mektuplardır belki bize yol gösterecek olan

50 12 0
                                    

⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀
Koca yatağında ölü misâli bir köşeye sırnaşmış, kollarıyla sararken bedenini gözlerini kırpıştırıyordu.

"Eğer rahatsız ediyorsam sizi, oda değişikliği adına Profesör ile görüşebilirim."

Neredeyse yarılamış olduğum kitabı baş ucuma bırakırken, gülmemeye çalışıyordum. Bu denli mütevazı davranışları beni çileden çıkarıyordu. Nasıl birisi olmayı istediğini anlayabiliyordum.

"Gittiğiniz yerde daha iyi bir yatak bulabileceğinize emin misiniz?"
"Daha iyi bir oda arkadaşı bulabileceğime eminim."

Sırıttım.
Yavaşça yataktan doğruldum ve kitabımı bu sefer ayağa kalkarak masanın üzerine bıraktım.
Odada adım adım ilerliyorken pencereyi açtım ve derin bir nefes alıp sırtımı, fırtınanın esintisini odanın içine tümüyle gönderen pencerenin yanına dayadım.

"Gitmenizi istemiyorum..." Gözlerimi kapattım. Duygularımı ifade etmek benim için zordu. Ama yanımdaki bedenin hüzünlü nefes alışverişleri biraz da olsa devam etmemi sağladı.

"...Gitmenizi istemiyorum ve burada kalmanızı istiyorum. Zamanla çoğu şeyi aşabiliriz, birbirimizi tanıyabiliriz. Siz ve şahsım. Fazla cesaretli davranışlar sergileme eğiliminde bulunmuş olabilirim ilk zamanlar, haklısınız, bu konuda affınıza sığınıyorum."

Her cümlemin sonunda bedeni gevşiyor ve kırgın bacakları yatağa dökülüveriyordu. Öne eğik kafası saçlarının dağılmasına sebep olurken bir cümle dahi etmiyordu. Sanırım biraz alana ve sessizliğe ihtiyacı vardı.
Tekrar yatağıma yürüdüm ve yarın için tüm hazırlıklarımı tamamladıktan sonra ışığı kapatarak yavaşça alanıma yerleştim.

Hava karanlıktı. Uzun sürenin ardından, derslere ve çan önünde dizilme faaliyetlerine geç kalma hissinin yaşanmışlığı ile gülümsüyor ve aptallığıma veriyordum.

Camdan esen şiddetli fırtına odanın her bir yanına sinsice yayılıyordu. Neyseki ikimizde rahatsız olmuyorduk.
⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀⠀
Ardından bir isim vermek istedim bu fırtınaya. Nedense karamsar olduğundan siyah rengini andırıyordu. İsminin ne olabileceği hakkında düşündüm. Siyah, siyah, siyah...

Önce siyah atlar geldi gözümün önüne. Sonra ise, siyah atların arabasından inen siyah paltolu o kişi.

Bu sabah gördüklerimin gerçek olup olmadığı yönünde düşünmeye başladım önce. Emin olmak istedim. Ellerimi sıktım ve yatakta sağa sola dönerek gözlerimi kırpıştırdım.

İnanmak istemiyordum ama emindim. Tüm yaşadıklarım gerçekti ve artık buna bir isim vermek istiyordum. Bu, çok uzaklardan bana ulaşmaya çalışan hisse bir isim vermek istiyordum.

Ve de onun ismini öğrenmek...

Fırtınanın şiddeti artarken, acaba o şu an neler yapıyordur diye geçirdim aklımdan. Bu kadar endişelenmem gereken birisi miydi?

Chenle'nun bu sabahki baskın sesi yankılandı kulaklarımda bir süre sonra.

"Genelde 'unmoralisch' diye anar insanlar onu."

Unmoralisch...
Unmoralisch...
Unmoralisch...

Fazla uzatmak istemedim.
Gözlerimi kapattım ve esen fırtınanın gürlüğünde gülümseyerek ellerimi birleştirdim.
Anlamını her ne kadar bilmesem dahi, fırtınanın ismi 'unmoralisch' olacaktı.

Uykuya geçmem zorlaşıyorken, fırtına şiddetini artırıyordu. Biraz da olsa irkilmemi tetiklerken, düşüncelerim sakinleşmeme sebep oluyordu.

Ardından gürültülü bir şimşek çaktı.
Chenle'nun sesini duydum.

mektuplardan geriye kalan, markhyuck Όπου ζουν οι ιστορίες. Ανακάλυψε τώρα