ay'büke | gerçek ailem

lunabne által

9.4K 662 99

"Cansız bedenini havuzdan ben çıkardım. Yemin ederim sendin, sana o kadar benziyordu ki."... ..."Seni kucağım... Több

|KARAKTER TANITIMI|
2. Bölüm : "Geçmişin Gölgesi"
3. Bölüm : "Çilek"

1. Bölüm : "Büke"

2.4K 167 23
lunabne által

Oy vermeyi ve takip etmeyi unutmayın lütfen. Yorumlarınızı da bekliyorum. 🤍

multimedya : Aybüke Arslan

••••••

"Sadece bu mu ?" dedim siyah şapkamı düzeltirken.

"Evet Büke. Bu çok önemli bir paket, dikkatli olmalısın diğerleri gibi değil." dedi Bastonlu.

"Minicik şey için mi yarım saattir koşuyorum?" dedim, sinirle. Bunu herhangi bir kargonun içine rahatlıkla sıkıştırıp bir kargo şirketiyle kimsenin ruhu duymadan gönderebilirdi.

"Bu işin şakası yok. Kaç büyükbaş bunu arıyor biliyor musun sen Büke ?" dedi, Onur eski koltuğa kendini atarak.

"Laf kalabalığına gerek yok tamam işimizi yapalım. Çıkıyorum." birkaç adım attım ve ahşap kapıyı açtım. Dışarı doğru bir adım attım. Zaten o kadar dar bir sokaktı ki en fazla iki adım atabilirdiniz. Pakette ne var Büke ? Açıp baksam mı ? İçim içimi kemirirken sokağın köşesini döndüm ve iki duvarın arasındaki çıkıntıya girdim.

Küçük siyah paketi yırtmadan açtım. Ve sağ avucuma doğru salladım. Siyah bir usb avucumun içine düştüğünde kaşlarım merakla havaya kalktı. Of burada senin içinde ne var nasıl bakacağım ? Usb'nin köşesinde sallanan bir 'K' harfi vardı. Tam iki duvarın arasından çıkmıştım ki bir ses duydum ve şapkamı yüzümü kapatacak şekilde iyice eğdim. Arkamı dönmeden kafamı çevirdim ve omzumun üzerinden arkamdaki adama baktım.

İri yarı bir adam kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Ayakkabılarıma baktım. Bağıcıklarım açılmazsa aralıksız koşar kurtulurdum. Elimdekini kutusuna koydum ve bel çantama attım.

Tekrar omzumun üstünden arkama baktım ve koşmaya başladım.

"Dur, kaçma !" Dar sokakta koşmaya devam ederken arkamdan kovalıyordu. "Hay yapacağınız işi sikeyim !" diye bağırdığını duydum ve sol köşeye dönüp koşmaya devam ettim. Yavaşça arkama baktım, hala geliyordu.

"Hadi ama koca adam birazdan tıkanacaksın. İkimizde yorulmadan peşimi bırak!" diye bağırdım ve koşmaya devam ettim. "Elindeki şey bize ait !" dediğinde büyük bir kahkaha patlattım "Hadi ya !"

Koşmaya devam ederken portakal tezgahıyla karşıya geçen Hüseyin Amcayı gördüm ve biraz yavaşladım. "Hüseyin Amca kişisel olarak algılama, üzgünüm." suratıma beni anlamadığını ifade eden bir bakış attığında tezgahın arkasına geçtim.

Peşimden koşan adamın çıkacağı sokağa doğru tezgahı ittirdim ve dar sokağı kapattım. Arkamı dönüp geniş sokaktan karşıya geçip tekrar dar sokaklara girdim. Yanımdaki merdivenden atladım ve yokuş aşağı koşmaya devam ettim.

Köşede bir apartman boşluğu gördüm ve oraya girdim. Ellerimi dizlerime koyup derin derin nefesler almaya başladım. "Hay babanın şarap çanağına tüküreyim. Çük kadar usb için girdiğim hallere bak!" bluetoothlu kulaklığımın tekini sol kulağıma taktım.

Hemen telefonumu açıp Bastonlu'yu aradım.

"Bir sorun mu var Büke ? Daha yeni çıktın." bilgisayarla uğraştığı gelen tuş seslerinden belliydi.

"Macar sokağında bir adam takıldı peşime."

"Ne !? Kaçtın değil mi ?" dedi, endişeyle.

"Kaçamamış olsam seni arayamazdım. Kaçtım tabii ki de. Kim bu adam ? Nereden biliyordu teslimatın bugün olacağını ?" dediğimde kafamı apartman boşluğundan çıkarıp sokağı kontrol ettim. Hassiktir derim !

"Adam burda saklandığım sokaktan geçiyor. Fotoğrafını gönderiyorum." telefonumun kamerasını açtım ve duvarın dibinden yavaşça çıkarıp fotoğrafını çektim. Gruba fotoğrafı attım.

"Araştırıyorum." birkaç tuş sesinden sonra sessizlik oldu.

"Bu adam Parslardan, Doruk Pars. Bizim sistemimizde kayıtlı daha önce işini yapmışız." dedi, Onur.

"Bu paketin peşindeki büyükbaşlardan biri de Parslar o zaman." alt sokaktan adım sesleri duyduğumda kendimi duvara yapıştırdım.

"Bunlar kalabalıklaşıyor." dedim, sessizce.

"Sakin ol, nerdesin ?" dedi Onur. O benden daha stresli konuşuyordu. Asıl sakinleşmesini gereken kendisiydi.

"Menekşe sokak. Ana caddeye iki sokak var ama bunlar beş kişi oldular." dedim fısıldayarak.

"Şuanda herkes kargoda. Oraya gelebilecek kimse yok Büke. Aklını kullan bir şekilde çıkmalısın."

"Şansımı sikeyim." diye mırıldandım ve hemen telefonu kapattım. Apartmanda tanıdık bir zil aradım ve Buket'in ziline bastım. Kapı açıldığında içeriye girdim. Hemen üst kata koştum.

Buket kapıya yaslanmış merdivenlere bakıyordu. "Hayırdır Büke ?"

"Buket benimle geliyorsun." dediğimde güldü ve kollarını birbirine bağladı. "Gelemem, git burdan." kapıyı kapatmak için ittiğinde araya ayağımı koydum.

"Gelir misin demedim Buket, geliyorsun dedim." dudaklarını aralayıp konuşacağı sırada izin vermeden konuştum "Bana birden fazla can borcun var. Şimdi siyah bir sweatshirt ve şapka takıp gel, hızlı."

Apartmanın eski penceresinden dışarı baktım. Birkaç tanesi hala burda ve etrafı kontrol ediyordu. Kapı kapanma sesi duyduğumda kafamı çevirdim.

"Merak etme bir şey olmayacak. Aradıkları şey sende olmadığı için yakalanırsan bile seni bırakacaklardır. Eğer bırakmazlarsa beni satarsın." dedim ve şapkasını iyice öne eğip sweatinin şapkasını da üzerine kapattım.

Bende aynı şekil şapkamı kapattım ve merdivenlerden indik. Saate baktığımda bir buçuğa geliyordu. Dış kapıyı açıp yavaşça sola döndük ve yürümeye başladık.

"Durun !" arkamızdan bağıran adamla dönüp birbirimize baktık. "Üç deyince sağ sokağa doğru koş. Muhtarın bahçesinden geçip Köprünün altına saklan." kafasını salladı.

"Bir, iki, üç." o sağa doğru koşmaya başladığında bende sol sokağa girdim. Böylelikle adamlar ikiye bölündü. Artık atlatmam gereken kişi sayısı üçtü.

Hızlıca arkama baktım ve hemen önüme döndüm. Köpek gibi koşuyorlar maşallah! Biraz önceki koca adam yoktu. Merdivenlere zıpladım ve yüksek duvara ellerimi attım. Kendimi yukarı doğru çekerken soluma baktım. Adamlarda geliyordu. Keşke bi aksiyon müziği açsaydım he ! İyi giderdi şimdi.
Duvarın üstüne çıktığımda iki adım uzağımdaki çatıya atladım. Birbirine yakın olan çatılardan atlayarak koşmaya devam ettim.

Kulaklığıma gelen sesle parmağımla iki kere dokundum. "Ne durumdasın Büke ?" Onur'un telaşlı sesini duyduğumda güldüm.

"Ne o Onur ? Benden daha çok stres yapmışsın." nefes nefese konuşuyordum dediğimi anladı mı onu bile bilmiyorum.

"Hala koşuyor musun sen ?" dedi, Bastonlu. Onunda telaş yapmaya başladığını anlamıştım. Daha önce bundan daha uzun kovalamacalar yaşamıştım. Ama bunlar kalabalıktı ve eğer Buket'i yakalayıp paketin onda olmadığını öğrenirlerse, bu sefer altı kişiden kaçmam gerekecekti.

"Evet ama sorun değil atlatacağım. Sadece üç kişicik." silah patlamasıyla hemen yanımdaki duvarın arkasına geçtim.

"Hassiktir amına koyayım napıyorsun?!" diye bağırdım silah sıkan adama.

"Adamları kışkırtma Büke ! Hemen birilerini göndermeye çalışıyorum paketi oraya bir yere bırak boş halde kaç."

Lan adamlar silahlı. Aloooo ?!

"Burdan çıkarsam keklik gibi avlarlar beni Bastonlu !"

"Dediğimi yap Büke paket önemli." sinirle bir nefes verdim. Haklıydı, ona kızamadım. Burada benden vazgeçtiği için oturup kavga da edemezdim. Çünkü sorumluluğunda bir sürü çocuk vardı. Karnını doyurması, kaldıkları yerlerin faturalarını ödemesi gereken bir sürü insan vardı. Bu büyük bir gruptu. Üstelik bu teslimat olmazsa ölecek bir sürü insan da vardı.

Ne kadar bu grubun piyonu değil belki de kalesi olsamda günü geldiğinde benden de vazgeçerlerdi. "O sıradan bir piyon değil ! Büke'den bahsediyoruz !" diye yükseldi Onur.

"Onun kim olduğunu biliyorum Onur. Herkesi korumak için bunu yapmak zorundayım. Orada olan ben bile olsaydım aynısının yapılması gerekirdi. Uzatmaya gerek yok." dedi Bastonlu, üstelik sesinde hiçbir pişmanlık kırıntısı olmayışını saklamaya gerek duymamıştı.

Bel çantamdan kelebeğimi çıkardım ve sallayarak açtım. Duvarın dibindeki kırık parçalara hızlıca vurdum ve küçük bir alan açtım.

"Çık dışarı yoksa ateş açacağım !" diye bağırdı güçlü bir erkek sesi.

"Kimsiniz siz ?!" diye bağırdım, biraz zaman kazanmak için. Kim olduklarını biliyordum zaten.

"Çık dedim !" diye bağırdı.

Çantamdan paketi çıkardım ve boşluğa sakladım. Üzerini kırdığım duvar parçalarıyla kapattım. Küçük spreyi çantamdan çıkardım ve duvara işaretimi çizdim.

"Manavın arka sokağı, Kardelen sokak. Kırmızı apartmanın çatısı, işaret bıraktım." dedim yavaş yavaş ayağa kalkarken.

"Bir şekilde kaçmaya çalış Büke. Sikeyim neden seni gönderdik !" diye bağırdı çaresizce Onur.

"Sakin ol, deneyeceğim. Olmazsa da buraya kadarmış." kulaklığıma çift dokundum. Şimdi tek başımayım.

"Çıkıyorum, bi salaklık yapma." diye seslendim. Yavaşça çıktım ve duvarın yanında bekledim.

Koca adam hangi ara buraya geldin ?  Hızla bana yaklaştı ve kolumdan tuttu. Kaşlarımı kaldırarak kolumu tutan eline baktım ve ellerimi havaya kaldırarak ondan bir adım geri gittim.

"Noluyor ya ? Ebelemece mi oynuyorsunuz çocuklar ?" çocuk dediğim adamın benden en az 10 yaş büyük olması gerçeği peki.

Diğerleri de yanıma geldi. Maşallah başka yerde karşılaşsaydık keşke. Neyse bir sonra ki hayatımda artık.

Deri ceketli çocuk bel çantamı açtığında omuzlarımı düşürdüm. Keşke çıkıp koşsaydım böyle çok sıkıcı oldu. "Paket falan yok abi." dediğinde dudaklarımı büzdüm "Görüyor musun abisi, yanlışlık olmuş en iyisi ben koşayım sağdan sağdan." dedim alaylı ses tonumla.

Bir adım atmıştım ki sweatimin şapkasından tuttu. İkinci adımı atmak ve koşmak için can atan zavallı sağ ayağım havada kalırken beni arkaya doğru çekti. Kutuyu sakladığım duvara sırtımı yavaş diyemeyeceğim bir şekilde çarptı.

"Paket. Nerede ?" diye sordu tane tane. Sesinde bariz sinir vardı. Gülümsedim "Ne bileyim abicim paket falan görmedim ben. Görme engelliyim %70." dedim ve gözlerimi kıstım.

"Arkandan dur dedim." dedi ama onun da dalga geçtiği belliydi. "Valla %80 de duyma engelliyim möge abla." arkasındaki çocuk gülerken koca adam da güldü.

Ben tam 'ehehe' durumuna geçmiş alttan alttan sıvışacaklen bir kere daha duvara çarptı bedenimi. Bu sefer ki biraz sertti ama hakkını yemeyelim. Yüzümü buruşturdum "Tamam," dedim sesli ve titrek bir nefes vererek "paketi yolda verdim, kimde olduğunu biliyorum. Beni öldürmeyeceğinize söz verirseniz sizi götürürüm." dedim korku dolu bakışlarımı koca adama çevirerek. Birkaç saniye gözlerime baktı.

Sağ yumruğunu tam başımın yanına duvara sertçe vurduğunda irkilmiş gibi yaptım ve gözlerimi ayakkabılarıma sabitledim. O da zaten gerçekten korkup korkmayacağımı görmek için vurmuştu. Hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladım. Arada kaçamak bakışlarımı yüzüne gönderiyordum. Kolumda tuttu ve çatıdan inmeye başladı.

"Yolu göster." dedi sertçe. Yürümeye başladım, Buket'in apartmanına doğru gidecektim. Orada ara sokaklar karışıktı ve ben buraları avucumun içi gibi biliyordum. Birkaç dakika sonra apartmanın önüne geldiğimizde diğer grubu gördüm.

"Ee nerede paket ?" dedi başka bir çocuk. Yakışıklıydı baya. Acaba buralara çok uğruyor mu ? Numarasını istesem çok mu garip- "Sana diyorum ?!"

"Şu-şu binada, üçüncü katta soldaki kapı. Ama silahları var." dedim, ne kadar bilgi verirsen o kadar inandırıcı olur.

Dört kişi binaya doğru ilerledi, geriye iki kişi kalmıştı. "Oğlum kız binaya girdi beş dakika sonra çıktı. Bir baktık mitoz bölünme geçirmiş." Yavaşça ileri doğru bir adım attım. Bakışları bana dönünce ellerimi cebime koydum ve ıslık çaldım. Yerdeki taşa ayağımla vurarak ileri attım. Sonra yanına gittim, bu sefer taşı onlara doğru attım. Onlara doğru bir adım attım ve tekrar taşla ileri geri oynamaya başladım. Küçük bir güven oyunu oynadım ve sanırım başarılı oldum.

Bakışlarını sonunda benden çektiler. Taşı iyice ileri attım ve peşinden gittim. Biraz önce yakınlarında oynadığım için istemeden güvenlerini kazanmıştım, kaçacağıma ihtimal vermiyor olmalılardı. Biraz daha uzaklaştığımda sokağın köşesine birkaç adımım kalmıştı.

Arkama baktım ve benden kısa bir an bakışlarını çektiler. Hemen koşmaya başladım. Ara sokaklara girdim. Bir yandan da telefonumdan Bastonlu'yu aradım. Kulaklığımdan gelen sesle iki kez dokundum.

"Hepsini pazara gönderdim." dedim ve güçlü bir kahkaha attım.

"Aferin benim kızıma !" dedi Onur ve o da gülmeye başladı. Sağa döndüm ve karşıma çıkan çıkmaz sokağın duvarına baktım. Çıkıntıya sağ ayağımı koydum, kollarımı duvarın üstüne attım ve kendimi yukarı doğru çektim. Hemen yandaki çatıdan koşmaya devam ettim.

"Ana caddeye yaklaşıyorum paketi kim aldı bana getirsin teslim edeyim." dedim nefes nefese.

"Paket Güvercin'de. Acele et vaktimiz çok az, adamlar da yokluğunu anlamış peşine düşmüşlerdir." dedi Bastonlu.

Kulaklığıma çift tıklayıp aramayı kapattım. Pazarın olduğu sokağa geldiğimde çatıdan inme vaktim gelmişti. Sevim teyzelerin çatısından atlayayım, daha kolay. Çatının ucundaki basamağa bastım ve Sevim teyzelerin üstü açık balkonuna doğru yavaşça bıraktım kendimi. Kafamı kaldırdığımda Sevim teyze ve kocasıyla karşılaştım. Çay içiyorlardı.

"Tövbe bismillah. Kız bacaksız ! Kaç kere söyledim sana şöyle habersiz gelme diye ?!" dedi eline terliğini alırken.

"İyi bir dahakine bağırırım yukarıdan 'atlıyorum hazır mısınız' diye. Yahu kaçıyorum izin alıp mı atlayayım ?" dedim gülerek.

"Yine ne yaptın da kaçıyorsun ?" dedi terlikle popoma vururken. Yüzümü buruşturup popomu tuttum. "Ya Sevimcim bizim her zamanki işler işte. Aras kargo falan." konuşurken masadaki böreği ağzıma attım.

"Neyse ben kaçıyorum üzmeyin birbirinizi." balkonun yanındaki merdivenden aşağıya doğru indim. Siyah demir kapıyı ittim ve pazarın içine girdim.

Yavaş yavaş ilerledim. Tabi bu kalabalıkta istesende hızlı hızlı ilerleyemezdin orası ayrı. "Büke !" sesin geldiği yöne baktığımda Tuğrul Amcayı gördüm. Yanına ilerledim ve tezgahtan bir tane elma aldım. "Kimi arıyorsun ?" dedi etrafa bakarak. Aynı anda elindeki poşeti tartıyordu. Bende etrafa baktım "Güvercin buralarda mı ?" dedim elmayı üstüme silerken. Büyük bir ısırık aldım.

Bana doğru eğildiğinde tezgahtan bir şey alıyormuş gibi yapıp bende ona doğru yaklaştım "Kırmızı tezgahta." geriye çekildim. "Kolay gelsin." dedim ve ilerlemeye devam ettim. Kırmızı tezgaha doğru ilerledim. Birkaç dakika sonra görüş açıma girdi. Hemen yanına yaklaşıp tezgaha kapıyı tıklatır gibi vurdum.

"Vaaay Büke'm !" yanıma geldi ve dostça sarıldı bana. Ellerimi sırtına götürdüm ve birkaç kere vurdum. "Sen almışsın benim paketi." dedim kulağına. Çantamın fermuarının açıldığını hissettim ve hemen sonra kapandığını. "Kim demiş ? Ben görmedim." dedi hala sarılıyorken.

Ayrıldım ve gülümsedim, elmanın çöpünü arkadaki kutunun içine attım. "Ben kaçar malum iş güç." dedim ve yavaşça ilerledim. "Açmayalım arayı !" arkamı döndüm ve göz kırpıp tekrar önüme döndüm. Hemen Onur'a paketin bende olduğunu söylediğim bir mesaj yazdım.

••••••

Banyodan çıktım ve ayaklarımı yere sürte sürte salona geçtim. Sadece abajurun aydınlattığı salon içimi ısıtmıştı. Beyaz ışıklardan nefret ediyorum turuncu ışıklar hep daha güzel geldi gözüme.

Paketi teslim etmiş ve hemen eve gelmiştim. Çok yorucu bir gündü. Saçlarımdaki havluyu çıkardım ve saçlarımın nemini aldım. Koltuğa yayıldım, ses olsun diye televizyonu açtım. Bildirim sesiyle telefonumu orta sehpadan aldım. Onur mesaj atmıştı.

"Yarın bir teslimatın var."

"Ne zamandır teslimatları telefondan konuşuyoruz ?"

"Teslimat Parslar için. Bastonlu tutturmuş Büke gidicek Büke gidicek diye. Adamlar seni görünce öldürürler direkt."

"Bastonlu seçmiyor teslimatı kimin yapacağını, üstündekiler seçiyor bunu sende biliyorsun. Öyle dendiyse yaparım sorun çıkmaz merak etme."

Telefonu sessize aldım ve sehpaya geri koydum. Bin kere arar kafa bırakmazdı şimdi bu.

Yarın çok eğlenceli olacak. Beni gördüklerinde suratlarının alacağı şekli şimdiden tahmin edebiliyordum.

••••••

Sabah Onur'un aramasıyla uyanmıştım. Geç kaldığım hakkında yarım saat dırdır edip daha da geciktirmişti beni.

Yatağın üstüne attığım siyah kargo pantalonu üzerime giydim. Üstüne yarım siyah bir sweatshirt giydim. Şapkamı taktım ve öne doğru eğdim. Kapıya doğru koştum.

Ne kadar hareketli bir hayat !

Spor ayakkabılarımı giydim ve bel çantamı taktım. Apartmandan yavaşça çıktım. Önce takip edilip edilmediğime bakmam lazımdı. Sokağın iki tarafıma ve karşısındaki çatıları kontrol ettim. Görünürde bir şey yoktu ama saklanıyor olabilirlerdi.

Hızlı hızlı yürümeye başladım ve ne zaman kalabalık bir yerden geçsem ellerimle şapkamı düzeltiyor gibi yapıp yüzümü sakladım. Çünkü  birisi beni görüp seslense ifşa olabilirdim.

Macar sokağına geldiğimde arkamı kontrol ettim. Kimse olmadığına emin olduğumda ahşap kapıya iki kere vurdum birkaç saniye bekleyip tekrar iki kere vurdum. Kapı gıcırdayarak açıldı. İçeri girdim.

Onur hemen bana sarıldı. Muhtemelen dün benim için son gün olduğunu düşünüyordu. Sarılışına karşılık verdim, ayrılınca hemen masadaki bilgisayara yöneldim. Bu sığınak tarzı mekan işlerin yürütüldüğü yerdi. Arkada birkaç yatak odası vardı. Bastonlu'nun ve Onur'un, aslında benimde vardı.

Çatılar yuvarlak şekilde olduğu için tavanlarda yüksek ve yuvarlaktı. Loş ışıklar ve bilgisayarlar vardı. Bilgisayarların başında oturanların kulaklarında her zaman kulaklık vardı. Bütün kargocuların üstünde çipler olur, onları kontrol ediyorlar ve kameralarla sokakları izliyorlardı. Dün beni de izlemişlerdi yüksek ihtimal.

Bastonlunun masasındaki bilgisayarı açtım ve teslimatın detaylarına baktım. Dünkünden biraz daha büyük bir paketti. Üzerinde kırmızı bir nokta vardı. O nokta paketin çok kıymetli olduğunu ve yerine ulaşamaması ya da başına bir şey gelmesi durumunda benim ölüm emrimin verilmesi demek oluyordu. Parsların evine teslim edilecekti. Girişte korumalara ismimi söylememi istemişlerdi.

Önüme koyulan bez çantayla kafamı kaldırdım. Bastonlu oturduğum koltuğun arkasında durmuş elini omzuma koymuştu. Hemen koltuğundan kalktım ve oturması için çekildim. Oturunca çantayı elime aldım. El boyutunda bez bir çantanın içinde bir kutu vardı. Hissettiğime göre yüzük kutusu kadar bir şeydi.

"Hemen çıkmalısın. Teslimat saati yaklaşıyor."

••••••

Parsların büyük villasının kenarındaydım. Girişte üç takım elbiseli koruma bekliyordu. Bir tane de benim gibi rahat giyinmiş biri. Korumaların başı Parsların sol kolu olduğunu düşündüğüm adam elindeki çayı yudumluyordu. Kapıya doğru yaklaştım.

"İçeri giriyorum." dedim kulaklığımda beni dinleyen Bastonluya. Benim üzerimde çip yoktu, bu yüzden takip edilmiyordum ve dinlenmiyordum.

"Dikkatli ol." dediğinde kulaklığıma çift tıklayıp kapattım. Küçük olduğu için dışarıdan bakıldığında çok belli olmuyordu. Büyük demir kapıya doğru yaklaştığımda takım elbise giymeyen adam bana yaklaştı.

"Büke." dedim gözlerimin içine bakan adama aynı şekilde bakarak. Kulaklığına dokundu ve ismimi tekrar etti. Birkaç saniye sonra adamlara işaret verdi. Adamlar demir kapıyı açtıklarında içeri adımladım. "Beni takip et." dedi rahat giyinen adam.

Onun peşinden ilerlerken etrafı inceliyordum. Kafamda olası bir duruma karşı kaçış planı oluşturmaya başlamıştım. Büyük siyah demir kapılardan girdiğimizde sağda müştemilat vardı. Sol tarafta yapay bir göl ve çimlik alan vardı. Bahçesi baya büyüktü küçük ağaçlar ve çalılar vardı. Bahçede ileri doğru koşarak duvardan atlayabilirdim. Ya da müştemilatın arkasındaki duvardan.

Biraz ilerimizde yuvarlak bir havuz vardı. Küçük bir şelale de diyebiliriz. Havuzun yanından geçtiğimizde sonunda evin kapısına gelmiştik. Ya da bir tür malikane, belki de saray ? Evin dışı siyah mat renklerindeydi. Bazı detayları parlak siyahtı. Hoş bir havası vardı.

Ama şuan konumuz ev değildi. Kapıyı açmış ve çattığı kaşlarıyla bana bakan Doruk Pars konumuz olabilirdi.

İçeri doğru bir adım attım ve bekledim. İlerlediğinde peşinden gittim. Yüksek tavanlı, çoğunluğu cam duvar olan ferah bir salondaydık. Ve tüm aile burdalardı galiba. Şapkamı açtım ve saçlarımı düzelttim.

Bel çantamı açtım ve içinden siyah bez paketi çıkardım. Doruk'a doğru uzattım. Bez paketi elimden aldı ve gözlerime bakmaya devam etti. Hayırdır dercesine kafamı salladım.

"Dün bizden kaçtın, üstelik kardeşim havaya ateş açmışken ?" dedi sorar gibi. Kollarımı birbirine bağladım "Eee yani ?" dedim sıkıldığımı belli eden bakışlarımla. "Bugün buraya geldin. Hiç mi korkmuyorsun ölmekten ?" dedi kaşlarını çatarak.

"Ben bana denileni yaparım. Paket kiminse ona gitmeli. Sizin paketiniz içinde peşime başkaları takılsaydı onlara da vermezdim. Bunu biliyorsun o yüzden öldüremezsin." dedim hızlıca.

Kaşlarını kaldırdı  ve üstten üstten bana baktı "Bu umrumda olmaz, peşinde olduğum şeyi benden kaçırdın. Şu an öldürsem kimse bana sesini çıkartamaz." dedi alayla bu sırada başka bir çocuk paketi almış ve açmıştı. İçinden yine bir usb çıktı. Bilgisayara taktığında arkamı döndüm ve çıkışa doğru ilerlemeye başladım.

Kapıdan çıkacaktım ki duyduğum şeyle ayaklarım yere çivilendi sanki.

"Aybüke Arslan, sizin kızınız." dedi, yaşlı bir adam sesi.

••••••

Kurguyu beğendiniz miii ?

Taslakta tutuyordum bir anda yazmak geldi içimden.

Düşüncelerinizi bekliyorum.

Olvasás folytatása

You'll Also Like

119K 8.5K 87
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...
Ayza Yazan Kelebek által

Ifjúsági irodalom

327K 28.3K 17
Sertçe yutkundum ve kısık çıkan sesimle "Çok acıyor mu?" diye sordum. "Evet ama senin ölmüş olman daha çok acıtıyordu." dedi. Gözlerimin dolmasına en...
Gökyüzü Morfinor által

Ifjúsági irodalom

1.8M 161K 81
Gök Dalaman. Yüksek anksiyete ve epilepsinin mahvettiği hayatında, yeni umutlar ve yeni deneyimlerle hiç tatmadığı bir şefkati tadacaktı. Baba şefka...
Çilek Kız Lara által

Ifjúsági irodalom

818K 53.1K 46
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...