1. Bölüm ''Kabus.''

647 60 208
                                    


Bedenimi saran soğukluk zihnimi dinç tutmamı sağlıyordu. Kulaklarımda hissettiğim basınç suyun ne kadar altında olduğumu bildiriyordu. Gözlerim kapalıydı. Suyun altındaki akıp giden enerji bedenimi sarıyordu, bunu gözlerim kapalı olmasına rağmen görebiliyordum. Tuttuğum nefesinin son anlarını ağzımdan kaçan baloncuklar ile verdiğimde gözlerimi açtım. İlk başta suyun bulanıklığı yüzünden net bir şey göremesem de zamanla berraklaştı. Ağzımdan kaçan baloncukların yüzeye çıkışını gördüğümde ellerimi yukarı kaldırıp kendimi yüzeye doğru ittim. Suyun akışı bedenimi kaldırdı. Suyun yüzüne çıktığımda derin bir nefes aldım ve yüzüme yapışan saçlarımı elimle geriye ittim. İçinde bulunduğum birikinti nehir suyunun iki kaya arasına sıkışması ile oluşan bir birikintiydi. İçinde bir akıntı yok denecek kadar azdı ama nehrin hareketli suyunu hissedebiliyordum. Ellerimin arasından akıp gidiyordu. Sıcaklığı soğuk olduğu sanılsa da, gün doğumu ve gün batımından aldığı ışıkla sıcaktı.

Suyun altında kalan mavi saçlarımın dalgalanışını izledim. Boynumun alt hizasında duruyordu su. Aldığım derin nefesler, akan suyun sesi, etrafın ağaçlarla çevrili olması ve ormanın içerisindeki sesler dışında başka ses yoktu. Ayrıca şu an tek başımaydım. Uzun ağaçların tepesinde yuva yapmış kuşlar, suyun içinde yaşayan küçük balıklar ve su içmek için yaklaşmaya korkan küçük ceylan dışında kimse yoktu. Biliyordum.

Çünkü görebiliyordum.

Yaşadığım dünyada birçok canlı bulunuyordu. Her canlının kendine has bir enerjinin olması sahip olduğum yeteneği daha da kolaylaştırıyordu. Adım Eve. Yaşadığım dünyada kendine ait yeteneği olan canlılardan biriydim. Canlıların enerjilerini görebiliyordum. Sadece bu yeteneğe sahip değildim ama en sık kullandığım buydu.

Suyun içerisinde geçirdiğim vaktin sonuna geldiğini düşünerek kıyaya doğru ilerledim. Güneş henüz batmamıştı. Yansıyan gün ışığı suyun üstünde izlemekten zevk alacağım ışık gösterisini oluşturuyordu. Ellerimi kısa bitkilerin olduğu zemine yaslayıp bedenimi kaldırdım. Kimsenin olmadığını bilmek istediğim gibi yüzmemi sağlamıştı. Çıkarıp bir ağacın dibine katladığım kıyafetlerime uzandım ve hızlıca giyindim. Üzerime eski toprak rengi bir pantolon, krem renkli tozla kaplanmış bluz bulunuyordu. Geniş bir kemeri pantolonun bitişinden itibaren belimi sarıyordu. Kemerimde birden fazla küçük kanca bulunuyordu. Bu kancaları torbalarımı asmak için kullanıyordum.

Küçük bir köyde yaşıyordum. Normalde kadınların hepsi elbise giyiyordu fakat ben elbiseleri sevmiyordum. Kendimi özgür hissetmemi engelliyordu ve açıkçası günümün çoğunluğu orman içerisinde geçtiği için elbise ile ormanın içerisinde yürümek zordu. Bu yüzden bir erkeğin tarzında kıyafetler giyiyordum. Bundan şikayetçi değildim.

Tüm kıyafetlerimi giydiğimden emin olduktan sonra belime kadar uzanan ıslak mavi saçlarımın suyunu sıkıp toprağa akıttım. Sıra dışı bir saç rengine sahiptim fakat tek bu renge sahip ben değildim. Sadece köy içerisinde bu kadar parlak ve canlı bir saç rengi olan bendim. Bu da köyde dışlanmam için fazlasıyla yeterliydi.

Kuşların birbirlerine söylediği şarkıları tekrardan duyduğumda başımı hafifçe kaldırıp yukarı baktım. Ağaçların arasında gizleniyorlardı ama onları görebiliyordum. Gülümsedim. Son olarak kancalara içerisinde topladığım bitkileri koyduğum torbalarımı astım. Saçlarımın ıslaklığının yeterince gittiğinden emin olduktan sonra ezbere bildiğim yollardan minik bir mırıltılarla yürüdüm.

Bu köyde doğup büyümüştüm ve teyzemle yaşıyordum. Geçtiğim topraklı yollarda doğanın canlı enerjisi içimdeki tüm sıkıntımı gideriyordu. Doğa uyum içerisinde yaşamak isterdi. Bu yüzden kendi canlıları dışındaki varlıklara ev sahipliği yapma konusunda huysuzlanıyordu. Neyse ki bulunduğum köy ormanın bitişinde duruyordu.

YAŞAMΌπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα