"Gidelim!" dedikten sonra beni çekiştirmek yerine, elini öne doğru uzatıp bana yol verdi. En azından diğerleri gibi bir eşya gibi taşıma gereği duymamıştı.  

   Çaresiz bir şekilde, yine pes edip gösterdiği yola doğru yürüdüm. Burası tek katlı bir yerdi. Az önce uyandığım odadan çıkınca başka bir odaya girdik. Mutfak vardı bu oda da. Ayrıca bir koltuk takımı. Uyandığım odada daha büyüktü.  Ali, Kerem ve az önce beni götürmeye çalışan adam ile daha önce görmediğim orta yaşlı biri oturuyorlardı. Babası bu olmalıydı, Murat Bey.  İçeri girdiğimizde tüm bakışlar bize çevrildiğinde orta yaşlı birden ayağa kalktığında, istemsizce geriye doğru adımladım. 

"Senin canına okuyacağım, ölümlerden ölüm beğen lan!" diye bağırıp üstüme yürümeye başladığında onu durduran Hakan'ın sesi oldu. Adamın gözlerinden ateşler çıkıyor ve beni o ateşte yakmak istiyordu.

" Baba!" diye seslendiğinde Hakan'ın babası olduğundan emin olmuştum. Oğlu bıçaklanmıştı ve beni suçluyordu. Haklıydı. 

"Selim al şu kızı, at arabaya" diye emir verdiğinde beni odadan çıkarmaya çalışan adamın, Murat Bey'in adamı olduğunu anladım. Selim bana doğru gelmeye başladığında, Ali oturduğu yerden kalktı ve bana doğru yöneldi. Hakan'ın beni arkasına almasıyla, Ali duraksadı ve Selim' de. Olanları korku dolu gözlerle izliyordum. Sadece bunu yapabiliyordum. 

"Hakan ne yaptığını sanıyorsun sen. Konsey kızı bekliyor." Diye kükredi birden Murat Bey. Sesi hissettiğim korkuyu arttırmıştı. 

"Konseylik bir durum yok. Bıçaklanan benim, bu işi de ben çözeceğim." diye karşılık verdi babasına. Sesi güven veriyordu bana. Ama güvenmemeliydim. 

"Bıçaklanan Murat Erkmen'in oğlu. Konsey karar verecek ona ne olacağına." Tek kaşını kaldırıp tehdit eder gibi baktı gözlerimin içine cümlesini kurarken Murat Bey. Ne konseyinden ne cezasından bahsediyordu bilmiyordum ama oraya gidersem sonucunun kötü biteceğini anlayabiliyordum. Burada kalmak mı yoksa, bu adamla gitmek mi daha mantıklıydı? Her iki türlü de cehennemin içindeydim. Fark eder miydi benim için?

"Konuşmayı uzatmanın anlamı yok. Bu iş benim işim ve ben halledeceğim." Hakan bu cümleleri kurarken, yana iki küçük adım atıp, Murat Erkmen'in tam karşısında durdum. Ali boynunu sola yatırıp bana bakarken, kaşlarını 'Hayır' dercesine kaldırmıştı. Göğsü bir inip bir kalkıyordu. Kerem'de benim hareketlenmemle, dikleştirmişti duruşunu. Ve Hakan, başını benden tarafa çevirip öyle bir bakış attı ki, gözlerindeki ele avuca gelebilecek olan kıvılcımları gördüm. 

"Benim için fark eden bir şey yok. Burası veya o konsey dediğiniz yer. Suçsuz olduğumu orada kanıtlayabileceksem, geleceğim sizinle. Burada suçsuzluğumu kanıtlayamıyorum" dedim güçlü bir şekilde. Dimdik duruyordum karşılarında ve korkmadan gözlerinin içine bakabiliyordum Murat Erkmen'in. 

"Kes sesini" diye bir ses ulaştı kulaklarıma. Hakan dişleri arasından bana fısıldamıştı. Duymamazlıktan geldim. Ona kendimi anlatmıştım. İnanmamıştı. Pek tabii, babasını inandırabilirdim.  Ve bu aptal durumun içinde çıkabilir, defolup gidebilirdim buradan. 

"Selim al kızı" dedi Murat Erkmen memnun olmuş bir tavırla. Selim yanıma ulaşmadan bir adım atmıştım ki, Hakan kolumdan tuttu. Ali tam önüme geçtiğinde, Kerem'de onu takip etti. Neler olduğunu anlamamıştım. Kendimi anlatmama, suçsuz olduğumu ortaya çıkarmama neden izin vermiyorlardı. Hakan'ın kolumu tutan elini, bir sıkıyor, bir serbest bırakıyordu. Neydi  bu rahatsızlığının nedeni? Önüme geçmiş üç adam vardı şimdi ve ben hiç bir şey görmüyordum. 

"Yanlış yapıyorsunuz. Eninde sonunda konseye gidecek bu kız." dediğini duydum Murat Erkmen'in. Sonra kapı açılma ve kapanma sesi. Sonrası sessizlik. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama, kolumu tutan el uzaklaşmıştı tenimden. Önümde sıkıntılı bir şekilde duran Ali kenara çekilmişti ama sırtını hala bana dönük tutuyordu. 

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now