Arabayı keskin manevralarla evin önüne park etti. Hızlı hareketlerle arabadan inip, benim kapımı açtı. Yine aynı özenle beni kucağına alıp kapıda bekleyen adamlarla birlikte eve girdi. Ama burası benim kaldığım müştemilat değil, kendi eviydi.

"Neden buraya götürüyorsun beni" dedim merakla. Ateş gibi yanan gözlerini gözlerime dikti. Bir yandan konuşuyor, bir yandan da koşar adımlarla yürüyordu. 

"Kemal Bey geldi mi?" diye seslendi Kerem'e, bana bakarken. Her bakışında, şükreder gibi derin nefesler veriyordu. Bakmasa nefesi kesilecekmiş gibi davranıyordu. Ya da ben öyle olmasını istiyordum ve bakışlarının anlamını farklı yorumluyordum. 

"Geldi, odada bekliyor." Diye yanıtladı Kerem. Arkamızdan hızla bizi takip ediyordu.

Küçük bir bahçeyi geçtiğimizde evin büyük kırmızı kapısı açıldı. Hızla Hakan'ın kucağında içeri girdiğimizde büyük bir giriş karşıladı bizi. Beyaz, yeşil ve ahşap rengiyle iç açıcı bir yerdi burası.

Hakan, açık ahşap renkli, beyaz tırabzanlı merdivenlere yöneldi. Hiç duraksamadan merdivenleri bir bir çıkıp uzun koridorun en başındaki kapısı açık olan odaya girdik. Etrafımdaki nesnelerin dönmesi, Hakan'ın kucağındayken sarsılmamla iyice arttı. Başımı sağa sola hızla sallayarak kendime gelmeye çalıştım ama uyuştuğunu hissettiğim bacağımdaki keskin ağrı ile titremeye başlayan vücudum o kadar kolay olmadığını söylüyordu.

Hakan odadaki yatağa beni dikkatle yatırırken, pozisyonu değişen yaralı bacağım yüksek sesle bağırmama neden oldu.

"Şştt" dedi yumuşak sesiyle. Belki de bu duyduğum en yumuşak haliydi sesinin. Yüzüme düşen saçlarımı özenle geriye attıktan sonra, eli alnımda birkaç saniye duraksadı ve gözlerime baktı.

"Çok acıyor, ama hissetmiyorum bacağımı." dedim dişlerimin arasından gözlerine bakarken.

"Geçecek, korkma" dedi aynı ses tonuyla. Yüzümün her noktasında bakışlarını gezdiriyor, ezberlemeye çalışıyordu sanki. 

"Hakan sen çık hadi, gerisi biz de!" odaya dolan tok sesle alnımdan eli, gözlerimden gözleri ayrıldı. Sertçe burnunu çekip bir elini ensesine götürdü. Bir süre gelen adama baktıktan sonra tekrar bana döndü.

"Doktor Kemal Bey" dedi gelen adamı tanıtarak. Başımla onu onayladım. Üzerime birden çöken uykuya teslim olmamak için dirensem de kapattığım gözlerimi bir daha aralamak işkence gibi geliyordu. Zorla gözlerimi araladığımda Hakan'ın odadan çıkışını gördüm. O sırada kapanan gözlerimi duyduğum sesle tekrar açtım. Bilincim bir gelip bir gidiyordu sanki.

"Minik serçe!" diye seslendi başını içeri uzatıp. Ali gelmişti. Hakan'ın ve Kerem'in yüzündeki telaşın aynısı Ali'de de vardı. Ve ben bu adamlardan kaçmıştım. Ne kadar kötü olurlarsa olsunlar, benim canım için endişelenen Aylin'den sonra ilk insanlardı. 

"Kim lan kim!" diye bağırdı Hakan'a sonra. Deliye dönmüş gibiydi. Yerinde duramıyordu. Kapanmak üzere olan kapının girişinde Hakan'la tekrar göz göze geldik. Dudaklarını birbirine bastırmış, öylece bana bakıyordu. Çaresizce. Sonrasında elimin üzerinde bir sızı hissettim. Odanın kapısını kapanırken, benim de gözlerim kapandı.

                                                                                        💫 💫

"Niye hala uyanmadı" Ali'nin sesiydi bu. Seslerini duyuyordum ama gözlerimi bir türlü açamıyordum.

"Abi anestezi aldı kız. Uyanır. Bir şeyi yok işte" dedi Kerem bıkkınlıkla.

Sesleri beni çok rahatsız ediyordu. Yerimde rahatsızca kımıldandım. Elimi birden çekince, elimin üzerindeki serum canımı acıttı. "Ahh" diye mırıldandım acıyla.

KARANLIK ŞEHİRUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum