Dramione Trash 3

melisa1ay

74K 9.5K 2K

!Dramione Trash kitabının 3. ve devam kitabıdır! Pinterest vb. internet sitelerinde bulduğum dramione trashla... Еще

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6 | Özel Bölüm
2.7
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7 | Özel Bölüm
5.8
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5
6.6
6.7
6.8
6.9
7.0
7.1
7.2
7.3
7.4
7.5
7.6
7.7
7.8
7.9
8.0
8.1
8.2
8.3
8.4
8.5
8.6
8.7
8.8
8.9
9.0
9.1
9.2
9.3
9.4
9.5
9.6
9.7
9.8
9.9
10.0 | Özel Bölüm
10.1
10.2
10.3
10.4
10.5
10.6
10.7
10.8
10.9
11.0
11.1
11.2
11.3
11.4
11.5
11.6
11.7
11.8
11.9
12.0
12.1
12.2
12.3
12.4
12.5
12.6
12.7
12.8
12.9
13.0
13.1
13.2
13.3
13.4
13.5
13.6
13.7
13.8
13.9
14.0
14.1
14.2
14.3
14.4
14.5
14.6
14.7
14.8
14.9
15.0
15.1
15.2
15.3
15.4
15.5
15.6
15.7
15.8
15.9
16.0 | Özel Bölüm
16.1
16.2
16.3
16.4
16.5
16.6
16.7
16.8
16.9
17.0
17.1
17.2
17.3
17.4
17.5
17.6
17.7
17.8
17.9
18.0
18.1
18.2
18.3
18.4
18.5
18.6
18.7
18.8
18.9
19.0
19.1
19.2
19.3
19.4
19.5
19.6
19.7
19.8

4.0 | Özel Bölüm

747 71 252
melisa1ay

Herkese Merhabalar!

Yeniden bir one shot hikayeyle karşınızdayım.

Hikayemiz savaş sonrası yetişkin oldukları dönemde geçiyor.

İyi okumalar ❤️

...

Draco malikanenin koyu renk duvarlarına çarpan güneş ışığına karşılık esnedi ve gözlerini açtı.

Klasik bir pazar sabahıydı.

Dakikalarca yatağında boş boş yattı, yatağı kalkmak için fazla sıcaktı. Gözlerini tavana sabitledi ve tavanı izledi. Avizenin taşlarını saydı.

En sonunda üstünden örtüyü atabilecek gücü bulabildi. Ve kendine bir kez daha yatağa dönme fırsatı bırakmadan banyoya ilerledi. Elini yüzünü yıkadı ardından da üstünü değiştirdi. Bugün dışarı çıkma gibi düşünceleri yoktu. Evinde oturup, rahat ve olaysız bir pazar günü yaşayacaktı.

Aşağı indiğinde evdeki sessizlikten annesinin dışarıda olduğunu anladı. Annesi tam bir sabah insanıydı ve Draco da onun aksine sabahlardan nefret ederdi.

Mutfaktan bir yeşil elma alıp salona geçti. Salondaki koltukta uzanmak istedi ancak bu imkansızdı. Muhtemelen 16.yüzyıldan kalma bu antika koltuklarda uyumak sadece bel ve boyun ağrısı getirirdi. Aklının bir köşesine bu eve daha modern eşyalar almayı yazdı.

Orta sehpanın üstünde her daim olması gereken Gelecek Postası yerinde değildi. Ev cinleri gazeteyi getirmeyi unutmuş olmalıydı. Söylenerek ayağa kalktı ve her sabah gazetenin bırakıldığı yere, kapıya ilerledi.

Eli siyah renkli kapı koluna gitti ve kapıyı açtı.

''Hassiktir!''

...

Draco düşmemek için kapının kirişine tutunmak zorunda kaldı. Büyümüş gözleri kapıdaki şeye odaklandığında şaşkınlıktan nefesi kesildi.

Kapıdaki küçük şey, bir şeylerin olduğunun bilincinde ağlamaya başladı.

Bebek?

Draco ağlamaya başlayan bebeğin nereden geldiğini, ne olduğunu anlamlandıramadan, kapıyı bebeğin suratına kapadı. ''Uyanamamış olmalıyım. Bu saçma rüyanın başka bir açıklaması olamaz.'' diye mırıldandı ve hiçbir şey olmamış gibi odasına çıkmak için merdivenlere ilerledi.

Ancak kapının diğer tarafından gelen ağlama sesi artık daha şiddetli ve gerçekti.

Merdivenleri çıkmak için attığı adımı durdurdu ve geri döndü. Kapıyı tekrardan açtı ve ağlamaya devam eden bebeğe baktı. Gerçekliğini kavramak istercesine gözlerini ovuşturdu. ''Kimsin sen?'' diye sordu bebeğe sitemle. Aldığı tek cevap şiddetlenen ağlamalar oldu. Sinirle kaşlarını çattı. ''Kes şunu, başımı ağrıtıyorsun!''

Eğildi ve pusetteki bebeği inceledi. Mavi bir battaniyeye sarılmıştı. Draco onun yaklaşık 2, 3 aylık arası olabileceğini tahmin etti. Açık sarı saçları ve kendisi gibi gri gözleri vardı. Birkaç saniye onu kendi bebeklik fotoğraflarındaki haline benzetti ancak bu düşünceden hemen kurtuldu. Bu çok saçma bir düşünceydi.

Yanında kırmızı büyük bir çanta vardı. Draco hala ağlayan bebeğe küçük bir bakış attı ve çantayı eline aldı.

Çantada birkaç parça kıyafet vardı. Draco çantadan eline geçen ilk şeyi çıkardı. Sarı ve üstünde ördek deseni olan bir tulumdu. Tulumu inceledi. Minicik bir şeydi. Bir an bebeğin bunun içine nasıl sığacağını düşündü. Ancak tekrardan gözleri bebeği yakaladığında bebeğin de tulum kadar küçük olduğunu fark etti.

Bir şeyleri fark etmesi biraz uzun sürdü. Bu bebek neyin nesiydi ve burada ne işi vardı?

Hemen elindekileri yere fırlattı. Ve parmağını hala ağlayan bebeğe doğrulttu. ''Kimsin sen?'' diye sordu tekrardan. Ardından ne yaptığını fark etti. Ve küfretti. Şu kadarcık bebekten cevap mı bekliyordu? O muhtemelen daha doğduğunun bile farkında değildi.

Bebek hala ağlıyordu. Ayağıyla puseti sarstı. ''Sana dokunmayacağım garip şey. Bu yüzden o sesini kes.''

Biraz düşündü. Kendisi kapıya bir bebek bırakacak olsa ne yapardı?

En mantıklı cevap bırakmayacak olmasıydı...

Ancak olabilecek garip seneryolar göz önüne alındığında buralarda bir yerde bir mektup olmalıydı. Sonuçta bunu şeyi buraya kim koyduysa bir açıklaması olmalıydı. Çantayı fırlattığı yerden kaldırdı ve içini inceledi. Ancak hiçbir şey bulamadı.

Son çare olarak bebeği yattığı pusetten kaldırdı ve kucağına aldı. Bebek biraz olsun sakinlemişti ancak hala ağlamaya devam ediyordu. ''Senin kapatma tuşun yok mu!''

Draco pusetteki zarfı aldı ve bebeği yeniden pusete koydu. Ancak kasım ayının soğuğu üstüne düşünce puseti yerden kaldırdı. Bu bebek kimin olursa olsun onun üşümesini istemezdi. Puseti bir eline, çantayı diğer eline aldı. Bu sırada zarfı da parmaklarının arasında tutuyordu. Ayağıyla kapıyı kapattı ve salona geçti.

O fark etmese bile, kapıyı kapattığı anda, üstündeki hayal bozan büyüsüyle köşede saklanan kahverengi saçlı kadın derin bir nefes verdi.

Draco pusetteki bebeği şöminenin yanına bıraktı ve şömineyi yaktı. Eliyle bebeğin yumuşak yanağına dokundu. Ancak çok sıcacıktı. Bu bebeği oraya kim bıraktıysa bebeğe üşümesin diye bir ısınma tılsımı yapmayı akıl etmiş olmalıydı. Bebek biraz olsun rahatlamış gibiydi. Draco onu olduğu yerde bırakarak elindeki zarfa birlikte koltuğa oturdu.

Zarfın üstündeki mühür tanıdık gibiydi ancak Draco bunu nereden tanıdığını çıkaramadı. Zarftan parşömeni çıkardı. Bu el yazısı çok tanıdıktı.

Draco;

Bu Scorpius Hyperion ve her ne kadar asla resmileşmese de Malfoy. Şok edici olduğunun farkındayım ancak buna artık daha dayanamayacağım. Bunu ne sen ne de Scorp hak ediyor.

Draco henüz mektubun ilk satırlarında gözlerini tekrar tekrar gezdirdi. Bu tamamen saçmalıktı. Gergin bir kahkaha attı. Bu kesinlikle imkansızdı. Ancak mektubu okumaya devam etti.

Suçlu olduğumun farkındayım. Ancak yemin ederim başka seçeneğim yoktu. Ayrılığımızdan yaklaşık bir buçuk ay sonra hamile olduğumu öğrenmiştim. Ve sana yemin ederim ki sana o kadar ulaşmaya çalıştım ki! Evine, işyerine her yere geldim. Ancak hiçbir şekilde yüzümü görmek istemedin. Seni tanıyan herkese bir kez olsun konuşmamız gerektiğini söylesem de izin vermediler.

Haklılardı.

En sonunda pes ettim. Üstelik bir şekilde sana ulaşsaydım bile bebeğin senden olduğuna inanmazdın ki. Bana bebeği kimden yaptıysam ona gitmemi, benden ne kadar nefret ettiğini söyleyip duracaktın.

Annem sanırım bebeği aldırmam konusunda en çok direten kişi olmuştu. Tek başıma bir çocukla ne yapacağım hakkında hiçbir fikri yoktu. Benim de öyle. Ancak yapamadım. Çünkü seni gerçekten sevmiştim ve senden bir parça olan bu bebeğe kıyamadım.

Şimdi muhtemelen bebeğe bu kadar bağlı olduğumla ilgili bu kadar atıp, neden onu bıraktığımı soracaksın. Yemin ederim başka hiçbir çarem yok. Her yolu denedim ama bundan başka hiçbir çözüm yolu yok. Ben bu bebeği doğururken bunları gerçekten hesaplayamamıştım. Elimde değil yemin ederim. Ancak ona bunları yaşatamam.

Sana ne kadar benzediğini çıplak gözle görebildiğinin farkındayım ancak yine de şüphen varsa git babalık testi yaptır.

Unutmadan onun doğum günü 19 Eylül. Şuan 3 aylık. Başlıca ihtiyacın olacak şeyleri çantaya koydum.

Ve son bir şey; lütfen ona çok iyi bak. Bunu yapabileceğini biliyorum.

Draco o koltukta belki saatler belki de dakikalarca hareketsiz oturdu ve bu durumu hazmetmeyi denedi. Bu nasıl olabilmişti? Şöminenin yanında duran bebeğe bir kez daha baktı. Kesinlikle inkar edilemez bir benzerlik içini doldurdu. Aynı sarı saçlar, aynı gri gözler...

Peki bu bebeğin annesi kimdi? Mektupta herhangi bir imza falan yoktu. Ve bu bebeği neden terk etmişti?

Önceliği bu bebeğin neden terk edildiği değil, annesi olmalıydı. Kafasında küçük bir hesap yaptı. Bebeğin yaşı, hamilelik süresi gibi durumları hesapladı. Çıkan yaklaşık bir yıl öncesi tarihini kafasında oynattı.

Ve bir yıl önce kiminle ilişkisini bu şekilde olaylı biçimde sonlandırdığını çok iyi biliyordu. Ayrıca mektuptaki el yazısı da onun yazısıyla uyuşuyordu.

Siktir!

...

Draco salonun ortasında volta atmaya devam ediyordu. Bebek bir ara tekrardan ağlamaya başlamıştı. Draco çantanın içinden bir emzik bulup onun ağzına vermişti ve çok geçmeden bebek uyuyakalmıştı. Elbette onu o pusette bırakmamıştı. İlk önce direkt onu koltuğa yatırmak istemişti ancak koltukların konforsuzluğu ona zarar verebileceğinden koltuğun yastıklarının biçimini değiştirerek daha rahat bir yer oluşturmuştu.

Draco bir anda yere çöktü. Ne yapacaktı? Bebeğin annesi ve bu benzerlik göz önüne alındığında hiçbir babalık testine ihtiyacı yoktu.

Gözlerini ovuşturdu ve kafasını duvara vurdu. Belki de bu bir kabustu ve uyanabilirdi. Ancak içine hücum eden net acı dışında hiçbir şey değişmedi.

Asıl sıkıntı bu bebeğin nasıl olduğuydu. Nasıl korunma gibi önemli bir şeyi unutmuş olabilirdi?

Annesi... Ona ne diyecekti? Bir anda kucağına bu bebeği verip bak bu senin torunun diyemezdi. Annesi onu öldürecekti.

Bugün ilk işi onun yanına gidip tüm bunların nasıl bir oyun olduğuyla ilgili hesap soracaktı.

Gözlerini uyuyan bebeğe çevirdi. Scorpius... Aslında güzel bir isimdi. Bir takım yıldızı adıydı ve Black ailesinin mirasını devam ettiriyordu. Hyperion ise yunan mitolojisinden ''Işığın tanrısı'' olarak tanınan bir titandı. Düşününce bu iki isim birlikte kulağa hoş geliyordu.

Kapının çalmasıyla hafifçe doğruldu. Uyuyan bebeğin yanına geldi. ''Annem- yani sanırım senin de büyükannen oluyor o- beni öldürecek.'' dedi ve kapıyı açmak için yürümeye başladı. Eli siyah renkli kapı koluna değdi. İçinden son sözlerinin ne olacağını düşünüyordu.

Ancak kapıyı açtığında kapıdaki kişi beklediği sarışın değildi.

Hermione Granger her zamanki parlayan gözleriyle ona bakıyordu.

Rahatlıkla derin bir nefes verdi. ''Selam Granger.'' Hermione ellerini önünde birleştirdi. Biraz gergindi. ''Selam Malfoy. Narcissa yok mu acaba?''

Hermione ve Narcissa'nın güzel bir dostluğu vardı. Hermione savaş sonrası ona beraat etmesi için yardım etmiş, bir şekilde muhabbetleri oluşmuştu. Bazı sabahlar verandada çay içip dertleşmeyi seviyorlardı.

Draco ellerini saçlarından geçirdi. ''Sabah erkenden çıktı. Nerede bilmiyorum.'' Hermione kafasını salladı. ''Peki o zaman. Teşekkür ederim.'' dedi ve gitmek için hazırlandı. ''Şey, o zaman görüşür-''

Ancak lafı içeriden gelen ağlama sesiyle kesildi.

''Malfoy o da nedir?'' Hermione aralık kapıdan içeriye bakmaya çalıştı ancak Draco kapının önüne geçti. ''Hiçbir şey.'' Ağlama sesi şiddetlendiğinde Hermione onu kenara itti ve sesin geldiği yere doğru ilerledi.

''Bebek mi?''

Draco kafasını salladı. Hermione minik bebeğe yaklaştı. ''Ne kadar da tatlı. Ancak kimin çocuğu bu?'' Draco cevap vermek için ağzını açmıştı ki Hermione devam etti. '' Sana ne kadar da benziyor. Annenin tarafını tanıyorum ancak babanın tarafından akraban olduğunu bilmiyordum.'' Draco sordu. ''Babamın tarafı mı?'' ''Evet. Bu bebek sana bu kadar benzerken yabancı olamaz. Annenin tüm ailesini tanıyorum onların bebeği yok. O zaman geriye bir tek babanın tarafı kalıyor. Senin çocuğun olacak hali de yok ya.''

Draco sessizlik yemini etmiş gibi olduğu yere sindi. Hermione ise bebeğe zarar vermemeye çalışarak onu seviyordu. ''Şey ben sormadım ama sevebilirim değil mi?'' Hermione, Draco'da garip sessizliği anlamlandıramadı. ''Malfoy bir sorun mu var?'' Draco hemen silkelendi ve ''Pardon dalmışım sen ne diyordun?'' Hermione sorusunu yeniledi. ''Bebeği sevebilirim değil mi?'' Draco izin verircesine kafasını salladı. ''Bu arada gerçekten çok güzel bir bebek. Ailesi çok şanslı.''

Ya ne demezsin diye düşündü Draco içinden.

Hermione minik bebekle oynamaya başladı. Scorpius buraya geldiğinden beri ilk kez sessiz sedasız duruyordu. ''Adı ne?'' Draco cevap verecekken, Hermione onun bileğindeki künyeyi yakaladı.

''Scorpius Hyperion Greengrass mı?''

...

''Malfoy, neler oluyor?''

Draco koltuğa güçsüzlükle çöktü. ''Her şey mahvoldu Granger. Hayatım bitti.'' Hermione bir bebeğe bir de Draco'ya baktı. ''Yoksa-'' Draco onayladı.

Hermione'nin içinde bir şeyler paramparça olurken koltuğa onun yanına çöktü.

''Peki bu nasıl oldu? Bu bebeği bu zamana kadar nasıl sakladınız?'' Draco kafasını elleri arasına aldı. ''Keşke saklasaydım?'' ''Malfoy ben hiçbir şey anlamadım.'' Hermione Granger ilk defa bu kadar karmaşık hissediyordu. ''Sabah bunu kapıda buldum.''

''Neyi kapıda buldun?'' Draco kafasıyla bebeği işaret etti. ''Ne demek kapıda bebek buldum. Nasıl bir fantezi dünyan var senin.'' ''Bunu sorman gereken kişinin bu bebeği kapıya bırakan kadın olması gerekmez mi?'' Hermione daha önce muggle filmlerinde bu tarz şeyler görmüştü ancak bunun gerçekleşebileceği asla aklına gelmezdi.

''Neden annene bir şeyin olduğunu söylemedin?'' Ardından sertçe yutkundu. Dolu gözlerini ona belli etmeden kırpıştırdı. ''Çocuğun yani.''

''Bilmiyordum çünkü.'' Hermione hemen ona döndü. ''Ne demek bilmiyordum?'' ''Sana bebeği kapıda buldum diyorum Granger.'' Draco sehpanın üstündeki mektubu ona verdi. Hermione dikkatlice mektubu okudu. Mektubun bazı yerleri muhtemelen gözyaşlarıyla ıslatılmış, mürekkebi akmıştı. Hermione bebeğe küçük bir bakış attı. ''Aynı gün doğmuşuz.'' Draco kafasını yerden kaldırdı. ''Ne?''

''19 Eylül. İkimizde 19 Eylül doğumluyuz. Ben biraz daha yaşlıyım o kadar.''

Sonrasında kimse bir şey söylemedi. Scorpius ise muhtemelen uykuya dalmıştı, sesi soluğu çıkmıyordu. Hermione de, Draco da kendi içlerinde savaş veriyordu.

Sen git yıllarca bir adamı karşılıksız sev. Tam artık bir şansın olabilir dediğin an, adamın eski sevgilisinden bilinmeyen çocuğu çıksın. Senin şansın ancak bu kadar Hermione Granger.

''Peki Astoria neden çocuğu sana verme gereksinimi duymuş?'' Draco 'bilmiyorum dercesine omuz silkti. ''Sen ne kadar biliyorsan, bende o kadar biliyorum.'' Ardından ekledi. ''Ama tabi ki onunla bu konuyu detaylı olarak konuşmam gerek.''

Hermione düşündü. 'Evet, sonunda da mutlu aile tablolarını neşelendirmek için evlenirler. Ne bileyim belki de ikinci, üçüncü çocuğu da yaparlar. Sende evde Crookshanks ile onların mutluluklarını alkışlarsın.'

''Ancak her ne olursa olsun, Astoria meselesi açılmamak üzere kapandı. İlla ki bir yolunu bulup beni bebekten haberdar edebilirdi. Hadi edemedi diyelim, hiçbir anne bebeğini kapıya bırakmaz. Gerçekten bebeği bana vermek istiyorsa bunu düzgünce yapabilirdi.'' Hermione ona döndü. ''Belki de bir nedeni vardır.'' ''En fazla ne olmuş olabilir ki! Ölmüş olacak hali yok ya!''

O sırada Scorpius ağlamaya başladı. İkisi de bebeğe döndüler. ''Hayatımda daha önce hiç değil bir bebeğe bakmak, kucağıma bile almadım. Ne yapacağım hakkında bir fikrim yok.'' Hermione ayağa kalkıp bebeğe doğru ilerledi ve onu kucakladı.

Kesinlikle babasının kopyasıydı.

Hermione kucağındaki minikle birlikte koltuğa oturdu. Bebeği göğsüne doğru yasladı ve sırtını sıvazladı. Ancak bebeğin ağlaması dinmedi. ''Sabahtan beri ağlıyor.'' Hermione ona döndü. ''Bir şeyler yedirdin mi?'' Draco gözlerini büyüttü. ''Aç mıdır ki?'' Hermione bir eliyle bebeği desteklerken diğeriyle alnına vurdu. ''Sabahtan beri bir şey yememiş, sence tok olma ihtimali var mı?''

''İyi de bu ne yer ki?''

Hermione duraksadı. Henüz 3 aylık bir bebeğin tüketmesi gereken tek şey anne sütüydü ve annesi burada değildi. Kendi de onu emziremeyeceği için başka bir şey bulmalılardı. ''Çantasına bak. Belki bir şeyler vardır.

Draco çantayı kurcalarken, Hermione bebeğe yatıştırıcı bir şeyler söylüyordu. İşe yarayıp yaramayacağı konusunda şüpheliydi ancak bir kere bir kişisel gelişim kitabında bebeklerle konuşmanın onları rahatlattığını okumuştu.

Draco'ya döndü. Elinde bir poşet vardı. ''Bu baya soğuk bir şey. Soğutma tılsımı uygulanmış olmalı.'' Hermione eliyle poşeti ona vermesini işaret etti. Draco ona poşeti uzattığında, Scorpius'u ona uzattı. ''Ben bunu tutamam. Düşer bu.''

'Yapmasını biliyordun da, tutması mı sorun oldu?' Hermione içinden geçenleri kendine saklamayı tercih etti. İçinde oluşan kıskançlık yangınını söndürdü. Kıskanabilecek bir durumda değildi.

O senin hiçbir şeyin değil, diye hatırlattı kendine.

''Düşürmezsin.'' dedi ve bebeği babasına teslim etti. ''Kafasına dikkat et yeter. Ancak ayakta durmaktan korkuyorsan oturarak da tutabilirsin.'' Draco onun yanına oturdu.

Bebek tutmak çok garip bir olaydı. Kendi bebeği olduğunu bildiği bir bebeği tutmak ise benzersiz. Her an kırılacak gibiydi ve bu gergin bir ortam oluşturuyordu. Hermione'nin söylediği gibi başına dikkat ederek kucakladı.

Hermione ise poşetteki sütün ne olduğunu hemen anlamıştı. ''Anne sütü.'' dedi bir anda. ''Çocuk aç kalmasın diye biraz göndermiş.'' Draco küfretti. ''Ne kadar da mükemmel bir anne. Çocuğu aç kalmasın diye süt gönderiyor ama kendi çocuğunu bir kapıya terk edebiliyor!''

Hermione cevap vermedi. Çantaya doğru ilerledi ve bir biberon aradı. Aradığı şeyi bulması uzun sürmedi. Poşetteki sütü biberona boşalttı. O bunları yaparken Draco, Scorpius'un varlığını hala kavrayamamış şekilde öylece bekliyordu.

''Sence bunun iğrenç bir şaka olma ihtimali var mı?'' Hermione imalıca güldü. ''Sana sormalı. Bebeğin sıradan bir şakadan meydana gelebileceğine inanıyorsan, öyledir. Sonuçta bebekler öylece oluşmuyor değil mi?'' Draco bunun üstüne bir şey söyleyemedi.

Hermione onun yanına geldi ve bebeği ondan aldı. Onu düzgün bir pozisyona getirip, biberonu ona uzattı. Zaten aç olan bebek hiç direnmeden biberonu emmeye başlamıştı bile.

Draco ise minik bebeğe pervasızca mama yediren kadını izledi. Bir elini onun omzuna koydu.''Sanırım seni sevdi.'' dedi bir anda. ''Sen buraya gelene kadar hiç susmamıştı.''Hermione buruk bir tebessüm bahşetti. ''Sanırım-'' dedi kırık bir sesle. Gözleri bebeğe kaydı. ''Beni sevdi.''

Bebek mamasını bitirene kadar hiç konuşmadılar.

Sessizlik salonun kapısının açılmasıyla dağıldı. İkisi de kapıdan içeri giren Narcissa Malfoy'a bakakaldılar.

Bu sırada Scorpius yemeğini bitirmiş, gazının çıkarılması için huysuzlanmaya başlamıştı bile.

''Biri bana bunun kim olduğunu söyleyebilir mi?''

...

Narcissa Malfoy'a her şeyi açıklamak çok zor olmuştu. Her şey bittiğinde ise Draco çok güzel bir azar işitmişti.

Anne, oğul arasında geçen tüm bu tartışmayı ise Hermione salonun köşesindeki tekli koltukta kucağındaki Scorpius'la beraber izlemişti. Onun gazını çıkarmış, ardından uyutmuştu ancak ikilinin pür dikkat ettiği kavgayı bölmemek adına onu yerine yatıramamış, göğsünde uyumasına müsaade etmişti.

İki gün sonra Narcissa biraz daha dinmiş gibiydi. Ancak hala ikisi de olayların gerçekliğini anlamakta zorluk çekiyordu. Narcissa'nın ilk yaptırdığı şey, cevap belli olmasına rağmen babalık testi olmuştu. Test tam olarak bekledikleri gibiydi.

Hermione ise bu iki günde onları yalnız bırakmamıştı. Draco ona çok minnettardı. O olmasaydı bunun üstesinden nasıl gelebileceğini bilmiyordu.

Sırada Astoria'yı bulmak kalmıştı. Tabi ki bu iki gün her yerde onu aramışlardı. Ancak onu hiçbir yerde gören olmamıştı. Evinde de değildi. Ailesi ile görüşmeyi denediklerinde ise çok önemli bir işleri olduğunu söyleyip bunu reddetmişlerdi.

Kısacası Astoria kayıplara oynuyordu.

Bir hafta sonra Hermione her zamanki gibi iş çıkışı Malfoy Malikanesi'ndeydi. Astoria'dan ise hala ses seda yoktu.

Kapıyı çaldı ancak açan olmadı. Narcissa'nın bugün evde olmadığını biliyordu. Draco'nun da Scorpius ile ilgilendiğini düşünerek küçük bir 'alohomora' büyüsüyle içeri girdi.

Bomboş olan salon esas alındığında, Hermione onların Draco'nun odasında olduğunu düşündü. Draco'nun odasına küçük bir beşik almışlardı. Scorpius artık rahat rahat uyuyabiliyordu. Merdivenlerden çıktı ve tanıdık kapının önüne gelip kapıyı çaldı.

Gelen sessizliğin bir gir komutu olduğunu düşünerek yavaşça içeri girdi.

Ancak beklediği yatağın üzerinde oturmuş ağlayan bir Draco Malfoy değildi.

Elinde bir gazete küpürü vardı ve ağlıyordu. Hermione ona doğru koşup, yüzünü avuçları arasına alarak onu teselli etme düşüncesini zihninin bir köşesine kilitledi. Ancak onun yanına ulaşıp, yanına yatağa oturduğunda Draco onu kendine çekti.

Ona ilk kez sarılıyordu.

Ve bu hayallerinde olan tarzda bir sarılma değildi ancak hayal ettiğinden daha güzel bir histi.

Hermione birkaç saniye şaşkınlıkla öylece dursa da hemen kollarını ona doladı. Draco başını onun boynuna gömdü. ''Ölmüş.'' diye fısıldadı. ''Gerçekten ölmüş.''

Ve Hermione o an bulunduğu anın içindeki ironiyi sezdi.

Sevdiği adam onun omzunda sevdiği kadın için ağlıyordu.

Gözlerinden birkaç damla yaş düşmesine izin verdi. Ona daha sıkı sarıldı. Ancak bu onunla değil, Draco'yla ilgiliydi.

Ne kadar süre sarılı kaldıklarını bilmiyordu bile. En sonunda ondan ayrılan Draco oldu. Elindeki gazete küpürünü ona uzattı. Hermione bir yandan onu okurken diğer yandan Draco'yu dinlemeye başladı. ''Ailesinden kalma bir kan laneti vardı. Bir gün bunun olacağını biliyorduk ancak bu kadar erken değildi.'' diye mırıldandı küçük bir sesle. ''Yani anlamış.'' dedi Hermione bir anda. ''Scorpius'u sana bu yüzden getirdi. Onun kimsesiz kalmasını istemiyordu.''

Draco hala gözyaşları dökülürken kafasını salladı. Açıkçası neden ağladığını çok iyi biliyordu. Vicdan azabı çok büyük bir şeydi. Scorpius'u kapıda bulduğu ilk gün onun için çok kötü şeyler söylemişti. Onun bunu neden yaptığını hiç düşünmeden hemen onu suçlamıştı.

''Kaybın için üzgünüm. Nasıl hissettiğini bilemem. Sevdiğin insanı kaybetmek-'' dedi ve derin bir nefes aldı. ''Çok zor olmalı.'' Draco yaşlı gözlerini sildi. ''Sevdiğim insan...'' dedi kendi kendine. ''Onunla aramızda derin bir bağ vardı ancak bu kesinlikle aşk değildi. Alışkanlık gibiydi sanırım. Ailelerimiz küçüklüğümüzden beri evleneceğimizi işlemişti beynimize. Seçim şansı sunmamışlardı ki. Onu bilmiyorum ancak benim için bu olay aşk değildi. O benim için çok iyi bir dost ve sırdaştı ancak hiçbir zaman sevdiğim kadın olamadı.''

Hermione ne diyeceğini bilemez halde o yatakta oturdu. ''Cenazesine gideceksin değil mi?'' diye sordu. ''Sanırım bunu ona borçluyum.'' Hermione onayladı ve kafasını eğdi.

''Teşekkür ederim.''

Hermione anlamlandırılamaz bir şekilde karşısındaki adama baktı. ''Ne?'' Draco tekrar etti. ''Teşekkür ederim.'' Ardından ekledi. ''Sen olmasaydın bu dönemde asla ayakta kalamazdım. Her şey o kadar üst üste geldi ki! Senin gibi bir arkadaşa sahip olduğum için çok şanslıyım.''

Hermione burukça gülümsedi. ''Her zaman. Ben bir arkadaşın olarak her zaman senin ve Scorpius'un yanında olacağım.''

Sadece bir arkadaş olarak...

...

Aylar sonra Hermione Granger, Draco'nun odasında bulunan sallanan sandalyede kucağında artık 6 aylık olmuş olan Scorpius'la oturuyor, onu güldürmek için yüzünü şekilden şekle sokuyordu.

Astoria'nın cenazesi sonra birkaç gün Draco için sessiz geçse de normal hayatına dönmek çok zor olmamıştı. Bu süreçte Hermione işten ve gündelik hayatından vakit bulabildiği her an kendini burada buluyordu. Scorpius'la tatlı bir ilişkileri vardı.

Draco için ise bu kadının varlığı garip bir değişikliğe yol açmaya başlamıştı. Daha önce hiç hissetmediği, kalbinin kilitli köşelerinde tuttuğu birkaç hissi alevlendiriyordu.

Şimdi ise yatağında oturmuş kucağında bebekle birlikte oyun oynayan kadını izliyordu. Okulun ilk yıllarında ona karşı bir şeyler hissetmiş olsa bile babası ve hayat şartları göz önüne alındığında tüm hislerini içine gömmüştü. Şimdi ise o hisler dışarı çıkmak için direnirken yapabileceği hiçbir şey yok gibi hisseediyordu.

Hem Granger onu istemezdi.

Sonuçta o bekar bir kızdı. Çok uzun yıllardır da sevgilisi olduğunu duymamıştı. Bu halde bir kız kesinlikle çocuğu olan biriyle birlikte olmak istemezdi.

Draco düşüncelerinden alnına düşen baloncukla arındı.

Hemen o tarafa döndüğünde gülmemek için dudaklarını dişleyen Hermione ve Scorpius ikilisini fark etti. Herrmione'nin elinde asası vardı ve baloncuklar çıkarıyordu. Draco yüz ifadesinin nasıl olduğunu bilmiyordu ancak Hermione ona bakıp, Scorpius'a döndü. ''Scorp sanırım baba baloncuklardan haz etmiyor. O zaman ne yapmalıyız?'' Scorpius yapabildiği kadar ellerini hareket etti. ''Çok haklısın. Bence de onu rahatsız etmeye devam etmeliyiz.''

Draco üstüne salınan baloncuklardan kendini kurtarmaya çalışırken üçü de gülüyordu.

...

Akşam üstü, Scorpius uyumuş, Hermione eve gitmek için hazırlanmıştı. Draco ona cisimlenme sınırına kadar eşlik etmeyi teklif etti. Bahçede yürümeye başladılar.

Draco bir anda kızın kolundan nazikçe çekerek kendine döndürdü.

''Hermione her ne olursa olsun arkadaşlığımıza bir zarar gelmez değil mi?'' Hermione göz devirdi. Arkadaşlık kelimesini Draco Malfoy ile yan yana sevmiyordu ve sevmeyecekti. Ancak kafasını salladı.

Draco bir anda onun elini tuttu. Hermione şaşkınlıktan nefesini tutmuştu. ''Bunun nasıl olduğunu bilmiyorum. Ancak öyle bir his var ki içimde. Daha önce hiç hissetmediğim, belki de hissetmekten korktuğum bir şey. En ağır içkiden daha fazla sarhoş edici ama bir yandan güzel. Tarif edilemez bir şey. Bu dönem boyunca birbirimizi her gördüğümüzde daha da artan bir his bu. O güzel gözlerin kalbime işleyip, beni dünyanın en mutlu insanı yapıyor. Uzun lafın kısası Hermione Granger ben seni seviyorum.

Hermione ne diyeceğini bilemez şekilde ona bakarken akmak için direnen olan gözyaşlarını serbest bıraktı. ''Tabi ki istemezsen anlarım. Sonuçta bekar birisin ve çok uzun zamandır hayatında biri yok ve benim bir çocuğum var-''

''Şaka mı yapıyorsun?''

Hermione boğazından kopan bir hıçkırığı serbest bıraktı. ''Neden çok uzun zamandır sevgilim yok biliyor musun? Çünkü zaten birini delicesine severken başkalarıyla nasıl olabilirdim ki? Bunu o kadar uzun zamandır içimde tutmak zorundaydım ki! Sevdiğim adam ile başka birini her gördüğümde içimde kopan fırtınaları gizlemek zorundaydım. En kötüsü de neydi biliyor musun? Her şeyin imkansız olduğunu bilerek kendimi ona kaptırmamdı.''

Draco ağlayan kızın yüzünü avuçları arasına aldı. ''Tamam. Sorun değil. Sonuçta kimi sevebileceğimizi kendimiz seçemeyiz. Eminim siz de bir gün mutlu olacaksınız. Ancak unutma ki sen bu dünyadaki en mükemmel kadınsın Hermione, seni reddeden kişi tam bir aptal olmalı.''

Hermione gözyaşlarının arasında küçük bir kıkırtı çıkardı. Bu sırada ay ışığı üstlerine yansıyordu. ''Sen gerçekten dünyanın en aptal insanısın.'' Ona büyümüş gözlerle bakan adama karşılık kafasını salladı. ''Evet aptal ben sana tam üç yıldır aşığım!''

...

-- 5 Yıl Sonra --

''Eğer sonuç istediğimiz gibi çıkmazsa bu sefer üzülmeni istemiyorum.''

Hermione oturdukları banyo zeminine aldanmadan başını kocasının omzuna yasladı. 3 Yıllık evliliklerinin, son 5 ayı sürekli bu aileye yeni bir üye getirmek için uğraşmışlardı ancak yaptıkları testlerin sonucu her daim negatif çıkmıştı.

Hermione elindeki alarmın çalmasıyla aniden oturduğu yerden kalktı. O stresle banyoda volta atarken Draco'da doğrulmuştu. ''Önce kim bakacak.'' Draco buna hazır hissetmiyordu. ''Önce sen bak.'' diye mırıldandı.

Hermione gözlerini kapattı ve banyo mermerinin üstünde olan çubuğa uzandı. Derin bir nefes aldı ve gözlerini açtı.

Pozitif

Küçük bir çığlıkla zıplamaya başladığında Draco bir anda ona dönüp elindeki testi ondan kaptı. ''Başardık mı?'' diye sordu heyecanla. Hermione mutlulukla kafasını salladı. ''Başardık.''

Draco anında karısını kucaklarken bundan daha mutlu olamayacağını hissediyordu.

Ertesi akşam yataklarına geçtiklerinde Hermione, Draco'nun göğsünde uzanmış, sarılarak Hermione'nin elindeki ultrason fotoğrafını inceliyorlardı. ''Burada hiçbir şey görünmüyor.'' Hermione göz devirdi. ''Daha görünmeyecek kadar minik olduğundan olabilir mi?'' dedi bebeğin olması gereken yeri işaret ederken.

Bir anda kapı çaldı ve içeriye küçük sarışın biri girdi.

''Anne, bugün sizinle yatmak istiyorum ben.'' Draco itiraz bayraklarını kaldırmaya hazırlanırken Hermione ona kollarını açmıştı bile. Scorpius minik adımlarla anne, babasının yanına gitti.

Scorpius, Hermione'ye iyice sokuldu. ''Anne beni ne kadar seviyorsun?''

Hermione kafasını kaldırıp ona baktı. Ardından kollarını kocaman açtı. ''Seni bu kadar çok seviyorum.'' Scorpius onu taklit ederek kollarını açtı. ''O zaman bende seni bu kadar çok seviyorum.''

Scorpius onun boynuna atladığında Hermione, Draco ile göz göze geldi. Yavaşça bir eli karnına kaydı. ''Siz benim için bu dünyadaki en değerli şeylersiniz.''

Scorpius onun ne demek istediğini anlayamasa da Draco çok iyi biliyordu.

Ve bir kez daha varlığından emin olunmayan tanrıya her sabah bu görüntüyü görebildiği için teşekkür etti.

Продолжить чтение

Вам также понравится

Malapaşe Nurhayat Halis

Документальная проза

2.9K 389 14
Mardin'den Urfa'ya uzanan yaşanmış gerçek hayat öyküsü roni ve Ömer ,in evin ve beratin sertat,in hikayelerini konu alicaz.. birileri kurtulsun diy...
SİYAH AVCI mavimürekKep

Документальная проза

2.3K 181 8
ASKER&GERÇEK AİLEM KURGUSUDUR... ... ... ... Bir kadın düşünün, ailesi tarafından sevilmeyen, ailesi tarafından şiddete maruz kalan, ailesi tarafınd...
Bir Tutam Aşk Diledim kusurun ötesinde

Любовные романы

71 49 6
Düşlerimde bir aşk diledim. Bir tutam... Bir kar tanesi kadar... Gözlerimden akan bir damla yaş kadar... Benim düşlerimde dilediğim o aşk , Senin gö...
41.9M 1.2M 164
» I didn't know you had a sister, Potter. «