3

252 23 74
                                    

12 Ekim...

Min Yoongi ile duşakabin anımızdan yaklaşık 1 hafta geçti.

Gerginim, sinirliyim, keyifliyim, yorgunum, şaşkınım, heyecanlıyım... En çok da özlüyorum.

Min Yoongi'yi özlüyorum.

O günden beri yüzüme bir kez bile bakmadı, sürekli kaçtı benden. Nedenini bilmiyorum ya, o çok sinirimi bozuyor işte. Yanına gidiyorum uğraşmak için, hemen uzaklaşıyor. Onun da benimle uğraşması gerekiyor ama o kaçıyor. Yoongi kaçacak birisi değil, yani en azından benden kaçacak birisi değil. İçinde olduğumuz bu duruma nasıl tepki vermem gerektiğini bilemiyorum.

Her zaman gösterişi seven birisi olmuştum, her şeyin en iyisini isterdim. En lüksünü, en mükemmelini, en abartılısını... Ailem de beni kırmazdı tabii, isteklerimi anında yerine getirirlerdi. Ve yarın benim doğum günümdü.

Park Jimin, 18. yaşını Min Yoongi ile kutlamak istiyordu.

Reşit olacaktım, benim için fazlasıyla önemliydi. Kuralları pek siklediğim de söylenemezdi doğrusu fakat yine de özgürleşecektim. Hevesliydim, büyük bir parti verecektim.

Neredeyse tüm okulun davetli olduğu, büyük bir parti düzenliyordum evimde. Sadece okul da değil, ailemin ortak olduğu bir çok aile de geliyordu. Buna Min ailesi de dahildi elbette.

Biliyordum, Yoongi de gelecekti. Yüzlerce insanın geleceği gibi o da gelecekti. Belki istediği için gelirdi, belki de zorunlu olarak. Ama yine de gelecekti.

Ben parti işini kafamda kurmaya çalışırken bir yandan da odamda, yatağımda oturuyor ve Taehyung'un sızlanmalarını dinliyordum. Jungkook'a onun numarasını verdiğim günden beri neredeyse her gün, aralıksız sohbet ediyorlardı. Jungkook ile anlaşmıştık fakat Taehyung'un da rızası olduğundan vermiştim numarayı. Mutluydular, yakışıyorlardı da.

Şimdiyse Taehyung omzuma başını yaslamış, sızlanıyordu işte. Jungkook'a nasıl çıkma teklifi edeceği konusunda benden yardım almaya çalışıyordu. Gözlerimi devirdim bu hâline, ufaktan bir sinirle enseme vurdu. Dudaklarını büzerek geri çekildi, somurtarak pencereden dışarıyı izlemeye başladı.

"Yarın teklif etsene." diye mırıldandım umursamaz bir tavırla. Anında bakışları tekrar beni buldu, kaşları havalandı. "Yarın partide biraz yalnız kalın. Konuşun, vakit geçirin. Sen fırsat arama, fırsat zaten ayağına gelecektir."

Yutkundu, başını salladı gergince. Bu tür konularda fazla çekiniyordu, sırıtmadan edemedim bu tavrına. Her ne kadar Jungkook onunla ilgileniyorsa, bir o kadar Taehyung da Jungkook ile ilgileniyordu. Fazla tatlı ve yılışık bir çiftlerdi, imreneceğim türden.

Taehyung'un esnemesi ile bakışlarım onu buldu tekrardan. Kaşlarım havalandı, beni ittirip yatağa uzanmasını izledim. Gözlerimi devirdim, odaya minik bir kıkırtı bırakarak yanına yerleştim ve üzerini örttüm sıkıca.

"Salaksın Taehyung."

Gülümsedi.

"Bu salak çocuğa ölüyorsun ama."

Kafasına vurdum hafifçe, yüzünü buruşturdu somurtarak. Daha fazla geç olmadan uyumalıydık. Yani en azından o uyumalıydı, benim uykum yoktu. Neredeyse her gün evinde kavga çıktığından adam akıllı bir uyku çekememişti, salak. Utana sıkıla benden bugün burada kalmayı rica etmişti. Şimdi ise yatağımda, saçlarını okşamam için beni dürtüyordu. Gülümseyerek bir elimi siyah tutamlarına attım. Dudaklarını büzdü istemsizce, gözlerini kapattı. O mayışıp uyuya kalana kadar elimi saçından çekmedim.

Taehyung benim en değerlimdi, çocukluğumdu. Onun gülüşü, benim gülüşümdü. Ve ben gülmeyi severdim.

───

RevengeOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz