1- Cam Kırığından Kelebek

2.9K 229 131
                                    

Merhaba! İşte hikâyenin ilk bölümüyle yeniden buradayım. Desteğiniz beni çok motive etti ve gerçekten zaman bulabildiğim anlarda yazarak bölümü bitirebildim sonunda. Bilmeyenler için, hikâye 1970-1980 yıllarında geçiyor. Naif aşklara zaafım var ve öyle bir şeyler yazmaya çalışacağım. Dönemi tam anlamıyla yansıtamasam da mazur görün, ufak hatalar olabilir :) Desteğinizin devamı benim için çok önemli, yorumlar beni çok motive ediyor ve olumlu olumsuz yorumlarınızı bekliyorum, lütfen eleştirin! Umarım beklentileri karşılayabilirim, iyi okumalar :)

Multimedia: Nickelback - Trying Not To Love You

**

Sıcak, çok sıcak bir şey hissediyordum. Tam sol kaburgamın içinde bir yerlerde. Kalbimin ortasına bir ateş parçası düşmüş gibi değildi hayır, yakmıyordu bu şey, ısıtıyordu aksine. Isınıyordum onun varlığıyla. Hep oradaydı o sıcak, küçük ve huzur verici parçam.

İp atladığım, koştuğum, bakkala gidip bayram harçlığımla şeker aldığım, evcilik oynadığım, Almanya'dan dayımın getirdiği bebeğimin saçlarını taradığım zamanlardan beri oradaydı. Topa ayağımla vurmayı öğrenmiştim ya, tam o günden beriydi belki de. Bu çok önemli bir şeydi, çünkü diğer kızlar sadece eliyle topu birbirine atıp tutarken o ayağımla vurabileceğimi de göstermişti bana. O küçük, sıcak ve güzel his. Güzel ama korkutucu, her an şiddetlenip kavurabilirdi beni. Kaçamazdım öyle bir durumda sıcağından, içimdeydi çünkü. İçinizdeki bir şeyden kaçabilir misiniz? Emin olun tamamen kül olana kadar kaçamazdım. Peki henüz zararsızken onu atabilir miydim içimden? Açıkçası bunu hiç denenmemiştim. Belki de yapabilirdim ama yapmamıştım. Üşüdüğümde beni ısıtan yegâne parçamı nasıl söküp atabilirdim ki? Yapamamıştım işte. Hem tehlikeli olduğunun farkında bile değildim bir zamanlar. Bebekler yürümeyi öğrendiğinde neden ısrarla sobaya doğru yürür? Hepsi öyle yapar değil mi? Her evde "Aman, yanacak!" nidası yükselmiştir en az bir kez. O bebek o sobanın onu yakacağını biliyor mudur? Ben de bilemezdim. Bu yüzden o parçamı hep sakladım, hep var ettim, belki de farkında olmadan besledim. Başlarda kaynağını bilmiyordum tabii, nereden gelmişti ki bu küçük şey? Kim getirmişti?

Sonra buldum kim olduğunu. Kaldırımın kenarında oturmuş bebeklerinin güzelliğini yarıştıran kızların şaşkın bakışları önünde ayağımı gururla topa doğru savurduğumu anımsıyorum. Fazla sert vurmuş olacaktım ki tahmin etmediğim kadar yukarı çıkmıştı top. Kızların çığlığı hâlâ kulağımda, ikinci katta oturan Çiçek Teyze'nin camının kırılma sesi de öyle. Gözlerim kocaman açılmış hâlde bana topa vurmayı öğreten mavi gözlere dönmüştüm. Herkes dehşete kapılmış ve Çiçek Teyze'nin gazabına uğramamak için kaçışmaya başlamıştı.

Oysa o gülümsüyordu bana, "Başardın, harika bir vuruştu!" dedi zafer edasıyla. O zaman ben de gülümsedim. Bir an için başıma gelebilecekleri tamamen unutmuştum.

Birbirimize öylece gülümseyerek bakarken Çiçek Teyze'nin huysuz sesiyle irkildim, "Vay yaramazlar, hanginiz yaptı bunu söyleyin çabuk?! Suç bebelerde de degil ki anne babalarında! Saldım çayıra, mevlam kayıra öyle mi? Ah bu mahalle böyle miydi eskiden... Ne olduysa bakkal efendi top satmaya başlayınca oldu. Bakkalsın sen be adam!"

Çiçek Teyze söylenmeye devam ederken yerimden kıpırdayamamıştım. Gözleri beni bulduğundaysa "Özür dilerim, yanlışlıkla oldu!" deyiverdim. Çiçek Teyze benim yaptığımı öğrenmenin şaşkınlığıyla duraksamışken Murat elimi kaptı ve beni de peşinden sürükleyerek koşmaya başladı.

Kelebek AnlaşmasıDove le storie prendono vita. Scoprilo ora