Bana Aşkını Getir

16 4 0
                                    

Banyodan gelen fön makinesinin sesine uyandım. Başım yerinden kopacakmış gibi, ağır ve sancılı.  Kimden duydum bilmiyorum ama fön makinesinin sesi anne karnında duyulan sese çok yakın olduğu için insanı rahatlatıyormuş.  Bende işe yaramıyor demek ki.  Baş ucumda duran sehpanın üstündeki  sigaramdan yakıyorum. Kim bilir saat kaç? Kim bilir günlerden ne? Banyoda saçını kurutan  kim bilir kim? Sakince sigaramı içmeye devam ediyorum ve bir süre sonra  gerçek bir  huzura kavuşuyorum çünkü ev birden sessizliğe bürünüyor. Sigaramın son fırtındayım. Bir sigaranın yaklaşık sekiz dakikada içildiğini düşürsek, banyomda tam sekiz dakikadır saçını kurutan bir kadın olmalı diye düşünüyorum.  Yoksa olmaya bilir mi?  Nen dün gece yirmili yaşlarının başında, metal müzik  tutkunu, ipeksi saçlara sahip bir herifle sevişmiş olabilir miyim? Yok canım yapmamışımdır.  En azından herif bana bunu yapmamıştır diye düşünmek isteyerek odayı terk ediyorum. 

Mutfağa gidip kendime kahve yaptıktan sonra salona geçip bir sigara yakarak pencereden dışarıyı seyretmeye başlıyorum. Banyo kapısı açılıyor ve ben merak içinden içerden çıkacak insanı dikizlemeye başlıyorum. Uzun sarı saçlı bir kadın çıkıyor banyodan. Durduk yere hem kendi hem de elin metalcisinin günahını almış olmanın utancıyla bakıyorum kadına.  Sarı ve uzun saçları jilet kadar keskin görünüyor. Üzerinde  iç çamaşırları ve boynunda küçük mavi taşlı bir kolye dışında hiçbir şey yok. 

"Uyanmışsın" diyor gülümseyerek.

"Umarım uyanmışımdır" diyorum.

Hiç birşey söylemeden mutfağa giriyor. Çeşitli fincanımsı tıkırtılardan sonra elinde bir fincan kahve ile çıkıyor mutfaktan. Kahve bardağını benimkinin hemen yanına bırakıp  sigarasını yaktıktan sonra pencereden dışarıyı izlemeye başlıyor. Gözlerin kapatıp başını güneşe doğrultuyor.  Nerdeyse kapalı göz kapaklarının ardından bile görebiliyorum gözlerinin yeşilini.   

"Güneşi çok seviyorum biliyor musun? diyor gözlerini hiç açmadan. " Güneş olmadığı zaman sanki kavanoza hapsoluyormuşum gibi hissediyorum kendimi. "

Sonra bana dönüp dikiyor gözlerini, göz bebeklerinin hızla küçülüşünü izliyorum.

"Sende yağmur seven bir tip var." diyor.

 "Birazcık yağmur kimseyi incitmez"  diye cevaplıyorum.

" And a little rain never hurt no one. Tom waits."

"Evet "

"Şimdi daha çok sevdim seni" diyerek kahve fincanını benimkisiyle tokuşturuyor. Şimdi daha çok sevdim ne demek? Yani daha önceden sevmişti ama şimdi öncekinden biraz daha fazla mı seviyordu? Peki ama ne zaman?  Ben bütün bu manasız soru işaretleriyle boğuşurken, kadın pencerenin pervazına oturup etrafı dikizlemeye başlıyor.  Öyle güzel bakıyor ki, gözlerine bikaç saniyeden fazla bakmak mümkün değil. Sanki o bakmadan önce her yer siyah beyazmış da, baktığı yerler  renkleniyormuş gibi hissediyor insan. Yüzündeki gülümsemesi ve parlayan gözleri ile karşımda öylece duruyor ve ben bu kadının kim olduğunu hala bilmiyorum. Nedendir bilmiyorum ama kim olduğunu sormak gelmiyor içimden. 

"Evin güzelmiş" 

"Teşekkür ederim" 

"Ne iş yapıyorsun?" 

"Yazar olduğumu sanıyorum."

"Nasıl yani? Yazar mısın, değil misin?

"Kimse yazar değildir, herkes yazar olduğunu sanar" 

"Ne hakkında yazdığını sanıyorsun?"

"Denemeler, şiirler, kısa hikayeler falan " diyorum. Anlamışcasına kafasını sallıyor.  Kısa bir sessizlikten sonra  "Seviştik mi?" diye soruyorum tüm sakinliğimle.

"Hatırlamıyor musun? "

"Hayır." diyorum. "Hiçbir şey hatırlamıyorum." 

"Sevişmedik.  Sen barda yalnız başına içiyordun.  Yanına gelip elini tuttum ve sana eşlik etmeye başladım çünkü iki tane tip beni çok fazla rahatsız ediyordu. Tekin tipler değildiler.  Senin masana oturunca bir süre daha bakıp umudu kestiler."

"Çok mu tekin bir tipe benziyorum"

"Sen tehlikeli olmayacak kadar sarhoştun. Elini tuttuğumu bile bile yirmi dakika sonra farkettin. "

"Konuştuk mu?"

"Ben konuştum ama sen sadece bazı tuhaf sesler homurdandın kendi kendine."

"Eve nasıl geldik?"

"O konuda ben de şaşkınım. Gitme vakti geldiğinde iyi gözüküyordun. Hesabı ödedin, taksi çağırdın, hiç umudum yoktu ama evin adresini bile söyledin taksiciye. Taksiden indin, apartmana sonra da dairenin kapısına kadar başarıyla gelebildin."

"Tüm bunlar olurken sen de peşimden geldin."

"Evet çünkü sen iyi bir insansın." kolumu sıvazlayarak.

 "Nasıl anladın?" diye soruyorum.

"Bilmem anladım işte. Bakışlarından belki, ya da sadece hissettim diyelim."

"Anladım. Şimdi ne yapacaksın?" 

"Gidicem."

"Nereye?"

Birden filmlerdeki kötü karakterlerin ses tonuyla "Kötü insanların arasına karışmaya."  diyor ve gülmeye başlıyor. Sonra odaya gidip, biraz sonra kıyafetlerini giymiş bir şekilde yanıma geliyor. Siyah elbisesiyle daha da güzel olmuştu. 

"Kendine iyi bak yazar olduğunu sandığım adam" diyerek ve  yanağıma bir öpücük kondurarak kapıya doğru yöneliyor. Hiç birşey söylemiyorum.  Ayakkabılarını giyiyor. Kapıdan çıkacakken son anda bana dönerek;

"Sen sevişmedin ama ben seviştim" diyor ve gidiyor.   Düşündüğüm şeyi mi söylemeye çalıştığını anlamaya çalışan yüz ifademle öylece arkasından bakıyorum. Kim bu kadın? Hızla odaya gidip pantolonumu ve gömleğimi ve ayakkabılarımı giyip kadının peşinden evden çıkıyorum.  Merdivenlerden koşar adım inerken bir yandan da içimdeki bu telaşın nedenini sorgulamaya çalışıyorum. Tüm bu panik havası niye? Neden peşinden gidiyorum? Neden koşuyorum ve ona yetişince ne söyleyeceğim? Adını sorarım belki ya da ne bileyim telefon numarasını isterim. Bilmiyorum sadece hızlı adımlarla kadına yetişmeye çalışıyorum.  Sokağa çıkar çıkmaz  sakin gibi görünmeye çalışarak toparlıyorum kendimi. Kadının beni bu kadar istekli görmesini istemem.  İstemediğim şey başıma gelmiyor çünkü kadın çoktan ortalıktan kaybolmuş bile.  Bir sigara yakıp kalabalık caddeden akıp giden insanları seyrediyorum.  Galiba korktuğum başıma gedi, aşık oldum.




You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 11, 2017 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Bana Aşkını GetirWhere stories live. Discover now