Su ise yüzündeki alay dolu ifadeyi silip "Ne kusuru enüşte, hem ben seviyorum bu esaret halkalarını. Bana pes etmemem gerektiğini, yardım etmem gereken eli kolu bağlı mazlumları hatırlatıyor." diyerek ilerlemeye başladı bir mazlumun daha sesi olmayı başardığı için mutluydu.

Su, Savcı Behzat Bey'in odasında ifadesini yinelerken aynı dakikalarda Emniyet müdürlüğünün devasa binasından içeri giren Reşat, hala gördüğü rüyanın etkisindeydi ve zihnindeki karmaşa daha da çözülmez bir hâl almıştı. Dalgın adımlarla asansörden çıkıp uzun koridor boyunca sessizce ilerlerken masasına varır varmaz spor ceketini çıkararak sandalyesine astı ve elindeki simit poşetini masasına bırakacağı an isminin söylemesi ile düşüncelerinden sıyrıldı. Yanına gelen Kadir Komiser'in yüzündeki ifade ise bir sorun olduğunu gösteriyordu.

"Günaydın Reşat, bende seni arayacaktım."
" Günaydın komiserim, buyrun dinliyorum."
"Odam da konuşalım, sen simitleri al bende çay söyleyeyim..."

Bir kaç dakika sonra Kadir Komiser'in odasındaki sehpanın üzerinde çay, simit ve üçgen peynir üçlüsünü buluşturan Kadir ve Reşat sessizce çaylarını yudumluyorlardı. Uzayıp giden sessizlik ile iyice gerilen Kadir, zihnindekileri toparlayıp, "Geçen hafta yapılan toplantıda konuşulanları hatırlıyorsundur." dedi sıkıntıyla.

Elindeki bardağı sehpaga bırakan Reşat "Tesisatçı Nadir ve çetesini unutmak ne mümkün komiserim." dedikten sonra meraklı bakışlarla karşısındaki adamın söyleyeceklerini beklemeye başladı.

"Nadir'in tüm bağlantılarını çözmek için tek yol yanında bir muhbirimizin olması."

"Bu konuşmayı benimle yaptığınıza göre, muhbir ben olacağım."

"Tek gönüllü sendin Reşat..." diyen Kadir sıkıntıyla iç çekerken, "Dua edin komiserim, bu sefer şehitlik nasip olacak inşallah. Dün çok güzel bir rüya görmüştüm, bunlar birer işaret olmalı." diyen genç adamın gözlerindeki heyecan parıltıları ile tuhaf bir canlıyı incelenmiş gibi bakıp, "Bunlar şehit düşmen için bir işaret midir yoksa kafandaki tahtaların eksik olduğunumu gösterir bilemem. Tek bildiğim zor ve uzun bir görev seni bekliyor, Nadir'in güvenini kazanamazsan veya en ufacık bir açık verirsen..." dedi ve sözlerinin devamını getiremeyip derince yutkundu.

Kadir'in sessizliğe bürünmesi ile neşeyle cümleyi tamamladı Reşat "Şehit olurum komiserim, al bayrağa sarılı tabutla giderim Diyarbakır'a."

"Annen, babam, kardeşlerin, sevdiklerin, belkide sevdiğin ne yapacak peki. Gönlüne şehadet sevdası düşmüş nice asker, nice polis tanıdım. Nicesinin tabutunu omuzlayıp, ailesinin kapısını çalıp çuluna oturdum. Her polis arabası gördüğünde "Ahmet'im sen mi geldin!" diyen Gönül Teyze' ye defalarca verdim oğlunun şehit haberini. Defalarca yandı, defalarca unuttu acısını. Aldığı ilaçlar zihnini uyuştursada kalbi her an nöbette. Evlat nöbeti bu Reşat, yavrunu kucağına aldığında başlar, gözlerini ebedi uykuya yumana kadar devam eder. Dikkatli ol, bir annenin daha yakama asılıp "Yavrumu niye getirmedin!" demesinden ise evladımı yetim bırakmayı yeğlerim..."

Karşısındaki adamın güçlükle sıraladığı cümleleri dikkatle dinleyen Reşat, zihninde beliren sahnelerle derince yutkundu. Annesi ve çocuklarının mezarının başında feryat ettiği anlar, Su' yun canına kıyışı...

Laz kızına ölüm yakışmamıştı, onun güzel yüzüne gözyaşları değil gülücükler konmalı,  Toprak, Yağmur ve Bulut'un babası hep yanlarında olmalıydı. Basit bir hoşlantıydı genç kızın hissettikleri, ilk görüşte aşka inanacak yaşı çoktan geçmişti. Bir iki haftaya adını bile hatırlamazdı kara sakalın, asi laz kızı.

Kısa bir süre daha üstleneceği gizli görev hakkında konuşan genç adam müsade isteyip ayaklanırken, görevin detayları bir kaç hafta içinde netleşecekti. Nadir'in güvenini kazanabilmesi için herşey kusursuz ilerlemeliydi ve en ufak bir hatasında dayısının hayalinin gerçek olacağını biliyordu.

AMİRİN KIZIWhere stories live. Discover now