Veda etmektense ölmeyi tercih ederim biliyorsun*

शुरू से प्रारंभ करें:
                                    

Kim Taehyung iki cam fincanın içindeki sıcak meyve çaylarıyla geldi yanına, Jeongguk bir sehpa çekti önlerine. Yanına oturdu, fincanları sehpanın üzerine koydu. Elini Jeongguk'un yanağına koydu kısa bir süre, "Isınmışsın, çayını iç. İyi gelir." dedi, Jeongguk elini çekmesini istemese de itiraz etmedi, fincanı parmaklarının arasına alarak dudaklarına götürdü. "Tadı güzelmiş." diye mırıldandı, onunla yan yana oturuyor olmak çok hoşuna gidiyordu. Kim Taehyung tüm bedenini ona çevirmiş, Jeongguk'un sakin bir şekilde çayını içmesini izliyordu. "Bana öyle bakmayı keser misin?" diye sordu Jeongguk, bakışları çok yumuşaktı, Jeongguk kahverengi gözlerden yayılan şefkarle ne yapacağını bilemiyordu. Taehyung bedenini koltuğun ucuna yaslamıştı. "Neden?" diye sordu Kim Taehyung, ona baktığında yüzünde tatlı bir gülümseme vardı.

"Beni heyecanlandırıyorsun, çok fazla."

Jeongguk elleri arasındaki fincanı sıkı bir şekilde tutuyordu, ona içindekileri özgür bir şekilde, kelimeleri seçmeden söyleyebilmek çok güzeldi. "Çok mu heyecanlandırıyorum?" diye sordu Kim Taehyung, yüzünü ona yaklaştırdığı anda nefesi kesildi Jeongguk'un. Onun yüzünü bu kadar yakından görmek kalp atışlarını delip geçiyordu. "Hyung..." dedi, sesi güçsüz çıkmıştı, nefesleri yavaştı. Onun yüzüne bakmayı bile beceremiyordu.   "Tamam, sakin ol. Yaklaşmıyorum sana." Kim Taehyung bedenini geri çekti, Jeongguk fincanı sıkı bir şekilde sıkmaktan parmak boğumlarınım beyazladığını gördü. "Bana işkence etmek hoşuna gidiyor, değil mi?" Kim Taehyung'un yüzünde tatlı, keyifli bir gülümseme vardı. "Hoşuma gidiyor galiba..." diye yanıtladı, bitmiş fincanını sehpanın üzerine koydu. Jeongguk sona gelmiş çayını bitirdi, fincanını sehpanın üzerine bıraktı. "Aç mısın? Yemek yapabilirim ya da alıp gelebilirim." Jeongguk aç hissetmiyordu, onu reddetti. Ne yapacağını bilmiyordu, ellerini dizlerinin üzerine koymuştu. Ona bakamıyordu.

Onun yerinden kalktığını, fincanları alarak mutfağa ilerlediğini gördü. Rahat hissetmeye çabalıyordu ama zordu. Kim Taehyung'un bakışları içini eritiyordu. Güzeldi, mutlu hissettiriyordu. Dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi. Kim Taehyung salona girerek koltukta yerine oturdu tekrar. "Konuştuğumuzda geleceğinden bahsetmedin. Seni gördüğüme mutlu oldum tabii ama şaşırdım da." Jeongguk ona çevirdi bakışlarını, sweatinin kollarını dirseklerine kadar çekmişti. Bağdaş kurmuş, başını koltuğun yüksek kısmına yaslamıştı. Jeongguk onu sabaha kadar izleyebileceğini fark etti, belki hayatının sonuna kadar. Bıkmazdı, onun güzelliği karşısında dili tutulur halde kalırdı. "Varoluş sancıları çekiyordum, Namjoon hyung da sana gelmenin iyi olacağını söyledi. Haber verecektim ama sürpriz olsun istedim." dedi Jeongguk, bir şey demek için hazırlanmıştı Kim Taehyung ama kapı çaldı, başını geriye atarak söylenmesini izledi. "Ben bakardım ama Japonca bilmiyorum." dedi, Taehyung yeniden yerinden kalktı ve kapıya ilerledi. Kimin geldiğini merak etmeden duramadı, ayağa kalktı ve cama yaklaştı. Perdeyi araladı, rüzgâr hızlanmıştı. Kapının kapanma sesini duydu.

Genç bir kadındı, onu yolda durduğu ve Japonca bir şeyler konuştuğu geldi aklına. O kızdı, bahçe kapısını kapatırken mutlu görünüyordu. Parmakları içe doğru kapanarak yumruk yaptı ellerini. O kız her zaman geliyordu buraya, onu istediği zaman görüyordu. Jeongguk sinirlenmeden edemiyordu, Kim Taehyung'u görmek için yaşamak zorunda oldukları aklına geldiğinde delirecek gibi hissediyordu. Gözleri doldu, yutkunamadı bir an. Nefesleri yetmedi. "Jeongguk." dedi Taehyung, arkasını dönme konusunda tereddüt içindeydi. "Bir şey mi oldu?" diye sordu bu kez, arkasını döndü ve ona baktı. Elinde bir tabak tutuyordu, içinde Japon mantısı vardı. "Komşumuz getirmiş, acıkmışsındır." Tabağı sehpanın üzerine koydu, ona yaklaştı.

aşk ve diğer hazin şeyler' taekookजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें