazırlandık.
Uzun bir gün olacak.
________
Yazar:Villainesssss
Dünkü soruma aldığım cevaplar üzerine kötü planımı harekete geçirdim. Hehe...hehehehe