1. yeşil gözler

17 0 0
                                    

hatalarım olursa kusura bakmayın lütfen 🙏🏻. iyi okumalar💖

#Jinhwan

Ben Jinhwan, yirmi beş yaşımı yeni doldurmuş bir yayın evinde çevirmenlik yapan birisiydim. Birisiydim diyorum çünkü her şey değişti. İki çift yeşil göz ile tanışmadan önce de pek monoton bir hayatım var diyemem. Çünkü anlatmaya değer anılarım vardı. Ama şu an onlardan bahsetmeyeceğim. İsterseniz her şeyin en başına bundan bir yıl önce tam da bugüne dönelim.

━━━━━━━━━━━━

Gerçekten o kadar çok bunalmıştımki iş yerinden. Yaptığım bu çevirmenliği evimde pijamalarımla koltukta yayılarak da yapabilirdim. Çalıştığım yerin bu tarz garip bir kuralı olmasaydı eğer. İşimi de sırf böyle bir pürüz olarak bile sayılamayacak bir sorun için bırakamazdım. Ekmek aslanın ağzında dostlarım. Parası iyi olan iş yerimden baygın bir ruh haliyle çıkarken o tanıdık sesle durmuştum. İsmimi buradaki herkes garip söylerken tek bir kişinin bu kadar güzel telaffuzunu nasıl unutabilirdim ki? Çok sevgili arkadaşım (!) Wendy yanıma koşar adımlarla geldiğini topuk seslerinden anlayabiliyordum. Yurtdışında bir Koreli bulmak zordu. Ama bulup bir de birbirimize sevgiyle yapışmamız ayrı bir olaydı.

Ben İngiltere' de çalışıyorum. Kendi ülkemde kalmak istememiştim. ekonomik vs vs bir sürü nedenim vardı.

"Jinan bil bakalım bu akşam kimde Koo Jun-hoe konser bileti var hem de iki tane?!?"

Wendy'nin sözlerinden sonra baygın ruh halim ortadan kaybolup göz bebeklerimin büyüdüğünü hissediyordum.

"Ciddi misin kızım? Eğer bu bir şakaysa bu harika yüzümü görememekten unutursun."

Sözlerimi bitirirken işaret parmağımı ona doğru tehditkar bir şekilde sallamıştım.

" Aşk olsun, ben bu kadar gevşek miyim? Tabii ki biletlerim var bu nedenle şimdi bana gidip hazırlanıyoruz."

Daha teklifini kabul etmeden koluma girip çıkışa yönelmiştik bile. Gerçi benim bunu red etme gibi bir lüksüm yoktu. Sonuçta bahsettiğimiz kişi Koo Jun-hoe. Melez bir şarkıcıydı kendisi, hatta star. Benim için 13 yaşımdan bu yana aşık olduğum kişi. O harika yeşil gözlerine her baktığımda dibimi oraya bırakıyordum. Şimdi ise onu canlı olarak görebilecek olmam beni acayip derecede heyecanlandırmıştı.

İçimdeki ergen Jinhwan'ı öldürmem gerekiyor biliyorum, ama söz konusu Koo Jun-hoe. Affedersiniz ama adam ile aynı havayı solumak için böbreklerimin ikisini de satabilirdim.

Tabii ki her zaman olduğu gibi Wendy'nin arabasına çökmüştüm. Sadece bugün değil her gün onun arabasındaydım. Ama bana özel şoförlük yapmayacaksa neden arabası vardı, neden arkadaşımdı???

Ben kafamı koltuğa yaslayıp arabanın küçük klimasının yüzüme çarpışısıyla düşüncelerime yenilerini ekliyordum. düşündüğüm tek şey June'du. Sesi hep kulağımdaydı. Hayatımın en kötü gününde ailemi kaybettiğim o kazada onun şarkısı çalışıyordu ters dönmüş arabamızda. Ve yine hayatımın en mutlu gününde Londra'ya ilk geldiğim gün yine onu dinliyordum. Hatta on beş yaşımda ilk defa aşık olduğumda kulağımda onun şarkısı vardı.

━━━━━━━━━━━━

" Hadi ama Wendy geç kalacağız."

Sitemle çıkan kelimelerimi Wendy'e gönderirken hâlâ onun makyajını bekliyordum. Uyuya kalmasaydı şu an hazır olucaktı. On üç yaşımdan bu yana bu anı bekliyordum biraz götünü kaldırsa fena olmazdı. Tam sinirlenmeye başlayacak iken kendileri her zamanki gevşek gülümsemesi ile yanıma gelmişti. Ve hızlıca evden ayrılmıştık.

Arabanın radyosunda June'nun sesi çıkıyordu. O harika şarkılarından birisini söylüyordu.

"sensizlik cenaze. sensizlik ölüm. sensizlik ölüm çiçeği. beni böyle yüz üstü bırakma n'olur. bilirsin senden ayrı kalmaya bir saniye dayanamam. benim ölüm çiçeğim. benim ölüm çiçeğim. ölüm çiçeğim..."

Bu adam beni sesiyle bayıltabilecek bir güce sahipti. Sesinde huzur buluyordum resmen. Çünkü onun sesi benim hayatımdı.

Radyo kapandığında düşüncelerimi bir kenara bırakıp derin bir nefes bıraktım. Wendy'nin arabayı park etmesini bekliyordum. Sakin ol Jinhwan, bu bir sınav değil veya bir maç değil sen de zaten artık ne öğrenci ne de sporcusun.

küçük bir detay vermem gerekiyor sanırım, çok abartarak bahsettiğim için kocaman bir konser olduğunu düşünebilirsiniz ama bu küçük bir mekanda küçük bir konserdi. Aslında June tabii ki büyük konserler -onlar gerçekten harikalar- verse de onun garip bir alışkanlığı olsa gerek bazen böyle küçük mekanlarda çıkardı. Ben hep bunun onun için tehlikeli olduğunu düşünürdüm. Ama şu anda bana şarkılar söyleyeceği için ve birisi ona dokunmaya çalışsa saldırma ihtimalimin yüksek olduğu için sorun yoktu.

Üzerime giydiğim bol beyaz tişört ve yırtık kotum ile özgüvenliydim. Siyah kot ceketimin cebine kollarımı sokup ayağımdaki beyaz converselerle yaylanarak mekana girmiştim. Benimle aynı şekil yürüyen aslında onu bir bakıma taklit ettiğim Wendy etrafa göz gezdiriyordu.

Ne kadar insanlar gelmeye başlasalar da June bir köşe de oturmuş bir şeyler içiyordu. Ve sanırım arkadaşları ile konuşuyordu. VE BEN BUNU FARK ETTİM! BEN JUNE'U GÖRDÜM... Ama asla yanına gitmezdim, kimseyi rahatsız etmek istemezdim sonuçta. Ben de Wendy'e ayak uydurarak o uzun sandalyelere oturmuştum.

( yazarınız o sandalyelerin ismini bilmiyor... bu acı ile nasıl yaşarsınız bilemem artık.)

Ben gözlerimi June'dan alamazken Wendy bize bir şeyler söylemişti. Sesli olan bu ortamda odaklandığım tek şey June idi. Gerçek hayatta daha iyiydi. Wendy'nin sözlerini başımla onaylayıp geçerken June'nun gülünce dudak kenarında oluşan o küçük ayrıntılı çıkıntı, çok iyiydi.

Ben gerizekalıydım. Asla şansımın olmadığı birisine beş saniye daha bakarsam aşık olacaktım. Ve o beş saniyeyi ona bakarak harcamıştım çoktan.

Ve o an olmaması gereken bir şey oldu. June'nun bakışları beni buldu. on saniye? hayır, bir dakika? hayır hayır şu an bana uzun uzun bakıyordu. Benim gözlerimde mi bir sorun vardı, yoksa June ayaklanıp bana doğru mu geliyordu?!?!!!

#YAZARDEVREYEGİRİYORHAZİRLANİN

Ve yakışıklı adam üzerindeki leopar desenli takıp elbisesinin düğmelerini açıp ayağa kalktı bir anda. Ceketinin yakalarını düzeltip yavaş ve yayan adımlarla ilerlemeye başladı. Adamın gözü tek iki çift göze kenetlenmişti. İri açık kahverengi gözlere.

Avına doğru ilerliyordu adam. Genç adamın ona ilgi duyduğu ortadaydı. Bunu anlayabilmek için zeki olmaya gerek yoktu. Özellikle de bu adam için. Genç adam nefesini tutuyordu adeta. Adamın dudakları kıvrılırken biraz daha her adımda genç adamı bitiriyordu. Başına geleceklerden habersizdi genç adam.

Adam klasik bir şekilde genç adamın hemen yanındaki sandalyeye oturdu.
Yüzüne çarpık bir gülümseme yerleştirip o gevşek ses tonuyla konuştu.

"saçların çok güzel ama yüzünü kapatıyor, bence güzel yüzünü açmalısın."

merhabalar merhabalar! nasılsınız? umarım ilk bölümü beğenmişsinizdir. görüşlerinizi yazmayı unutmayın! çok ciddi konuşuyormuşum gibi geldi bi an sksnsosnwow.

bu benim ilk ficim ilk göz ağrım canım. aslında bu kadar sevmiyorum ama umutluyum bundan. çünkü at gibi bir shipi koydum. bu yerde junhwan fici bulamadığım için ilk olup yazayım dedim sosneosmwskdo. şaka bir yana gerçekten neden güzel bir junhwan fici yok ?!!!?  umarım sayısı fazlalaşır.

benim diyeceklerim bu kadar şimdilik ayh.  umarım umarım bu işin içinden kalkabilirim düzgünce. ileride buraya geldiğimde salak mısın kızım niye böyle yazdın tarzi bir yorum yapmak istemiyorum  kendime...  her neyse her neyse hallederim ben.

SaudadeWhere stories live. Discover now