-1-

534 39 13
                                    

Aynada kendime son kez baktıktan sonra evden çıktım ve caddenin karşısına geçerek bir taksi beklemeye başladım. Londra'da hava bugün normalden daha soğuktu. Bunu evden çıkmadan önce farketmem benim için daha iyi olabilirdi, böylece sadece ince bir ceketle dışarıya çıkmazdım.

Taksi geldiğinde kendimi hemen içine attım ve gideceğim yeri söyledim. Genç adam arabayı sürmeye başladığında kafamı cama yasladım. Kısa bir süre sonra kafenin önüne geldik. Parayı verip taksiden indim ve çantamı omuzuma atıp içeri girdim. Kafe bugün pek kalabalık değildi, sadece 3 masa doluydu. Tezgahın arkasında duran Madison'ın yanına gidip ceketimi çıkardım. Bana önlüğümü uzatırken gülümsedi.

"Bakıyorum da erkencisin."

Ben de ona gülümsedim. "Her zamanki gibi."

Madison mutfağa doğru giderken, "Ben siparişleri aldım, sen oturabilirsin." dedi. Kafamı sallayıp kitaplıktan bir dergi aldım ve köşede bir masaya geçip incelemeye başladım.

Çalıştığım yer Londra'nın merkezinde, genellikle gençlerin geldiği, içi kitaplarla, dergilerle, plaklarla dolu bir kafeydi. 2 yıl önce ailemden ayrı eve çıktım. Üniversite ve ev masraflarımı aileme ödetmek istemediğim için burada çalışmaya başladım. Arada sırada burada şarkı da söylüyorum.

Burası benim için özel bir yer. Nedenini bilmiyorum ama kendimi bu kafede huzurlu hissediyorum, burayı gerçekten seviyorum.

Elimdeki derginin sayfalarını yavaşça çevirirken kapının açılma sesi duyuldu. Yerimden kalkıp sipariş defterini aldım ve telefonuyla oynayan çocuğun yanına gittim.

Yüzüme sıcak bir gülümse yerleştirdim. "Hoşgeldiniz bayım-"

Çocuk kafasını kaldırınca sözüm yarıda kaldı. Evet, bir çok kıza göre futbolla aram çok iyiydi ve iyi bir Chelsea taraftarıydım. İşte bu yüzden karşımda oturan ve bu halime gülümseyen Oscar Dos Santos Emboaba Junior'ı görünce doğal olarak heyecandan dilim tutulmuştu. "Aman Tanrım!" Verdiğim tepkiyle beraber gülümsemesi tüm yüzüne yayıldı. Dalgalı kahverengi saçları hafif dağınıktı ve koyu kahverengi gözleri...

Hafifçe öksürdüm. "Ne alırdınız?"

Brezilya aksanıyla beni yanıtladı. "Sıcak çikolata, lütfen."  Titreyen bacaklarımla tezgaha doğru yürürken yüzümde bir gülümseme vardı.

Beyaz önlüğüyle elini kurulayan John'un yanına gittim. "Bir sıcak çikolata lütfen."

Madison yanıma gelip bana neler olduğunu sorduğunda ona Oscar'ın burada olduğu söyledim. Gözleri kocaman açıldı ve tüm kafeyi taradı. Onu gördü ve küçük çaplı bir panikatak geçirdi. Sakinleştiği zaman John'un yanına koşup ona sıcak çikolataya çok dikkat etmesini söyledi. Onun bu haline gülerken kafamı tekrar Oscar'a doğru çevirdim. Açıkçası o an göz göze gelmeyi beklemiyordum. Gülümsedim. O da bana sıcak bir gülümsemeyle cevap verdi. Biraz sonra siparişi hazır olduğunda tepsiyi alıp ona doğru yürümeye başladım. Ellerim o kadar çok titriyordu ki tepsiyi devirmemek için büyük bir çaba göstermem gerekti. "Buyrun."

"Teşekkürler." dedi ve ekledi, "Burayı daha önce görmedim, yeni mi açıldı?"

"Pek yeni sayılmaz." Sesimin bu kadar net çıkmasına şaşırmıştım. 

"Anladım." diye mırıldandı. Tam arkamı döndüğüm sırada tekrar konuşarak beni şaşırttı. "Çok güzel bir yer, Londra'da böyle yerler bulmak zor oluyor."

Onun bu sözleri üzerine ahşap zemine, kaverengi masalara, plaklarla süslenmiş duvarlara baktım. "Evet," dedim, "Çok güzel bir yer."

"İsmini öğrenebilir miyim?"

"Lauren."

Gülümsedi."Lauren, güzel isim."

WAITER || Oscar Dos SantosΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα