Part 6 : Trap, Mirror and Radio

158 15 64
                                    

itsalldesire

Beatrice onu bana emanet etti Calum, ona iyi bak.

Bana emanet etti.

İyi bak.

Beynim algıladıklarımı reddetmek isterken dişlerimi sıktım ve gözlerimi dolduran yaşların kalbimi kırmasına daha fazla izin vermemek için düşünmemeye çalıştım, o gece uyumayı başaramasam da sabaha doğru gözlerim açık kalmayı reddediyor gibiydi fakat şimdi uyursam akşama dek anca uyanırdım, burada kalmak istemiyordum. Sadece defolup gitmek ne kadar zordu ki? Calum uyanırsa ona sormadan edemeyeceğimi biliyordum ve kavga etmemiz olasıydı ama ben hiçbir şeyi kaldırabilecek gibi hissetmiyordum.

Yataktan kalkabilecek gücüm bile yoktu, şu grip başıma bela olmuştu çoktan ve çok üşüyordum ama yavaş hamlelerle yorganı üzerimden çekip ayağa kalktım; başım dönüyor ve gözlerim kararıyordu, saniyeler sonra görüşüm yerine geldiğinde hızlı adımlarla salondan geçtim ve büyük ihtimalle Calum'ın dün gece asmış olduğu kabanımı giydim. Çıkmadan önce hızlı ama can yakıcı hareketler ile boğaz kuruluğuma iyi gelmesini umarak bir bardak su daha içtim ama faydası yok gibiydi, botlarımın bağcıklarını bağlarken gözlerim koltukta uyuyan Calum'a kaydı, ona uzun süre bakmaktan kaçınıp kapıyı çekmek için hamle yaptığım sırada gözlerinin açıldığını ve bilinci yerine gelmeden birkaç saniye önce bana anlamsızca bakıp "Adreanna, " diye fısıldadığını duydum. Onu umursamayıp kapıyı çektim.

Arkamdan geleceğini biliyordum, asansörü çağırıp beklerken bunun için zamanımın olmadığını farkedip merdivenlerden aşağı doğru koşmaya başladım; onun sikik Asyalı yüzünü görmek istemiyordum.

Öfke damarlarıma aniden yayılırken nefesimi toparlamaya çalıştım ama hem terliyor, hem de üşüyordum. Bu halde koşmanın hiç de iyi olmadığının gayet bilincinde olmama rağmen beni durdurabilecek bir şey yoktu ve apartmanın girişine nihayet ulaştığımda derin bir nefes aldım.

Çıktığım apartmana dönüp baktığımda o kadar da büyük bir yer olmadığını gördüm, zaten bulunduğum yer de pek tekin gözükmüyordu. Üç veya beş katlı binalar, terkedilmiş fabrikalar ve bomboş caddeler ile doluydu; tek bir insan bile görme imkanım yok gibi görünüyordu. Yutkunup çakıl taşları ile dolu yolda ilerledim ve bir taksi görene dek soğuğun tenimi yakıp nefesimi kesmesine izin verdim; açıkta kalan saçlarım hızlı adımlarımın etkisiyle yüzüme çarpıyordu ama bu, şu an umursayabileceğim bir şey cidden değildi.

Taksiye bindiğimde dikiz aynasından Calum'ın binadan çıkıp taksinin arkasından bakakaldığını gördüm ve şöyle düşündüm; Douglas, Calum veya Piranha beni bulmadan önce gripten ölmem yararıma olacaktır.

*

Geldiğim yer bir oteldi, Amerika'ya ilk geldiğim zaman kaldığım bu yer beni anılar denizinde boğulmaya zorlarken onu engellemeye ve adım atmaya çabaladım. Soğuk demir kapıyı ittiğim sırada içerideki insan sayısı derin bir nefes almamı sağladı, başıma bir şey gelecek olursa yardım isteyebileceğim birilerinin olmasının sevinciyle uykusuzluğum, yorgunluğum, sızlamaya başlayan dikişlerim ve ağrıyan başım artık beni engelleymiyordu. Resepsiyondaki adamdan tek kişilik bir oda istedikten sonra asansöre doğru adımladım ve yedinci katın düğmesine basıp kapanan kapıların ardından endişelerimin de uçup gitmesine izin verdim. Bir kaç gün, belki de birkaç hafta burada kalır; Piranha tehlikesi geçince Alfred ile iletişime geçer ve belki de buradan taşınırdım. Başka bir eyalete, belki de başka bir ülkeye.

Odamın bulunduğu kata geldiğimde anahtarı sıkıştırdığım avucumdan alıp kapıyı açtım ve içeri girdim, montumu çıkarıp botlarımı kenara fırlattıktan sonra banyoya adımladım, aynada beliren yansımam hoş gözükmüyordu. Gözlerim ve yanaklarım, dehşet kızarmış, büyük ihtimalle ateşim çıkmıştı ve yavaş yavaş bedenimin yorgunluğunu hissetmeye başlıyordum işte. Omzumu sıyırıp dikişlerime baktığımda çoktan patlamış olduğunu gördüm, çok fazla olmasa da gözle görülür bir oranda kan akıyordu ve bu yutkunmama sebep oldu. Heyecan dalgası ile farketmediğim acım şimdi daha da şiddetlenmeye başlamıştı, dağılmış saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırıp soğuk suyu açtım ve yüzüme çarpmak için cesaret gelmesini falan bekledim ama bu şekilde gelmeyecekti. Suya parmağımı değdirince bile nefesim kesiliyor gibiydi, ani bir hareket ile yüzüme çarptığım su canımı yakarken dişlerimi sıktım, kendi başımın çaresine bakmak zorundaydım.

My Man And The Devil On His Shoulder Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ