Kod Adı: Bela •chanbaek•

By meliicornie

66.5K 7.2K 29.3K

"Bir şey olur diye korktum, askerliğim yanar diye korktum komutanım." Ağzımdan bir hıçkırık çıktığında beni k... More

2
3
4
5
6
7
8
9
10
11🐣
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29🐥
30
31 🐥
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
45 🐤
46
47
48
49
50
51
52
53
54
55 (FİNAL)
56 (İNCE SATIRLAR...)

1

3.3K 186 728
By meliicornie

Açık pencereden girip vücudumu saran soğuk rüzgâra rağmen, alnımdan akan her ter damlası için sinirle kendime daha fazla yükleniyordum. Dudaklarımı birbirine bastırıp tavana asılı olan demir çubuktan destek alarak bedenimi bir kere daha yukarı kaldırdım. Aşağı inip kendimi tekrar yukarı çekeceğim sırada kapımdan gelen tıkırtı sesiyle oraya döndüm, yorgunluğumu belli etmeyen tok bir sesle konuştum. "Gir."

Açılan kapıdan içeri giren Jongdae elini kaşına doğru götürüp selam verdikten sonra hazır ola geçmiş ve gözlerimin içine bakarak konuşmuştu. "Yarbay Junmyeon sizi çağırıyor, komutanım!"

Kafamı iki yana eğip kütlettikten sonra anladığımı gösterir gibi kapıyı işaret ettim. "Tamam aslanım, sen çık. Geliyorum hemen."

"Emredersiniz komutanım!" Coşkulu bir şekilde bağırdıktan sonra odadan çıkmıştı. Jongdae yıllardır bizimle birlikte çalışan bir askerdi. Şu ana kadar hiçbir hatasını görmediğim için sert yanımı ona göstermeme pek gerek kalmamıştı. Bu yüzden, rütbesi benden düşük olsa da, iyi anlaşırdık.

Kenardaki kamuflaj ceketimi, atletimin üstüne giyinip büyük adımlarla odamdan çıkıp yarbayın odasına ilerledim. Geldiğimde kapıyı çalmış, sesini duyduktan sonra içeri girip asker selamı vermiştim. Saniyeler sonra hazır ol pozisyonuna geçip dimdik karşımdaki duvara baktım. "Dokuzuncu tabur komutanı Binbaşı Park Chanyeol, emredin komutanım!"

"Rahat."

Ayaklarımı ayırıp ellerimi serbest bıraktığımda, oturduğu deri koltuğundan kalkıp karşıma geldi. "Bu sene askeri okuldan subaylık için 70 kişilik bir öğrenci grubu geliyor. Eğitim için 10 gruba ayırdık. Her yıl olduğu gibi, gruplardan biriyle de sen ilgineceksin." Junmyeon derin bir nefes aldıktan sonra masasına doğru ilerledi, dosyalara bakarken konuşmaya devam etti. "Biliyorum, normalde grubundaki kişileri kendin seçiyorsun ama bu sene albaydan kesin emir var, karışık verilmesini istedi. Ve işte, bunlar da senin grubunda olanların listesi." Elime ince bir dosya tutuşturdu.

Şüphesizdi ki, bu koca askeri merkezde benden daha iyi bir binbaşı yoktu. Benim eğittiklerimden daha iyi eğitilen askerler de yoktu. İş böyle olunca, grubumdaki askerleri kendim seçme şansını yakalamıştım ancak bu sene şansım ellerimden uçup gitmiş gibi görünüyordu.

"Her türlü işini iyi yapıyorsun Chanyeol. Senden yana bir gram şüphem bile yok. Zaten uğraşman gereken şey, sadece yedi öğrenci. Disiplinini elden bırakma ve en güzel şekilde eğit onları."

Elbette askerleri ben seçemediğim için biraz üzülmüştüm ama emir yüksek yerden geldiğinden, söyleyebileceğim bir şey yoktu. Hazır ola geçtim ve güçlü bir sesle söyledim. "Emredersiniz komutanım!"

"Şimdi yat, dinlen. Sabah 6'da buraya giriş yapacaklar."

"Emredersiniz komutanım!" Başımı hızla eğip son kez selamladıktan sonra odasından çıkmış ve kendi odama gitmiştim. Elimdeki dosyaya hiç bakmadan bir kenara koydum, nasıl olsa sabah hepsiyle tanışacaktık.

+++

Sabah, öğrenciler gelmeden önce bahçeye çıkmış ve kendi antrenmanımı çoktan yapmıştım. Ayrıca ilk günleri oldukları için, onlardan önce bahçede olmam daha iyi bir fikirdi. Hangisinin erken, hangisinin geç geldiğini gözlemleyecektim. Sonuç olarak ilk izlenim önemliydi. Bakalım bilmedikleri bu yerde, ilk dakikalar nasıl davranacaklardı?

Öğrenciler güvenlik eşliğinde yavaş yavaş içeri girmeye başlamışlardı. İsimlerini söylüyorlar, listeden kontrol ettiriyorlar ve kenara geçiyorlardı. Dakikalar sonra öğrenciler koca bahçede kümeler halinde beklemeye başlamışlardı. Kendi grubumun hangisi olduğunu bilmeme rağmen bilmiyormuş gibi ortaya geçtim ve bağırdım. "Park Chanyeol'ün grubu gelsin!"

Sağımda duran yedi kişilik grup arkamdan beni takip ederken umursamadan diğer komutanların olmadığı bir yere, arka taraftaki ormanlık yere doğru yürüdüm. Onlara döndüğümde telaşla durmuşlar ve hazır ola geçmişlerdi. Hepsine teker teker ciddi bakışlarımı attıktan sonra derin bir nefes aldım.

"Sıradan tanıtın." dedikten sonra çenemle en sağdaki kişiyi gösterdim.

"Park Jinyoung, Seul mezunu. 18 yaşı-" Çocuk büyük bir heyecanla hızlı hızlı konuşmaya başladığında ona kötü bir bakış atarak susturdum.

"Oğlum," dedim sabır dilercesine. "Konuşmadan önce öne çıksana." Subay olmak isteyen birinin, özellikle de bizden eğitim alan birinin heyecandan böyle bir saygısızlık yapması imkansız gibi bir şeydi. Resmen çocuğun suratına yapıştırasım gelmişti ama ilk gününde olduğu için ve biraz da suratı çok güzel göründüğü için kendimi tutmayı başarabilmiştim.

"Özür dilerim komutanım!" dediğinde bu sefer elimi omzuna koyup insanın zayıf noktası olan yerden sıkıp kıvranmasını sağladım. "Bir asker her konuda özür dilememeli. Hele böyle basit bir şey için, asla!"

Yüksek çıkan sesim ve ateş fışkırdığını tahmin ettiğim gözlerim hepsini korkutmuş gibi görünüyordu. Hatta şu an sadece Jinyoung denilen çocuğa baksam da, onun yanındaki kişinin hafiften titrediğini hissediyordum.

Geri çekildim. "Baştan başla."

Çocuk bu sefer dikkatli bir şekilde, bir adım öne çıkıp ellerini hazır ol pozisyonunda vücuduna yapıştırdı ve karşıya bakarak gür sesle söyledi. "Park Jinyoung! Seul mezunu! 18!"

Elimi yanağına yerleştirip acıtmayacak şekilde patpatladım. "Aferin." Tekrar geriye gidip sıradaki kişiye bakmıştım.

Aynı şekilde öne çıkıp çok tatlı ve bir o kadar da korkak bir sesle konuştu. "Kim Jongin, Seul mezunuyum. 18 yaşındayım." Sadece... Fazla çocuksu ve korkak görünüyordu. Tekrar sıra hizasına geçtiğinde sert bakışlarımı ona yolladım. "Kenara geç."

Çocuk, dudaklarını birbirine bastırıp yanıma geldiğinde elimi sırtına koydum, onu iter gibi. "Şınav pozisyonu, al!"

Biraz şaşırdıktan sonra sert ifademle kendine gelmiş olmalı ki hemen yere uzanıp şınava hazırlandı. "Say!"

"Bir." Vücudunu indirip kaldırdı. "İki, üç..." Dördüncü şınavına baslarken ayağımla sırtına bastım. "Kaç etti?"

"Sıfır komutanım!"

Ağırlığımı üstüne verdiğimde kollarının titrediğini ve daha fazla dayanamayacağını fark ettim. Bu çocuktan büyük ihtimal asker falan olmazdı ama ilk günden aşağılık hissetmemesi için bir şey demeyecektim.

Jongin'i tişörtünden çekip kaldırdığımda yüzüme bakamadan suratını eğdi. Ne yani? Yıllardır askeri eğitim görüyordu ama ona şınav çektirdim diye utanmış falan mıydı? Biri acilen ona öz güven ve cesaret aşılamalıydı.

Zaman ve yer fark etmezdi, bu yüzden bu işe şu an başlamaya karar vermiştim. "Vur."

Gözlerini bana çevirip korkuyla baktığında iyice sinirlendiğimi hissetmiştim. "Oğlum vursana bana."

Çocuk hâlâ salak gibi suratıma baktığında, kendimi sıkıp derin bir nefes aldım. Yüzüne bakmadan sırayı gösterdim. "Git oğlum."

Başı eğik bir şekilde sıraya geri girdiğinde üçüncü çocuğa döndüm. Havalı ve öz güvenli görünmesi hoşuma gitmişti. Bir adım öne çıkıp diğerlerinin yapmadığı şekilde başıyla beni selamlamıştı önce. Ardından gür sesle bağırdı. "Han Jisung! Seul! 18, komutanım!"

Tekrar sıranın hizasına girdiğinde dördüncü kişiye döndüm. Bu çocuk, hepsinden önce gelendi fakat gözlemlediğim kadarıyla fazla güler yüzlüydü ve bu yüzden haz etmemiştim. Asker dediğin biraz ağır başlı olmalıydı, ciddi davranmalıydı.

"Byun Baekhyun! Seul! 18 yaşındayım komutanım!"

Başımı sallayıp yanındakine döndüm. "Oh Sehun! Seul! 18!"

Hepsinde yaptığım gibi çocuğu baştan aşağı süzdükten sonra hışımla yanına gitmiş ve parmağındaki yüzüğü çıkartıp cebine koymuştum.

"Herhangi bir takı veya aksesuar yok!"

"Emredersiniz komutanım!"

Altıncı çocuğa diktim gözlerimi bu sefer. "Kim Dong-Young! Seul! 18!"

Başımı sallayıp sonuncu çocuğa döndüm. "Kim Taehyung, Seu-"

"Bağır!"

"Kim Taehyung! Seul! 18!"

Yedi kişi olmalarına rağmen beni şimdiden bezdirdiklerini düşünüyordum. Fakat bu daha ilk gündü ve bence heyecanlı oldukları için salak gibi davranıyorlardı. Daha onlarla çok vakit geçirecek, onları eşek gibi çalıştıracak ve eğitecektim.

Sıranın başından sonuna kadar yürüdükten sonra tekrar karşılarına geçtim. "Beni tanımayan var mı?" diye prosedür gereği sorduğum sorudan bu seneye kadar herhangi bir cevap almadığım için rahat rahat takılıyordum ki içlerinden birinin sesini duydum.

"Byun Baekhyun! Ben tanımıyorum komutanım!"

Herkes şaşkınca ona döndüğünde yanındaki Sehun kolunu uyarıcı bir şekilde ona vurdu. "Geri zekalı mısın? Öldürür seni!" Fısıldasa bile duymuştum ama duymazlıktan geliyordum.

Hepsinin duyabileceği şekilde konuşmaya başladım. "Ben Binbaşı Park Chanyeol, sizi eğitmekten sorumlu olan komutanım. Keskin nişancıyım. Bu bölükte, uzmanlık alanımda en iyisiyim, takdir edersiniz ki bu da büyük bir disiplin doğuruyor." Ellerimi cebime sokup derin bir nefes verdim ve sıranın başındaki Jinyoung'un karşısına geçtim. "Yumuşak olmayacaksınız, her boka özür dilemeyeceksiniz!"

Yanındaki Jongin'in karşısında dikildim ve yanağına yavaşça birkaç kez vururken diğer maddeye geçtim. "Grubumda korkak, çekingen, utangaç asker istemem. Asker gibi asker olacaksınız!"

Dimdik duran Jisung'a baktım. "Öz güvenli olacaksınız, bu çocuk gibi." Diğer kişiye geçmeden önce çocuğun yapılı saçlarını bozdum. "Seni örnek verdim diye götün kalkmasın, bozuşuruz."

Baekhyun'un önüne geldim. "Sürekli gülen, neşe saçan kişiler olmayın! Cıvık insanlardan nefret ederim!"

Sehun'a doğru ilerledim. "Herhangi bir metalik hata kabul etmem!"

Dong-Young'a döndüm, onun herkesten sonra geldiği gözümden kaçmamıştı. "Dakiklik önemli. Antrenmanıma bir dakika bile geç gelirseniz mükemmel cezalarımdan çekersiniz."

Son olarak Taehyung'a baktım. "Sessiz asker olmaz! Sesinizi gür duyacağım!"

Hepsine kişisel uyarıları yaptıktan sonra bir metre uzakta, ortada durdum. "Bunlar dışında en nefret ettiğim şey, silahına sahip çıkamayan askerdir. Bırakın silahı, eğer bir kurşun bile kaybederseniz sizi grubumdan yollarım. Başınızda ben olduğum sürece diğer askerleri ve komutanları unutun. Onlara göre değil, bana göre eğitileceksiniz. Onlardan daha çok çalışacak ve onlardan daha iyi olacaksınız." Biraz duraksayıp hepsiyle göz teması kurdum. "Çalışmak demişken, ben sormadıkça yoruldum derseniz burada olduğunuz yıllar boyunca burayı size zindan ederim."

Hepsinin tedirgin bakışları etrafımı sardığında umursamadan devam ettim. "Başka bir komutanın askerleriyle, özellikle rütbesi sizden yüksek olan biriyle asla tartışmayacaksınız! Sizin hakkınızda bu konuda tek bir şikayet bile almak istemiyorum!"

"Emredersiniz komutanım!" Aynı anda söylediklerinde konuyu kapattım. "Şimdilik bu kadar. Sözümü dinlerseniz başınız hiçbir zaman belaya girmez. Şimdi takip edin beni."

Ana binaya girip ikinci kata çıktım ve kapısında PCY-G7 yazan yatakhaneye girdim. Duvarları beyaz olan yatakhanede; çarşafları mavi olan dört ranza, yedi tane tek kişilik dolap ve yedi tane küçük çekmece vardı. Çok eşya olsa da odanın genişliği sayesinde, insan içeride daralmıyordu. "Kalacağınız yer burası. Yataklar için üst kat benim, alt kat benim kavgası istemiyorum. Kura çekip anlaşabilecek yaşta olduğunuzu düşünüyorum."

Hepsi onaylayan bakışlarla bana bakınca "Güzel," dedim. "Her dolapta bir üniforma var. Üniforma üzerindeki isimlere göre kime ait olduğunu anlarsınız. Dolapları isterseniz bu haliyle, isterseniz yine kurayla belirleyip ona göre kullanabilirsiniz." Kapıya en yakın çekmeceyi açtım ve içindeki gümüş künyeleri aldım.

Tanıştığımızdan beri isimlerini içimden sürekli tekrar ediyordum. Bu yıllarca böyleydi ve böylece isimleri çabuk ezberler, karıştırmazdım. Şimdi de künyeleri onlara verecektim.

En öndeki künyede Kim Jongin yazıyordu. O tatlı sesli korkak salağı unutmamıştım elbette. Yanına gidip boynundan geçirdim.

Kim Taehyung. Tam Taehyung sandığım kişiye gidiyordum ki ayakkabısının lacivert olduğunu fark ettim. Kaşlarımı çattım. Hayır, Taehyung siyah Converce giyiyordu. O halde bu Baekhyun'du... Kafam karışınca ikisine baktım ve tekrar önüme döndüm. Tanrım, gerçekten ne kadar benziyorlardı böyle?! Neyse ki lacivert ayakkabının ilk gelen kişi olduğunu ve ilk gelen kişinin de Baekhyun olduğunu bildiğimden asıl Taehyung'un yanına gidebilmiştim.

Sırayla herkesin künyesini taktıktan sonra çıkışa doğru ilerledim. "Şimdi kura işlerini halledin ve eşyalarınızı yerleştirin. Akşama kadar dinlenebilirsiniz. Bu koridorun sonundaki oda benim, bir şey olursa gelebilirsiniz." Sorusu olan var mı diye hepsinin yüzüne bakmış fakat hiçbir geri dönüt alamayınca umursamadan çıkmıştım.

Tabi ki hemen odama gitmeyecektim! Yatakhanenin yanındaki küçük eşya odasına girdim, duvardaki havalandırma deliklerinden görünen yatakhaneyi izlemeye başladım. Konuşulanlar da gayet net duyuluyordu. Bakalım ilk gün hakkında ne düşünüyorlardı?

"Of ya!" Jongin sinirle yere vurup ellerini saçlarından geçirdi. "Kesin ilk günden taktı bana. Sıçtım ben abi. Adamın önünde salak gibi kaldım."

Sehun onun yanına geçip elini omzuna koydu destek verircesine. "Üzülme. Adam kaç yıllık asker... Eminim ilk gün heyecanını anlayacak kadar anlayışlı biridir."

Yataklardan birine oturan Jisung rahatça konuştu. "Saçmalama istersen. Asker olmaya geldik. Heyecan, korku, panik gibi duygularımız olamaz. Hatta duygularımız olamaz amına koyayım." Biraz duraksadı ve eliyle dışarıyı gösterdi. "Adam neler dedi duymadınız mı? Ebemizi siker bu herif."

Bu sefer konuşan Jinyoung'du. "Bence abartıyorsunuz. Binbaşının çok disiplinli biri olduğunu zaten biliyorduk. Bizi ona verdikleri için şükretmeliyiz. Çünkü yıllar sonra buradan çıkan en iyi askerler biz olacağız, bizi Park Chanyeol yetiştirmiş olacağından."

İşte sonunda gözüme giren biri olmuştu. Konuş çocuk! Yüzümde belli belirsiz bir gülümseme yer edinirken Baekhyun'u duydum. "Yıllarca onun grubunda kalabilirsek tabi..."

"O ne demek şimdi?" Taehyung sorduğunda Baek cevapladı. "Herifi duymadınız mı? Fazla kuralcı. Ayrıca suratsızın teki. Onunla anlaşmamız çok zor."

Kaşlarımı çatarak yürek yiyip yemediğini kendimce sorgularken, Dong-Young onu susturmak ister gibi koluna vurdu. "Kes sesini aptal! İlk günden böyle dediğini duyarsa neler olur biliyor musun?!"

"Uf aman iyi be!"

Sehun gözlerini hevesle odada gezdirdi. "Boş verin şimdi adamın sertliğini falan. Daha bize lakap takılacak. Acaba ne derler... Çok merak ediyorum."

"Kanka, sana lisedeki gibi Büyük Sikli Hun demeyecekleri kesin." Jisung konuştuğunda hepsi kahkahalara boğulmuştu.

Jongin ortaya doğru yürüdü. "Neyse, şu yatak işini falan halledelim. Birden gelirse bok gibi kalmayalım ortada."

Diğerleri de ona katıldığında onları dinlememe daha fazla gerek olmadığını düşünerek odama gittim. Geniş yatağıma uzanıp bir süre tavanı izledikten sonra her zaman yaptığım gibi barfiks çubuğunun yanına giderek barfiks çekmeye başladım.

🐈

Selam, selam!!
Fesatzade'nizin yeni hikayesine hoş geldiniz, umuyorum ki severek okuyacaksınız.

AY ÇOK HEYENLANDWIM

Hikaye bölümleri yüklenmeden önce önemli bir bilgi vermek istiyorum!!
Bu hikayedeki üyelerin yaşı, boyu ve kilosu gerçekteki gibi değil.

Park Chanyeol, 27 yaşında, boyu 1.94
Byun Baekhyun, 18 yaşında, boyu 1.80
Oh Sehun, 18 yaşında, boyu 1.92
Kim Jongin, 18 yaşında, boyu 1.85
Kim Junmyeon, 50li 60lı yaşlarda

Diğerleri şu anlık önemli değil, lazım olursa söylerim.

7 kişilik grup askeri lisede de birliktelerdi, bu yüzden birbirlerini tanıyorlar.

Jongdae ve Chanyeol, yakın arkadaşlar. Abi kardeş gibiler.

Junmyeon ve Chanyeol arasında askerlik dışında, şefkatli bir baba-oğul ilişkisi var.

Ayrıca, askeri alanda bilgilerim sınırlı olduğu için bazı kısımlar tamamen kafadan sallama olacak.

Öptüm!!!

Continue Reading

You'll Also Like

98.2K 6.7K 35
Biri aşıktı diğeri kör. Ortaokuldan beri arkadaş olan ikilinin bu güzel arkadaşlığı bir anda nasıl seks arkadaşlığına dönüştü? Smut dışında da +18 s...
889K 71.1K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...
115K 9.1K 38
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
1.2K 710 14
Küçük eline aldığı silahı babasına doğrultdu. Büyük,ısrarla onun yanına sırıtarak ilerlemeye başladı. "G-gelme.." Büyük,ısrarla geliyordu küçük titr...